Hukuk edebiyatında “içtihat eleştirisi” yahut “içtihat notu” türünde makaleler yaygındır. Bu yazılarda, yüksek mahkemelerin kararları incelenir ve eleştirilir. Oysa yüksek mahkeme kararları bir yargılama sürecinin son noktasıdır ve yargılama sürecinde yaşananların çok azı bu kararlara yansır. Çünkü duruşma tutanakları çoğu kez, duruşmada yaşananları ve duruşma sürecini aynen yansıtmaz. Hukuk edebiyatımızda “süreç incelemesi” yazıları yok denecek kadar azdır.

Ben bu yazımda müdafi olarak takip ettiğim Ankara’daki bir ağır ceza mahkemesinde görülen bir ceza davasının duruşmasının 4/10/2022 tarihli 4. oturumunun tutanağını ceza muhakemesi hukuku açısından realist bakış açısıyla inceleyeceğim. Yazıda duruşma tutanağında yer alanlar yanında duruşmada tutanağa yansımayıp gerçekte yaşananlara, bir hukukçu olarak gözlemlerime ve eleştirilerime yer vereceğim, duruşma tutanağını şerh edeceğim. Tutanak şöyle başlıyor:

Belirli gün ve saatte 4. celse açıldı. Açık yargılamaya devam olundu. Sanık T. B. ve müdafi Av. Fahrettin Kayhan'ın geldikleri görüldü,

Duruşma tutanağının giriş paragrafından anlaşıldığı üzere, duruşmanın 4. Oturumu yapılıyor. Bu paragrafı hukuksal olarak değerlendirebilmek için duruşmanın önceki oturum tarihlerini de bilmemiz gerekir. Duruşmanın oturum tarihleri şöyle: İlk oturum: 12.10.2021, İkinci Oturum: 14.1.2022, Üçüncü Oturum: 28.4.2022 ve Dördüncü Oturum 4.10. 2022 tarihinde icra edildi. Duruşmada bugüne kadar sanığın sorgusu yapıldı, üç tanık dinlendi ve bir bilirkişi raporu alındı. Oturumlar arasında sırasıyla üç ay iki gün, üç ay on dört gün ve beş ay beş gün vardır.

Ceza Muhakemesi Kanunun (CMK) m. 190/1’e göre “duruşmaya, ara verilmeksizin devam edilerek hüküm verilir. Ancak, zorunlu hâllerde davanın makul sürede sonuçlandırılmasını olanaklı kılacak surette duruşmaya ara verilebilir”. Ceza muhakemesinde “süre açısından kesintisizlik” ilkesi benimsenmiştir. CMK’da bu ilke gereğince kural olarak duruşmaların tek oturumda bitirilmesini öngörmüştür. Uygulamada CMK’nun bu hükmü hemen hiç uygulama alanı bulmamakta, duruşmalara zorunluluk olmadığı halde uzun aralar verilmektedir. Bu davada da duruşma hazırlığı (CMK m.175-181) iyi yapılmış olsaydı bu oturuma kadar yapılan işler tek celsede görülebilirdi. Duruşmanın oturumlarına üç aydan fazla ara vermek için duruşma tutanaklarında açıklanan makul bir sebep de bulunmamaktadır. Duruşma, çoğu davada olduğu gibi bu davada da “süre açısından kesintisizlik” ilkesine aykırı olarak yürütülmektedir. Sanık beraat etse bile yargılama süreci başlı başına bir cezaya dönüşüyor.

Duruşma tutanağının önceki oturumlardaki tutanakla karşılaştırarak başlığını incelediğimizde ise heyetten sadece mahkeme başkanının sabit kaldığını diğer iki üyenin her duruşmada değiştiğini görmekteyiz. CMK’nun 188. Maddesinin birinci fıkrasına göre da, hükme katılacak hâkimlerin hazır bulunması şarttır. Aynı maddenin üçüncü fıkrasına göre ise Bir oturumda bitmeyecek davada, herhangi bir nedenle bulunamayacak üyenin yerine geçmek ve oya katılmak üzere yedek üye bulundurulabilir. CMK’nun 227. Maddesinin birinci fıkrasına göre ise müzakerede ancak karara ve hükme katılacak hâkimler bulunur. Başka bir ifadeyle duruşma devam ederken heyet değiştirilemez. Tüm oturumlara aynı heyetin katılması, delillerle doğrudan iletişime geçmiş hâkimlerin hükme iştirak etmesi gerekir. Heyetin değişmesi halinde, duruşmaya en baştan başlanması gerekir. Yerleşik uygulamada, heyet değişmesi durumunda duruşma tutanağına, eski oturumda tutulan tutanakların heyet değişikliği nedeniyle, gerçekte okunmadığı halde, okunduğu yazılmaktadır. Bu uygulama, kanuna, “kişi açısından odaklanma ilkesine” ve “doğal hâkim ilkesine” açıkça aykırıdır[i]. İnceleme konusu tutanağa, heyet değişikliği nedeniyle önceki tutanakların okunduğu bu dahi yazılmamıştır. Akdedilen bu oturum bu yönden tamamen hukuka aykırıdır.

