1- Giriş

Miras yoluyla intikal bakımından eser sahipliği ile eser sahipliğinden doğan haklar arasında kesin bir ayrım yapmak gerekir. Eser sahipliği, eserin yaratılmasıyla eser sahibinin şahsında doğan bir hukuki durumdur[1]. Yani eser sahibinin ölümü üzerine intikale konu olan, eser sahipliği denilen objektif hukuki durum veya statü değil, bu hukuki durumdan kaynaklanan manevi ve mali haklardır. Bu durumda eser sahipliğine külli halef olmak mümkün değildir.

Eser üzerindeki mali haklar, sözleşmeyle devredilebileceği gibi, miras yoluyla da geçebilir. Hatta, sözleşmeyle sadece mali haklar devredilebileceği halde, miras yoluyla, manevi hakların da mirasçılara geçtiği kabul edilmektedir. Fakat miras yoluyla, manevi hakların sadece kullanılmasına ilişkin olanları mirasçılara geçer. Yoksa mirasçılar, eser sahibiymiş gibi davranamazlar.

Eser sahibinin ve istisnai hallerde işveren gibi yaratıcı olmadığı halde Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ( FSEK ) tarafından eser sahibi olduğu kabul edilen diğer hak sujelerinin kişiliğine bağlı olan bu hukuki durum ölümle mirasçılara geçmez, ancak bu hukuki durumdan kaynaklanan hak ve yetkilerin mirasla başkalarına intikali düşünülebilir.[2] Nitekim Kanun da ölümün eser sahipliğinden kaynaklanan hak ve yetkilere etkisi bakımından mali ve manevi hakları birbirinden ayırmaktadır.

2- Eser Üzerindeki Hakların İntikali

A- Mali Haklar

FSEK’in 63. maddesi Kanunun eser üzerinde tanıdığı mali hakların miras yoluyla intikal edeceğini ve bu haklar üzerinde ölüme bağlı tasarruflar yapılabileceğini ifade etmektedir. Yani miras hukukuna ilişkin genel kurallar mali hakların intikalinde de uygulanır.[3] Eser sahibinin sahip olduğu mali haklar ise; işleme hakkı, çoğaltma hakkı, yayma hakkı, temsil hakkı, umuma iletim hakkı ile pay ve takip hakkıdır.

Mali hakların mirasla kazanılması eser veya mali hak sahibinden olabilir. Bu hususta Medeni Kanun madde 495 ve devamı hükümleri uygulanır. Ancak terekede var olan mali haklar mirasa konu olabilir. Eser veya mali hak sahibi, sağlararası tasarruflarla mali hakları kısmen veya tamamen devretmişse, miras kuralları kalan mali haklar hakkında hüküm ifade eder. Mali haklar mirasla geçtiği takdirde, MK madde 640/3 hükmü uyarınca bir temsilci tayin edilmişse, temsilci bu haklar için yapacağı işlemler için mirasçıların kararını almak zorundadır ( FSEK m. 65). Mirasçılar mali hakların iştirak halinde sahibi olduklarından, bu haklara ilişkin kararları oybirliği ile almaları gerekir. Şayet oybirliği sağlanamaz yahut mirasçılardan biri yapılacak işleme haklı sebep olmaksızın müsaade etmezse, FSEK m 10/2 hükmünün kıyasen uygulanmasıyla bu müsaade mahkemece verilebilir.[4]

Terekede bulunan mali haklar, normal miras yollarını takip eder. Yani ölüme bağlı bir tasarrufla, belirli mal musalehlerine bırakılmamışlarsa, murisin kanuni ve mansup mirasçılarına geçerler, taksimde de öbür malvarlığı değerleri gibi göz önüne alınırlar.[5]

Eser üzerindeki hakların mal vasiyeti konusu olmaları halinde, belirli mal vasiyetinin iktisabına ilişkin ilkelere uygun olarak cüz’i halefin mali hakkı doğrudan doğruya iktisap etmeyeceği, hakkın mirasçılar tarafından bir tasarruf muamelesi ile cüz’i halefe geçirilmesi gerekeceği kabul edilmelidir.

Mali hakkın devrine ilişkin sözleşmelerle eser sahibi hakkın bizzat kendisini veya kullanma hakkını devretmiş olabilir. Kullanma hakkı sahipleri, sözleşmelerinde kararlaştırılan süre, yer ve içerikle sınırlı olarak haklarını kullanabilirler. Aynı şekilde, hakkın sadece kullanılması değil, kendisi de devredilmiş olabilir. Bu durumda, lisans sözleşmelerinde olduğu gibi, hakkı devralan kişi, sözleşme şartlarıyla sınırlı olmak üzere, hakkını kullanabilir. Gerek hakkın kullanılmasının devrinde ve gerekse hakkın devrinde sözleşmede kararlaştırılan süre dolunca, mali hak mirasçılara geçer. Bununla birlikte, mali hak, herhangi bir süreyle sınırlı olmaksızın tamamen devredilmişse, mirasçıların da o mali hak üzerinde, artık bir hakları kalmaz. Ayrıca sınırlama yer ve kapsam bakımından da olabilir.

