Milletlerarası ticari işlerde mal satımına ilişkin işlemler kuşkusuz önemli yeri tutmaktadır. Buna ilişkin olarak Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşması kabul edilerek milletlerarası mal satımı hukukunda yeknesaklaştırma amaçlanmıştır. Türkiye’de de yürürlüğe giren Antlaşma hükümlerinin daha iyi anlaşılması ve uygulamasının yaygınlaştırılması açısından, Türk Borçlar Kanunu hükümleri ile karşılaştırılması, farklılıklarının incelenmesinin yararlı olacağı düşüncesindeyiz.

Çalışmamızda, Türk Borçlar Kanunu ve Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşması’nda yer alan sözleşmenin kurulmasına ilişkin hükümler incelenmiş ve karşılaştırılmıştır. Bu kapsamda çalışmanın ilk kısmında genel olarak Antlaşma hakkında ve yürürlüğe girmesi hakkında bilgiler verilmiş, ikinci kısmında ise sözleşmenin kuruluşunu oluşturan öneri ve kabule ilişkin hükümler incelenmiştir. Son kısımda ise hakimiyet alanına varma koşulu ve sözleşmenin kurulma anı üzerinde durulmuştur.

I. Genel Olarak CISG ve Yürürlüğe Girmesi

Milletlerarası ticari ilişkilerde, taşınır mal satımına ilişkin sözleşmeler kuşkusuz olarak en çok kullanılan sözleşme tipidir. Özellikle II. Dünya Savaşından sonra hem ülke hem de ülkeler arasındaki ticari ilişkiler, endüstrideki gelişmelere bağlı olarak hızla artış göstermiştir. Milletlerarası taşınır satışının artması ile beraber, bunlara ilişkin yapılan sözleşmelerde, gereği gibi hazırlanmadığından, birtakım sorunlar oluşmaya başlamıştır. Nitekim sözleşmenin yapıldığı taraf ülkelerinde hukuk sistemleri farklıdır. İş bu sebeplerle milletlerarası alanda taşınır mal satımına ilişkin uygulanacak kuralları birleştirme amaçlı uzun zaman önce çalışmalara başlanmıştır[1].

Bu kapsamda BM Milletlerarası Ticaret Hukuku Komisyonu (UNCITRAL) tarafından hazırlanan “Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşması”(CISG) önem arz etmektedir. 1980 yılında Viyana’da 62 devletin katılımı ile toplanan konferansa metne son hali verilmiş ve katılan ülkelerin 42’sinin olumlu oyu ile Antlaşma kabul edilmiştir. Antlaşmanın yürürlüğe girmesi için gerekli olan 10 devletin onayının da tamamlanması ile 1 Ocak 1988 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Anlaşma taşınır mal satımına ilişkin maddi hukuk kurallarından oluşmaktadır. 95 ülkenin taraf olduğu Antlaşma, maddi milletlerarası özel hukuk kuralları niteliğinde düzenlenmiştir. Antlaşmanın hem maddi hukuk kurallarından oluşuyor olması hem de uygulama alanın geniş olması sebepleriyle önemi artmaktadır.

CISG, Antlaşmanın yürürlüğe girmesinden sonra, katılan ülkeler bakımından yürürlüğe giriş usulü de hükme bağlanmıştır. Buna göre, Bir Devletin, onuncu onay, kabul, uygun bulma veya katılma belgesinin tevdi edilmesinden sonra bu Antlaşmayı onaylaması, kabul etmesi, uygun bulması veya Antlaşmaya katılması halinde, bu Antlaşma, hariç bırakılan Kısım dışında, bu maddenin 6. fıkrası saklı kalmak kaydıyla, o Devlet bakımından, onay, kabul, uygun bulma veya katılma belgesinin tevdi edildiği tarihten itibaren on iki ayın tamamlanmasını izleyen ayın ilk gününde yürürlüğe girer.” (m.99/2). Bu hükme istinaden 1 Ocak 1988 tarihinde gerekli onay usulünü tamamlayarak milletlerarası alanda yürürlüğe girmiş olan Antlaşma, Türkiye'nin de 01.08.2011 tarihi itibari ile onay usulünü tamamlaması ile birlikte ülkemiz açısından da yürürlüğe girmiş, uygulanma kabiliyeti kazanmıştır.

Anayasa’da, “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.”(m. 90/2) şeklinde düzenleme yer almaktadır. Bunun yanında MÖHUK m. 1/2'de de, “Türkiye Cumhuriyetinin taraf olduğu milletlerarası sözleşme hükümleri” saklı tutulmuştur. Bu sebeple Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu herhangi bir milletlerarası antlaşmanın uygulama alanına giren konularda MÖHUK’ta yer alan kanunlar ihtilafı kuralları uygulama alanı bulmayacaktır. Türkiye’nin de taraf olduğu CISG’in uygulama alanına giren satım sözleşmesinde MÖHUK’ta yer alan hükümler uygulanmayacak, Antlaşmada yer alan hükümler uygulama alanı bulacaktır[2].

Türk yargı uygulamasında, Antlaşmanın uygulama alanına giren taşınır satımına ilişkin uyuşmazlıklarda, Antlaşma hükümlerinin uygulanmadığı, Türk maddi hukuk kurallarının uygulandığı görülmektedir. Çalışmamız kapsamında yaptığımız yargı kararları taramasında, dolaylı olarak bir-iki tane yargı kararında CISG’e atıf yapıldığı, ancak uyuşmazlığın CISG’in uygulama alanına girmediği tespit edilebilmiş, diğer bir deyişle, CISG’in henüz Yargıtay kararlarına yansıyan doğrudan uygulanması ile karşılaşılmamıştır[3]. Oysa Antlaşmanın yürürlüğe girmesi ile birlikte, Antlaşma Türk hukukunun parçası hâline gelmiştir ve mahkemeler, Antlaşma hükümlerini kendiliğinden uygulamakla yükümlüdürler. Antlaşma hükümlerinin uygulanmaması sebebi ile Yargıtay kararlarında, hukukun yanlış uygulanmasına dayalı bozma kararları ile henüz karşılaşılmamıştır[4].

CISG, uygulama alanı ve genel hükümler (m. 1-13), sözleşmenin kurulması (m. 14-24), taşınır malların satımı (m. 25-88) ve son hükümler (m. 89-101) olmak üzere dört kısımdan oluşmaktadır. Çalışmamızda Türk Borçlar Kanunu (TBK) ile karşılaştırmalı olarak CISG’in sözleşmenin kurulmasına ilişkin hükümleri ele alınacaktır.

II. Sözleşmenin Kuruluşu

Antlaşma uyarınca sözleşme, tarafların irade beyanlarının birbiri ile uyuşması sonucunda sözleşme kurulacaktır. Hukukumuzda da iki veya daha fazla tarafın belli bir hukuki sonuca ulaşmak için iradelerinin karşılıklı uyuşması veya tarafların bir hakkı veya hukuki ilişkiyi kurmaya, değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya yönelik karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanı ile sözleşmelerin kurulacağı kabul edilmektedir[5]. CISG’de satış sözleşmesinin tanımı yapılmamış ancak TBK m. 207/1’e göre: “Satış sözleşmesi, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir.” tanımı yapılmıştır.

