Amerika Birleşik Devletlerinde çekilen ve yapımcılarının itirafları ile içeriği bile bir film olmaktan öte amaçlar taşıdığını neticeleriyle birlikte gün ışığına çıkan filme karşı İslam alemindeki tepkiler çığ gibi büyüyor. Filme gösterilen tepkiler ve Libya’da ABD büyükelçisinin öldürülmesi filmin içeriğinden daha çok tartışılmaya neden oluyor. Gerçekle uzaktan yakından alakası olmayan filmin içeriğinden ve yapım amacından çok Müslümanların söz konusu film nedeniyle ABD’ye gösterdikleri tepkileri daha çok konuşmak daha isabetli olacak herhalde. 

Özgürlüğün tanımını ile başlangıç ve bitiş noktaları görünen manzarada dünya devletleri arasında da farklılıklar arz ettiği ortadadır. Her ne kadar filme sahip çıkmasa da yapımına ve de bu zamana kadar gösterimine bir şekilde engel olmaması ABD’nin hadiseyi basın yayın ve de ifade özgürlüğü açısından değerlendirdiği sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Oysa bireysel özgürlükler açısından olduğu gibi uluslararası özgürlüklerin de bir standart arayışı olmalı ve ülkeleri hem kendi toplumları hem de diğer toplumlarla ayrımcılığa, kin ve nefrete ve de toplumun bir kesimine yönelik gerçekle uzaktan yakından alakası olmayan inanç hakaretleri ile dolu eylem, söylem ve icraatlarının önüne geçilmelidir. 
Hukuken ve vicdanen hiçbir ulusal veya uluslararası hak kimsenin kimseye hakaretine göz yumamaz ve dahi yummamalı. Yine bu ve de daha ötesi amaç ve niyetle yapılan adı ne olursa olsun hiçbir eser, film, hareket ve söylem uluslararası hukukun ve de ülkelerin hukuki koruması altında olmamalıdır. Böyle olursa en azından tepki gösterecek hakaret mağdurları da tepkilerinde daha ölçülü, daha demokratik ve daha anlayışlı olup mevcut kaygı verici manzaraların yaşanmasına neden olmazlar kanaatindeyim.   
Yaşanan uluslararası kaygı verici tepkilere gelecek olursak, söz konusu kabulü ve ortaya çıkması bile kabul edilemez filmin yapımcıları ve hizmet ettikleri anlayışın filme gösterilen tepkilerin ortaya konmasında birlikte hareket ettiğini anlamak için çok da zeki olmaya gerek yok. Zira İslam adına tepki gösterip bir ülkenin elçisini öldürenler, büyükelçilik binalarına saldırıp ateşe verenler bu kabulü mümkün olmayan ve açık bir provokasyon amacına hizmet eden hakaretin mağdurları olamaz. Aksine söz konusu provokasyonun amacına ulaşabilmesi için yapılması gerekenleri icra etmekten öteye geçmeyen protesto türleri olmaktan öteye gidemez. Dinimiz, Peygamber Efendimiz ve genel İslam anlayışı bu tür hadiseler karşısında takınılması gereken tavrı hiçbir şüpheye yer bırakamayacak şekilde anlayanına veya anlamak isteyenine gayet açık bir şekilde açıklamaktadır. 
Netice itibari ile uluslararası hukuk ve ülkeler kendi iç hukukunda daha yakın bir zamanda Danimarka’da örneğini yaşadığımız bu tür toplumsal dinamitleri basın ve yayın özgürlüğü, ifade özgürlüğü gibi hukukça kıymetli hakları maske olarak kullanmak suretiyle ateşlemek yerine önleyici gerekli düzenlemeleri biran evvel hayata geçirmelidir. Tabii amaç dünyanın barış ve huzuruna katkıda bulunmaksa. Yok, eğer kaoslarla dünyada zaten haddinden fazla mevcut düşmanlıkları körüklemekse az bile yapılıyor…    
* Bu köşe yazısı, sayın Av. Yusuf DALMAZ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.