İnceleme konusu tutanağın devamı şöyle:

Tanık O.Y. için Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ne yazılan talimata cevap yok, ancak kalem personelince yapılan telefon görüşmesinde tanığın hazır bulunmadığı, UYAP sisteminden yapılan kontrolde tanığın adresinin kapalı olduğuna dair emniyet müdürlüğü tarafından cevap verildiği anlaşıldı, okundu, dosya arasına konuldu,

Tanık O.Y’nin duruşma gün ve saatinde SEGBİS aracılığıyla dinlenmesi için üç celsedir bulunduğu ilin ağır ceza mahkemesine talimat yazılmaktadır. Kendisine usulüne uygun olarak tebligat yapılmasına ve bilahare zorla getirtme kararı verilmesine rağmen tanık bir türlü hazır edilememektedir.

Talimat zabıtları ve ekleri incelendiğinde zorla getirme kararını uygulayacak kolluğun Zorla getirmenin koşullarını yerine getirmediği, tanığı zorla getirmek yerine kendisine telefonla ulaşarak ricada bulunduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca duruşmada, tutanağa geçmemekle birlikte, mahkeme kalemi tarafından da telefonla aranarak duruşmaya gelmesinin rica edildiği duruşmada ifade edilmiştir. Duruşmanın bundan önceki üçüncü oturumunda Mahkeme tarafından önce tanığın günsüz olarak zorla getirilmesine karar verilmiş ve karar tutanağa yazılmıştır. Ancak, karar yazılarken araya girerek Mahkeme başkanına tanığın günsüz olarak zorla getirtilmesi halinde tanığın yokluğumuzda dinleneceğini ve CMK 201. Maddede düzenlenen doğrudan soru yöneltme (çapraz sorgu) hakkımızı kullanamayacağımızı belirtmemiz üzerine mahkeme başkanı yazdırdığı ara kararını sildirerek tekrar duruşma gününde zorla getirmeye karar verilmiştir. Mahkeme başkanı yeni kararı yazdırırken "bir dahaki celse tanık hazır olmaz ise günsüz olarak zorla getirme kararı verileceğini" ifade etmiştir. Ancak Başkan bu ifadesini tutanağa yazdırmamıştır. Tanık, zorla getirme kararına rağmen yine hazır edilememiştir.

İnceleme konusu tutanağın devamı şöyle:

Geçen celsenin 3 nolu ara kararı gereğince HTS kayıtlarının mahkememizce resen seçilen bir bilirkişiye tevdi edildiği, bilirkişinin süresinde raporunu dosyamıza ibraz ettiği anlaşıldı, rapor içeriği okundu, dosya arasına konuldu,

Sanıktan bilirkişi raporuna karşı diyecekleri soruldu: Müdafim gerekli açıklamaları yapacaktır. Rapordaki aleyhe olan hususları kabul etmiyorum dedi.

Yargılamada gelinen nokta Ceza Muhakemesi Kanunun Üçüncü Kitap Dördüncü Bölümünde düzenlenen delillerin ortaya konulması ve tartışılması aşamasıdır. Bu aşamada CMK m. 206 ila 218. maddeler arasındaki düzenlemeler çerçevesinde deliller ortaya konulacak ve ortaya konulan deliller iddia makamı ve savunma makamı (savcı, sanık ve müdafi) tarafından sözlü olarak tartışılacaktır.

İnceleme konusu oturumda ortaya konulması gereken delil, bilirkişi İ.B. tarafından ibraz edilen 3/10/2022 tarihli bilirkişi raporudur.