CISG 14-24’üncü maddeleri arasında sözleşmenin kurulmasına ilişkin hükümler düzenlenmiş olmasına karşın, iş bu hükümlerde sözleşmenin kuruluşuna ilişkin bütün hususlar düzenlenmemiştir. Tarafların fiil ehliyeti, irade sakatlıkları gibi hususlar kapsam dışı bırakılmıştır. Kapsam dışı bırakılan konularda, hakimin hukukunun kanunlar ihtilafına ilişkin hükümlerden yola çıkarak tespit edilecek ülke hukuku uygulama alanı bulması gerekmektedir[6].

Karşılıklı beyanların uyuşması unsuru hem TBK hem de CISG açısından sözleşmenin kurulmasında temel teşkil ettiğinden bu açıdan benzerdir. Yine her iki düzenlemede de beyanlar açık veya örtülü olabilir.

CISG m. 18/I-c.1’e göre susma veya eylemsizlik tek başına kabul olarak değerlendirilemez. TBK m. 6’d susmanın irade beyanı olarak kabul edilmediği düzenlenmiştir. Her iki düzenlemede de susmanın irade beyanı sayılıp sayılmayacağı “güven teorisi” uyarınca değerlendirilir[7].

CISG m. 14/1’de “Malların saptandığı ve açık veya örtülü olarak miktar ve semenin belirlendiği veya belirlenmesi için gerekli düzenlemenin yapıldığı teklifler yeterince kesin sayılır.” Şeklinde düzenleme yapılması suretiyle esaslı unsurlar üzerinde uyuşma aranmıştır.

Yine ilgili Antlaşmanın 33’üncü maddesinde teslim yerinin belirlenmemesi ve 57’inci maddesinde ödeme yerinin belirlenmemesi halinde uygulanacak hükğmler göz önünde bulundurulduğunda, sözleşmede tarafların yan hususlar konusunda bir anlaşmaya varmamış olmalarının sözleşmenin kurulmasına mani olmadığı anlaşılmaktadır.

TBK m. 2/1’de tarafların sözleşmenin esaslı unsurları konusunda uyuşmasının gerekli olduğunu açıkça düzenlemiştir. Bu durumda ikincil unsurlar üzerinde anlaşma sağlanamamış olsa bile sözleşme kurulmuş kabul edilecektir.

Semenin belirlenmesi hususunda CISG 14/1 ve 55’inci maddeleri farklı düzenlemeler Yapmıştır. Buna göre, m. 14/1’de semenin belirlenmesini veya belirlenmesi için gerekli düzenlemenin yapılmasını ararken, m. 55’te Sözleşme, açıkça veya örtülü olarak semen belirlenmeksizin veya semenin belirlenmesini sağlayacak bir düzenleme içermeksizin geçerli olarak kurulmuşsa, aksine herhangi bir emare bulunmadıkça, tarafların sözleşmenin kurulduğu anda ilgili ticari branşta benzer koşullarda satılan aynı türden mallar için uygulanan cari fiyata örtülü olarak gönderme yapmış oldukları varsayılır.”

TBK m. 233’te ise: “Alıcı, satış bedelini belirtmeksizin, malı alacağını kesin olarak bildirmişse satış, ifa yeri ve zamanındaki ortalama piyasa fiyatı üzerinden yapılmış sayılır.” şeklinde düzenleme mevcuttur. Her iki düzenleme de benzerlik göstermekle beraber, CISG m. 55 sözleşmenin kurulduğu anda ilgili ticari branşta benzer koşullarda satılan aynı türden mallar için uygulanan cari fiyatı esas alırken, TBK m. 233 ifa yeri ve zamanındaki ortalama piyasa fiyatını esas almıştır

A. Öneri

Öneri veya icap öğretide “sözleşmenin yapılması teklifini kapsayan ve bu amaçla zaman itibarı ile daha önce yapılan, karşı tarafa varması gerekli, tek taraflı, kesin ve bağlayıcı nitelik taşıyan, muhatabın kabulü ile sözleşmenin kurulması sonucunu doğuran irade açıklaması” olarak tanımlanmıştır[8]. CISG m. 14’te ise; “Bir veya birden çok belirli kişiye sözleşmenin kurulması için yöneltilen bir teklif, yeterince kesin olması ve teklifte bulunanın, kabul halinde bağlanma iradesini yansıtması durumunda icap sayılır.” şeklinde tanımlama yapılmıştır. Maddenin devamında: “Malların saptandığı ve açık veya örtülü olarak miktar ve semenin belirlendiği veya belirlenmesi için gerekli düzenlemenin yapıldığı teklifler yeterince kesin sayılır. Belirli olmayan kişilere yöneltilmiş teklif sadece icaba davet sayılır; meğerki, teklifte bulunan aksini açıkça belirtmiş olsun.” (m. 14).

CISG iş bu madde hükmünde teklifin öneri olarak sayılabilmesi için tanımın içerisinde unsurları da belirtmiştir. Bu unsurlar; bir veya birden çok belirli kişiye yöneltilmiş beyan, belirlilik ve bağlanma iradesi olarak madde hükmünde düzenlenmiştir. Bu üç unsuru aynı anda içeren teklifler öneri sayılacaktır.

1. Önerinin Unsurları

a. İrade Beyanı

Tek taraflı irade beyanı niteliğinde olan önerinin karşı tarafın hakimiyet alanına girmesi gerektiği konusunda öğretide genel bir kabul bulunmaktadır[9]. Muhatabın hakimiyet alanına ulaşan önerinin açık veya zımni olması arasında fark yoktur (CISG m. 15/1). Muhatabın hakimiyet alanına giren önerinin, sözleşmenin objektif esaslı noktalarını içermesi gereklidir.

Teklifin öneri olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği Antlaşmanın 8’inci maddesine göre yorumlanacaktır[10]. Buna göre: “Bu Antlaşmanın amacı çerçevesinde taraflardan birinin beyanları ve diğer davranışları onun iradesine uygun olarak yorumlanır, yeter ki karşı taraf bu iradeyi bilsin veya bilmemesi mümkün olmasın.” Madde hükmünden irade beyanının sübjektif içeriğinin belirlenmesinde irade öznesi esas alındığı görülmektedir[11].

CISG m. 8/II’ye göre: “Eğer fıkra 1 uygulanamıyorsa, taraflardan birinin beyanları ve diğer davranışları, karşı taraf ile aynı konumda makul bir kişinin aynı koşullarda bunlara vereceği anlama göre yorumlanır.”  İlgilinin gerekli özeni göstermesine rağmen sübjektif iradeyi anlayamaması durumunda iradenin m. 8/II gereği objektif içeriği belirlenecektir. Diğer bir ifade ile taraflar ile aynı düzeyde biri tarafından aynı koşullarda nasıl anlaşılacağının tespit edilmesidir[12].

Aynı maddenin üçüncü fıkrasına göre: “Taraflardan birinin iradesini veya makul bir kişinin anlayışını tespit edebilmek için özellikle taraflar arasındaki sözleşme görüşmeleri, aralarında oluşmuş alışkanlıklar, teamüller ve tarafların sonraki davranışları da dahil olmak üzere olayın ilgili tüm koşulları dikkate alınır” (CISG m. 8/III).

