Bugün dünyanın bazı ülkelerinde farklı yöntemlerle ve gerekçelerle de olsa idam ceza uygulanmaktayken çok da uzun sayılmayacak bir süre önce idam cezasını kaldıran ülkelerde ve bu ülkelerden biri olan ülkemiz Türkiye’de idam cezasının gerekliliği tartışılmakta ve tartışılabilirliği bile tartışılarak kimileri bu durumu ilkellik kimileri ise gereklilik olarak nitelemektedirler. 

Bir gerçek var ki o da, söz konusu tartışmaların küreselleşmenin neticesinde tüm dünya toplumlarında yaşanan ahlak erozyonuna bağlı suç işlemekte sınır tanımazlık ve bazı devletlerin ahlak dışı politik siyasetlerinin diğer devlet ve milletlerde bıraktığı izler neticesinde söz konusu tartışmaların tekrar gündeme gelmişliğidir. 

Ülkemizde idam cezasının kaldırılma seyri bilinen bir gerçekken maalesef yine siyasi ve ideolojik nedenlerden dolayı söz konusu gerçeklik kamuoyunca farklı yönlere çekilmekte ve hatta siyasilerde bu duruma çanak tutarak kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesine siyasi gerekçe ve kaygıları ile özellikle gayret göstermektedirler. Çok özet ve kısa bir şekilde idam cezasının ülkemizdeki seyrine bakacak olursak, ülkemizde son idam cezanın 1984 yılında icra edildiği, buna karşılık ilk değişikliğin 2001 yılı koalisyon hükümetince anayasaya ‘’Savaş tehdidi ve terör suçları dışında ölüm cezası verilemez’’ hükmü getirilerek idam cezasının alanının daraltıldığı, akabinde 2002 yılında MHP, AKP ve SP itiraz etse de Meclis’ten bir yasa daha ANAP ve DSP oylarıyla geçerek ’Savaş ve çok yakın savaş tehdidi hâllerinde işlenmiş suçlar hariç’’ diğer idam cezaları müebbet ağır hapse dönüştürülmesi sağlanarak başta malum cani bir çok terör suçlusunun bu kapsama alınması sağlandığı, son olarak da 2004 yılında yapılan değişiklik ile anayasaya ’Ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez’’ maddesi eklenerek ülkemizde idam cezasının tamamen kaldırılmış olduğu gerçekliği karşısında kamuoyunun da söz konusu yanlış bilgilenmesini düzelterek söz konusu tartışmalara müdahil olması daha isabetli olacaktır. 
             
Bu kısa ve özet kronolojik seyirden sonra tekrar tartışmalara dönecek olursak idam cezasının bir AB hülyası için kaldırılmış olması kanaatimce büyük bir hata ve sipariş üzerine yaşanan gelişmelerdir. Ne kaldırılırken ne de bugün tartışılırken söz konusu cezanın ihtiyaç olup olmama durumu hiçbir şekilde göz önüne alınmamakta, tartışanlarda sipariş üzerine fikir beyan ederek sorunun çözümüne ışık tutmaktan ziyade iyice çıkmaza girip bir süre sonra da gündemden düşmesini amaçlamaktadır. 
         
Bu durumu tartışabilmek ilkellikten veya geriye gitmekten ziyade yapılan bir hatandan geç de olsa dönebilme erdemidir. Tabi dönebilirsek. İdam cezasını ve tartışılabilirliğini çağ dışılık, ilkellik veya insan hak ve hürriyetlerine aykırı bir durummuş gibi lansetmek dünya gerçekleri bağdaşan bir durum değildir. Zaten söz konusu cezayı bu doğrultuda değerlendirenlerin ya kendilerinin veya yakınlarının başlarına idam cezasını gerektiren bir durum gelmemiş ya da hadiseye ideolojik olarak bakarak sipariş üzerine karşı çıktıkları kanaatindeyim. Bugün birçok işlenen suçta olduğu gibi özellikle bazı suçlarda şahsın veya toplumların gördüğü zarar ile verilen ceza arasındaki orantısızlıktan dolayı insanların adalete inanç ve güven duygularının pek de sağlıklı olmadığı ancak başka alternatif ve çareleri olmadığından mevcut adalet sistemlerine güvenmek zorunda kalmışlığı aşikârdır. Söz konusu sağlıksızlığı ortadan kaldırmanın tek yolu ise bazı suç ve cezaların dengesinin tekrar gözden geçirilmesidir. İşte söz konusu bu gözden geçirmeyi tarafsızlık ve ihtiyaç bir de çağın getirmiş olduğu sorunlarla eş değer bakış açısı ile yapmaya çalışırsak o zaman idam cezasının ne kadar gerekliliğini apaçık görebileceğiz. 
   
Millet olarak her ne kadar deneme yanılma yoluyla hareket etmeyi milli bir karakteristik huy haline getirmiş isek de -çok af edersiniz- yumurtanın ne olduğunu anlamak için tavuk olup yumurtlamaya gerek yoktur. İlla başımıza veya bir yakınımızın başına bazı hadiseler gelince müsebbipleri hakkında idam cezasının getirilmesini ve de uygulanmasını istemek anlık ve fevri ve de hissi tepkilerden öteye giden bir davranış olmaktan öteye gitmiyor. Evet cezalar her ne kadar suç işleyenleri değil, suçları ortadan kaldırmayı hedeflese de bazı suçların ortadan kaldırılmasının ve suçtan zarar görenin vicdanının, adalet duysunun sağlıklı bir şekilde ayakta tutulmasında tek çare olması durumunda ve dahi sayılabilecek daha bir çok gerekçelerle suç işleyeninde ortadan kaldırılması gereken durumlarda ölüm cezası uygulanmalıdır.  
                         
Yakın bir zamanda yapmış olduğumuz hatadan dönerek idam cezasının hem de kapsamını genişleterek ve en ince ayrıntısına kadar da belirleyerek özellikle kısas durumunu da nazara alarak uygulamaya geçirmek toplum güvenliği ve de düzeni açısından acil bir ihtiyaçtır. Zira tüm dünya çapında yaşanan gelişmeler, işlenen suçlar, suç işlenmekteki sınır tanımazlıklar ile bir takım sapık ruhlu tedavisi imkânsız insanların dünya insanlığına açtığı yaraların başka türlü kapatılamayacağı kanaatindeyim.  Saygılarımla…






Bu köşe yazısı, sayın Av. Yusuf DALMAZ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.