ÖZET

Bu çalışmada günümüzde çokça söz edilen konulardan biri olan demokrasi kavramı hemen hemen tartışıldığı her platformda farklı anlamlara gelebilecek şekilde kullanılmaktadır. Genellikle idealler ve uygulamalar konusunda demokrasi kavramının farklı anlayışları tarih içerisinde değişim ve bunun beraberinde gelişim göstermiştir. Bireylerin devlet yönetiminde söz sahibi olmaları demokrasi kavramını çeşitlendirmiş ve bu bağlamda demokrasi anlayışının çeşitlenmesi söz konusu olmuştur. Burada en sık rastlanılan ve onun dayandığı temel ilkelerden çoğulcu ve çoğunlukçu kavramlarını açıp çoğulcu demokrasinin tarihsel gelişimi hakkında bilgi edinip demokrasinin gelişiminde çoğulcu demokrasi ile çoğunlukçu demokrasinin karşılaştırılması incelenmiştir.

ABSTRACT

In this study, the concept of democracy, which is one of the most talked about topics today, is used in almost every platform where it is discussed in a way that can have different meanings. Generally, different understandings of the concept of democracy in terms of ideals and practices have changed and developed along with it throughout history. The fact that individuals have a say in the state administration has diversified the concept of democracy and in this context, the understanding of democracy has diversified. Here, the concepts of pluralist and majoritarianism, which are the most common and the basic principles on which it is based, are explained, and the comparison of pluralist democracy and majoritarian democracy in the development of democracy is examined.

GİRİŞ

Bu çalışma toplumumuzda oldukça önemli bir kavram olan demokrasi kavramının tarihi süreç içerisinde ortaya çıkan çoğulcu demokrasi v. çoğunlukçu demokrasi üzerinde durulmuştur. Çoğulcu demokrasinin tarihsel gelişimi ve bu anlayışa karşı çoğunlukçu demokrasi modeli incelenip karşılaştırılması amaçlanmıştır. Yasalar, azınlık hakları, kuvvetler ayrılığı vb. kavramlarının çoğulcu demokraside alınan kararlara etkisi ile çoğunlukçu demokraside bu kararlara olan etkisinin Türkiye anayasal gelişmelerine olan katkısını anlama önemine sahiptir. Demokrasi uygulamasının çoğunluğunun dönüşme ihtimali ilk kez güçlü azınlıklarca fark edilen olgudur.

Çoğunluğun yönetimi anlayışı uyarınca, demokrasi uygulaması bakımından en iyi alternatif olduğu düşüncesi ile birlikte demokrasinin dışlayan niteliği de kendini göstermiştir. Bu tehlike nedeniyle çoğulcu demokrasi kavramının üretildiği görülür. Günümüzde ideal demokrasi anlayışı ile birlikte bireylerin artık bireyin özgürlüğünü koruma altına alan özgürlükçü ve çoğulcu demokrasi anlayışının olduğunu söylemek mümkündür. Çoğulcu, bireyci ve özgürlükçü anlayışın hakim olması nedeniyle günümüzde demokrasi kavramına dikkat çeken diğer bir özellik de günümüzde demokrasi kavramının insan hakları kavramıyla birlikte kullanılmasıdır. İnsan hakları ve demokrasi kavramları politik söylemin vazgeçilmez ikiz kavramı şeklinde kendini gösterir. Bu nedenle insan hakları ve demokrasi kavramları arasındaki ilişkinin anlaşılabilir yöntem ile meydana getirilmesi ihtiyacı kendini gösterir.

Çalışmamızın birinci bölümünde demokrasi kavramını açıklayıp çoğulcu demokrasinin tanımı, tarihi gelişimi, özellikler ve dayandığı ilklerden bahsedilir. İkinci bölümde çoğulcu demokrasi ve çoğunlukçu demokrasi karşılaştırılması yapmadan önce çoğunlukçu demokrasi kavramının tanımını vd. olarak özelliklerine değinilmiştir. Son olarak üçüncü bölümde çoğulcu demokrasi ve çoğunlukçu demokrasi kavramları karşılaştırılmıştır.

I. ÇOĞULCU DEMOKRASİ VE TARİHİ GELİŞİMİ

1. Demokrasi Kavramı

Abraham Lincoln’ün tarifi ile demokrasi, halkın halk tarafından ve yine halk için yönetimidir. Dahl’a göre demokrasi kavramı ise, bağlayıcı ve kolektif kararların alınması için benzersiz bir yöntem olarak tanımlanır. Yalnızca Lincoln’ün tanımıyla dahi demokrasiye ulaşılması için bazı şartların gerçekleşmesi gerektiği sonucunun çıkarılması mümkündür. İlk olarak yönetimin halk eli ile yürütüldüğü sistem akla gelir. Yani ister doğrudan, isterse de temsili olması halinde devlet yönetminde halkın söz sahibi olması devlet yönetimine ilişkin kararların verilmesinde halkın belirleyici olması gerektiği sonucuna ulaşılabilir. Aynı şekilde, halk için yönetim ifadesi ile birlikte devlet anlayışının insan haklarına dayalı devlet anlayışı olması gerektiği sonucunun çıkarılması da mümkündür. Bu bağlamda devletin örgütlenmesinden kanunların yapılmasıne dek insan haklarını temel alan anlayışın hakim olması gerekir. Bu şekilde tüm ulusal politikaların belirlenmesinde insan hakları odaklı hareket edilmesi zorunludur[1].

Demokrasinin işlenmesi amacıyla vatandaşların devletin varlık nedeninin temel haklarını eşit bir şekilde koruma olduğu bilincinin bulunması gerekmektedir. Bu şekilde demokrasinin kamu yönetmiine yönelik kararlarıyle tüm yurttaşların katılımı ile alındığı yönetim şekli olduğu söylenebilir. Bu bakımdan demokrasinin işleyebilmesi için toplum sözleşmesi kuramının ve devletin kuruluş amacının insan hakları olduğu görüşünün ortaya konulması gerekmektedir. Bu bağlamda toplumda oy birliğinin sağlanması gerekir[2].

Antik Yunan’a bakıldığında ise Atina’da görülen doğrudan demokrasi uygulanmasında günümüz şartları ile birlikte uygulama imkanının kalmadığının söylenmesi mümkündür. Çünkü eski Yunan uygulanmasında dahi tam olarak doğrudan demokrasi teorisine uygun uygulama olmaması birçok yazar tarafından ifade edilir. Eski Yunan uygulanmasında hem yönetim katılımı sınırlandırılması aynı zamanda da o dönmde dahi halkın doğrudan yönetime katılması anlayışında liderlik kurumunun varlığının devam ettirilmesi seçilen ya da atanan görevliler ile işlerin yürütülüyor olması da bu görüşü doğrular. Günümüz demokrasilerinde zorunluluk nedeniyle temsili demokrasiler biçiminde işlenir. Bu durum demokrasinin basit ve gerçekçi tanımının yöneticilerin serbest ve dürüst seçimler ile yönetilenler tarafından seçildiği rejim olduğu belirtilerek ifade edilir[3].