Mirasçılara geçecek haklar ve bu hakların geçeceği kişilerin sırası bakımından, sınırlandırıcı bir hüküm mevcut değildir. Bu yönüyle mali hakların geçmesi, manevi hakların geçmesinden farklıdır. Eser üzerindeki mali haklar bütünüyle bir mirasçıya intikal edebileceği gibi, ayrı ayrı olarak da iktisap edilebilir.

FSEK madde 20/1’e göre, mali haklar birbirine bağlı olmadığı gibi, bunlardan birinin tasarruf ve kullanımı da diğerini etkilemez. Örneğin, mirasbırakan (M), (A) kitabı üzerindeki işleme hakkını eşi (E)’ ye, çoğaltma ve yayma hakkını da oğlu (O)’ya bırakabilir. Aynı şekilde mirasçılar arasındaki paylaştırmada da benzer bir çözüm kabul edilebilir. Hatta bir mali haktan doğan yetkilerin dahi mirasçılar arasında paylaştırılması mümkündür. Örneğin, mirasbırakan (M)’ nin kitabı üzerindeki tercüme hakkının kızı (N)’ ye, kitabın filme dönüştürülmesine ilişkin hakkının da (O) ‘ya intikali mümkündür. Buna ilaveten, (M)’nin tiyatro oyunu üzerindeki temsil hakkından doğan yetkiler de farklı mirasçılara geçebilir. Keza, (M)’nin tiyatro oyunu üzerindeki Anadolu yakasındaki temsil hakkı oğlu(O)’ ya, Avrupa yakasındaki temsil hakkı kızı ( N)’ye intikal edebilir[6].

Mirasçılar mali hakların kullanılmasında anlaşamazlarsa veya mirasçılardan biri haklı bir sebep olmaksızın işlemin yapılmasına izin vermezse, miras şirketi bakımından, iştirak halinde mülkiyet söz konusu olduğu için, işlemin yapılabilmesi konusunda mahkeme tarafından izin verilmesi istenebilir.[7]

Eser üzerindeki mali hakkı miras yoluyla kazanan kişilerin, aynı zamanda, manevi hakların korunması için gerekli tedbirlerin alınmasını da isteyebilecekleri kabul edilmelidir. Zira, mali haklardan faydalanabilmek için, manevi haklara yapılan saldırıların giderilmesi gerekebilir.

Eser sahibinin ölümü sırasında, mirasçısı bulunmayabilir. Bu takdirde, mali haklar, Hazine’ye intikal eder. Bununla birlikte lisans sahiplerinin kullanma hakları saklıdır.[8]

Eser sahibinin saklı paylı kanuni mirasçıları varsa, saklı payları ihlal etmemek şartıyla, mali hakların intikal tarzı bir ölüme bağlı tasarruf, yani vasiyet veya miras sözleşmesi yapılarak düzenlenebilir. Şayet eser sahibi ölüme bağlı tasarrufla mali hakların tamamı veya belli bir cüz’ü için kendisine bir mirasçı atamışsa ( MK m 516 ) atanmış mirasçı mali hakları diğer kanuni mirasçılarla birlikte eser sahibinin ölümü anında iktisap eder. Buna karşılık eser sahibi ölüme bağlı tasarrufunda mali haklardan sadece bir veya birkaçının tayin ettiği şahıslara intikalini istemişse, o takdirde “muayyen mal vasiyeti” ( MK m 517 ) hükümleri geçerli olur. Bu suretle tayin edilen şahıs külli halef değil, cüz’i halef durumundadır ve eser sahibinin ölümünden sonra mirasçılardan ilgili mali hakkın kendisine devrini talep edebilir.[9] Mirasçıların mali hakkı cüz’i halefe usulüne göre devretmek yükümlülükleri vardır ve gerektiğinde bu devir dava yoluyla sağlanabilir.

Eser sahibi bir ölüme bağlı tasarruf yaparak mali hakların idaresi ve mirasçılar arasında taksimi için bir “ vasiyeti yerine getirme görevlisi( tenfiz memuru)” da tayin etmiş olabilir ( MK m. 550 vd ). Vasiyeti tenfiz memuru tayin edilmişse, artık terekeye temsilci tayin olunmaz.[10] Miras hukukunda vasiyeti tenfiz memurunun görevi terekenin taksimine kadar geçici bir süre devam eder. Halbuki fikri hukukta bu yetkiler daha geniş tutulmuştur. Özellikle vasiyeti tenfiz memuruna fikri hakları idare görevi verilmişse, bu şahıs manevi hakları doğrudan doğruya kullanabildiği gibi, mali haklar üzerinde de idare ve tasarruf yetkisine sahiptir ve tereke temsilcisinin aksine bu hakları kullanmakta mirasçıların kararını almaya da mecbur değildir.[11] Bu takdirde mali haklar yine mirasçılara intikal eder, fakat onlar sadece eserin semerelerinden yararlanırlar.