CISG m14/I’e göre: “Bir veya birden çok belirli kişiye sözleşmenin kurulması için yöneltilen bir teklif, …” şeklinde belirtilmesi suretiyle, sözleşmenin kurulması için, teklifin mutlaka bir veya birden fazla kişiye yöneltilmiş olması şartını aramıştır. CISG 14/II uyarınca ise teklifin belirli olmayan kişilere yöneltilmiş olması durumunda, örneğin gazete ilanında, el ilanlarında ve kataloglarda yer alan teklifler gibi, aksi teklifte belirtilmediği sürece öneriye davet sayılacaktır[13]. İş bu düzenlemenin aksine TBK m. 8/2’de, fiyatını göstererek mal sergilenmesini veya tarife, fiyat listesi ya da benzerlerinin gönderilmesini, aksi açıkça ve kolaylıkla anlaşılmadıkça öneri olarak kabul etmiştir.

CISG’de ise belirli olmayan kişilere yapılan teklif, kural olarak icaba davet sayılır. Teklifin icap olarak kabul edilmesi, teklifte bulunanın aksini açıkça belirtmiş olmasına bağlıdır (CISG m. 14/II).

b. İcabın Belirli Olması

CISG m. 14/I c. 1, teklifin icap olarak nitelendirilebilmesi için gereken bir diğer unsurun belirlilik olduğunu ifade etmiştir. “Belirlilik” ifadesi ile kastedilen, teklifin “içeriğinin” yeterince belirli olmasıdır.

İlgili madde hükmüne göre: “…malların saptandığı ve açık veya zımni olarak miktar ve semenin belirlendiği veya belirlenmesi için gerekli düzenlemenin yapıldığı teklifler yeterince kesin sayılır” (CISG m. 14/I c. 1) şeklinde düzenlenmiştir. Bu durumda, satım konusu mal, miktar ve semenden birinin eksik olması halinde teklif icap olarak değerlendirilmeyecektir[14].

Semen konusunda, CISG m. 14/I, c.2’nin CISG m. 55 ile birlikte değerlendirilmesi gerekir. İki hüküm görünürde birbirleriyle çelişmektedir. Daha önce de ifade ettiğimiz üzere,

Antlaşma’nın 55’inci maddesi CISG m. 14/I,c.2’den farklı olarak, “… semen belirlenmeksizin veya semenin belirlenmesini sağlayacak bir düzenleme içermeksizin geçerli olarak kurulmuşsa, aksine herhangi bir emare bulunmadıkça, tarafların sözleşmenin kurulduğu anda ilgili ticari branşta benzer koşullarda satılan aynı türden mallar için uygulanan cari fiyata örtülü olarak gönderme yapmış…” olduklarını varsayarak bu durumlarda bile sözleşmenin kurulabileceğini düzenlemiştir.

Öğretide Antlaşmada yer alan iş bu hükümler arasındaki çelişkinin giderilmesi yönünde bazı görüşler ortaya atılmıştır[15]. Bir görüşe göre sözleşmede semen kesin olarak belirlenmemiş olsa bile, sözleşmeyi ayakta tutmayı amaçlayan 55’inci madde gereği, sözleşme kurulabilecektir[16]. Bizim de katıldığımız görüşe göre ise, semenin belirli veya belirlenebilir olmasından önce sözleşmenin kurulmuş olması mümkün değildir[17].

Hem TBK m. 233 açısından hem de CISG m. 55 açısından bağlanma iradesinin açık olduğu durumlarda sözleşmenin ayakta tutulması ilkesi benimsenmiştir. TBK m. 233’te alıcı malı satın alacağını kesin olarak belirtmiş olması durumunda, satışın “ifa yeri ve zamanındaki” ortalama piyasa fiyatı üzerinden gerçekleştiği kabul edilirken, CISG m. 55’te “sözleşmenin kurulduğu anda” ilgili ticari branşta benzer koşullarda satılan aynı türden mallar için uygulanan cari fiyatı satış fiyatı olarak değerlendirmiştir.

c. Öneri ile Bağlılık İradesi

CISG m. 14/II’ye göre, yukarıda da belirttiğimiz üzere, teklifin öneri olarak kabul edilebilmesi için teklifte bulunanın bağlanma iradesine sahip olması ve sözleşme kurulmasını istediği tekliften anlaşılması gereklidir. TBK açısından da sözleşmenin kurulabilmesi için sözleşmenin esaslı noktalarının yanında teklifle bağlılık iradesinin bulunması gerekir. Aksi halde CISG uyarınca öneriye davet sayılacaktır.[18].

CISG m. 8/III hükmü bağlanma iradesinin tekliften açıkça anlaşılmadığı durumlarda uygulama alanı bulur. Bu hüküm gereği teklif objektif olarak yorumlanır ve teklifin bağlanma iradesinin olup olmadığı ortaya konulacaktır. TBK’da ise beyanların yorumu “güven teorisi” uyarınca beyanın içeriği ve hal ve şartlar dikkate alınarak yapılır. Bu anlamda iki düzenleme de birbiri ile benzerlik göstermektedir[19].

2. Önerinin Hüküm ve Sonuçları

CISG m. 15/I uyarınca: “icap muhataba vardığı anda” yani bir kişinin yetki alanına girdiği anda hüküm ve sonuçlarını doğurur. İrade beyanı zımnî olarak yapıldıysa, beyanın yöneldiği kişinin bunu bilmesi gerekir.

CISG, irade sakatlığı veya ehliyetsizlik durumunda sözleşmenin akıbetini düzenlememektedir. Bu nedenle, icabın yanlışlıkla gönderilmesi halinde sözleşmenin iptal edilip edilmeyeceği veya icapta bulunanın fiil ehliyetinin bulunmaması halinde sözleşmenin geçerli olup olmayacağı, olaya uygulanmak üzere belirlenen ilgili ülke hukuku kanunlar ihtilafı kuralları uyarınca kararlaştırılır[20].

CISG m. 15/I gibi TBK'da icabın hüküm doğuracağı anı açıkça belirten bir düzenleme yoktur. Ek olarak, TBK, icabın bağlayıcılığını düzenlerken süreye bağlı icap (TBK m. 3) ve süre kaydı içermeyen icap (TBK m. 4) ve hazır olmayan icap (TBK m. 5) olarak iki ayrı maddede ayırmıştır. Bununla birlikte, CISG ve TBK böyle açık bir ayrım yapmamıştır.

3. Önerinin Hükümsüzlüğü

CISG m. 18/II hükmüne göre: “Bir icabın kabulü, kabul açıklamasının icapta bulunana varması anında hüküm doğurur. Bir kabul, kabul açıklamasının icapta bulunana, tespit ettiği süre içinde veya süre tespit edilmemesi halinde, icapta bulunan tarafından kullanılan iletişim araçlarının hızı da dahil olmak üzere işlemin koşulları dikkate alındığında, makul bir süre içinde ulaşmazsa, hüküm doğurmaz. Aksi hal ve şartlardan anlaşılmadıkça sözlü icap derhal kabul edilmelidir.”

Muhatabın öneriyi reddetmesiyle de icap geçersiz olacaktır.

CISG m. 15/II hükmüne göre: “İcap geri alınamaz nitelikte olsa bile, geri alma beyanının muhataba, icaptan önce veya icapla aynı anda varması halinde geri alınabilir”

 Yine CISG m. 16’ya göre, öneride bulunan önerisinden vazgeçerek öneriyi geçersiz hale getirebilir. 