2. Çoğulcu Demokrasi Kavramı

Çoğulcu demokraside dikkat çeken kavram, Alexis De Tocqueville’nin eşit ve demokratik toplumdan istenmesi halinde diktatörden gelen ve özgürlüğü tehdit eden her harekete karşı olmasıdır. Bu nedenle dolaylı demokratik çoğunluğun, özgürlüğü engelleyen davranışlarında demokrasiyi engelleyen biçimde yoldan çıkardığı söylenebilir. İktidarın demokratik yollar ile yönetme erkini yedinde bulundurması halinde dahi gücünü tahdir eden mekanizmaların varlığı gerekir. Yönetimin kimi zaman demokrasi düşüncesi altında çoğunluluğun diktatörlüğüne dönüşmesi de mümkündür. Bu olasılık nedeniyle büyük azınlık gruplarınca tespit edilen bu tehlikeye dikkat çekmek amacıyla çoğulcu demokrasi anlayışının ortaya atıldığı söylenebilir. Çoğulcu demokrasinin gerçekleştirilmesinde başlıca araçlar ise hukuk devleti ve insan hakları ilkelerinden oluşur[4].

Buna karşın çoğulcu demokrasi anlayışı ile toplumun çoğunluk tarafından yönetilmesi reddedilemez. Ancak çoğunlupun yönetimiyle azınlıktakilerin arasında dengenin kurulması gerektiği vurgulanır. Çoğunluğun yönetme erkinin sınırsız değil de azınlığın temel haklarıyla sınırlı olduğu söylenebilir. Çoğulcu demokrasinin siyasi iktidarda paylaştırılması ve dengelenmesi ifade edilebilir. Bununla birlikte azınlık haklarının korunması ve düşüncede olanların düşüncelerinin serbest bir şekilde ifade edilerek örgütlenmesini de içerir. Günümüzde insan haklarının güvence altına alınması ve korunmasına ilişkin görüş birliğiğini oluşturan durumun da çıkış noktasının bu husus olduğunu söylemek mümkündür[5].

Vatandaşların temel hak ve hürriyetlerinin korunması amacıyla kanunlara göre zor ve farklı usulde değiştirilen katı ve yazılı anayasanın kabulü halinde çoğunluğa sahip olan grupların nayasa değişiklikliği bakımından büyük çoğunluğa sahip olan grupların anayasa değişikliğini çoğunluk ile sağlanamsı mümkün olması nedeniyle azınlığın temel hak ve hürriyetlerinin üzerinde düzenlenmesi yalnızca azınlıklardan izin alarak gerçekleştirilmesi mümkündür. Diğer tedbirler de iki meclisli yasama ve kanunların anayasal denetim mekanizması ile sivil toplum kuruluşları ve basın gibi kuruluşların da anayasal denetim mekanizması ile basın gibi kuruluşların da çoğunluğun yanında korucuyu faaliyetler nedeniyle çoğulcu demokrasi içinde yer verilen tebdirlerden olduğu söylenebilir[6].

3. Çoğulcu Demokrasinin Tarihsel Gelişimi

Çoğulcu demokrasinnin tarihsel gelişimine bakıldığında, değerlendirilmesi gereken önemli hususlardan biri de Rousseau’nun görüşlerinden ilham alan çoğunlukçu demokrasi anlayışının yaşadığı değişime ilişkindir. Uzun süre hem Avrupa hem de etkisini gösteren anlayış uyarınca çoğunluğun oyunu alanların mutlak yönetme imkanına sahip olmuşlardır. Fakat zaman içinde yaşanan deneyimler ile birlikte bunun sakıncalarının olduğu anlaşılması ile birlikte çoğunlukçu demokrasi anlayışının yerine o sakıncaları kaldıran alternatifler düşünülür. Çoğunlukçu demokrasi anlayışının ülkemiz nezdinde 1920’lerde hazırlanan anayasalarda kendini açık şekilde göstermiştir. Bu anlayış daha sonraları ter edilmesinin nedeni de ne biçimde uygulandığının görülmesi, eleştirilen yönlerine bakılması ve çoğunlukçu demokrasinin ülkemiz uygulamasını bu açıdan değerlendirmek gerekmektedir[7].

Türk Anayasal gelişmelere bakıldığında Rousseau’nun çoğunlukçu demokrasi anlayışından etkilenmiş olan Anayasaların Cumhuriyetin kuruluş senelerinde yapılanlar olduğu görülür. 1921 ve 1924 Anayasalarına çoğunlukçu demokrasi anlayışı farklı kapsamda olsa dahi etkisini açık bir şekilde gösterir. Türk anayasal gelişmeler göstermektedir ki Rousseau’nun çoğunlukçu demokrasi anlayışından etkilenmiş Anayasaların Cumhuriyetin kuruluş senelerinde yapılanlar olduğu görülmektedir. Her iki anayasada da çoğunlukçu demokrasi anlayışının farklı kapsamlarda olsa da etkisinin açık bir şekilde görüldüğü söylenebilir. 1961 ve 1982 Anayasalarında bu anlayışın terk edildiği ve çoğulcu demokrasi anlayışına geçildiği söylenebilir. Cumhuriyetin kuruluş senelerindeki anayasalarda çoğunlukçu demokrasi anlayışının benimsenmesi ile birlikte bu dönemde demokrasinin ülkemize etkilerinin görüldüğü söylenebilir[8].

1921 ve 1924 Anayasalarında bu şekilde demokrasi anlayışıyla donatılması ise dönemin koşullarında öngörlmüş bazı hedeflerin gerçekleştirilmesine ilişkin elverişli ortamın sağlanması gerekirdi. 1921 Anayasası ilk maddeye bakıldığında egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu ifade edilmiştir. İkinci maddede ise yasama ve yürütme yetkilerinin milletin temsilcisi Büyük Millet Meclisinde olduğu belirtilmiş ve yasamanın önemi vurgulanmıştır. 1941 Anayasası üçüncü ve dördüncü maddelere bakıldığında ise egemenliğin millette olduğu ifade edilmiştir. Bu hükümler uyarınca her iki anayasada da esasen demokratik ruhun olduğu söylenebilir. Fakat bu çoğulcu değil, çoğunlukçu demokrasi anlayışını benimser niteliği olduğu söylenebilir. Her iki anayasada da demokrasi anlayışının iktidarı bölüştürücü niteliği bulunmamaktadır. Kuvvetler arasındaki ilişkiler bakımından anayasalara bakıldığında ise 1921 Anayasasında kuvvetler birliği, diğerinde de daha gevşek örgütlenme modelinin olduğu söylenebilir[9].

1921 Anayasası tam olarak meclis hükümeti sisteminin öngörüldüğü söylenebilir. Anayasa ikinci maddesinde yasama ve yürütmenin mecliste olduğu da açık bir şekilde ifade edilmiştir. Kuvvetler birliği ve meclis hükümeti sistemi uyarınca milli mücadele döneminde özellikle de İstiklal mahkemeleri nedeniyle yargı yetkisinin mecliste olduğu görüşün egemen olduğu söylenebilir. 1920’de meclisin açılması ile birlikte  ilk defa ortaya çıkan ve 1921 Anayasası ile benimsenmiş olan hükümet sistemi, cumhuriyetin ilk senelerinde Rousseau etkisinin açık bir şekilde olduğunu gösterir niteliktedir[10].

