“Dava sonucuna katılma yasağı” ya da “Hasıl-ı davaya iştirak yasağı” Roma Hukuku’ndan bu yana üzerinde tartışılan bir konu olmuştur.

TBB Disiplin Kurulu; “Avukatlık mesleği, kamu niteliğinde serbest bir meslek olmasının yanı sıra avukat aynı zamanda tarafsızlığını, bağımsızlığını mesleki onurunu korumalıdır . Dava sonucuna katılma yasağı bir anlamda bunları sağlamanın bir yoludur” (1)  gerekçeleri ile bu yasağın korunduğu kararlara imza atmaktadır.

Doktrinde de; “Avukatın ücrete ilişkin olarak yaptığı sözleşmede dava sonucuna katılmasını içeren bir hususun bulunması, avukatın da maddi menfaatini dava sonucuna bağlamış olacağından ve durumun avukatın tarafsızlığını, bağımsızlığını, mesleki yükümlülüklerini ve onurunu kaybetmesi demek olacağı” (2) ileri sürülmektedir .

1136 sayılı halen yürürlükte bulunan Avukatlık Kanunu’ndan önceki 3499 sayılı Kanunun 129. Maddesi “… her ne suretle olursa olsun, hasılı davaya iştiraki tazammun eden ücret mukavelenameleri batıldır” şeklindeydi. Yürürlükte olan 1136 sayılı Avukatlık Kanunu 164/3. Maddesinde ise, “sözleşmede dava konusu para dışındaki mal ve haklardan bir kısmının aynen avukata ait olacağı hükmünün yer alamayacağı” düzenlenmiştir.

Yani, Avukatlık ücreti serbestçe kararlaştırılmakla birlikte kanun, bu ücretin hiçbir şekilde dava konusu olan para dışında mal ve hakların bir kısmının aynen avukata ait olacağı şeklinde olmaması gerektiğini ifade etmektedir.

AVUKATLIK KANUNU 164. MADDE

Avukatlık hizmetinin karşılığı avukatlık ücretidir. Yürürlükteki Avukatlık Kanunu’nun 164. Maddesinde avukatlık ücreti düzenlenmektedir. Burada, avukatlık ücretinin, avukatlık sözleşmesinin belli bir hukukî yardımı ve meblağı veya değeri kapsaması gerektiği belirtilmektedir.
 
Ancak; yürürlükte olan Avukatlık Kanunu’muzda da Avukatlık ücretinin belirlenmesine ilişkin bazı sınırlamalar mevcuttur. Bu sınırlamalardan birisi de, davanın sonucuna katılma (Hasıl-ı davaya iştirak) şeklinde avukatlık ücreti kararlaştırılamamasıdır.
 
Başka bir deyişle, Avukatlık Kanunu’nun 164/3’üncü maddesine göre dava konusu mal ve haklar, kanun gereği ücret olarak kararlaştırılamamaktadır. Yani, dava konusu bir menkul veya bir gayrimenkul ya da irtifak hakkı yahut devre mülk hakkı olduğunda, taraflar dava vekalet ücreti olarak, bunların bir kısmının aynen avukata ait olacağı şeklinde bir avukatlık ücreti kararlaştıramazlar.
 
Avukatlık Kanunu’nun 164 Md. 2. fıkrasında avukatlık ücreti;  “Yüzde yirmibeşi aşmamak üzere, dava veya hükmolunacak şeyin değeri yahut paranın belli bir yüzdesi avukatlık ücreti olarak kararlaştırılabilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
 
164 Md. 3. Fıkrada ise; “İkinci fıkraya göre yapılacak sözleşmeler, dava konusu para dışındaki mal ve haklardan bir kısmının aynen avukata ait olacağı hükmünü taşıyamaz.” hükmü yer almaktadır.
 
Ancak, bu hükümlerden ücretin, illaki para olması gerektiği hakkında kesin bir sonuç çıkarılamayacağını düşünmekteyiz. Mesela ücret olarak, dava konusu olmayan altın, değerli maden, başkaca gayrimenkuller vs vekalet ücreti olarak kararlaştırılamayacak mıdır? Dava değerinin belirli bir yüzdesi ücret kararlaştırılması dışında; sözleşme serbestisi ilkesi gereğince taraflar, davanın konusu olmayan para dışındaki şeyleri de vekalet ücreti ücret olarak kararlaştırılabilmelidir.
 
Avukatlık Kanunu, 164. Md. 4. Fıkra’nın devamında ise “… Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde; değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilâmın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir. Değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık asgari ücret tarifesi uygulanır.” hükmü yer almaktadır.
 
Bu fıkrada da ücret hakkında belirtilen şekilde uyuşmazlıklar olması halinde yargı merciinin, davanın kazanılan bölümü için müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktara avukatlık ücreti olarak belirleyebileceği hükme bağlanmıştır.
 