İcaptan vazgeçme (icaptan cayma) ve icabın geri alınması farklı kavramlardır. CISG m. 15 “icapın geri alınmasını" yani icabın varma ile hüküm doğuracağı ana kadar geçen sürede geri alınmasını tanımlarken, m. 16 "icaptan vazgeçmeyi" varma ile hüküm doğuran icabın geri alınmasını (icaptan vazgeçme) tanımlar[21].

a. Önerinin Geri Alınması

CISG m. 15/II’de önerinin geri alınması açıkça düzenlenmiştir. Buna göre: İcap geri alınamaz nitelikte olsa bile, geri alma beyanının muhataba, icaptan önce veya icapla aynı anda varması halinde geri alınabilir.”

Geri alma beyanı, icabın yöneldiği tarafın hakimiyet alanına girdiğinde varmış sayılır. Muhatabın icabın içeriğini vaktinde varan geri alma beyanından önce öğrenmesi, icabın geri alınmasını engellemeyecektir[22].

Geri alma beyanı bir şekil şartına bağlı olmadığından telefon veya diğer iletişim araçları kullanılması suretiyle yapılabilir. Uygulanacak hukukun şekil şartı ön görmüş olması  geri alma beyanının da şekil şartına bağlı olacağı anlamına gelmez.

Önerinin sözlü olarak yapıldığı durumlarda, hemen bir dönüş sağlandığından, CISG m. 15/II’ye göre geri alınmasına imkan yoktur.

b. Öneriden Vazgeçme

CISG m. 16’da öneriden vazgeçme düzenlenmiştir. Buna göre: “İcapta bulunanın geri alma beyanı, muhatabın kabul beyanını göndermesinden önce muhataba ulaşmış olmak koşuluyla, icap, sözleşme kuruluncaya kadar geri alınabilir.”

Bu hüküm gereği sözleşme kurulduktan sonra artık öneri geri alınamayacaktır. Kabul açıklamasının diğer tarafa ulaşmasından sonra da öneriden vazgeçme söz konusu olamayacaktır. Kabul beyanı diğer tarafa gönderilene kadar öneriden vazgeçme mümkündür[23].

CISG m. 16/II’ye hükmüne göre: “(a)icapta kabul için kesin bir süre öngörülmüş veya icabın geri alınmaz olduğu başka bir şekilde ifade edilmişse veya (b) muhatap açısından icabın geri alınamaz olduğuna güvenmek makul sayılabiliyorsa ve muhatap bu icaba güvenerek hareket etmişse icap geri alınamaz.” Kabul için kesin bir süre belirlenmesi söz konusu olduğu durumlarda, öneride bulunan belirlenen süre içerisinde önerisi ile bağlıdır[24].

Önerinin geri alınması hakkı kötüye kullanılması ya da ticari teamüllere aykırılık oluşturması ihtimallerinde ise CISG m. 16/II/b hükmü uygulanacaktır. Belirtmek gerekir ki burada yalnızca diğer tarafın öneriye güvenmesi veya güveninin makul kabul edilmesi yetmez, buna bağlı olarak birtakım davranışlarda bulunmuş olması lazımdır[25].

Antlaşmanın 16’ıncı maddesinde yer alan hükmün benzeri TBK’da yoktur. Bununla birlikte, TBK’ya göre, öneride bulunan kabul beyanı kendisine ulaşıncaya kadar öneriden dönme hakkını saklı tuttuysa, kabule ilişkin açıklama kendisine ulaşıncaya kadar önerisinden dönebilecektir. Sözleşmeden dönme hakkını saklı tutmamış ancak öneriden dönme hakkını saklı tutmuş olan taraf, kabul beyanının kendisine ulaşması ile sözleşme kurulmuş sayılacaktır[26].

c. Önerinin Reddi

İcabın reddi CISG m. 17’de düzenlenir. Buna göre: “İcap geri alınamaz olsa bile, red beyanı icapta bulunana vardığı anda hükmünü yitirir”.  Önerinin yöneldiği kişi tarafından önerinin reddedilmesi ile öneri hükümsüz hale gelir. Açık veya örtülü olarak yapılabilen red beyanı karşı tarafa varması gereken bir beyandır[27].

Susma CISG m. 18/I c.2 açısından kabul sayılamayacağından, süre belirlenmiş olan önerilerde bu süre içerisinde muhatabın sessiz kalması öneriyi hükümsüzleştirir.

TBK’da buna benzer bir hüküm mevcut bulunmamaktadır. Ancak koşula bağlanmış kabul veya yeni bir öneri de örtülü olarak önerinin reddini oluşturur.

Susmanın hangi hallerde örtülü kabul sayılacağı TBK m. 6’da düzenlenmiştir. Bu haller dışında, yani susmanın kabul olarak sayılmadığı hallerde, susma örtülü red sayılacaktır. Bu anlamda da önerinin reddi hususlarında CISG ve TBK sistemleri benzerlik göstermektedir.

B. Önerinin İptali

Sözleşme irade beyanlarının birbiri ile uyuşması ile kurulduğundan, önerinin iptali sözleşmenin de iptalini gerektirir. Sözleşmenin geçerliliği hususu Antlaşma dışında tutulduğundan, önerinin iptali de, davaya bakan hakimin hukukuna göre, kanunlar ihtilafı kuralları gereği belirleyeceği ülkenin hukukuna göre, önerinin ve dolayısıyla sözleşmenin iptalini talep edebilecektir[28].

C. KABUL

CISG m. 18-22 arasında kabul beyanı düzenlemiştir.

CISG m 18/I’e göre: “Muhatabın icaba onay verdiğini ifade eden herhangi bir beyanı veya diğer davranışı kabul hükmündedir. Susma veya eylemsizlik tek başına kabul sayılmaz.” İş bu madde hükmü gereği, kurucu yenilik doğuran bir beyan olan kabul, tek taraflı ve varması gereken, açık veya örtülü beyandır[29]. Fıkranın ikinci cümlesine göre susma veya eylemsizlik tek başına kabul sayılmayacağı belirtilerek yine 8’inci maddeye gönderme yapılmıştır. Madde 8’e göre yorumlanarak koşulların gerektirdiği takdirde susma veya eylemsizlik kabul olarak değerlendirilebilir[30].

TBK m. 1’de de irade beyanının açık veya örtülü olabileceği düzenlenmiştir. Buna göre kabul de açık veya örtülü olabilir. Ancak susma kural olarak kabul olarak değerlendirilemez. Susmanın kabul olarak sayılabileceği haller TBK m. 6’da sayılmıştır. Öneride bulunan kanun veya işin gereği açıkça kabul beyanını beklemek zorunda değilse ve öneri de makul süre içerisinde reddedilmemişse sözleşme kurulmuş olarak nitelendirilecektir.

CISG m 19’da önerinin kabulü ile başka eklemeler, sınırlamalar veya başkaca değişiklikler sunuluyorsa, bu artık kabul değil yeni bir öneri sayılacağı düzenlenmiştir. Öneride bulunan buna itiraz etmediği takdirde, öneri kabul beyanındaki değişikliklerle sözleşmenin kurulmuş olacağı düzenlenmiştir (m. 19/II c.2).

CISG m. 19/III’e göre: “Özellikle, semene, ödemeye, malların kalitesi ve miktarına, teslim yeri ve zamanına, taraflardan birinin diğerine karşı sorumluluğunun kapsamına veya uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin tamamlayıcı veya farklı hükümler icabın şartlarını esaslı şekilde değiştirmiş sayılır.” Maddede sayılanlar sınırlayıcı olmadığı gibi zorlayıcı da değildir[31]. Her somut olay kendi şartları çerçevesinde ayrı değerlendirilmelidir.