1924 Anayasasında güçler birliğinde 1921 Anayasasına nazaran farklılıklar bulunmaktadır. Fakat meclisin yasama yetkisinin doğrudan kendisi tarafından kullanılırken yürütme yetkisinin kendi seçmiş olduğu cumhurbaşkanının ve tayin edilen Bakanlar Kurulu tarafından kullanılmaktadır. 1924 Anayasasında 1921’de olduğu şekilde tam olarak güçler birliği ilkesine dayalı meclis hükümeti sisteminin benimsenmediği söylenebilir. Fakat tam anlamıyla parlamenter hükümet sisteminin benimsenmediği söylenebilir. 1924’te benimsenen hükümet sistemi uyarınac meclisin üstünlüğü açık bir şekilde fark edilir. Bu sistem uyarınca kuvvetler birliği ve görev ayrılığı sistemi şeklinde ifade edilir. Özellikle de 1921 Anayasasında net şekilde fark edilen kuvvetler birliği sisteminin tam olarak Rousseau’nun görüşleri ile uygun örgütlenme olduğu söylenebilir. Çünkü Rousseau’nun kuvvetler ayrılığı düşüncesinde birbirine bağlı parçaların ayırması nedeniyle eleştiriye uğramaktadır[11].

Egemenliğin bölünmez niteliğine sahip olması nedeniyle egemenliğin farklı organlarca bölüşülmesi de mümkün olmaması gerekir. Bunun yanı sıra iki anayasada yasama ve yürütme arasında ilişkilerle ilgili şekilde benimsenmiş modelin de Rousseau’nun öğretisiyle benzeşir. Rousseau’nun modeli ile birlikte hükümetin yalnızca yasama organının icra organı olması her daim egemene hesap verme gerekliliği, egemen varlığın hükümete emanet etmiş olduğu yetkiyi sınırlandırması, değişikliğe uğratması ve dilediği zaman geri alma yetkisinin bulunması, 1921 Anayasasında net şekilde olarak iki Anayasa’da yer alır. 1921 ve 1924 Anayasalarında Parlamentonun üstünlüğü, Rousseau’nun öğretisiyle doğrudan ilgili olması ile yeni kurulan Türkiye’nin bu iki anayasasında ilk defa parlamentonun varlığı ve iradesiyle kaynaştırılmasının önemli olduğunu söylemek gerekir. Bu durumun gereği olarak da meşruti monarşiden demokratik egemenliğe dayalı olan cumhuriyete geçilirken parlamentonun üstünlüğünde he riki anayasada yerini alır[12].

Ulus iradesiyle meclis iradesinin birbirile eş anlamlı olduğu kabul edilirse ulusal iradenin egemen olması için en güçlü güvencenin meclisin varlığının gösterilmesi o tarihlerde sonuç olarak meydana gelmiştir. 1921 Anayasaında mevlis hükümet sisteminin benimsenmesi nedeniyle yasama organının yürütme yetkisinin kendi içinden görevlendirdiği kimselerce kullanılırdı. Yürütmeye ilişkin görevli kişilerin sürekli şekilde meclise hesap vermesi ve gerektiğinde ise azledilmek gibi etkin yöntemler ile denetlenmesi mümkündür. Anayasada böylesine tek elden yönetimin sağlanması için Meclis hükümet sisteminin benimsenmenin pratik nedeni bulunmaktaydı. Tek elden yönetimin gerçekleştirilmesinin sağlanması için meclis hükümeti sisteminin benimsenmesinde konjonktürel pratik nedeni bulunurdu. Tek elden yönetimin gerçekleştirilmesiyle meclisin aldığı kararların anında uygulanması bakımından 1921 Anayasasında Meclis Hükümet sisteminin benimsenmesi bağımsızlık mücadelesinde başarının elde edilmesi açısından önemli rolü bulunurdu. Bu mücadele ile birlikte cumhuriyetin ilan edilmesinin sonucu olarak kullanılan bu sistem de terk edilmiştir[13].

4. Çoğulcu Demokrasinin Özellikleri

Çoğulcu demokrasinin özelliklerine bakıldığında halkın kendisi ya da temsilcileri ile birlikte yönetilmesi bakımından demokrasilerde önemli sorun karar alma bağlamında meydana gelir. Bu bakımdan demokrasilerde karar alma bizzat egemenliğin sahibi olan halkın veya daha yaygın, uygulama olarak halkın adına seçilen karar alma merciilerine gönderilen temsilciler tarafından gerçekleştirilir. Halkın ya da temsilcilerin tamamının her konuda aynı düşüncede olması düşünülemez. Bu nedenle karar alma sürecinde de oybirliği yöntemine başvurulması mümkün değildir. Toplumların farklı konularda oybirliği şeklinde bir anlaşmanın sağlanması düşüncesinde olmamanın yanı sıra farklı konularda karşılaşılan sorunların çözümünde veya yönetilmesi amacıyla kamusal kararların alınması gerekir. Karar alma merciileri bakımından bu süreç içinde ne şekilde oy oranınıyla karar alınacağına ilişkin sorunlar ortaya çıkar[14].

Demokratik rejimler bakımından karar alma mercii açısından siyasal sistemlerde parlementonun toplumda ideolojik farklılıkların paralelinde olduğu görülmektedir. Parlamentolarda karar alma sürecine ilişkin bu farklılıklar ve bölünmeler ve bunu nyanı sıra değişik konularda menfaat çatışmalarının ve benzeri etmenlerin temsilcilerin farklı şekilde oy kullanmasını sonuçlandırır. Temsili demokrasilerde ise temsilcilerin görüş farklılığı olsa da yine de belirli çoğunluk oyuyla siyasal kararların alınıp uygulanması gerekmektedir. Bu bağlamda belirli bir sürede meydana gelen çoğunlukta yer alanların her oylama içinde farklı kesimler ya da kimseler olması mümkündür. Fakat yine de tüm oylamalarda çoğunluk görüşünün ortaya çıktığı söylenebilir. Çoğunluğun değişmesi ve farklı kimselerin oluşmasında çoğunluk görüşünde bulunanların her daim topumsal grup olmadığının da ifade edilmesi gerekir. Çoğunluğun değiştiği ifade edilirken esasen tavrının ifade edilmesi ve çoğunluğun her daim bilinçli, belli toplumsal kesim olmadığının ifade edilmesi mümkündür[15].

Demokratik karar alma sürecinden bahsedilmesi nedeniyle karar alıcıların özgür biçimde hareket edilmesi imkanının olduğu söylenebilir. Çoğunluk kararının özgür biçimde seçilmesinde temsilcilerin çoğunluğu veya çoğunluk oyuyula aldığı kararlar şeklinde görülmesi gerekmektedir. Egemenliğin sahibi olan halkın bu şekidle kendi kendini yönetme işlevinin gerçekleştirilmesi mümkündür. Bu sebeple karar alıcılarının genel oydan çıkarılan kimseler olduğunun unutulmaması gerekmektedir. Demokrasilerde önemli siyasal karar alma organlarının pozisyonunda olan parlamentonun oluşmasında başka yolun takibi de söz konusu olamaz. Çünkü çoğunluğun yönetme hakkının demokrasilerde zorunluluktan kaynaklandığı söylenebilir. Bu bağlamda oybirliğinin ilk olarak tutarlı yöntem şeklinde görünse bile uygulanamsı halinde karar alma sürecini etkisi altına alabilir[16].