B- Manevi Haklar

Mali haklardan farklı olarak manevi haklar özü itibariyle miras yoluyla intikale elverişli değildir. Manevi haklar, sahibinin kişiliğine bağlı oldukları için terekede yer almazlar, yani miras yoluyla mirasçılara geçmezler, ancak eser sahibinin iradesiyle veya FSEK’de öngörülen şartlarla m. 19 gereği yakınlar ile üçüncü kişiler tarafından kanunen kullanılabilirler.[12] Burada kanuni yetkilendirme söz konusudur.

FSEK m. 19 ile manevi hakların kendisinin değil fakat kullanılması yetkisinin bu maddede öngörülen kişilere devredilebileceği ve mirasla geçtiğini Arslanlı ileri sürmektedir.[13] Tekinalp’e göre ise; ölümle birlikte bu yetkilerin bazılarının kullanılması FSEK m. 19’da öngörülen kişilere mirasla geçmez, anılan kişiler, bir yetkinin kanunen sahibi olurlar. Yetkiyi mirasla değil kanunla kazanırlar ve kendi namlarına kullanırlar.[14]

Manevi haklar terekeye dahil olmadıkları için bir esere saldırı olduğu takdirde mirasçıların, bu saldırının kaldırılması, önlenmesi ya da tazminat davasını açıp açamayacakları tartışmalıdır. Hirsch mirasçılara bu hakkı tanımaz.[15] Erel ise; mirasçıların halef olarak, yani mirasçı oldukları için, bu davaları açabileceklerini görüşündedir.[16] Tekinalp’e göre; FSEK m.19’da sayılan kişiler, aynı maddede öngörülen şartlar çerçevesinde hukuk davalarını açabilirler.[17] Yakınların hakkı kuramı, manevi hakların terekeye dahil olduğu görüşüne dayanmamakta, yakınlara bağımsız bir hak bahşetmektedir.[18]

Kişilik hakkından farklı olarak telif hakkı, kişinin ölümünden sonra da devam eder. Kişiliğin sona ermesiyle kişilik hakkı da, kural olarak sona erdiği halde, telif hakkının devamı, kişilik hakkının sona ermesine bağlı değildir. Telif hakkı, mali hakların devamı süresince ve her halde eser sahibinin ölümünden itibaren 70 yıl süreyle, mirasçılar tarafından kullanılabilir ( FSEK m.19/2 )

Eser sahibi manevi haklar üzerinde bir ölüme bağlı tasarrufta bulunmuşsa, onun son arzuları bütün mirasçılarını ve mali hakları devralmış olan üçüncü şahısları bağlar. Keza eser sahibi tarafından kendisine manevi hakları kullanma yetkisi verilen şahıs, haiz olduğu bu yetkiyi eser sahibinin koyduğu sınırlar içinde gerek onun sağlığında, gerek ölümünden sonra kullanabilir. Her iki halde de eser sahibinin mirasçılarının ve yahut diğer üçüncü şahısların manevi haklar üzerinde hiçbir tasarruf yetkileri kalmaz. Buna karşılık ölüme bağlı tasarruf yapılmadığı veya temsilci tayin olunmadığı hallerde, bu haklarını kullanma yetkisi eser sahibinin ölümünden sonra FSEK m. 19 hükmünde sınırlı şekilde sayılmış şahıs ve kuruluşlara intikal eder. FSEK m. 19’a göre gerçekleşen intikalin miras hukuku veya mirasçılık sıfatıyla bir ilgisi bulunmamaktadır.

Eser sahibi, ölüme bağlı tasarruf yapmamış olabilir. Bu takdirde, manevi hakları kullanma yetkisi, FSEK m. 19’da belirtilen kişilere geçer. Bunlar sırasıyla, vasiyeti tenfiz memuru, bu tayin edilmemişse sağ kalan eşi ile çocukları, mansup mirasçıları, ana babası ile kardeşleridir.

Bu hükme göre eser sahibi bir vasiyet yaparak “vasiyeti tenfiz memuru” tayin etmişse, manevi hakları kullanma yetkisi ilk önce bu şahsa intikal eder. Vasiyeti tenfiz memurunu, eser sahibinin sağken manevi hakları kullanmak üzere tayin ettiği temsilciden ayırmak gerekir. Vasiyeti tenfiz memuru manevi haklar hususunda özel olarak görevlendirilmiş olmasa bile, kanun onun eser sahibi tarafından güvenilen bir kişi olduğunu nazara alarak bu yetkinin ilk önce ona verilmesini kabul etmiştir.

Eser sahibi vasiyeti yerine getirme görevlisi ( tenfiz memuru ) tayin etmemişse, manevi haklar sırasıyla sağ kalan eşi ile çocuklarına ve atanmış mirasçılarına, ana- babasına, kardeşlerine geçer.

