Günümüzde uygulamada bir avukatın en çok karşılaştığı davalardan biri ihtiyaç sebebiyle kiracının tahliyesi davaları olmaktadır. Bu dava türünde ihtiyaç birden çok farklı sebeple doğmuş olabilir. Bu kapsamda konu kiracının tahliyesi olduğunda yargıtayın kiracının tahliyesine bakış açısı bir hayli önem kazanmaktadır. Öncelikle kiraya verenin alt soyunun reşit olmasının Yargıtay tarafından samimi, gerçek ve zorunlu bir ihtiyaç olup olmadığını tartışacağız. 2 Temmuz 2013 yılın da Yargıtay 6. Hukuk Dairesi kararında kiraya veren ailesi ile yaşamak istemediğinden bahisle kiracının tahliyesini talep etmiştir bunun akabinde uygun tarihlerde keşide edilmiş ihtarlara rağmen tahliye edilememesi üzerine dava açılmıştır. Davalı ise söz konusu ihtiyaca ilişkin tahliye isteminin samimi olmadığına yönelik savunma yapmıştır. Alt mahkeme davalının savunmasını haklı bularak davacının aile evinden ayrılıp kendi evinde yaşama isteğini samimi bulmayıp davanın reddine karar vermiştir. Buna karşın Yargıtay altıncı hukuk dairesi davacının 39 yaşında olması, reşit bir kimse olması ve ayrı bir evde oturmanın yasal hakkı olduğunu , anne babasıyla oturmaya zorlanamayacağını belirterek kararın bozulması gerektiği yönünde hüküm kurmuştur. Toparlayacak olursak Yargıtay reşit bir kişinin ayrı bir konutta oturmasının yasal hakkı olduğunu, böyle bir talebin samimi, gerçek ve zorunlu bir talep olduğunu savunmuştur. Yargıtayın verdiği bu karara karşı  sulh hukuk mahkemesinin direnmesi üzerine konu Yargıtay hukuk genel kurulunun önüne gelmiştir, genel kurul da bu bozma kararına uyulması gerektiği yönünde karar vererek anlaşmazlığı nihai olarak çözümlemiştir.

İnceleyeceğimiz ikinci uyuşmazlık da davacı ve oğlu aynı evde yaşamaktadırlar, davacının oğlu 26 yaşında üniversite mezunu ve çalışan olmasından sebeple ailesinin yaşadığı evden farklı bir evde yaşamak istemektedir. Bu kapsamda davacı dava dilekçesinde oğlunun ayrı bir evde yaşama isteğini gerekçe göstererek kiracının tahliyesine talep etmiştir. Davalı savunmasında ihtiyacın samimi ve gerçek olmadığından bahisle davanın reddini talep etmiştir.

Türk Borçlar kanunun konu ile ilgili olan 350. Maddesine değinmek gerekirse;

Kiraya veren, kira sözleşmesini;

1. Kiralananı kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut ya da işyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa,

2. Kiralananın yeniden inşası veya imarı amacıyla esaslı onarımı, genişletilmesi ya da değiştirilmesi gerekli ve bu işler sırasında kiralananın kullanımı imkânsız ise, belirli süreli sözleşmelerde sürenin sonunda, belirsiz süreli sözleşmelerde kiraya ilişkin genel hükümlere göre fesih dönemine ve fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten başlayarak bir ay içinde açacağı dava ile sona erdirebilir.

Özetle kanun maddesi göz önüne alındığında kiraya veren işbu davayı açabilmektedir. Somut olayda yukarıda da bahsettiğimiz üzere ilk derece mahkemesi tahliye isteminin samimi olmadığından bahisle davanın reddine karar vermiştir. Ancak Yargıtay altıncı hukuk dairesi 30 Ekim 2013 tarihli kararında, davacı ile birlikte oturan oğlunun 26 yaşında olması üniversite mezunu olması ve çalışan bir kimse olması nedeniyle ayrı yaşamaya hakkının olduğunu belirtmiştir. Ayrıca mahkeme taşınmazın lokasyonun davacının oğlunun iş yerine yakın olmasından bahisle ihtiyacın gerekliliğini tespit etmiştir. Dolayısıyla Yargıtay tüm bu sebeplerden ihtiyacın samimi gerçek ve zorunlu olduğuna karar verip bozma kararı vermiştir. Hatta konunun altsoyun ihtiyacının olmasından öte kişinin bir temel hakkı olduğuna karar vermiştir. Son kez özetleyecek olursak Yargıtay altsoyun veya kişinin kendisinin reşit bir birey olmasından hareketle ailesinden ayrı yaşama isteğini samimi gerçek ve zorunlu olarak  kabul etmiştir.