Temsili veya doğrudan demokrasilerde karar alma bakmımından oybirliği koşulunun aranması halinde bu durumda oy kullanan kimselerin veto hakkının sahip olduğu söylenebilir. Kamusal sorunlarda düşünsel bakımdan toplumsal yapının homojen olmaması nedeniyle bu yöntem de terk edilmiştir. Aksi durumda hiçbir şekilde karar alma imkanından bahsedilemeyecektir. Bu sebeple de gerçekçi olunması ve ütopik idealizmden sıyrılarak zorunlu şekilde pratik gereksinimlere yanıt verilmesi gerekir. Bu bağlamda ise çoğunluğun yönetme hakkından bahsedilecektir. Bu bakımdan azınğın yönetimi gibi bir öneri akıllara gelse de bu durum hiçbir durumda mantıksal açıdan kabul edilebilir tarafı bulunmamaktadır[17].

Oybirliği yönetiminde söz konusu olmaması nedeniyle siyasi karar alma bakımından makul çözüm de çoğunluğun yönetimi ilkesinin benimsenmiş olmasıdır. Çünkü azınlığın yönetme hakkının makul sınırlar açısından izahından bahsedilemez. Bunun yanı sıra çoğunlulğun yönetimi hakkında çoğunluk şeklinde meydana gelen görüşün mutlak doğru olmasından kaynaklanmamasının belirtilmesi gerekmetkedir. Bu nedenle çoğunluğun yönetme hakkı, demokratik karar alma süreci içinde zorunluluk şeklinde kednini gösterir. Çoğunluğun yönetme hakkının zorunluluk nedeniyle benimsenmesi nedeniyle bu durumda haklı temeli ortaya koymaksızın uygulanmasıi çoğunluğun yönetme hakkının bazı haklı temellere dayalı olduğunu kanıtlar niteliktedir[18].

 Siyasal bakımdan yapılan değerlendirme uyarınca çoğunluğun yönetme hakkının meşrulaştırılmasına ilişkin dört unsurun ön planda olduğu söylenebilir. İlk olarak doğruyu bulmada çoğunluğun azınlık karşısında daha iyi bir konumda olduğu söylenebilir. Bu bakımdan çoğunluk, doğru karar almayı başkasından ve azınlık kesime göre ihtimal daha yüksekdir. Fakat burada yine de kesin bir ifade kullanılmaması gerekir. Kimi duurmlarda değişik unsurların etkisiyle yanlış kararların alınması da mümkündür. Fakat bu şekilde istisnaların bir kenarda tutulması halinde demokrasilerde gerçek, adalet ve sağduyum ile birlikte çoğunluk iradesini yansıttığı söylenebilir. İkinci olarak da çoğunluğun yönetme hakkının mantıksal şekilde oy eşitliğini de kapsayan siyasal eşitlik ile doğrudan ilgisi bulunmaktadır. Demokraside kişilerin hukuken eşit olması nedeniyle çoğunluğun kesiminin geride kalanlardan daha çok oy sahibi olması nedeniyle kararların benimsenmesi gerekir. çoğunluluğun karşısında azınlık görüşünün kabul edilmesi halinde bu durumda eşitlikten söz edilemeyecektir. Bu sebeple siyasal eşitliğin gereği şeklinde çoğunluk görüşünün kabul edilmesi gerekir[19].

5. Çoğulcu Demokrasinin Dayandığı Temel İlkeler

Çoğunlukçu demokrasi anlayışı uyarınca milli irade veya genel irade şeklinde ifade edilen çoğunluk ilkesi ile birlikte meydana gelen iradenin her daim kamunun iyiliğine yönelmiş olduğu ve toplumun ortak çıakrıyla çoğunluk çıakrının çatışmadığı varsayımını benimser. Bu nedenle çoğunlukçu demokrasi anlayışı ile eğer ki çoğunluk iradesinin her daim halkın ortak iyiliğine yönelmiş olduğu ve yanılmadığı varsayımında bu irade bu durumda sınırlanacak ve azınlık haklarını çoğunluk karşısında koruma altına alacak ve güvence altına alarak tedbir ve kurumlara da gerek kalmayacaktır. Kimi durumlarda da çoğunluğun iradesinin bir kez belirlenmesi ile birlikte iradenin karşısında sınırlayıcı ve kayıtlayıcı kuvvet de çıkamaz. Bu halde iradenin gerçekleşmesi engellenir ve bu durum da demokrasi ile çelişir[20].

Bu demokrasi anlayışı ile birlikte azınlığın haklarının korunması amacıyla olsa dahi çoğunluğun iradesinin kısıtlanacağı unsurların kabul edilmemesi nedeniyle mutlak niteliğinin olduğu söylenebilir. Bu sebeple de çoğunlukçu demokrasi anlayışı uyarınca çoğunluk iradesinin hiçbir zaman yanılmadığı, sürekli şekilde halkın ortak iyiliğini yansıttığı ve bu nedenle çoğunluk karşısında azınlıktaki görüşün yanlış olduğu ve bu durumun da halkın ortak iyliğinin temsil edilme imkanının bulunmadığı söyleneiblir. Bu demokrasi anlayışı ile birlikte sürekli şekilde demokrasinin ve çoğunluk iradesinin olumlu yorumlanması gereği ifade edilir. Bu bağlamda sürekli şekilde genel irade tarafından alınan kararlar ile birlikte adaletin sağlandığına iyininiyetli şekilde inanmak gerekir. Esasen bu anlayış ile birlikte sırf özelliğe dayalı şekilde üstünlüğün sağlanması ve toplumdaki mutlak doğru olarak değerlendirilir. Bu nedenle böyle bir demokrasi anlayışı ile birlikte vatandaşların belirli aralıklar ile kullandıkları oy hakkından başkaca özgürlükleri bulunmamaktadır[21].

Çoğunlukçu demokrasi anlayışında temel vurgulardan farklı şekilde günümüzde demokrasi anlayışı uyarınca çoğunluğun yönetiminden fazla anlamı bulunmaktadır. Günümüzde kuvvetler ayrılığı ilkesi uyarınca anayasanın üstünlüğü ve anayasal yargının varlığı gibi hususların sınırlı hükümet sisteminin amaçlanması nedneiyle demokratik bir toplumda çoğunluk ilkesinin halen çoğunluk iradesinin karşısında sınırlayıcı gücü tanımama şeklinde belirlemesi halinde bu durum demokrasinin yeni şekliyle bağdaştırılmaz. Bu da günümüzde bu endişenin tamamına yanıt bulmaya çalışan anlayış olan çoğulcu demokrası olarak karşımıza çıkar. Çoğunlukcu demokraside eleştirilen yönlerin törpülendiği anlayış uyarınca ise çoğunluğun yönetme hakkının olmasının yanı sıra azınlık haklarının da vazgeçilmez öneminin olduğu vurgulanır. Bu nedenle kamunun ortak iyiliğinin yanı sıra toplum içinde çeşitli grupların ve özgür tartışma alanlarının da önemli rol oynadığı söylenebilir[22].