FSEK’in 19. maddesine göre kullanabilecek olan manevi haklar şunlardır:

- Eserin umuma arz edilip edilmemesini, yayınlanma zamanını ve tarzını tayin yetkisi ( m.14/3)

- Eser sahibinin şeref ve itibarını düşürücü şekilde yapılan umuma arzı veya yayımı men etme yetkisi ( m. 14/3 )

- Eseri, sahibinin adı veya müstear ( takma ) adıyla yahut adsız olarak kamuya sunma veya yayımlama yetkisi ( m. 15/1)

- Eser sahipliğinin ihtilaflı olduğu hallerde, mahkemeden gerçek eser sahibinin tesbitini isteme yetkisi ( m. 15/3 )

- Eser sahibinin şeref ve itibarını veya eserin nitelik ve özelliklerini bozan değişikliklere karşı koyma yetkisi ( m.16/3 )

FSEK’in 19. maddesinde gerek hakları kullanabileceklerin ve gerekse intikal edecek manevi hakların, sınırlandırıcı biçimde belirtilmiş olması doktrin tarafından eleştirilmektedir. Halbuki manevi haklar burada sayılanlardan ibaret değildir ve mesela FSEK m. 15/2, 16/1 ve 17/2 hükümlerinde öngörülen manevi hakların intikali ve bu hakların ihlali halinde kimin harekete yetkili olduğu kanunda düzenlenmemiştir. Arslanlı’ya göre; bu durum kıyas yoluyla giderilemeyecek bir kanun boşluğu olarak nitelendirilir.[19] Ayiter ise; m. 17/2’ ye göre maddi malın malik veya zilyedinin eser sahibinin şeref ve itibarını düşürecek tasarruflarının ya eserin umuma arzı veya eserde değişiklik yapılması yoluyla olabileceğini, her iki halde de FSEK m. 19/1’de öngörülen şahısların harekete yetkili olduğunu belirtmektedir.[20]

FSEK m. 16 hükmü eserde değişiklik yapılmasını men etme hususundaki manevi hakla ilgilidir. Bu değişikliklerden eser sahibinin şeref ve itibarını veya eserin nitelik ve özelliğini bozanlara karşı koyma yetkisi,( m.16/3 ) zaten m. 19/2, 3 ve 5. fıkralar uyarınca oralarda belirtilen şahıslara intikal edecektir. Ayrıca ilgili mali hakları devir alanların da işleme, çoğaltma, temsil veya yayım tekniğinin zorunlu gereği olan değişiklikleri izin almadan yapabilmeleri m.16/2 gereğidir. Buna karşılık acaba m. 19/1’ de sayılan şahıslar, eserde veya eser sahibinin adında bu belirtilenler dışında kalan değişiklikleri, kısaltma veya eklemeleri eser sahibinin ölümünden sonra kendi başlarına yapabilirler mi? Erel bu soruya olumsuz cevap vermektedir. Erel’e göre m. 16/1 hükmünde “eser sahibinin izni olmadıkça eserde veyahut eser sahibinin adında kısaltmalar, ekleme ve başka değiştirmeler yapılamaz” denildiğine göre, eser sahibi bu hususta sarih bir izin vermedikçe eserin o hayattayken meydana getirilmiş haliyle muhafazası asıl olmalıdır.[21] Eser üzerinde zorunlu olanlar dışında bu tür kısaltma, ekleme veya değişiklik yapma yetkisinin de ölümle intikal ettiği kabul edilirse, bir manevi hakkın kullanılmasına halef olmaktan çok, eser sahipliği statüsüne hâlefiyet söz konusu olacaktır. Bu durum ise söz konusu olamaz. Kanunda intikale konu olan manevi haklar arasında eserde ve sahibinin adında değişiklik yapma yetkisinin sayılmamış olması bu gerekçeye dayanır.

Arslanlı’ ya göre, FSEK’ te sadece belirli manevi hakların mirasçılara geçebileceği kesin olarak belirtildiği için, ilgili hüküm olan m.19/2, kıyasen diğer hallere uygulanamaz.[22] Bu halde ancak kişiliğin korunmasına ilişkin hükümler uygulanabilir. Doktrindeki baskın görüşe göre ise; her ne kadar intikale konu olacak olan haklar sınırlı olarak belirtilmişse de, hükmün kıyas yoluyla diğer hallere de uygulanmasına engel yoktur.[23] Arslanlı’nın görüşü kanaatimizce kabul edilemez. FSEK’ de sayılan kişilere geçebilecek olan manevi hakların açıkça sayılmış olması, kıyas yapılmasını güçleştirir. Ancak kişiliğin sona ermesiyle, kişiliğin korunması imkansızlaşır. Bu takdirde, kişiliğin korunmasına ilişkin genel hükümlerin uygulanacağı iddiası doğru olmaz. Bu yüzden, FSEK’in amacından hareket ederek sonuca ulaşmak gerekir.[24]