TBK’da CISG m. 19’e paralel bir düzenleme bulunmamaktadır. Bunun yanında öğretideki ağırlıklı görüşe göre, eklemeler ve değişiklikler içeren kabul beyanının önerinin reddi olup yeni bir öneri olarak değerlendirilmesi gerektiği[32].

1. Kabulün Hüküm Doğurması

Kabulün hüküm doğurması, sözleşmenin kurulması anlamına gelir. İş bu husus CISG m. 18’de düzenlemiştir. Buna göre: “2) Bir icabın kabulü, kabul açıklamasının icapta bulunana varması anında hüküm doğurur. Bir kabul, kabul açıklamasının icapta bulunana, tespit ettiği süre içinde veya süre tespit edilmemesi halinde, icapta bulunan tarafından kullanılan iletişim araçlarının hızı da dahil olmak üzere işlemin koşulları dikkate alındığında, makul bir süre içinde ulaşmazsa, hüküm doğurmaz. Aksi hal ve şartlardan anlaşılmadıkça sözlü icap derhal kabul edilmelidir.

(3) Ancak taraflar arasında yerleşmiş alışkanlıklar, teamüller veya icap nedeniyle, muhatap, icapta bulunana haber vermeksizin malın gönderilmesi veya semenin ödenmesi gibi bir eylem icra etmek suretiyle muvafakatini ifade etmişse, kabul, fıkra 2’de öngörülen müddet içinde yapılmak kaydıyla eylem anından itibaren hüküm doğurur.” Bu halde sözleşmenin kurulması için öneride bulunana herhangi bir beyan yapılmasına gerek kalmadığından, öneride bulunan bilgisi olmadan da bir sözleşmenin tarafı haline gelebilecektir[33].

Yine yukarıda da belirttiğimiz üzere, kabul beyanı için süre öngörülmüşse, kabul beyanının hüküm doğurması için belirlenen süre içerisinde önerene varması gereklidir. CISG m. 18/2 gereği, kabul için herhangi bir süre belirlenmemişse, öneride bulunanın kullandığı iletişim araçlarının hızı ve işin özelliği dikkate alınarak kabulün makul süre içerisinde önerene ulaşması gerektiği düzenlenmiştir. Makul süre ise önerinin varma süresi, diğer tarafın düşünme süresi ve önerene varma süreleri göz önünde bulundurulması suretiyle belirlenir[34].

Sözlü olarak yapılmış öneri, aksi hal ve koşullardan anlaşılmadıkça anında kabul edilmesi gerektiği düzenlenmiştir (CISG m. 18/II c. 3).

Kabule ilişkin beyanın önerene varması ile sözleşmenin kurulacağı hususu TBK’da da kabul edilmiştir. Yine süre belirlenen önerilerde belirlenen süre içerisinde kabulün önerene ulaşmaması harelinde sözleşme kurulamayacaktır (TBK m. 3/ II). Hazır olanlar arasında yapılan öneri o anda kabul edilmediği takdirde reddedilmiş sayılacaktır (TBK m. 4/1).

TBK m. 5/1 gereği, süre belirlenmemiş olan önerilerde, önerinin varma süresi, ilgilinin düşünme süresi, kabul açıklamasının önerene varma süreleri dikkate alınması suretiyle belirlenecek makul sürede kabul açıklaması önerene ulaşmadığı takdirde sözleşme kurulmamış sayılacaktır. Kanun ve işin özelliği ya da durumun gereği açıkça bir kabulü öneren beklemek zorunda değilse, öneri makul süre içerisinde reddedilmemiş sözleşmenin kurulacağı kabul edilmiştir (TBK m. 6)

Bu bakımdan CISG ve TBK düzenlemeleri arasında paralellik olduğu görünmektedir.

2. Ekleme, Sınırlama veya Değişiklik İçeren Kabul

Ekleme, sınırlama ve değişiklik içeren kabul açıklamaları, sözleşmenin kurulması için irade beyanlarının uyuşması prensibine ters düşeceğinden, bu durumlarda sözleşme kurulamayacaktır. Antlaşmanın 19’uncu maddesine göre, ekleme, sınırlama ve değişiklik içerek kabul açıklamaları, önerinin reddi ve yeni öneri olarak kabul edilmektedir.

İlgili maddenin devamında “Buna karşılık, kabul beyanı oluşturması düşünülen, fakat icabın şartlarını esaslı olarak değiştirmeyen eklemeler veya sapmalar içeren icaba yönelik cevap, kabul sayılır; meğerki icapta bulunan, haklı bir gecikme olmaksızın bu uyumsuzluklara sözlü olarak itiraz etmiş veya bu yönde bir bildirim göndermiş olsun. Bunu yapmadığı takdirde icabın şartları kabul beyanındaki değişikliklerle birlikte sözleşmenin içeriğini oluşturur.” Şeklinde düzenleme yapılmıştır. Bir başka deyişle esaslı değişiklik içermeyen kabul ile sözleşme kurulabilecektir.

CISG m. 19/III’e göre; “Özellikle, semene, ödemeye, malların kalitesi ve miktarına, teslim yeri ve zamanına, taraflardan birinin diğerine karşı sorumluluğunun kapsamına veya uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin tamamlayıcı veya farklı hükümler icabın şartlarını esaslı şekilde değiştirmiş sayılır” şeklinde düzenleme yapmak suretiyle önerinin şartlarında esaslı değişikliklere örnekler göstermiştir.

Bu madde hükmü de, kabulün sözleşme şartlarının esaslı şekilde değiştirip değiştirmemesi bakımından,  TBK (m.2 ve m. 6) sistemi ile paralellik göstermektedir[35]. TBK m. 6’ya göre, esaslı olmayan unsurlar ile ilgili yapılan ekleme ve değişiklikler, makul süre içerisinde öneren tarafından reddedilmediği takdirde karşı öneri kabul edilmiş sayılacaktır.

3. Kabul Süresi

 Kabule ilişkin sürenin belirlenmiş olması halinde, sürenin başlayacağı tarih de öneride bulunan tarafından belirlenir. Öneride bulunan sürenin başlayacağı tarihi belirtmediyse CISG m. 20’ye göre sürenin başlangıcı belirlenir.

a. Sürenin başlangıcı

CISG m. 20/I’de ikili bir ayrım yapılması suretiyle, kabul süresinin başlangıcına ilişkin bir düzenleme getirilmiştir. Fıkranın ilk cümlesine göre; “Bir telgraf veya mektupta icapta bulunan kimse tarafından belirlenmiş olan kabul süresi, telgrafın gönderilmek üzere verildiği tarihten veya mektupta gösterilen tarihten veya bu yoksa zarf üzerindeki tarihten itibaren işlemeye başlar.” Mektupta tarihin yer almadığı hallerde önerenin ispat edeceği gönderme tarihi esas alınması gerektiği öğretide savunulur[36]. Önerenin gönderme tarihini ispatlayamaması halinde karşı tarafa varma tarihini ya da karşı tarafın ispat ettiği tarih sürenin başlangıcı olarak kabul edilir[37].