Çoğulcu demokrasinin geçmişten günümüze evrensel şekilde tasvip edilen demokrasi anlayışı olmasına karşın zaman içinde terk edilmeye başlandığı söylenebilir. Demokrasinin iyiye ulaşma sürecinde ise çoğunlukçu demokrasi anlayışı uyarınca özellikle de İkinci Dünya Savası sonrası bazı Batılı ülkelerde uygulanması ve bazı sorunları beraberinde getirmesi nedeniyle yeni arayışlara sebep olduğu söylenebilir. Özellikle de nasyonal sosyalizm ve faşizmin etkisindeki Almanya ve İtalya gibi ülkelerde görülmüştür. Çoğunluğun yönetimde rahat bir şekilde çoğunluğun etkisi altında kalmasına sebebiyet vermiştir. Çünkü çoğunluğun kimi zaman yanıldığı, adaletsiz olduğu ve kimi hallerde ise bilinçli şekilde antidemokratik durumların oluşmasına sebebiyet verdiği söylenebilir. Çoğunlukçu demokrasi anlayışı bu bağlamda çoğunluk iradesi karşsında güvence getirmiş değil, aksi durumda çoğunluk iradesinin mutlak doğru olduğu ve bu sebeple de mutlak şekilde uyulması gerekli özelliği olduğu kabul edilir[23].

II. ÇOĞULCU DEMOKRASİNİN DİĞER DEMOKRASİLERLE KARŞILAŞTIRILMASI

1. Çoğunlukçu Demokrasi Kavramı

İngiltere’de yasama meclisi olan Avam Kamarası ile Lordlar Kamarasının toplantı yeri şeklinde kullanılan Westminster Sarayı’ndan adını alan bu modelde başkanlık sistemi denildiği durumlarda Amerika Birleşik Devletlerinin akla gelmesi ile birlikte Westminster demokrasi denildiğinde de Birleşik Krallık akla gelir. İngiltere’de uygulama bulan Westminster modelinde demokrasi Westminster demokrasisinin en iyi bilinen örneği olduğu söylenebilir. Özü bakımından çoğunlulğun hakimiyetini esas alan model uyarınca demokrasinin temelindeki halkın yönetimi ifadesindeki halk tabiri anlatılır. Demokrasi, temsilciler aracılığı ile halkın arzularına uygun yönetimin esas alındığında halk arasında çıkan uyuşmazlıklarda kimlerin iradesinin esas alınacağı sorusunda halkın çoğunluğu yanıtı kısmen gerçek cevabı karşılamaktadır[24].

İkinci Dünya Savaşının ardından ABD’nin önderliğinde rekabetçi demokrasi modeli olarak ifade edilen çoğunlukçu demokrasinin literatürde egemen olmaya başladığı söylenebilir. Siyasal rekabette ise bu modelde önemli derecede yer edindiğini söylemek mümkündür. Buna karşın partilerin iktidar için rekabet etmesi ve seçimin ardından iktidarın el değiştirmesi, demokrasi modelinin birçok etkene bağlı olduğunu ve farklı zamanlarda farklı yöntemler etkisi altında kaldığını ifade eder. Bu nedenle ekonomik modellerin de demokrasi kavramını yeniden yorumladığını söylemek mümkün olacaktır. Başka bir tanım uyarınca demokratik yöntemin kişilerin halkın oyunu alabilmek amacıyla rekabetçi mücadele verilerek iktidara gelmeleri ve siyasal kararlar alınması amacıyla kabul edilen kurumsal anlaşma olduğu söylenebilir.

2. Çoğulcu ve Çoğunlukçu Demokrasi Karşılaştırılması

Çoğulcu demokrasi anlayışı uyarınca çoğunluğun yönetimindeki hak, temel ilke şeklinde kalır. Bu anlayış uyarınca önemli kararların alınması organı durumundaki parlamentounun yerinin aynen korunduğu söylenebilir. Çoğunlukçu demokrasi anlayışı uyarınca parlamentonun sınırsız yetkilerinin bulunduğu ve parlamentonun tartışılmaz üstünlüğünün bulunduğu söylenebilir. Oysaki çoğulcu anlayışa göre parlamentonun üstünlüğü korunu fakat yetkilerinin sınırsız olduğu söylenemez. Çoğulcu demokraside yasama, yürütme ve yargı organlarının içinde yine en önemli şekilde yasama organının karşımıza çıktığı görülür. Çünkü yürüme ve yargının görevini yerine getirmesi için yasama organı tarafından kanun çıkarılamsı gerekmektedir. Bu sebeple parlamentonun asli düzenleme yetkisi bulunmaktadır ve bu bakımdan parlamentonun üstünlüğü devam eder. Fakat bu üstünlüğün artık yalnızca diğer devlet fonksiyonlarına karşı üstünlük şeklinde kalır. Çünkü parlamentonun sınırsız yetkilere sahip değildir, üzerinde anayasa yer alır. Oysaki çoğunlukçu demokrasi anlayışı uyarınca parlamentonun konumunun farklı olduğu söylenebilir. Bu bağlamda değerlendirme yapıldığında ise demokrasilerde çoğunluğun yönetiminin temel ilke şeklinde varlığını sürdürdüğünün söylenmesi mümkündür[25].

Çoğunluğun yönetimi ilkesi uyarınca biçimsel bakımdan değerlendirildiğinde demokrasinin temel ilkesi olduğu söylenebilir. Fakat bu ilke tek başına demokrasinin geçrekleşmesi için yeterli olduğu söylenemez. Çoğunluk ilkesi günümüzde tek başına demokratik rejimi demokratik olmayanlardan ayırmada yetersiz olduğu ikna edici gerekçeler ileri sürülerek iddia edilmesi mümkündür. Bu bakımdan çoğunluğun yönetiminde demokratik karar alma süreci açısından işlerlik kazandırma açısından araç olduğu söyleneiblir. Bu nedenle çoğunluk ilkesi günümüzde ihmal etme olarak değil, demokrasinin diğer ilkeleri ile birlikte ele alma zorunluluğunun ortaya çıkmasıdır. Çünkü çoğunluğun yönetimi ilkesinin başlı başına ele alınması, çoğunluk baskısı ve diktatörlüğe yol açması söz konusu olur. Çoğunluğun da kimi durumlarda yanılmasının mümkün olması nedeniyle adaletsiz kararların alınması söz konusu olabilir[26].