Yani ilgili avukatlık ücret sözleşmesinde müddeabihin belirli kısmının avukatlık ücreti olarak kararlaştırılmış olması sebebiyle ücret sözleşmesinin bu maddesinin geçersizliği ileri sürülmüş olsa dahi avukat emeğine göre, müddeabihin kazandığı kısmın dava kesinleştiği tarihteki değerinin en azından %10’u ile %20’si arasında ücrete hak kazanmış olacaktır.  
 
YASAĞIN UYGULANMA ŞARTI
 
Dava sonucuna katılma yasağının uygulama alanı bulabilmesi için öncelikle geçerli bir ücret sözleşmesi bulunmalıdır. Avukatlık hizmetine ilişkin olan ve geçerli olan sözleşmede, belirtilen yasağa aykırı bir madde de yer almalıdır. Başka bir deyişle, bu sözleşmede, dava konusu olan mal ve haklardan bir kısmının aynen avukata ait olmasının kararlaştırılması hakkında bir madde olmalıdır.
 
Avukatlık sözleşmesinin ücrete ilişkin kısmının dava sonucuna katılma yasağını ihlal etmesi nedeniyle geçersiz olması halinde, tüm sözleşme geçersiz sayılmamalı ve sözleşmenin diğer hükümleri değerini korumalıdır. Çünkü geçersiz sayılan ücret anlaşması baştan hiç yapılmamış olsa bile, avukatlık sözleşmesi geçerli sayılacak ve ücret yukarıda belirtildiği gibi m. 164/4’e göre belirlenecektir. Bu durumda avukatlık sözleşmesinin ücret maddesinin, dava sonucuna katılma yasağını ihlal etmesi nedeniyle geçersiz sayılması halinde de aynı şey yapılmalı ve sözleşme ayakta tutulup ücret m. 164/4’e göre belirlenmelidir. Başka bir deyişle, tarafların geçersiz olan kısım olmadan da sözleşmeyi yapacakları anlaşılıyorsa sözleşme geçerli kabul edilecektir.
 
YENİ TASARIDA DA YASAK VAR
 
2014 yılı Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan Avukatlık Kanunu Tasarısı’nda ise dava sonucuna katılma yasağı; (Tasarı) 43. maddede “Mal veya hakları edinme yasağı” başlığı altında tekrarlanmış olup “Avukat, vekil sıfatıyla takip ettiği iş ve davaların konusunu oluşturan mal veya hakları, kısmen veya tamamen edinemez ve bunların edinilmesine aracılık edemez şeklinde düzenlenmiştir.
 
YARGITAY KARARLARINDA UYGULAMA NASIL?
 
Yargıtay da, her somut olayda kararlaştırılan ayni ücretin nispi veya maktu, ama ayni olmayan ücrete oranından hareketle ve tarafların amacı belirlenerek yapılacak yorumla, sözleşmenin ağırlık noktasının hangisi olduğunun belirlenmesi gerektiğini, amaç geçersiz koşul ise, ücret sözleşmesinin bütününün geçersiz sayılması gerektiğini belirtmiştir.
 
Örneğin, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 03.10.2005 tarihli (Esas No: 2005/7970, Karar No: 2005/14434) kararında "Tarafların avukatlık sözleşmesini serbestçe düzenleyebilecekleri avukatlık ücretinin, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade edeceği, yüzde yirmi beşi aşmamak üzere, dava veya hükmolunan şeyin değeri yahut paranın belli bir yüzdesinin avukatlık ücreti olarak kararlaştırılabileceği, ancak dava konusu para dışındaki mal ve haklardan bir kısmının aynen avukata ait olacağı hükmünü sözleşmenin taşıyamayacağı yokluk halleri hariç, avukatlık sözleşmesinin bir hükmünün geçersizliği, bu sözleşmenin tümünü geçersiz kılmayacağı belirtilmiştir" denilmiştir.
 
Bir başka örnekte ise;  Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 11.07.2005 tarihli (Esas No: 2005/7347, Karar No: 2005/11957) kararında "Taraflar arasında düzenlenmiş bulunan "Taahhütname" başlıklı 15.6.1994 tarihli ücret sözleşmesinde davalı, dava konusu bahçenin satışından alacağı meblağın % 25'ini davacıya vermeyi taahhüt etmiştir. 1136 sayılı avukatlık kanununa göre bu sözleşme hasılı davaya iştirak şeklinde olup, geçersizdir. Böyle olunca dava konusu taşınmazın davalı adına tescil edileceği Kadastro Mahkemesinin açıldığı 22.5.1996 tarihinde yürürlükte bulunan asgari ücret tarifesi hükümleri uyarınca vekalet ücreti araştırılarak belirlenmeli ve bu miktara hükmedilmelidir" denilmiştir.

