TCK değişti, CMK değişti, HMK değişti, TTK değişti, BK değişti..

Peki değişmeyen ne..?

Kanunları değiştirmek kolaydır asıl önemli ve zor olan onları uygulayacak zihniyetleri değiştirmektir, zordur, zira bu değişim bir ömür sürer. Her defasında bu duvara çarparsınız.
Sadece Kanun yapmakla Adaleti tesis edemezsiniz.

Şimdi Yeni bir Anayasa’dan daha demokratik bir Hukuk Devleti olmaktan bahsediliyor..
Bunlar önemli tabii..

Peki ama bunları kim uygulayacak? Tabiki eski sistemi uygulayanlar…
Dünyanın en iyi sistemini getirin isterseniz kafalar değişmeyince,
uygulayıcılar değişmeyince değişen hiç bir şey olmayacaktır!

Diyelim ki yeni bir Anayasa ile Yargıda Reforma gidildi, dünyanın en iyi kanunları en iyi usul yasaları uygulamaya konuldu diyelim..
 
Peki 3 gün önce tanığı sorgularken neredeyse kürsüden kalkıp dövmek isteyen hakimi,
yapılan değişikler karşısında Avukatın sanığı doğrudan sorgulamak istemesini hazmedemeyen hakimi, CMK da hiçbir dayanağı olmadığı halde “gereği düşünüldü” derken Avukatların adeta hazır ol vaziyetinde ayağa kalktı mı acaba diye kontrol eden, kalkmadıysa eğer davudi bir sesle “ayağa kalkın avukat bey” diye gürleyen ve böylece hakim olduğunu ispat etmek isteyen hakimi,
her nasılsa karşı çıkmak cesaretini gösteren Avukatı verdiği aleyhe kararla cezalandırmaktan çekinmeyen ve fakat bu arada vatandaşın hakkını kendi gururu için kurban eden hakimi nasıl değiştireceğiz..? İşte bunun bir kanunu yoktur, fiili durumdur, kanunsuz usuller yer etmiştir.

Aynı şekilde Avukatlık mesleğini bir esnaflık gibi algılayan, kendi hakkını savunamadığı halde vatandaşın hakkını savunma iddiasında olan “elleri huzurda bağlı bir mürit gibi boynu bükük “evet efendim”, “hay hay efendim”, “nasıl takdir ederseniz efendim” ve daha sayısız efendim cümlesini ağzından düşürmeyen, kendi meslektaşı söz konusu olduğunda ise  bir duruşma için 5 dakika bekleme nezaketinden ve saygısından mahrum olan bir de “saatinde gelseydiniz” diyerek duruşmayı düşüren,  vekil olarak temsil görevini yaparken kazanma hırsıyla kendini sanıkla veya müvekkili ile özdeşleştiren ve bu nedenle her yolu mubah gören Avukatları nasıl değiştireceğiz..?

Hakimle yan yana aynı kürsü üzerinde oturan, arada hakimle dosya müzakeresi yapan ve bu durumu hiç de garipsemeyen Savcıları nasıl değiştireceğiz..? 

Eğer siz Adaletin uygulayıcılarını yetiştiremiyorsanız, adaleti, hakkaniyeti nasıl yapsam da ortaya çıkarsam kaygısıyla gözleri kararmayan, kendi öfke ve benliğinden sıyrılamayan hakimler savcılar yetiştiremiyorsanız ve bu kişiler halen daha karşısında oturan kişinin bacağını nereye koyacağıyla oldukça  ilgiliyse ve bu durum onu çileden çıkarıyorsa, hiç boşuna yorulmayın..!

Yapılan tüm bu değişikler daha adil kararların alınmasını ve Adaletin tecellisini sağlamak ise değişen hiçbir şey olamayacak demektir.  Zira en iyi adalet tertemiz bir vicdana sahip, Adaletin tecelli etmesi kaygısıyla kendi benliğinden sıyrılmış, cüppesini üzerine giydiğinde Adaletin ruhani tecellisi olabilen iyi yetişmiş yargıçlar sayesinde mümkündür. 

Hatta siz önce böylesi yargıçları yetiştirin, böyle bir yargıcın önüne hangi kanunu usulü koyarsanız koyun oradan adil bir karar çıkacaktır. Bu sözlerimden kanunların hiçbir önemi olmadığı anlamı çıkarılmamalıdır. Vurgulamak istediğim şey, iyi bir uygulayıcının elinde kötü bir kanun dahi olsa oradan iyi bir sonuç çıkacağı veya kötü bir uygulayıcının eline en iyi kanunları dahi verseniz oradan çok bir kötü sonucun çıkabileceği gerçeğine işaret etmektir!

Öncelikle Hakim Savcı ve Avukatların yetiştirilmesine öncelik verilmelidir.  Öncelikten kastım  yukarıda da ifade ettiğim özelliklere haiz, cüppeyi omuzlarına aldığında ruhanileşmeyi öğreten bir eğitimin önceliğidir. Zira adil olmak kişilikli ve sağlam karakterli insanların harcıdır..!

Yargı mensuplarının omuzlarındaki cüppe öncelikle kendi kişiliklerinden, öfkelerinden, merhametlerinden ve diğer zaaflarından bağımsız olduklarını ifade eden bir semboldür..!

Sembolün mahiyeti manası ile ne kadar dolu ise Adil bir yargılama da ancak o kadar mümkündür..!