Müvekkilimiz olan kiracı kira bedelini ödemek istese de bazen kiraya verenin kötü niyetiyle bu mümkün olmayabilir. Örneğin kiraya veren IBAN bilgisini paylaşmaz veya kira bedelini elden teslim almak istemez zaten müvekkilimizin elden teslim etmesi de hukuken çok doğru olmaz. Zira kiraya verenler elden ödeme karşılığında herhangi bir dekont veya alındı belgesi vermediği için daha sonradan kira bedelinin ödenmemesi sebebiyle tahliye talepli icra takibi başlatabilirler o zaman uygulamada sıkça rastladığımız ilk duruma bakalım;

Müvekkilimiz olan kiracı kira bedelini elden ödemediğinde veya banka yoluyla gönderemediğinde PTT aracılığıyla konutta teslim şeklinde kira bedelini gönderebilir. Kararımız bu duruma yönelik, kararımıza konu olan olayda kiraya veren kiracı hakkında kira bedelinin tahsili için tahliye talepli olarak icra takibi başlatmış, buna karşın kiracı ise itirazda bulunmuş davacı yani kiraya veren ise davasında itirazın kaldırılması ve tahliye isteminde bulunmuş İcra Mahkemesi itirazın kaldırılmasına, takibin devamına ve kiralananın tahliyesine karar vermiş, Sonrasında bu olay Yargıtay altıncı hukuk dairesinin önüne geliyor ve  yerel mahkemenin verdiği kararı incelediğimizde kiracının kira bedellerini PTT aracılığıyla konut teslim yoluyla ödediğini görmekteyiz. Takibe konu olan temmuz ayı kirası davalı tarafından PTT kanalı ile konutta teslim olacak şekilde 8 Temmuz’a gönderildiği ve 11 Temmuz’da davacıya ihbar yapıldığı halde kira bedeli PTT merkezinden alınmadığı için gönderisi olan davalıya yani kiracıya iade edilmiş davacı yani kiraya veren kira bedelini kendisinin teslim alması için PTT de beklediğini bildiği halde gidip almak yerine icra takibi yaptığını vurgulayan mahkeme konutta teslim olarak gönderilen kira bedelini davacının yani kiraya verenin almamakla kendisinin temerrüde düştüğünü tespit ediyor. Yani mahkeme tam yapılmış ödemeyi teslim almayan kiraya verenin kendisinin alacaklı temeline düştüğünü belirtmiş .Dolayısıyla davalının yani kiracının temerrüde düşmediğini tespit eden mahkeme tahliye isteminin reddine karar verilmesi gerekçesiyle ilgili kararın bozulmasına karar veriyor Yargıtay 6. Hukuk Dairesi az önceki olayda tespit ettiği kiraya verenin gönderilen kira bedelini almaması üzerine kendisinin temerrüde  düştüğünü 2006 yılında verdiği bir kararda da yenilemiş bu kararı ayrıntılarıyla aşağıda inceleyeceğiz.

Görüldüğü gibi mahkeme kiracının konutta ödemeli olarak kira bedelini göndermesini kiracının ifa ettiğini gösterir nitelikte kabul etmekte, kiraya verenin ise gönderilen bedeli almasının kendisi açısından bir temerrüt durumunun söz konusu olmasına sebep olduğunu ve tahliye şartlarının oluşmadığını pek çok kararında bizlere sunmaktadır. Ancak kiracı tarafından PTT yoluyla kira bedeli ödemesi yapılsa da çeşitli ihtimaller nedeniyle kiraya verenin bu bedeli alması hiçbir kusuru olmaksızın mümkün olmayabilir bu duruma ilişkin de yaklaşımı çok açık o zaman ilgili Yargıtay kararına bir bakalım;

Davacımız yani kiraya veren kira bedelinin ödenmemesinden bahisle tahliye davası açıyor davalı yani kiracı ise PTT aracılığıyla konutta ödeme yoluyla ilgili ayın kira bedelini ödediğini, ancak kiraya verenin almadığını belirtiyor, uyuşmazlık burada başlıyor. Aslında Yerel mahkeme kiracının PTT ile konutta ödeme yoluyla ödemeyi yaptığını ancak kiraya verenin parayı almamasıyla bedelin kiracıya iade olması durumunda tahliye şartının oluşmadığını tespit ediyor ve davanın reddine karar veriyor.