Çoğunluğun kimi durumlarda yanılmasının mümkün olduğu ve adaletsiz kararlar alabilmesinin mümkün olmasına karşın bu durumun totaliter diktatörülük şeklinde ifade edilmesi de doğru değildir. Bu bağlamda değerlendirilmesi gereken temel durum, çoğunlukla azınlığın arasında dengenin ne şekilde gerçekleştiğine ilişkindir. Çoğunluk yönetimi uyarınca basit şekilde çoğunluğun kabul etmiş olduğu kuralların mutlak doğru olması ve zorunlu şekilde uygulanması gerektiği anlaşılmadığında karar alma süreci bakımından demokrasinin önemli ilkesi şeklinde kabul edilmesi gerekir. bu bağlamda çoğunluk yönetiminin siyasal iktidarın sınırlandırılması ve halkın yönetimine katılması bakımından anayasalcılık ile çeliştiği söylenemez. Fakat bu durumun ötesine geçilerek toplumda sayı olarak çoğunluğun kabul edildiği görüş veya politikanın geriye kalanları benimsediği şeklindeki mutlak çoğunlukçu anlayış ile birlikte modern demokrasilerde yer almaz. Bunun yanı sıra çoğunlukçu demokrasi şeklinde ifade edilen mutlak demokrasi anlayışının farklı ülkelerde de uygulanarak demokrasi anlayışına değinilmiştir[27].

Demokrasi uygulanması bakımından çoğulcu ve çoğunlukçu demokrasi ayrımında halkın kendini yönetmesi karar alma sürecinde uygulamasında kendisini ifade eder. Günümüzde doğrudan demokrasi uygulamasında fiiilen mümkün olmaması nedneiyle temsili demokrasi uygulaması görülür. Toplum yaşamını etkileyen kararların alınmasında yurttaşların fikirleri uyarınca hareket edilmesi ise demokrasinin gereğidir. Bu bağlamda yönetim fonksiyonlarının üstlenilmesi ve karar alma sürecine ilişkin temsilcilerin oybirliğinin her konuda aranması, demokrasi ideali bakımından uygun gibi görülen bir yöntem olsa dahi tercihin pratikte karar alma sürecini işlemez bir hal alır. Bununla birlikte karar alma süreçlerinde oybirliğinin şartının aranması, her vatandaş veya her temsilciye veto hakkının tanınması anlamına gelir. Bu halde karar alma sürecinde oy çokluğuna razı olmak gerekir[28].

Uygulamada karşılaşılan alternatiflerin hiçbiri, karar alma yöntemi ve oy çokluğuyla karar alınmasından daha demokratik bir sonucun oluşmasını sağlamaz. Çünkü oy çokluğuyla birlikte karar alınması halinde pratiğinin mümkün olduğu alternatif karar alma yöntemi bulunsa bile azınlığın karar alması yöntemi olduğu söylenebilir. Demokratik devlette yurttaşların ve onların seçtiği temsilcilerin dışında hiçbir merci veya makam, hürriyetle otorite ve düzen arasındaki dengenin belirlenmesi bakımından yektili olmadığı söylenebilir. Bu gibi bir halde karar verme yetkisinin çoğunluğa ait olduğunu kabul etmek gerekecektir. Siyasi iktidarın sağlanmasına ilişkin yetki ve yönetilebilirliğinin sağlanması zorunluluğu, çoğunluk prensibi uyarınca razı olmayı gerektirmektedir. Bu halde demokratik devlette vatandaşların ya da temsilcilerin tek başına değil de yalnızca çoğunluğu sağlayabildiği durumlarda hukuk düzenin uygulanan kuralları koyabilecekleri söylenebilir[29].

Çoğunlukçu görüş uyarınca demokrasinin tanımına bakıldığında ise halkın çoğunlukça yönetilmesi olarak ifade edilir. Bu tanım uyarınca çoğunluk yönetir, azınlık da muhalefet eder. Fakat bu görüşün dışlayıcı olması nedeniyle itiraz edilir ve demokrasinin ruhuna aykırı bulunur. Böyle bir anlayışta ise azınlıkta kalan kesimlerin karar mekanizasına katılmak söz konusu değildir. Azınlığın muhalefet edilmesinden başka özelliği bulunmamaktadır. Bu durumda çoğunlukçu demokrasiyle çoğunluk yönetimi kavramlarının birbirine karıştırılmaması gerekmektedir. Çoğunluğun yönetimiyle kanunların oluşturulması ve kamusal alanda da kararların alınmasına ilişkin halkın veya temsilcilerin çoğunluğun zorunlu ve yeterli olması şeklinde tanımlanır. Oysaki çoğunluğunun yeterli ve zorunlu olması şeklinde ifade edilir. Oysaki çoğunlukçu demokrasinin bundan farklı anlam taşır[30].

Çoğunluk demokrasi, çoğunluğun sınırsız ve mutlak üstünlüğünün doğruluğu ve yanılmazığı ortaya konulan kavram uyarınca çoğunlukçu demokrasi anlayışı uyarınca çoğunluğun irdadesi ile meydana gelen, toplumun ortak iyiliğine yönelmiş milli irade ya da genel irade teorisinin ortaya konulması demokrasi anlayışından kaynaklanır. Bu teori uyarınca halkın ortak iyiliğine yönelen çoğunluk iradesi karşısında azınlık haklarının korunması da anlam taşımaz. Hatta bu durum azınlık hakları zararlı sayılır. Genel irade teorisi uyarınca millete veya halka ait egemeliğin mutlaklaştırıldığı ve bu egemenliğin temel haklar ile sınırlandırılması düşüncesinden ise uzak durulmuştur. Çoğunlukçu demokrasi anlayışı bununla birlikte devlet organlarının arasında meclisin üstünlüğü nedeniyle mecliste yer alan çoğunluğun üstünlüğünü gerektirir. Bu nedenle çoğunlukçu demokrasi anlayışı uyarınca kuvvetler ayrılığı ilkesi uyarınca Anayasa üstünlüğü ve anayasa yargısı yer almaz[31].

Demokrasinin çoğunluğun sınırsız yönetme hakkı olduğu anlayışının benimsenmesi ile birlikte çoğunluğun iradesinin sınırsız biçimde azınlığın zorla kabul ettirilmesi kabul edilir. Fakat bu halde demokrasiyle ulaşılmak istenen amaçtan uzaklaşılır. Çoğunluğun sınırsız iktidarı demokrasinin ortadan kaldırılması mümkündür. Çünkü demokrasinin işleyişine ilişkin çoğunluk ve azınlığın zamanla yer değiştirilmesi gerekmektedir. Oysaki çoğunluğa sınırsız iktidarın verilmesi halinde her zaman iktidarda kalması sağlanması amacıyla demokrasi sürecinin durudurlması da iktidara verilmesi gerekir. çoğunlukçu demokrasi anlayışı muhalefet engellenir. Çoğunluğu desteğiyle toplumu yönetenlerin elde edildiği yönetme yetkisinin toplum aleyhine kullanılması demokrasi adıan korunması söz konusu olamaz[32].

Demokrasinin hedeflerien ulaşma adına cevap buluması gerekli sorulardan bir tanesi de budur: Uzun bir sürede partinin iktidarda bulunması azınlıktaki kesiminin bu süre kapsamında çoğunluğun yönetimine katlanması zorunlu olması durumunda demokrasinin halkın yönetimi olması düşüncesinde ulaştığından bahsedilir. Bir partinin iktidarın dışlanması, demokrasi idealine aykırı görülür. Bu durumda muhalefet ve iktidardan dışlanması aykırı olarak görülür. Bu duurmda muhalefete ve iktidara destek veren seçmen kitlelerin türdeş bulunmaları ve iktidardan uzak olan partinin seçmenlerin menfaat ve tercihlerin iktidarca karşılanması halinde halk yönetimi ve halk için yönetim demokrasi idealinde gerçekleştiğinden bahsedilmektedir[33].