Önemli olan, eser sahibinin, eser üzerindeki hakkının korunması olduğuna göre, bunun, kıyasen, diğer manevi hakları da kapsaması gerekir. Aksi takdirde, eser sahibinin kişiliğinin sona erdiği anda, geçebilecekleri belirtilmeyen haklar da sona ermiş olur. Diğer taraftan, manevi hakların çoğunun kullanılmasının da manevi haklarla olan sıkı irtibatı göz önüne alındığında, mali hakkı iktisap edenin, eser sahibinin ölümünden sonra manevi yetkileri kullanma imkanına sahip olduğu kabul edilmelidir.[25]

Mali hakların kullanılması çoğu kez ancak ilgili manevi haklardan istifade suretiyle münkün olabilir. Bu yüzden işleme, yayma, temsil ve umuma iletim ( yayın ) haklarının devri halinde, FSEK m.14/1 ve 15/1 hükümlerinde belirtilen hakların da gerekli olduğu ölçüde mali hak sahiplerine intikal ettiği kabul edilmelidir.[26]

FSEK zaten tabii olan bu durumu özel olarak hükme bağlamamıştır. Buna karşılık bazı manevi hakların kullanılış tarzı veya bu haklara yapılan tecavüzler mali hak sahiplerinin menfaatlerini zedeleyebilir. FSEK m. 19/3 hükmü mali hak sahiplerini manevi hakların ihlali yoluyla yapılacak tecavüzlere karşı muayyen şartlarla korumaktadır. Şayet eser sahibi veya ölümünden sonra m. 19/1’ de belirtilen yetkililer manevi hakların ihlaline karşı gereken önlemleri almazsa, mali hak sahipleri meşru menfaatlerini korumak için bazı manevi hakları kendi namlarına kullanabilirler.

FSEK m. 19/3 hükmüne göre, mali hak sahipleri, eser sahibinin şeref ve itibarını düşürecek tarzda eserin umuma arz veya yayımına karşı koyabilir ( m.14/3), eser sahipliğinin ihtilaflı olduğu hallerde gerçek eser sahibinin tesbitini isteyebilir ( m.15/3 ) ve eser sahibinin itibarını yahut eserin bütünlük ve özelliğini bozan değişikliklere karşı koyabilirler ( m.16/3). Bu hakların kullanılması için mali hak sahipleri ilgili hukuk ve ceza davalarını açmak yetkisine sahiptirler.

Mali hak sahiplerine FSEK m. 14/3, 15/3 ve 16/3 hükümlerinde belirtilen yetkilerin intikali, eser sahibinin veya m.19/1’de anılan şahısların bu yetkileri kullanmamış olmalarına veya kullanacak herhangi bir kimsenin bulunmamasına bağlıdır. Ayrıca mali hak sahibi dava açmakta meşru menfaati bulunduğunu ispat etmelidir. Bu durumda mali hak sahibi ilk önce bu şahıslara dava açmaları için ihtarda bulunmalıdır. Ancak gecikilmesinde zarar umulan hallerde, mali hak sahibinin ihtarda bulunmaksızın bizzat dava açması da mümkün olmalıdır.[27]

Gerek mali hak sahipleri, gerek m.19/1’ de belirtilen yetkililer birden fazla olup da manevi hakları kullanma hususunda anlaşamazlarsa, mahkeme eser sahibinin muhtemel arzusuna en uygun şekilde, basit yargılama usulüyle ihtilafı halleder ( FSEK m.19/4).

Manevi haklar üzerinde kullanma yetkisini iktisap edecek kişinin mirasçılıktan çıkarılması veya mirastan mahrum olması halinde ise; bir kimse, gerek FSEK’in 19. maddesine göre, gerekse herhangi bir ölüme bağlı tasarrufla manevi haklar üzerinde tasarrufa yetkili kılınabilir. Ancak bu kişinin ika ettiği herhangi bir fiile veya başka bir sebeple mirasçılıktan çıkarılması ( MK m.510 ) veya mirastan mahrum kalması ( MK m.578 ) söz konusu olabilir. Mirasçılıktan çıkarılmayı veya mirastan mahrum kalmayı gerektirecek bir fiil işleyen kişinin manevi hakkı kullanma yetkisine yine de sahip olup olamayacağı hakkında FSEK’te bir hüküm bulunmamaktadır. Buna rağmen ilke olarak bu kişinin manevi hakkı kullanma yetkisinin olmayacağının kabulü gerekir.[28]

FSEK m.19/1’e göre, eser sahibinin ölümünden sonra ifadesi geçmektedir. Bunu, kişiliği sona erdiren haller olarak anlamak gerekir. Bu nedenle eser sahibinin gaipliğine karar verilmesi veya ölüm karinesinin uygulanması durumunda da, sözü edilen yetkiler kullanılabilir.

