Boşanma davaları, sadece bir evliliğin sona ermesi değildir; çoğu zaman bir itibarın, bir onurun ve bir kimliğin sınandığı süreçtir. Dava dilekçeleri ve cevaplar, tarafların hem geçmişini hem de birbirlerine bakışını ortaya koyar. Ne var ki, son yıllarda dilekçelerin bir kısmı hukuki sınırları aşarak, adeta bir “intikam metni”ne dönüşüyor. Eşler, birbirlerine yönelik ağır ithamlar, onur kırıcı ifadeler ve asılsız suçlamalarla adli süreci bir mücadele alanına çeviriyor. Bu tür beyanlar, çoğu kez ispatlanamasa da mağdur tarafın hem psikolojik hem toplumsal olarak büyük zarar görmesine yol açıyor. Peki bu durumda, davada ileri sürülen asılsız iddialar nedeniyle tazminat istenebilir mi?
Hak Arama ile Kişilik Hakkı Arasındaki Denge
Türk Medeni Kanunu’nun 174. maddesi, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan ve diğerinden daha az kusurlu olan eşin, manevi tazminat isteyebileceğini düzenler. Bu hüküm, boşanmanın fer’î (ikincil) sonucu olarak değerlendirilir. Yani boşanma kararıyla birlikte ya da onu izleyen bir yıl içinde (TMK m.178) talep edilmelidir.
Öte yandan Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesi, kişilik hakkı ihlali halinde manevi tazminat isteme hakkını düzenler. Boşanma davasındaki ifadeler, eğer hak arama sınırlarını aşıyorsa, TBK m.58 uyarınca ayrıca dava konusu olabilir.
TCK m.128 ise hak arama özgürlüğünü korur; ancak bu özgürlük sınırsız değildir. Mahkeme önündeki beyanlar, gerekli ölçüde ve dava konusuyla ilgili olmalıdır. Aksi takdirde, bu koruma kalkar ve kişilik haklarına saldırıdan sorumluluk doğar.
“İspat Edilemeyen Her İddia” Tazminat Doğurur mu?
Hukuk, ispat edilemedi diye her iddiayı cezalandırmaz. Taraflar, dava konusuyla bağlantılı ve dürüstçe doğru olduğuna inandıkları vakıaları ileri sürebilirler. Ancak bu iddialar, amaçla orantılı olmalı, karşı tarafın onurunu zedeleyecek nitelikte olmamalıdır. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, iddialar ‘gereksiz ayrıntı’, ‘aşağılama’ ya da ‘özel hayatın ifşası’ boyutuna ulaştığında artık hak arama özgürlüğü koruması ortadan kalkar.
Ceza Hukuku Boyutu: TCK m.267 – İftira Suçu
Türk Ceza Kanunu’nun 267. maddesi, bir kimseye işlemediği bir suçu isnat etmeyi ‘iftira suçu’ olarak tanımlar. Boşanma dilekçesinde ileri sürülen iddia, bilerek gerçeğe aykırıysa ve karşı tarafın adli ya da idari soruşturma geçirmesine neden olmuşsa, iftira suçu gündeme gelir. Ceza yargılamasında mahkûmiyet kararı verilmesi, sonradan açılacak manevi tazminat davası için güçlü bir delil oluşturur. Ancak ceza davası olmasa bile, iftira niteliğindeki iddialar, sivil hukuk kapsamında kişilik hakkı ihlali sayılabilir.
Süre ve Usul: Bir Yıllık Kural
TMK m.178’e göre, evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinden itibaren bir yıl içinde ileri sürülmelidir. Bu süre, hak düşürücü niteliktedir. Boşanma sırasında dile getirilmeyen tazminat talepleri, bir yıl geçtikten sonra artık ileri sürülemez. Buna karşılık, TBK m.58’e dayalı bağımsız davalar, kişilik hakkı ihlalinin öğrenilmesinden itibaren iki yıl, her hâlde on yıl içinde açılabilir.
Yargıtay, hak arama özgürlüğü ile kişilik hakkı arasındaki sınırı belirlerken önemli kararlar vermiştir:
- Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 27.06.2016, E.2015/7330, K.2016/8358:
“Hak arama özgürlüğü kapsamında yapılan başvurularda, şikâyet hakkı dürüstlük sınırları içinde kullanılmalıdır. Şikâyet, gerçeğe aykırı veya dayanaksız iddialar içeriyorsa, artık hak arama sınırlarını aşar ve kişilik hakkına saldırı oluşturur. Bu durumda manevi tazminat istemi kabul edilmelidir.”
- Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 25.04.2016, E.2015/16429, K.2016/5564:
“Bir kimseyi somut delile dayanmaksızın hırsızlık, dolandırıcılık veya benzeri yüz kızartıcı suçlarla itham etmek, hak arama özgürlüğünün sınırlarını aşar; kişilik haklarına saldırı niteliğindedir ve manevi tazminat sorumluluğunu doğurur.”
- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 24.02.2016, E.2014/2-813, K.2016/157:
“Boşanma sebebiyle kişilik hakları zedelenen taraf, diğerinden daha az kusurlu olması hâlinde manevi tazminata hak kazanır.”
Sözün Hukuki Bedeli…
Boşanma davaları, çoğu zaman duyguların akılla yarıştığı bir süreçtir. Ancak hukuk, duyguların değil, delillerin ve ölçülülüğün alanıdır. Dava dilekçesinde yer alan ağır ve asılsız iddialar, TMK m.174 kapsamında boşanmanın fer’î sonucu olarak veya TBK m.58 uyarınca bağımsız bir kişilik hakkı davası konusu olabilir. Yargıtay’ın 4. HD’nin 2016/7330 ve 2016/2296 sayılı kararları ile HGK 2014/2-813 kararı birlikte değerlendirildiğinde; hak arama özgürlüğünün kötüye kullanılması hâlinde tazminat sorumluluğu doğduğu açıktır.
• Unutulmamalıdır ki: ‘Söz uçar, tutanak kalır.’ Duruşmada söylenen her kelimenin bir hukuki bedeli vardır.