Seçmen kitlelerinin türdeş olmayan toplumlar bakımından azınlıklıktaki bölümün uzun sürece iktidardan uzak kalması durumunda demokrasi idealinin gerçekleştiği söylenemez. Bu gibi toplumlarda hem partilerce sunulan politikalar uyumlu değildir. Seçmenlerin tercih ve beklentilerinin arasında farklılıklar bulunmaktadır. Bu nedenle azınlıktaki kesimin beklentileri arasında farklar bulunmaktadır. Bu nedenle azınlıktaki kesimin beklenti ve taleplerin yönetimce karşılanması mümkün olmayacaktır. Çoğunluğun elinde olan iktidarın azınlıkla uzlaşma çabasında olmadığı, olsa bile başarılı olmaması halinde azınlıktaki muhaleferin dışlanan hali içinde şiddet içerikli yöntemlere başvurulması da mümkündür[34].

Çoğunluğun yönetmiyle işletilen demokraside sağlıklı işlemesi ve demokrasi idealinin gerçekleştirilmesi de mümkündür. Bu durumun sağlanması amacıyla iktidarın düzenli biçimde el değiştirdiği ve muhaleferin seçim sonuçlarının kabul edilebilir ve adil olduğu toplum yapısının bulunması gerekmektedir. Bu durumda iktidardan uzak kalan iktidarda taleplerin belirtilmemesi ve temsil edilmeyen görüşlerin sonraki dönem veya dönemlerde iktidarda taşınması nedeniyle toplumda denge sağlanmış olur. Bu bakımdan çoğunlukçu demokraside iktidarın düzenli şekilde el değiştirmesinin garantisi bulunmamaktadır. Bu nedenle azınlıktaki kesimin güçlerinin sınırlandığı ve varlığının tehlike altında olduğunu düşünmek mümkündür. Bu da çoğunluğun diktası şeklinde söylenebilir. Fakat çoğunluğun diktatörülüğü ise tek kişininin diktatörlüğünden farklı bulunmamaktadır. Çoğulcu ve çoğunlukçu demokrasi arasındaki temel farklar da bu durumun oluşmasını engeller[35].  

SONUÇ

Özgürlükçü, çoğulcu bireyci anlayışın hakim anlayış olmasından dolayı günümüzde demokrasi kavramı bakımından dikkat çeken diğer bir yön de insan hakları kavramıyla birlikte kullanılamsıdır. Günümüzde insan haklarının güvence altına alınması ve korunması gereğince anlaşmanın olduğu söylenmesi mümkündür. Fakat belirtmek gerekir ki insan haklarının korunması devletin esas amacı olduğu anlayışı bakımından değerlendirildiğinde bu durumun net şekilde ifade edilmesi pek mümkün değildir. Özellikle de nelerin demokratik karar alma mekanizmasına konu olacağı, nelerin olmayacağına ilişkin açıklığın olduğunu söylemek zordur. Eğer ki gerçek anlamda demokrasinin uygulanması isteniyor ise insan hakları alanında güvencelerin demokrasi araçları ile olsa bile kaldırılamsının mümkün olmaması gerekmektedir.

Demokraside özgürlük, herkesin yönetime serbest bir şekilde katılımının sağlanırken eşitliğin de insanların her türlü farklılığına karşın insan onurunun korunması gerekmesi nedeniyle eşit biçimde yönetime katılması anlamına gelir. Bu iki unsurunun demokrasi açısından olmazsa olmaz şartları şeklinde ifade edilir. Temel hak ve hürriyetler, demokratik sürecin ayrılmaz parçası şeklinde kabul edilir. Çünkü seçme ve seçilme, ifade özgürlüğü, siyasi parti kurma ve partilere üye olma gibi siyasi faaliyette bulunma özgürlüğü demokrasi uygulamasını gerçekleştirmek için zorunluluktur. Karar alma sürecine ilişkin olarak temsilcilerin oy birliğinin her konuda aranması, demokrasi ideali açısından uygun yöntem olsa bile bu şekilde bir tercihin pratikte karar alma sürecini işlemez hale getirir. Çoğunlukçu demokrasi anlayışı ile birlikte muhalefet engellenebilir, ezilebilir veya sekteye uğrayabilir. Bu halde ise çoğunluğun demokrasisinden söz edilir. Bu durumda çoğunluğun sınırlandırılması ise demokrasinin işlemesi için zorunlu bir durumdur.

Çoğunluğun desteğiyle toplumu yönetenlerin elde ettiği yönetme yetkisinin toplum aleyhine kullanılması demokrasının korunması için mümkün olmaz. Demokrasi salk çoğunluğun iktidarının sağlanmasından öte çoğunlukla azınlığın uzlaşmasını sağlayan sistemdir. Demokrasi azınlığın haklarının güvence altına alındığı ve çoğunluğun iktidarını dizginleyen bir sistem olup, çoğunluğun yönetimiyle işletilen demokrasinin sağlıklı biçimde işleyebilmesi ve demokrasi idealinin gerçekleştirilmesi mümkün olabilir. Bu durumun sağlanması amacıyla da iktidarın düzenli biçimde el değiştirdiği ve muhalefetin de seçim sonuçlarını adil ve kabul edilebilir bulduğu toplum yapısının bulunması gerekmektedir. Çoğulcu demokrasi anlayışı ile birlikte çoğunluk yönetminin çoğunlukça demokrasi anlayışına kayma tehlikesinin önlenmesi kaygısı ile hareket ile üretilen kavram olduğu söylenebilir.

Çoğulcu demokrasi anlayışında çoğunluğun yönetme hakkı vardır. Çoğulcu demokraside parlamento ve parlamentoda yer alan çoğunluğun üstünlüğü kabul edilmesi mümkün olmasına karşın sınırsız yetkilerin bulunduğunu söylemek söz konusu olamaz. Günümüz demokrasilerinde ise çoğunluğun yönetme hakkının yanı sıra temel hak ve hürriyetlerin güvence altına alınmış olması, anayasal üstünlük, kuvvetler ayrılığı, anayasaya uygunluk denetiminin varlığı da aranan şartlardandır. İdeal demokrasi uygulaması ile birlikte çoğunluğun yönetme hakkı ve yönetenlerin otoritesiyle yönetilenlerin hak ve özgürlüklerinin denge içinde olması gerekir. bu bağlmda ideal demokrasinin çoğunluğun sınırlı egemenliği olduğunu söylemek mümkündür. Bu durum da yalnızca hukuk devletinde mümkün olur. Hukuk devletinde devlet olma iradesiyle birlikte hürriyetçi, çoğulcu demokrasi arasında denge kurulması şarttır.

KAYNAKÇA

Aktan, Coşkun C.: Demokrasi, Liberalizm ve Sınırlı Devlet, Yeni Türkiye Dergisi, Y. 5, S. 25, 1999.

Algan, B.: Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Hakların Korunması, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2007.