Aynı fıkranın ikinci cümlesine göre; “Telefon, teleks veya eşzamanlı diğer haberleşme araçları yoluyla icapta bulunan tarafından belirtilen kabul süresi icabın muhataba vardığı andan itibaren işlemeye başlar.” (CISG m. 20/I-c.2).

b. Sürenin hesabı

CISG m. 20/II’ye göre: “Kabul süresi içine düşen resmi tatil veya iş günü dışındaki günler bu sürenin hesabına dahil edilir. Ancak, kabul bildirimi, sürenin son gününün icapta bulunanın işyerinin bulunduğu yerde resmi tatil veya işgünü dışındaki günlerden birine rastlaması nedeniyle, icapta bulunanın adresine teslim edilmezse süre, takip eden ilk iş gününe uzar.” İrade beyanının varması gereken yerin tatil olması veya çalışanların grevde olması halinde, iş bu günler ikinci fıkra kapsamında değerlendirilmeyecektir[38].

4. Gecikmiş Kabul

CISG m. 21/I’e göre: “Gecikmiş bir kabul ancak icapta bulunanın gecikmeksizin muhatabı bu yönde sözlü olarak haberdar etmesi veya bu içerikli bir bildirim göndermesi halinde kabul gibi hüküm doğurur.” Madde hükmü gereği gecikmiş kabulün geçerliliği öneride bulunanın beyanına bağlanmıştır.

Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre: “Gecikmiş bir kabul içeren mektup veya başkaca yazılı belgeden, gereğince iletilmiş olsaydı, icapta bulunana zamanında ulaşacak koşullarda yollanmış olduğu anlaşılıyorsa, gecikmiş kabul de geçerli bir kabul gibi hüküm doğurur; meğerki, icapta bulunan, icabını düşmüş addettiğini muhataba gecikmeksizin sözlü olarak bildirmiş veya bu içerikli bir bildirim göndermiş olsun.” (CISG m. 21/II). Öneren, karşı tarafa önerinin artık geçersiz olduğuna ilişkin bir bildirim göndermediyse, usulüne uygun yollanmış olsaydı önerene ulaşacağı açıkça anlaşılıyorsa gecikmiş kabul de geçerli sayılacaktır. Bu durumda önerenin susması ile kabulün hüküm doğurarak sözleşmenin kurulması sağlanabilir.

İlgili maddenin her iki hükmünde de, gecikmiş kabul ile sözleşmenin kurulmasını sağlamak önerenin iradesine bağlanmıştır.

Bu anlamda TBK ile CISG benzer düzenlemeler içermektedir. TBK m. 3/II, kabul beyanının süresi içinde muhataba ulaşmaması halinde icapta bulunanın icabıyla bağlılıktan kurtulacağını düzenler. TBK m. 5’de, kabul için süre belirlenmeksizin hazır olmayan bir kişiye yapılan önerinin, zamanında ve usulüne uygun olarak gönderilmiş bir yanıtın ulaşmasının beklenebileceği ana kadar, önereni bağlayacağı düzenlenmiştir. Aynı maddenin üçüncü fıkrasında, zamanında gönderilen kabulün, önerene geç ulaşması halinde önerenin onunla bağlı olmak istemediğini hemen kabul edene bildirmek suretiyle sözleşmenin kurulmasını engelleyebileceği ifade edilmiştir.

TBK m. 3/I ve m. 5 birlikte değerlendirildiğinde, CISG ile gecikmiş kabule ilişkin paralel düzenlemeler içerdiği söylenebilir. Kanun’un 3’üncü maddesi gereği kabul beyanı süresi içerisinde önerene ulaşmadığı takdirde öneren önerisi ile bağlı olmayacaktır (TBK m.3/II). Hazır olmayanlar arasında ise, zamanında ve usulüne uygun gönderilmiş olan kabul beyanı, ulaşmasının beklenildiği makul süre için önereni bağlamaktadır (TBK m. 5/1). Yine burada da zamanında yollanmış ve fakat önerene geç ulaşmış kabul söz konusu ise, öneren artık özerisi ile bağlı kalmak istemezse durumu derhal karşı tarafa bildirerek sözleşmenin kurulmasından kaçınabilir (TBK m. 5/III).

5. Kabulün Geri Alınması

 CISG m. 22’ye göre: “Geri alma beyanı, icapta bulunana, kabulün hüküm doğurma anından önce veya aynı anda varmışsa kabul beyanı geri alınabilir.” Kabul ile sözleşme geçerli olarak kurulacağından, kabul beyanının geri alınması ancak kabul beyanı ile aynı anda veya kabul beyanından önce önerene ulaşması halinde mümkün olabilecektir. Kabul ile sözleşme kurulmuş, yani hüküm doğurmuşsa geri alma beyanı ancak bu hakkın önceden belirtilmiş olması halinde geri alınabilecektir[39]. Kabul beyanından vazgeçme ise Antlaşmada düzenlenmemiştir.

TBK’ya göre, hem öneri hem kabul beyanı için geri alma açıklaması ile ilgili tek bir kural öngörülmüştür. Buna göre: “Geri alma açıklaması, diğer tarafa öneriden önce veya aynı anda ulaşmış ya da daha sonra ulaşmakla birlikte diğer tarafça öneriden önce öğrenilmiş olursa, öneri yapılmamış sayılır.” (TBK m. 10/1). Diğer bir anlatımla olumlu olumsuz olan beyanın olumlu beyandan önce muhataba ulaşması halinde geri alma geçerli olacaktır. CISG sistemi ile bu açıdan farklılık mevcuttur.

III. Hakimiyet Alanına Varma Koşulu ve Sözleşmenin Kurulması Anı

CISG m. 23’e göre: “Kabul beyanının, bu Antlaşmaya uygun olarak hüküm doğurduğu anda sözleşme kurulmuş sayılır.” Bu hükme göre sözleşmenin kurulması için kabul beyanın geçerli olarak hüküm doğurması gerekir.

Kabul beyanının hüküm doğurduğu an bu açıdan önem arz etmektedir. Antlaşma gereği, sözleşmenin kurulduğu anının tespiti için 18/II,III ve 23’üncü maddelerinin birlikte incelenmesi gerekmektedir. Madde 18/II’de kabul beyanı karşı tarafa ulaştığı anda hüküm doğurur ve neticede sözleşme de kabul beyanın ulaşması ile kurulmuş sayılacaktır.

CISG m. 24’e göre ise tüm irade açıklamaları açısından gönderme değil, “varma” esas alınmıştır. Sözlü açıklamalar yapıldığı anda, diğer hallerde ise muhataba teslim edildiği anda “varmış” sayılacaktır.

Sözlü olmayan diğer açıklamalar açısından ise “diğer herhangi bir yoldan şahsen kendisine veya işyerine veya posta adresine, bunlar da yoksa, mutat meskenine teslim edildiklerinde "varmış" sayılırlar.” (m. 24). Açıklamanın karşı tarafın yetki alanına girmesi ile varmış kabul edilmektedir. Burada muhatabın beyanın içeriğini öğrenmesi zaruri olmayıp ulaştığı anda hüküm doğuracaktır.

Hazır olmayanlar arasında m. 18/II gereği kabule ilişkin süre belirlenmemişse, makul süre içerisinde yanıt muhataba ulaştığı anda hüküm doğurur ve sözleşme kurulur.

TBK’ya göre ise sözleşmenin hükümlerini doğurma anı, kabul beyanın önerene ulaşma anı değil, kabul beyanının gönderilmesi anıdır. Sözleşmenin kurulma anı ise kabulün önerene ulaştığı andır. Bu bağlamda sözleşme hüküm doğurmaya başladıktan sonra beyanın muhataba ulaşması ile kurulacaktır (TBK m. 11). Bu bakımdan Antlaşma ile farklı sistemler benimsediğini söyleyebiliriz.