Bilirkişi raporunun ortaya konulması ne demektir?

Bilirkişi raporunun ortaya konulması demek "Duruşmada anlatılması zorunlu belge ve tutanaklar" başlığını taşıyan CMK'nun 209. maddesi uyarınca rapor içeriğinin sanığın, müdafinin ve duruşmayı izleyenlerin anlayacağı şekilde sözlü olarak açıkça anlatılması demektir. Eğer bilirkişi raporu bu madde uyarınca duruşmada sözlü olarak anlatılmamış ise bu delil duruşmada ortaya konulmamıştır.

Duruşma tutanağında yer alan bilirkişi raporunun okunduğuna ilişkin ifadeler gerçeği yansıtmamaktadır. Bilirkişi raporu duruşmada okunmamış veya anlatılmamıştır. Ceza muhakemesi uygulamamıza hâkim olan “gerçeği yansıtmayan tutanak geleneği” bu Mahkemeye özgü değildir. Bu kötü ve köklü Türk muhakeme geleneğidir ve Mahkemeler bu geleneğe uygun olarak doğru yaptığı düşüncesiyle sürekli olarak gerçeğe aykırı tutanak düzenlemektedir.

Bilirkişi raporu CMK'nun 209. Maddesine uygun olarak duruşmada ortaya konulmamıştır. Duruşma tutanağındaki bu ifade bilirkişi raporunun duruşma öncesinde mahkeme heyeti tarafından kendi kendilerine okunması kastediliyorsa CMK m. 209'da kast edilen bu değildir. Bilirkişi raporunun duruşmada sözlü ve sesli olarak anlatılması kanuni bir zorunluluktur.

Delilin CMK'nun 209. Maddesine göre ortaya konulduktan yani bilirkişi raporu anlatıldıktan sonra yapılması gereken şey, bu delilin muhakeme sujeleri tarafından tartışılmasıdır. CMK m. 215. maddesi uyarınca "suç ortağının, tanığın veya bilirkişinin dinlenmesinden ve herhangi bir belgenin okunmasından sonra bunlara karşı bir diyecekleri olup olmadığı katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine sorulur". Yani bilirkişi raporu anlatıldıktan sonra eldeki davada sırasıyla Cumhuriyet Savcısına, sanığa ve müdafiye söz verilmesi ve anlatılan rapora diyeceklerinin sorulması gerekir. Söz vermede bu sıra çok önemlidir. Zira sanık ve müdafi mahkemenin rapordan ne anladığını, cumhuriyet savcısının ne anladığını öğrenecek ve sıra kendisine geldiğinde rapora karşı beyanda bulunabilecek ve cumhuriyet savcının argümanlarını çürütme, yanlış anlaşılma varsa düzeltme imkânına sahip olacaktır.

İnceleme konusu oturumda bu sıraya riayet edilmeden yani bilirkişi raporu anlatılmadan ve sonra Cumhuriyet savcısına rapora karşı diyecekleri sorulmadan Mahkeme başkanı rapor hakkında hiç bir bilgisi olmayan sanığa rapor hakkında diyeceklerini sormuştur. Bu bir tuzak değilse bile sürpriz yargılama yasağına ve dürüt yargılama ilkesine aykırı saçma bir uygulamadır. Sanığa bilmediği, kendisine anlatılmayan bir hususta diyeceği sorulmaktadır. Sanık, "rapor hakkında avukatım beyanda bulunacaktır" şeklinde beyanda bulunmuştur. Müvekkilin bu beyanı tutanağa şu şekilde geçmiştir:

Sanıktan bilirkişi raporuna karşı diyecekleri soruldu: Müdafim gerekli açıklamaları yapacaktır. Rapordaki aleyhe olan hususları kabul etmiyorum dedi.

Sanık duruşmada, "Rapordaki aleyhe olan hususları kabul etmiyorum." şeklinde bir beyanda bulunmamıştır. Bu ibare gerçeği yansıtmamaktadır. Sanığın rapor hakkında aslında hiç bir fikri yoktur ve bu nedenle beyanda bulunabilecek durumda değildir. Bu da kötü ve köklü yargılama geleneğinin tipik uygulaması ve klişesidir, ayrıca son derece anlamsızdır.