Arslan, Z.: İki Anayasa, İki Tarz-ı Demokrasi: Avrupa Anayasası ve Türk Anayasası Üzerine Notlar, Anayasa Yargısı, Anayasa Mahkemesinin 43. Kuruluş Yıldönümü Nedeniyle Düzenlenen Sempozyumunda Sunulan Bildiriler, 28-29 Nisan Ankara, 2005.

Bulut, N.: Demokrasiyi İdeal Anlamına Yaklaştırma Çabası Olarak Radikal Demokrasi, AÜEHF Dergisi, C. 7, S.1-2, 2003.

Demir, N.: Demokrasinin Temel İlkeleri ve Modern Demokrasi Kuramları. Ege Akademik Bakış, C. 10, S. 2, 2010.

Erdoğan, M.: Anayasal Demokrasi, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2001.

Fendoğlu, Hasan T.: Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, 1. Basım, Ankara, 2015.

Gemalmaz, Mehmet S.: Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukunun Genel Teorisine Giris, Beta yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2001.

Gözler, K.: Anayasa Hukukunun Genel Esasları, Ekin Yayınları, Bursa, 2010.

Gözübüyük, A. Ş.: Anayasa Hukuku, Turhan Kitabevi, 11. Baskı. Ankara, 2003.

Göztepe, E.: Çoğunlukçu Demokrasi Anlayışına Karşı Çoğulcu Demokrasi Modelleri: Normatif Düzenleme Olanakları ve Bunun Sınırlılığı Üzerine Bazı Düşünceler, Kamu Hukukçuları Platformu Çoğulcu Demokrasi Çoğunlukçu Demokrasi İkilemi ve İnsan Hakları Toplantısı (5-6 Haziran 2010), Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara, 2010.

Güçyetmez, M.: Karşılaştırmalı Demokrasi Modelleri ile Hükümet Sistemlerine İlişkisi. Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, 2017.

Hekimoğlu, M. M.: Anayasa Hukukunda Karşılaştırmalı Demokratik Hükümet Sistemleri ve Türkiye, Detay Yayıncılık, 2003.

Nişancı, M.: Liberal Demokrasi ile Popülist Demokrasi Arasındaki Gerginliğin Ekonomik Nedenleri, AÜEHFD, C. 5, S. 1-4, 2001.

Salihpaşaoğlu, Y.: Türkiye’de Basın Özgürlüğü, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2007.

Selçuk, E.: Anayasa Hukuku. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi, 2019.

Tunç, H.: Demokrasi Türleri ve Müzakereci Demokrasi Kavramı, GÜHF Dergisi, Prof. Dr. Attila ÖZER’e Armağan, C. 12, S. 1-2, Ankara, 2010.

Uluşahin, N.: Liberal Demokrasinin Çıkmazı: Çatışma Karşısında Barış için Azınlık Çoğunluk İlişkisini Yeniden Düzenleme Gereği, Anayasa Yargısı Dergisi, Ankara, 2007.

Uygun, O.: Kamu Hukuku İncelemeleri, On İki Levha Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2013.

-----------------

[1] Gemalmaz, Mehmet S.: Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukunun Genel Teorisine Giris, Beta yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2001.

[2] Demir, N.: Demokrasinin Temel İlkeleri ve Modern Demokrasi Kuramları. Ege Akademik Bakış, C. 10, S. 2, 2010.

[3] Güçyetmez, M.: Karşılaştırmalı Demokrasi Modelleri ile Hükümet Sistemlerine İlişkisi. Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, 2017.

[4] Nişancı, M.: Liberal Demokrasi ile Popülist Demokrasi Arasındaki Gerginliğin Ekonomik Nedenleri, AÜEHFD, C. 5, S. 1-4, 2001.

[5] Göztepe, E.: Çoğunlukçu Demokrasi Anlayışına Karşı Çoğulcu Demokrasi Modelleri: Normatif Düzenleme Olanakları ve Bunun Sınırlılığı Üzerine Bazı Düşünceler, Kamu Hukukçuları Platformu Çoğulcu Demokrasi Çoğunlukçu Demokrasi İkilemi ve İnsan Hakları Toplantısı (5-6 Haziran 2010), Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara, 2010.

[6] Güçyetmez, 2017.

[7] Arslan, Z.: İki Anayasa, İki Tarz-ı Demokrasi: Avrupa Anayasası ve Türk Anayasası Üzerine Notlar, Anayasa Yargısı, Anayasa Mahkemesinin 43. Kuruluş Yıldönümü Nedeniyle Düzenlenen Sempozyumunda Sunulan Bildiriler, 28-29 Nisan Ankara, 2005.

[8] Demir, 2010.

[9] Demir, 2010.

[10] Fendoğlu, Hasan T.: Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, 1. Basım, Ankara, 2015.

[11] Fendoğlu, 2015.

[12] Göztepe, 2010.

[13] Selçuk, E.: Anayasa Hukuku. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi, 2019.

[14] Uluşahin, N.: Liberal Demokrasinin Çıkmazı: Çatışma Karşısında Barış için Azınlık Çoğunluk İlişkisini Yeniden Düzenleme Gereği, Anayasa Yargısı Dergisi, Ankara, 2007.

[15] Uygun, O.: Kamu Hukuku İncelemeleri, On İki Levha Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2013.

[16] Uygun, 2013.

[17] Gözler, K.: Anayasa Hukukunun Genel Esasları, Ekin Yayınları, Bursa, 2010.

[18] Gözler, 2010.

[19] Demir, 2010.

[20] Arslan, 2005.

[21] Arslan, 2005.

[22] Algan, B.: Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Hakların Korunması, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2007.

[23] Algan, 2007.

[24] Aktan, Coşkun C.: Demokrasi, Liberalizm ve Sınırlı Devlet, Yeni Türkiye Dergisi, Y. 5, S. 25, 1999.

[25] Tunç, H.: Demokrasi Türleri ve Müzakereci Demokrasi Kavramı, GÜHF Dergisi, Prof. Dr. Attila ÖZER’e Armağan, C. 12, S. 1-2, Ankara, 2010.

[26] Tunç, 2010.

[27] Hekimoğlu, M. M.: Anayasa Hukukunda Karşılaştırmalı Demokratik Hükümet Sistemleri ve Türkiye, Detay Yayıncılık, 2003.

[28] Gözübüyük, A. Ş.: Anayasa Hukuku, Turhan Kitabevi, 11. Baskı. Ankara, 2003.

[29] Erdoğan, M.: Anayasal Demokrasi, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2001.

[30] Salihpaşaoğlu, Y.: Türkiye’de Basın Özgürlüğü, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2007.

[31] Salihpaşaoğlu, 2007.

[32] Bulut, N.: Demokrasiyi İdeal Anlamına Yaklaştırma Çabası Olarak Radikal Demokrasi, AÜEHF Dergisi, C. 7, S.1-2, 2003.

[33] Bulut, 2003.

[34] Bulut, 2003.

[35] Göztepe, 2010.

Anahtar Kelimeler: Demokrasi, çoğulcu demokrasi, çoğunlukçu demokrasi.

Keywords: democracy, pluralistic democracy, majoritarian democracy