Memleket kültürü bakımından önem taşıyan eserlerde FSEK m.14, 15 ve 16. maddelerinin 3. fıkralarında belirtilen manevi hakları Kültür ve Turizm Bakanlığı kendi namına kullanabilir. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın takdirine göre memleket kültürü bakımından önemli görülen eserler üzerindeki belirtilen manevi haklar, şu şartlarla Bakanlık tarafından kendi namına kullanabilecektir:

- Eser sahibi veya ölümü halinde, m.19’da belirtilen yetkililer veya mali hakları onlardan devralmış olanlar bulunmamalı veya bulundukları halde yetkilerini kullanmaktan kaçınmış olmalıdır.

- FSEK m.19/2’de bu hakların kullanılması için belirtilen süre bitmiş olmalıdır.

Bu hallerde Bakanlık ilgili manevi hakları bir süre sınırlaması olmaksızın kullanabileceklerdir.

Şimdiye kadar hiç uygulanmamış olan bu hüküm, milli kültüre mal olmuş eserlerin korunması bakımından önemli bir ihtiyacı karşılamaktadır.[29]

3- İştirak Halinde Eser Sahipliğiyle Müşterek Eser Sahipliğinde Fikri Hakların İntikali

İştirak halindeki eser sahipliğinde, eser sahiplerinden birinin ölümünün mali haklar üzerindeki etkisi FSEK m.64 hükmüyle düzenlenmiştir. Hükmün kenar başlığında müşterek eser sahipliğinden söz edilmekteyse de, bu deyim teknik anlamında kullanılmamıştır ve “ iştirak halinde eser sahipleri “ şeklinde anlaşılmak gerekir. Zira, hükümde eser sahiplerinden birinin ölümünün eser sahipleri birliğine etkisi düzenlenmektedir ki, bu birlik sadece birden çok şahsın ayrılmaz bir bütün teşkil eden bir eser yaratmaları, yani iştirak halinde eser sahipliği dolayısıyla ortaya çıkar.

FSEK m.64 hükmü eser sahiplerinden birinin eserin tamamlanması veya alenileşmesinden önce ölümüyle, alenileştikten sonra ölümü arasında bir ayırım yapmaktadır. Erel’e göre bu ayrım hiç isabetli değildir. Bu ayrım gerçekte eser sahibinin eserin tamamlanmasından önce ölmesiyle sonra ölmesi arasında yapılmalıydı.[30] Çünkü tamamlanmamış eser mali veya manevi haklara konu olabilecek durumda değildir. Bu yüzden, eser sahibinin ölümünden önce alenileşen eserler ile eser sahibinin ölümünden sonra alenileşen eserler arasında bir ayrım yapılması, daha isabetli olurdu.

Eser tamamlanmamış veya tamamlanmakla birlikte henüz alenileşmemişse, eser sahiplerinden birinin ölmesiyle onun payı diğerleri arasında taksime uğrar. Bunlar ölenin mirasçılarına uygun bir tazminat ödemekle yükümlüdürler. Miktar üzerine anlaşma olmazsa, bunu mahkeme takdir eder ( FSEK m.64/1 ). Kanun’un diğer eser sahipleri arasında taksime uğrayacağını bildirdiği haklar, sadece mali haklardır.[31] Mirasçılara ödenecek tazminat, onların artık mali haklarla ilişkilerinin kesilmesini ifade eder. Buna karşılık manevi haklar mirasçılık sıfatından bağımsız olarak FSEK m.19/1’de sayılan şahıslara intikal eder. Hayatta kalan eser sahipleri manevi hakların kullanılması için bu şahısları birliğe kabul etmek mecburiyetindedirler. FSEK m.19/1’deki şahısların eserin bütünü üzerindeki manevi hakları kullanmak için diğer eser sahipleriyle birlikte oybirliğiyle karar vermeleri gerekir. Buna karşılık, sadece ölen eser sahibini ilgilendiren hususlarda, özellikle manevi hakların muhatabının diğer eser sahipleri olduğu hallerde, tek başlarına harekete de yetkili sayılmalıdırlar; mesela eserin ölen eser sahibinin ismi konulmadan yayımına engel olabilmelidirler[32]

Manevi hakların FSEK m. 19 uyarınca intikali, sadece tamamlanmış eserler bakımından söz konusu olabilir. Eser sahiplerinden biri eser tamamlanmadan önce ölmüşse, ortada henüz manevi haklara konu olabilecek bir eser de yoktur.[33] Mali haklar bakımından da aynı durum söz konusudur. Ancak beklenen mali hakların halefi olan mirasçılara, ölen eser sahibinin ölümüne kadar sarf ettiği emeği karşılayacak ve mali hakları peşinen tasfiye edecek bir ödemede bulunmak gereklidir.[34] FSEK’te öngörülmemiş olmakla birlikte, henüz tamamlanmamış bir eserin hazırlanması için hayatta kalan eser sahiplerinin mirasçıları birliğe almalarına engel yoktur. Bu takdirde önceki eser sahipleri birliğinin devamı değil, yeni bir birlik söz konusu olacaktır.