Bundan sonra Mahkeme Başkanı, kanundaki sıraya yine riayet etmeyerek müdafiye "raporu okudunuz mu?" diye sordu. Ancak bu soru tutanağa geçmedi. Rapor, duruşmadan bir gün önce UYAP'a yüklenmişti ve akşam raporu okumuştum. Raporu okuduğumu söyledim. Ama bu beyanım da tutanağa geçmedi. Aslında müdafinin raporu okuyup okumadığı Mahkemeyi ilgilendiren bir husus değildir. Yukarıda izah ettiğimiz gibi raporu okuyup duruşmada muhakeme süjelerine anlatması gereken Mahkemedir. Bundan sonra Mahkeme Başkanı müdafiye söz verdi ve müdafinin sözleri Başkanın müdahalesi olmadan zabıt kâtibi aynen tutanağa geçirildi. Tutanağın bu bölümü şöyledir:

Sanık müdafinden bilirkişi raporuna karşı diyecekleri soruldu: Bilirkişi raporunu okuduk, inceledik. Raporda incelemenin ne maksatla yapıldığı yazılı değil, görevlendirmede de yazılı değil. Sonuç kısmından bir şey anlamadık. CMK'nın 209 ve 214. maddesine göre raporun mahkeme tarafından tarafımıza anlatılmasını, CMK 215. maddeye göre sayın cumhuriyet savcısının rapordan ne anladığını anlatmasını talep ederiz. Bu hususlar yerine geldikten sonra rapora karşı beyanda bulunacağız dedi.

Mahkeme başkanı bu talebimize de uymadı ve raporu anlatmadan Cumhuriyet Savcısına söz verdi. Tutanağın bu bölümü şöyledir:

İddia makamından soruldu: Bilirkişi raporuna bir diyeceğimiz yoktur dedi.

Duruşmanın ilerleyen aşamasında aslında Cumhuriyet Savcısının bir diyeceği olduğunu, ancak bunu söylemesi gereken bu aşamada söylemediğini anlayacağız. Cumhuriyet Savcısının CMK m. 215 gereğince "Bilirkişi raporuna bir diyeceğimiz yoktur." deme hak ve yetkisi yoktur. Cumhuriyet Savcısının ortaya konulan bir delile karşı bir diyeceği muhakkak olmalıdır ki kendisiyle kanunun öngördüğü hukuki tartışmayı yapabilelim. Cumhuriyet Savcının rapordan ne anladığını, ne çıkarsamada bulunduğunu bilmek ve kendine sıra geldiğinde etkili savunma yapabilmek için savunma makamının hakkıdır. Savcı bu önemli görevini yerine getirmemiştir.

Bundan sonra Mahkeme Başkanı katibe, " 16. Dairesinin kararını bul" diyerek bir talimat verdi. Talimat tutanağa geçmedi. Katip bilgisayarından bulduğu ibareyi kopyala yapıştır yoluyla tutanağa ekledi ve başkan bu açıklamayı okudu ve müdafiye yeniden söz verdi. . Açıklama aynen şöyle:

Mahkememizce Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 06/11/2019 tarih 2019/1582 Esas ve 2019/6838 karar sayılı ilamı ile yine aynı dairenin 13/11/2019 tarih 2018/5526 Esas 2019/6842 Karar sayılı ilamları içeriği ile sabit/ankesörlü hatlardan yapılan aramalar ile ilgili belirlediği ilkeler doğrultusunda bilirkişi raporu aldırıldığı anlaşılmakla yeniden sanık müdafine varsa rapora karşı beyanları olup olmadığı soruldu:

Tutanağa eklenen bu cümlelerden raporun sabit/ankesörlü hatlardan yapılan aramalar ile ilgili belirlediği ilkeler doğrultusunda bilirkişi raporu aldırıldığını anlamış olduk. Ancak Mahkeme başkanı raporun içeriğiyle ilgili bir açıklamada bulunmadı. Bu beyan üzerine açıklamada bulunduk. Beyanımız Mahkeme başkanının müdahalesi olmadan zabıt kâtibi tarafından aynen tutanağa geçti:

Raporda müvekkilin ankesörlü ardışık olarak arandığına dair herhangi bir bulguya rastlanılmış değildir. Müvekkilin örgüt üyesi olduğuna dair herhangi bir delil tespiti yapılamamıştır. Bu nedenle raporun dava ile ilgisi olduğunu düşünmüyoruz dedi.