Bize göre; 13. Hukuk Dairesi’nin bu kararı isabetsizdir. Zira, dava konusu bahçenin satışından elde edilecek bedelin belirli bir yüzdesi sırf sözleşmeye bakılarak dava sonucuna katılma yasağı olarak anlaşılmamalıdır. Burada vekil eden avukatlık ücretini, arsasını satarak ödeyeceğini kabul etmiştir. Ücretin başka şekilde ödenip ödenemeyeceği, vekil edenin ekonomik durumu, ve tarafların asıl amacı detaylı bir şekilde sorgulanmadan verilen bu tür kararlar, Avukat haklarına aykırılık teşkil etmektedir.

İFA EDİLMİŞ SÖZLEŞMELERİN GEÇERSİZLİĞİ İLERİ SÜRÜLEMEZ
 
Üzerinde durulması gereken diğer bir husus da avukatlık hizmetinin ifa edilmiş olması durumudur. Türk Avukatlık Kanunu 163. Md. 2. fıkrada “İfa edilmiş sözleşmelerin geçersizliği ileri sürülemez" denilmektedir.
 
Bu durumda, dava sonucuna katılma yasağının ihlali olan bir hükmün sözleşmede yer alması ve buna rağmen sözleşmedeki borç ifa edildiğinde durum ne olacaktır? Bu durumda taraflar, sözleşmenin geçersizliğini ileri süremeyecektir. Müvekkilin, avukatın vekalet işini görmekte olduğu sırada, ücret sözleşmesinin geçersiz olduğunu ileri sürebileceğini söyleyebilsek de; iş tamamlandıktan sonra sıra vekalet ücretini ödemeye geldiğinde bunu ileri sürmesi iyi niyet kurallarıyla bağdaşmayacaktır. Bu nedenle, sözleşmenin geçersiz olduğunun, sözleşme ifa edildikten sonra ileri sürülemeyeceğini de göz ardı etmemek gerekmektedir.
 
SONUÇ OLARAK;
 
Sonuç olarak, Avukata, meslek onurunun korunması açısından ve dava konusuna katılma yasağını ihlal edilmemek kaydıyla, avukatlık ücretinin nakit yani para ile ödenmesi öngörülmektedir. Ancak avukatlık sözleşmesi serbestçe düzenlenebileceğinden ve sözleşme özgürlüğü ilkesi gereği bize göre de ücretin paradan başka bir şey olarak kararlaştırılması mümkün olmalıdır.(3) 
 
Özellikle, günün ekonomik şartlarını ve vekil edenlerin iktisadi durumlarını göz önünde bulundurduğumuz zaman; ücretin kimi zaman, yukarıda belirtilen 13. Hukuk Dairesi kararına konu olan şekilde ya dava konusu malı satarak ödenebileceği, ya da  bazı davalarda iş sahiplerinin  kendi istekleriyle davanın lehe sonuçlanması durumunda dava konusu hak veya malların bir kısmını avukatlık ücreti olarak teklif edilerek ödenebileceğini, ya da ücretin para dışında başkaca bir şekilde ödenebileceğini de göz ardı etmemek gerekmektedir.  
 
“Dava sonucuna katılma yasağının”, tarafların avukatlık ücretini serbestçe belirleme özgürlüğünü kısıtlamayacak şekilde ve avukatın ücretine kavuşmasını engelleyecek mahiyette de olmaması gerekmektedir. Uygulamada, dava sonucuna katılma niteliğinde olmayan ücret ödeme çözümleri dahi bu yasak kapsamına sokularak Avukatlar aleyhine zorlama yorumlar içeren kararlar çıktığını biliyoruz. Bu hususta, aldığı hukuki uyuşmazlığı hakkıyla takip etmiş ve sonuçlandırmış olan meslektaşlarımın mağdur edilmemesi adına, ücret uyuşmazlıklarında, 164. maddenin lafzı ve ruhu birlikte yorumlanarak hakkaniyet ve nesafet kurallarına uygun kararlar verilmelidir.
 
Av. Vedat ORUÇ
İstanbul Barosu
 
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Vedat ORUÇ tarafından
www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.


KAYNAKÇA
 
(1) TBB Disiplin Kurulu, 25.04.1998, 13/53: (İBD, 1998/3, s.734)
(2) PEKCANITEZ, Hakan; “Davanın Sonucuna Katılma Yasağı (Hâsılı Davaya İştirak Yasağı)”, İBD 1989/10-11-12, s.699;
(3) Aynı görüş için bkz. BAŞPINAR, Veysel; ‘’Avukatlık Sözleşmesi ve Ücreti Hakkında Bazı Düşünceler’’, Ankara Barosu 2004 Hukuk Kurultayı, C.III, Ankara, 2004.
(4) BURCUOĞLU, Haluk; ''Avukatlık Sözleşmesi ve Avukatlık Ücreti ile İlgili Önemli Bazı Sorunlar'', TBB Dergisi, S.49, Kasım/Aralık 2003,
(5) TOPTAŞ Said, Davada Vekâlet Ücreti (Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2007
(6) YILMAZ Mehmet, Avukatlık Ücreti, (Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2013