FSEK’in öngördüğü ikinci ihtimal, eser sahiplerinden birinin eser alenileştikten sonra ölmesidir. FSEK m. 64/2 hükmü bu durumda hayatta kalan eser sahiplerine bir seçim hakkı tanımıştır. Bunlar isterlerse eser sahipleri birliğini mirasçılarla devam ettirir, isterlerse uygun bir bedel ödeyerek mirasçıları birlikten çıkarabilirler. Birliğin mirasçılarla devam edebilmesi için ya bütün eser sahipleri hayattayken anlaşmış olmalı veya içlerinden birinin ölümü üzerine geride kalanlar bu hususta oybirliğiyle karar vermelidirler. FSEK m.10/2 hükmüne göre eser sahiplerinden biri müştereken yapılacak bir muameleye haklı bir sebep olmaksızın müsaade etmezse, bu müsaade mahkemece verilebilir. Ancak bu hüküm eser sahipleri birliğinin mirasçılarla birlikte devam etmesine ilişkin kararda uygulanmaz; zira burada birliğe ait olağan bir kararın alınması değil, birlik statüsü üzerinde bir tasarruf söz konusu olmaktadır ve eser sahiplerinden biri bile karşı çıksa, mirasçı mahkeme kararı ile birliğe dahil edilemez.[35] Eser sahipleri birliğine mirasçıların alınması kararı sadece mali haklar bakımından önem taşır. Ölen eser sahibinin manevi hakları zaten FSEK m.19/1’e göre intikal edeceğinden, hayatta kalan eser sahiplerinin manevi haklar bakımından, birliği bu şahıslarla devam ettirmeleri bir zorunluluk olarak ortaya çıkar. Manevi hakların kullanılmasında bir anlaşmazlık doğarsa, FSEK m.19/4 hükmüne kıyasen mahkeme ölen eser sahibinin muhtemel arzusuna en uygun şekilde basit yargılama usulüyle ihtilafı halleder.[36]

Alenileşmiş bir eserde, eser sahipleri birliğin mirasçılarla devamına karar verirlerse, mirasçılardan kendilerini birlik nezdinde temsil etmek üzere bir temsilci tayin etmelerini isteyebilirler ( FSEK m.64/3). Temsilci, sadece mali hakların kullanılması bakımından mirasçıları birlik içinde temsil etmekle görevlidir ve temsil yetkisi verilmesi mali hak üzerinde bir tasarruf mahiyetinde olmadığından FSEK m.52’deki şekil şartına tabi değildir.[37]

Şayet eser sahipleri mirasçıları birliğe almazlarsa, ölen eser sahibinin mali hakları diğerleri arasında taksime uğrar ve mirasçılara sadece bir tazminat ödenir. Miktar üzerinde uzlaşma olmazsa bunu mahkeme takdir eder ( FSEK M.64/son fıkra).

Müşterek eser sahipliğinde eser sahiplerinden birinin ölümünün manevi ve mali haklar üzerindeki etkisi kanunda düzenlenmemiştir. Müşterek eserler kısımlara ayrılması mümkün olan ve birbirinden ayrı kullanılmaya elverişli bağımsız eserlerden meydana gelir ( FSEK m.9). Müşterek eser sahiplerinden her biri kendi vücuda getirdiği kısmın sahibi sayılır ve bu kısım üzerindeki manevi ve mali haklar da ona aittir. Buna karşılık eserin bütünü üzerindeki haklar eser sahiplerinin tümüne ait olup, oybirliğiyle kullanılmalıdır. Bu durumda eser sahiplerinden birinin ölümü, müşterek eseri oluşturan münferit eserler bakımından özellik göstermez. Münferit eser üzerinde ölen eser sahibine ait manevi haklar FSEK m.19 uyarınca, mali haklar ise, FSEK m.63 hükmüne göre olağan miras kurallarına tabi olarak intikal eder. Müşterek eserin bütünü üzerindeki hakların kullanılmasında da manevi haklar bakımından FSEK m.19’da sayılan şahıslar, mali haklarda ise mirasçılar sağ kalan eser sahipleriyle birlikte harekete yetkilidirler. Uyuşmazlık halinde FSEK m.9/2 ve 19/4 hükümlerinin kıyasen uygulanması gerekir.[38]

4- Mirasçıların Hakları Kullanma Süreleri

Mirasçıların hakları kullanma süreleri kural olarak korum süresiyle sınırlıdır. Koruma süresi ise, eser sahibi yaşadığı müddetçe ve ölümünden sonra 70 yıl devam eder. Eser sahibi birden fazla ise, süre, hayatta kalan son eser sahibinin ölümünden itibaren 70 yıl geçince son bulur ( FSEK m.27/1 ). Sahibinin ölümünden sonra alenileşen eserlerde koruma süresi ölüm tarihinden başlar (FSEK m.27/2 ). İlk eser sahibi tüzel kişi ise; koruma süresi aleniyet tarihinden itibaren 70 yıldır ( FSEK m.27/4). Sürenin hesabında, eser sahibinin öldüğü yılı takip eden yılın ilk günü başlangıç tarihi sayılır ( FSEK m.26/son).