Öneri kabul yanıtı gerektirmediği hallerde ise TBK m.11/II gereği önerinin muhataba ulaştığı anda sözleşme hükümlerini doğurmaya başlar. CISG m. 18/III göre ise kabulün gerekmediği hallerde, “malın gönderilmesi veya semenin ödenmesi” eylemleri anından itibaren sözleşme hüküm doğuracaktır.

 Hem TBK hem de CISG açısından sözleşmenin kurulması anı kabul beyanının karşı tarafa ulaştığı an olup yalnızca hazır olmayanlar arasında sözleşmenin hükümlerinin doğurmaya başladığı an, TBK uyarınca kabul beyanın gönderildiği andır.

Sözleşmenin geçerliliğinin şekil bakımından incelenmesi gerekirse, her iki düzenlemede de sözleşmenin geçerliliği hiçbir şekil şartına bağlanmamış TBK m. 12’de açıkça bu husus belirtilmiştir. İspat hukuku bakımından ise HMK m. 200 devreye girer ve belirli miktarın üzerindeki işlemlerin senetle ispatının zorunluluğu söz konusu olmuştur. HMK m. 193/I gereği, senetle ispat sorunluluğu aranmış olan işleme ilişkin ispat hususunu takdiri delille gerçekleştirebilecekleri konusunda aralarında anlaşma sağlayabilirler[40].

SONUÇ

CISG kabulü ile evrensel bir özel hukuk ve evrensel bir satım hukuku geliştirip yaygınlaştırma doğrultusunda yapılan araştırmaların ve çalışmaların bir ürünüdür. Küreselleşen dünyada hukukun da küreselleştiği yadsınamaz bir gerçektir. Antlaşma ile, uluslararası gerçekleştirilen mal satış sözleşmelerinden kaynaklanabilecek uyuşmazlıkların çözümünün en kısa zamanda en az maliyetle ve hakkaniyetli bir biçimde sağlayacak bir kurallar bütünü geliştirmektir. Antlaşma, devletler özel hukuku kurallarının uygulanmasından yola çıkmış fakat bu kurallara nazaran daha az karmaşık ve basit çözümler geliştirerek hedefe ulaşılmasını mümkün kılmıştır.

Antlaşma metni farklı hukuk sistemleri arasında tarafsız durduğundan ve kolay anlaşılabilir bir metin sunduğundan, evrensellik işlevini tam anlamıyla yerine getirebilmektedir. Bununla beraber CISG metni, uygulamalarla, akademik çalışmalarla ve kararlarla sürekli gelişen ve kendini yenileyen yapıdadır.

TBK ve CISG açısından sözleşmenin kurulması aşamasında temelde bir farklılık bulunmamaktadır. Her iki düzenlemede de öneri ve kabulün karşılıklı yani irade beyanlarının uyuşması ile sözleşme kurulacağı düzenlenmiştir. Böylelikle taraflar sözleşmenin esaslı noktaları üzerinde anlaşmış olacaklardır. İkincil veya tamamlayıcı unsurlar üzerinde herhangi bir anlaşma sağlanmamış olması sözleşmelerin geçerliliğini etkilemeyecektir. CISG hükümlerinin TBK ile paralellik göstermesi, CISG’i uygulayacak Türk hakimlerinin işini kolaylaştıracaktır.

Hacmi itibari ile büyük olan milletlerarası ticarette hukuki işlemlerin güvenli ve hızlı olması ticaretin işleyişine olumlu katkıda bulunacaktır. Bu bakımdan CISG hükümleri, hukuki işlemlerin hızlı ve kolay yürümesini amaçlamaktadır. Esasen Türk hukukunun bir parçası haline gelerek uygulanması gereken CISG, Türk hukukunun da  gelişimine katkı sağlayacağı kanaatindeyiz.

KAYNAKÇA

AKHMETOC Zhassulan, Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşme Hakkında Bielwşmiş Milletler Antlaşmasına göre Sözleşmenin Kurulması, (Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi-SBE, İstanbul 2014).

AKINCI Şahin, Borçlar Hukuku Bilgisi, Genel Hükümler, Konya 2000.

AKINTÜRK Turgut / ATEŞ KARAMAN Derya, Borçlar Hukuku Genel Hükümler-Özel Borç İlişkileri, İstanbul 2013.

ANNASEİDOV Dovran, “CISG Uyarınca Sözleşmenin Kurulmasında İcap ve Özellikle Kamuya Yöneltilen İcapların Hukuki Niteliği”,  Public and Private International Law Bulletin, 38(2).

 ANTALYA Gökhan, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.I, İstanbul 2013.

ATAMER Yeşim, Uluslararası Satım Sözleşmelerine İlişkin Birleşmiş Milletler Antlaşması (CISG) Uyarınca Satıcının Yükümlülükleri ve Sözleşmeye Aykırılığın Sonuçları, İstanbul 2005.

BARLAS Nami, Medeni Hukuk, Giriş, Kaynaklar, Temel Kavramlar, İstanbul 2013.

DEĞİRMENCİ Işılay Talay, “Viyana Satım Antlaşması’nın (CISG) Tarihsel Gelişimi ve Uygulama Alanı”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 17 (4), (1353-1367), 2018.

DOĞAN Vahit, Milletlerarası Ticaret Hukuku, C.1, B.2, Ankara 2023.

ERDEM Ercüment, “Viyana Satım Antlaşması’na Genel Bakış ve Maddi Uygulama Alanı” (Genel Bakış), Yeni Türk Borçlar kanunu ve CISG’ye Göre Satış Sözleşmeleri, İstanbul 2012.

ERDEM Ercüment, Milletlerarası Mal Satım Sözleşmeleri Hakkında Birleşmiş Milletler Sözleşmesi (Viyana Satım Sözleşmesi), Batider 1992, C. XVI, S. 3.

EREN Fikret, Borçlar Hukuku- Genel Hükümler, 16.B, Ankara 2014.

ERGEÇ Işıl, “Türk Hukuku İle Karşılaştırmalı Olarak Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşması (CISG) Uyarınca Sözleşmenin Yorumlanması”, İÜHFM C. LXXIII, S. 2, (s. 221-254), 2015.

GÖKSU Mustafa, “6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Çerçevesinde Senetle İspat Kuralları ve Bunların İstisnaları”, Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, 1(1) 2011.

İŞLETEN Mehtap İpek, “Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşması (CISG) ve Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Sözleşmenin Kurulması”, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi - 2013/1.

KARĞILI Sezin, Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşması (Cısg) Kapsamında Elektronik Sözleşmelerin Kurulması, (Yüksek Lisans Tezi, Bahçeşehir Üniversitesi-SBE, İstanbul 2022).

KAYA Cansu, CISG (Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşması) Gereğince Alıcının Satım Bedelini Ödeme Borcu, İstanbul 2012.

KOCAYUSUFPAŞAOĞLU Necip / HATEMİ Hüseyin / SEROZAN Rona / ARPACI Abdülkadir, Borçlar Hukuku Genel Bölüm, C. I, Borçlar Hukukuna Giriş, Hukuki İşlem, Sözleşme, İstanbul 2008.

NEUMAYER Karl H. / MING Catherine, , Convention de Vienne sur les contrats de vente internationale de marchandises, Commentaire, Lausanne 1993.