Duruşmada bundan sonra ara kararından önceki beyanlarının almak üzere sırasıyla, sanığa, müdafiye ve cumhuriyet savcılığına diyeceklerini sordu. CMK m. 33'e göre duruşmada verilecek kararlar, Cumhuriyet savcısı, duruşmada hazır bulunan müdafi, vekil ve diğer ilgililer dinlendikten; duruşma dışındaki kararlar, Cumhuriyet savcısının yazılı veya sözlü görüşü alındıktan sonra verilir. Burada da sırasıyla Cumhuriyet Savcısı, müdafi ve sanığa söz verilmesi gerekirken. Mahkeme Başkanı, sanığa sormadan sanığa ilişkin şöyle bir beyanı tutanağa geçti:

Sanıktan soruldu: O. Y'in tanık olarak dinlenmesi için mahkemenizce gereğinin yapılmasını talep ederim dedi.

Sanık duruşmada böyle bir beyanda bulunmadı. Bu da kötü ve köklü yargılama geleneğinin tipik uygulaması ve klişesidir, ayrıca son derece anlamsızdır. Sanık böyle bir beyanda bulunmadığı gibi, içinde bulunduğu sanıklık psikolojisi ve duruşmanın hukuka aykırı yürütülüşü nedeniyle o ana kadar ne olup bittiğini anlamış değildir. Sanığın ne olup bittiğini anlamadığı bir duruşma ise duruşma değildir.

Daha sonra Mahkeme başkanı müdafiye söz verdi ve müdafinin söyledikleri Mahkeme Başkanının müdahalesi olmadan zabıt katibi tarafından, olması gerektiği gibi, aynen tutanağa geçirildi:

Sanık müdafinden soruldu: Tanık O. Y.'e referans veren iki tanık vardır. Birisi A.’dır, bir diğeri de Yargıtay Başkanlığı'nın yaptığı tahkikatta dinlenen Z.A’dür. Her iki tanık da neredeyse kelimesi kelimesine aynı olarak benzer şeyler söylüyorlar. Referans olarak O.Y.'i gösteriyorlar. Dolayısıyla O. Y. stratejik bir adamdır. Bu tanığın CMK 201 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesi uyarınca çapraz sorgu yapılacak şekilde duruşmada hazır edilmesini talep ederiz. Tanığın günsüz olarak dinlenmesi uygun olmayacaktır. Bu adamın zorla getirtilmesini talep ederiz. Günsüz olarak getirtilmesini kabul etmiyoruz dedi.

Mahkeme Başkanı daha sonra Cumhuriyet Savcısına söz verdi. Cumhuriyet Savcısının beyanı aynen şöyle:

İddia makamından soruldu: Sanık hakkında CMK'nın 109/3-a maddesi uyarınca uygulanan yurt dışına çıkış yasağı şeklindeki adli kontrol tedbirinin devamına, bilirkişi raporunda sanık ile aynı gün aynı sabit hattan arandığı tespit olunan A.Ç hakkında soruşturma/kovuşturma bulunup bulunmadığının tespiti için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na müzekkere yazılmasına, sanık müdafinin tanık O.Y’in huzurda dinletilmesine yönelik talebinin reddine karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur dedi.

Sürpriz! Daha önce rapora karşı bir diyeceği olmadığını söyleyen Cumhuriyet Savcısının aslında rapora karşı bir diyeceği olduğunu son dakika golü olarak öğreniyoruz. Cumhuriyet Savcısının bu talebine karşı diyeceklerimiz sorulmadan duruşmaya son veriliyor ve ara kararı tesis ediliyor. Mahkeme başkanı üyelerle müzakere etmeden ara kararını yazdırıyor. CMK m. 33'te belirtilen sıraya riayet edilseydi Savcının bu beyanına karşı beyanda bulunma imkânımız olacak idi. Dolayısıyla ara kararları tesis edilmeden önce tarafların görüşleri usulüne uygun olarak alınmamıştır.