Eğer bir eser hakkında koruma süresi dolmuşsa, koruma sürelerine getirilen uzatmalar koruma süresi dolmuş eserleri etkilemez. Zira, eser bir kere kamuya açık hale gelmişse, tekrar koruma altına alınamaz.[39]

5- Eser Sahibinin Ölümünden Sonra Tanınan Haklardan Mirasçıların Yararlanma Problemi

FSEK’ te mali ve manevi haklar sınırlı bir şekilde sayılmıştır. Eserin koruma süresi içerisinde yapılan kanuni değişikliklerle eser sahibi veya hak sahibine yeni yetkiler ve haklar bahşedilebilir. Peki yapılan bu kanuni değişikliklerle getirilen yeni hak ve yetkilerden eser sahipleri veya hak sahipleri ve daha sonra onların mirasçıları yararlanabilecek midir?

Teknolojinin hızla değişmesiyle birlikte yeni mali haklar ortaya çıkabilir. Ayrıca koruma süresinin uzunluğundan ötürü kanun değişikliklerinin olması kuvvetle muhtemeldir. Dolayısıyla eser sahibinin koruma süresi içerisinde tanınan yeni hak ve yetkilerden yararlanması gerektiği ve ayrıca bunların mirasçılarının da faydalanması gerekir.[40] Aksi halde yeni tanınan yetkinin kime ait olacağı problemi ortaya çıkar. Serbest olduğunu düşünürsek, eser sahibinin fikri faaliyetinin semerelerinden yararlanamaması düşünülemez.

6- Sonuç

Eser üzerindeki haklardan, mirasçılar da eser sahibiymiş gibi yararlanabilirler. Ancak manevi haklar miras yoluyla intikal etmez; mirasçılar sadece bu manevi hakları kullanma yetkisine sahip olurlar.

Av. Meliha AKBİLEK(LLM)

-------------------------------------------

[1] Nuşin Ayiter, Hukukta Fikir ve Sanat Ürünleri, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara 1972, s.189; ; Ernest Hirsch, Hukuki Bakımdan Fikri Say, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1943, s.206

[2] Ayiter, s.189

[3] Emre Gökyayla, “ Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda Düzenlenen Hakların Miras Yoluyla İntikali” ,( Fikret Eren’e Armağan), Ankara 2006, s.524

[4] Halil Arslanlı, Fikri Hukuk Dersleri II, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1954, s.166; Ayiter, s.195; Şafak Erel, Türk Fikir ve Sanat Hukuku, 3. Bası, Yetkin Yayınları, Ankara 2009, s.290

[5] Ayiter, s.195

[6] Gökyayla, (Fikret Eren’e Armağan), s.526

[7] Emre Gökyayla, Telif Hakkı ve Telif Hakkının Devri Sözleşmesi, 2.Baskı, Yetkin Yayınevi, Ankara 2001, s.57; Arslanlı, s.166; Ayiter,s.195; Erel,s.289

[8] Gökyayla, (Telif), s.58

[9] Erel,s.289

[10] Zahit İmre, Hasan Erman, Miras Hukuku, 6. Basım, Der Yayınları, İstanbul 2006, s.157

[11] Arslanlı,s.166

[12] Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, 4. Baskı, Arıkan Yayınevi, İstanbul 2005, s. 210; Erel, s.284; Ayiter,s.189; Hirsch, s.206; Gökyayla, (Telif) s.54; Sami Karahan, Cahit Suluk, Temel Nal, Tahir Saraç, Fikri Mülkiyet Hukukunun Esasları, Seçkin Yayınevi, Ankara 2007, s.97

[13] Arslanlı,ss.166-167

[14] Tekinalp,s.152

[15] Hirsch,s.152

[16] Erel,s.284

[17] Tekinalp,s.152

[18] Ayiter,s.190

[19] Arslanlı,ss. 168-169

[20] Ayiter,ss.190-191

[21] Erel,s.286

[22] Arslanlı,s.169

[23] Ayiter,ss.190-191; Erel,s.286; Gökyayla, (Telif), ss.55-56

[24] Gökyayla, (Fikret Eren’e Armağan), ss.529-530

[25] Gökyayla, (Fikret Eren’e Armağan),ss.529-530

[26] Ayiter,s.191

[27] Erel,s.288

[28] Gökyayla, ( Fikret Eren’e Armağan), s.530

[29] Ayiter, s.192

[30] Erel,s.290, dn.19

[31] Arslanlı,s.171

[32] Ayiter,s.193; Erel, s.291

[33] Ayiter, s.193

[34] Arslanlı, s.171

[35] Arslanlı, ss. 169-170

[36] Ayiter,s.194

[37] Erel, s.292

[38] Ayiter, s.194

[39] Gökyayla, ( Fikret Eren’e Armağan), s.547

[40] Gökyayla, ( Fikret Eren’e Armağan) s.548