OĞUZMAN Kemal / ÖZ Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. I, İstanbul 2012.

PEKCANITEZ Hakan /ATALAY Oğuz/ ÖZEKES Muhammet, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medenî Usûl Hukuku, Ankara 2011.

SAĞLAM İpek, Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşması Uyarınca Sözleşmenin Kurulması (CISG m. 14-24), B.1, İstanbul 2013.

TARMAN Zeynep Derya, Viyana Satım Antlaşmasını Uygulamak veya Uygulamamak, İstanbul 2015.

TEKİNAY S. Sulhi / AKMAN Sermet / BURCUOĞLU Haluk / ALTOP Atilla, Tekinay, Borçlar Hukuku Genel Gükümler, İstanbul 1993, s. 93; Safa Reisoğlu, Borçlar  Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2010.

YILMAZ İlhan, “Uluslararası menkul Satışı Sözleşmelerine Dair Viyana Konvansiyonu ve Türk Hukukuna Göre Sözleşmenin Kuruluşu”, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi Cilt XVI, 1992.

ZEYTİN Zafer, Milletlerarası Mal Satım Sözleşmeleri (CISG) Hukuku, Ankara, 2011.

----------

[1] Vahit Doğan, Milletlerarası Ticaret Hukuku, C.1, B.2, Ankara 2023, s. 154; Işılay Talay Değirmenci, “Viyana Satım Antlaşması’nın (CISG) Tarihsel Gelişimi ve Uygulama Alanı”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 17 (4), (1353-1367), 2018, s. 1354

[2] Zeynep Derya Tarman, Viyana Satım Antlaşmasını Uygulamak veya Uygulamamak, İstanbul 2015, s. 15.

[3] Doğan, s. 157; Örn. 11 HD, 28.02.2018 T ve 2016/6805 E. 2018/1538 K. Sayılı karar

[4] Doğan, s. 157.

[5] Doğan, s. 181; Fikret Eren, Borçlar Hukuku- Genel Hükümler, 16.B, Ankara 2014, s. 227.

[6] Doğan, s. 181.

[7]Mehtap İpek İşleten, “Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşması (CISG) ve Türk Borçlar Kanunu Çerçevesinde Sözleşmenin Kurulması”, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi - 2013/1, ss.111-133, s. 112; Nami Barlas, Medeni Hukuk, Giriş, Kaynaklar, Temel Kavramlar, İstanbul 2013, s. 193 vd; Kemal Oğuzman /Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. I, İstanbul 2012, s. 67 vd; Necip Kocayusufpaşaoğlu/ Hüseyin Hatemi/Rona Serozan/Abdülkadir Arpacı, Borçlar Hukuku Genel Bölüm, C. I, Borçlar Hukukuna Giriş, Hukuki İşlem, Sözleşme, İstanbul 2008, s. 146 vd; S. Sulhi Tekinay/ Sermet Akman/Haluk Burcuoğlu/Atilla Altop, Tekinay, Borçlar Hukuku Genel Gükümler, İstanbul 1993, s. 93; Safa Reisoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2010, s. 65; Gökhan Antalya, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.I, İstanbul 2013, s. 189.

[8] Eren, s. 244.

[9] Doğan, s. 183.

[10] Zafer Zeytin, Milletlerarası Mal Satım Sözleşmeleri (CISG) Hukuku, Ankara 2011, s. 88; Işıl Ergeç, “Türk Hukuku ile Karşılaştırmalı

[11] Ercüment Erdem, “Viyana Satım Antlaşması’na Genel Bakış ve Maddi Uygulama Alanı” (Genel Bakış), Yeni Türk Borçlar kanunu ve CISG’ye Göre Satış Sözleşmeleri, İstanbul 2012, s.126; Yeşim Atamer, Uluslararası Satım Sözleşmelerine İlişkin Birleşmiş Milletler Antlaşması (CISG) Uyarınca Satıcının Yükümlülükleri ve Sözleşmeye Aykırılığın Sonuçları, İstanbul 2005, s. 71; Zeytin, s. 79 vd.

[12] Zeytin, s. 79 vd.

[13] Zeytin, s. 90.

[14] İpek İşleten, s. 117.

[15]Cansu Kaya, CISG (Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşması) Gereğince Alıcının Satım Bedelini Ödeme Borcu, İstanbul 2012, s. 79 vd.

[16] Pınar İşleten, s. 117; Dovran Annaseidov, “CISG Uyarınca Sözleşmenin Kurulmasında İcap ve Özellikle Kamuya Yöneltilen İcapların Hukuki Niteliği”,  Public and Private International Law Bulletin, 38(2): (219–241), s. 223.

[17] Doğan, s. 183.

[18] Zeytin, s. 90.

[19] Zeytin, s. 79.

[20] Zeytin, s. 60; Yılmaz, s. 590.

[21] Zeytin, s. 91; İlhan Yılmaz, “Uluslararası menkul Satışı Sözleşmelerine Dair Viyana Konvansiyonu ve Türk Hukukuna Göre Sözleşmenin Kuruluşu”, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi Cilt XVI, 1992, ss. 573- 602, s. 586.

[22]Zeytin, s. 92; Neumayer/ Ming, s. 151.

[23] Yılmaz, s. 585 vd; Zeytin, s. 92.

[24] Zeytin, s. 93

[25] Neumayer/ Ming, s. 161 vd; Zeytin, s. 93 vd

[26] Oğuzman/Öz, s. 60.

[27] Zeytin, s. 94;Yılmaz, s. 590.

[28] Zeytin, s. 60.

[29] Şahin Akıncı, Borçlar Hukuku Bilgisi, Genel Hükümler, Konya 2000, s. 71. Eren, s. 254.

[30] Zeytin, s. 95.

[31]Ercüment Erdem, “Milletlerarası Mal Satım Sözleşmeleri Hakkında Birleşmiş Milletler Sözleşmesi (Viyana Satım Sözleşmesi)”, Batider 1992, C. XVI, S. 3, s. 35-105, s. 64

[32] Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop,s. 94 vd; Yılmaz, s. 593; Oğuzman/Öz, s. 67;

[33] Erdem, s. 63.

[34] Zeytin, s. 96; Zhassulan Akhmetoc, Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşme Hakkında Bielwşmiş Milletler Antlaşmasına göre Sözleşmenin Kurulması, (Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi-SBE, İstanbul 2014), s. 83

[35] Oğuzman/Öz, s. 67; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop,s. 94 vd; Kocayusufpaşaoğlu, s. 205; Yılmaz, s. 593, Reisoğlu, s. 64; Akıntürk/Ateş Karaman, s. 28;

[36] İpek Sağlam, Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşması Uyarınca Sözleşmenin Kurulması (CISG m. 14-24), B.1, İstanbul 2013, s. 275.

[37] Zeytin, s. 100.

[38] Zeytin, s. 101.

[39] Zeytin, s. 102; Sezin Karğılı, Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşması (CISG) Kapsamında Elektronik Sözleşmelerin Kurulması, (Yüksek Lisans Tezi, Bahçeşehir Üniversitesi-SBE, İstanbul 2022), s. 69.

[40] Hakan Pekcanıtez/Oğuz Atalay/Muhammet Özekes, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medenî Usûl Hukuku, Ankara 2011, s. 478 vd; 495 vd; Mustafa Göksu, “6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Çerçevesinde Senetle İspat Kuralları ve Bunların İstisnaları”, Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, 1(1) 2011, 53–65.