Mahkeme başkanı daha sonra savcılık mütalaasına uygun olarak üyelerle müzakere etmeksizin ara kararlarını yazdırmıştır. Tanık O.Y.’nin dinlenmesine ilişin ara kararı şöyledir:

Tanık O. Y. ile ilgili UYAP üzerinden sorgulama yapılarak tanığın cep telefonunun tespit edilmesine, cep telefonunun tespit edilmesi halinde aranmak suretiyle tanığın adresinin tespit edilmesine çalışılmasına bu hususta telefon görüşme tutanağının düzenlenmesine, bu şekilde adresinin tespit edilememesi halinde adresinin tespiti için ilgili kolluk birimine müzekkere yazılmasına, celse arasında tanığın adresinin tespit edilmesi halinde gelecek celse dinlenilmek üzere adresi dikkate alınarak talimat/tebligat gönderilmesine, bu aşamaya kadar tanık O.Y.’nin mahkememizce hazır edilememesi de nazara alınarak sanık müdafinin adı geçen tanığı SEGBİS sistemi üzerinden dinletilmesine yönelik talebinin reddine, tanığın ifadesinin alınması için talimat müzekkeresi yazılmasına, çapraz sorguya ilişkin hakların sanık müdafi tarafından talimat mahkemesinin duruşma gün ve saati üzerinden kullanılabileceği hususunun ihtaratına (ihtarat yapıldı),

CMK 180. Maddesinin beşinci fıkrasında göre tanık veya bilirkişinin aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle dinlenebilmeleri olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak ifade alınır. Başka bir ifadeyle SEGBİS imkânının varlığı halinde tanık, istinabe yoluyla dinlenemez. Somut olayda 4 kez tanık O. Y.'in SEGBİS yoluyla dinlenmesine karar verilmiş, Talimat Mahkemesi ile Esas mahkemesi arasında SEGBİS bağlantısı her defasında sağlıklı olarak kurulmasına rağmen tanık O. Y.'in duruşmaya zorla getirilememesi nedeniyle hazır edilemediğinden tanığın SEGBİS yoluyla esas mahkemesi tarafından tanığın dinlenmesi mümkün olmamıştır. Sorun SEGBİS''in olmaması veya teknik yetersizlik değil, tanığın bir türlü hazır edilememesidir. Bunun üzerine Mahkeme başkanı(!) bu defa SEGBİS olanağı olmasında rağmen CMK 180. Maddesinin beşinci fıkrasının açık hükmüne aykırı olarak tanığın talimatla dinlenmesine karar vermiştir.

Mahkemenin, çapraz sorgu hakkını talimat kullanması için müdafiye ihtaratta bulunması ise hukuki bir ucubedir. CMK’nun 181. Maddesinin birinci fıkrasına göre tanık veya bilirkişilerin dinlenmesi için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısına, suçtan zarar görene, vekiline, sanığa ve müdafiine bildirilir. Mahkemenin bir ihtaratta bulunma ihtiyacı duyuyorsa, tanığın talimatla dinleneceği günü müdafiye bildirmesi için talimat mahkemesine ihtaratta bulunması gerekirdi.

SONUÇ: Duruşma genel olara ceza muhakemesi ilkelerine ve CMK’nun açık ve en temel hükümlerine aykırı olarak yürütülmektedir. Duruşmanın incelediğimiz bu oturumunda bilirkişi raporu anlatılmamış ve ortaya konulmamıştır, CMK'nun öngördüğü söz sırasına riayet edilmediğinden bilirkişi raporu gereği gibi tartışılamamıştır, duruşma tutanağı gerçeğe uygun olarak tutulmamıştır. Sonuç olarak duruşmanın icra tarzı CMK'nun lafzına ve ruhuna aykırıdır. Cumhuriyet Savcısı bilirkişi raporuna karşı beyanını zamanında açıklamamış, savunma makamının karşı beyanda bulunma, delili tartışma imkânı olmamıştır. SEGBİS imkânı olmasına rağmen belirleyici tanığın talimatla dilenmesine karar vermiştir. Duruşmanın bu şekilde yürütülmesiyle sanığın adil yargılanma hakkı ihlal edilmektedir. Sanık ise duruşmada ne yaşandığı konusunda bir fikre sahip değildir.

Bu kötü uygulama ne yazık ki bu celseye ve bu mahkemeye mahsus değildir. Bu, kanunun açık hükümlerini yok sayan köklü bir adli habitustur.

-------------------

[i] Sami Selçuk, Suç Yargılama Süreci Hukuku: Dogmatiği ve/ya Grameri, İmge Yayınları, Ankara 2022, s.628.