Dikkat edilececeği üzere  bir önceki karar incelememizde yaklaşım nasılsa yerel mahkemede aslında o yönde karar vermiş ancak her uyuşmazlığı kendi içinde özel olarak irdelenmesi önemlidir. İşte somut uyuşmazlık tam da bu noktada ortaya çıkıyor, mahkemenin vermiş olduğu karar yine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin önüne geliyor. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2016 yılında verdiği kararla mevcut uyuşmazlığa ilişkin davacı olan kiraya verenin bir ay boyunca kira bedelini PTT merkezinden almayıp ardından ödeme yerine ilişkin kiracı ihtarname yolladığından bahisle kiraya verenin temerrüde düşmediğini tespit ediyor.  

Kararın gerekçesi oldukça önemli; mahkeme öncelikle temerrüt sebebiyle tahliyenin şartlarını açıklayıp muaccel bedelin zamanında ödenmemiş olması gerektiğini vurguluyor akabinde kira parasının götürülüp ödenecek borç olduğunu kiralayana götürüp evden teslim edilmesi veya gideri kiracıya ait olmak koşuluyla konutta ödemeli olarak PTT ile gönderilmesi gerektiğini bu şekilde yapılmayan ödemelerin yasal bir ödeme olamayacağını kabul ediyor. Dolayısıyla bu sebeplerden dolayı davanın reddine karar verilmesini doğru bularak ilgili yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar veriyor aslında olayımızda da kiracı PTT aracılığıyla konutta teslim şeklinde kira bedelini göndermiş yani Yargıtay’ın bakış açısı yönünden normalde bir hukuki sorun olmaması gerekmekte  ancak somut uyuşmazlıkta kiraya veren kira bedeli kötü niyetli bir şekilde PTT den teslim almama yoluna gitmemiş , elinde olmayan sebepleriyle kira bedeline ulaşamamış bu durumu ve yeni ödeme yerine ihtarname ile kiracıya bildirmiş Yargıtayın  yerel mahkemenin kararını bozmasının sebebi de tam olarak bu.

Bu iki karar bize şunu gösteriyor; eğer kiracı olan müvekkilimiz kira bedelinin PTT ile konutta teslim şeklinde gönderiyorsa bazı durumlarda kiraya verenin kusuru olmaksızın bu bedeli kiraya verenin ulaşamıyor olabilir. Mutlaka bu dönem içerisinde kiraya veren tarafından gerçekleştirilen ihtarnamelere dikkat etmemiz gerekiyor, o zaman buraya kadar olan kısma ilişkin bir özet geçmekte fayda var; Yargıtay ödemenin yapıldığını bilip PTT aracılığıyla yapılan ödemeleri teslim almayan kiraya verenin alacaklının  temerrüde düştüğünü ve tahliye şartlarının oluşmadığını kabul ediyor ancak kiraya verenin her durumda parayı kabul etmemiş olmasını alacaklı temerrüdü  olarak yorumlamıyor. Özellikle bahsettiğimiz son olaya dikkat edecek olursak PTT aracılığıyla yapılan ödemenin kiracıya geri dönmesi üzerine kiraya veren yollamış olduğu ihtarname ile kira bedelinin ödeme yerini belirtmiş. Dolayısıyla kiraya veren bu durumda üzerine düşeni yapmış bulunmakla beraber kiracının bu durumda belirtilen yerde ödemeyi gerçekleştirmesi gerekmekte aksi taktirde somut olayda olduğu gibi kiracı temerrüde düşmekte ve tahliye şartları oluşmaktadır. PTT yoluyla konutta teslim şeklinde kira bedeli ifa edildiğinde kiraya verenin yani alacaklının ne zaman temerrüde düşeceğine ilişkin iki farklı kararını incelemiş bulunmaktayız.

Sizlerle kira bedelinin ödeme yerine ilişkin Yargıtay kararını kısaca inceleyelim karar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından 2 Kasım 2021 yılında verilmiş kararda borcun ifa yerine ilişkin gerekçesinde öncelikle Borçlar Kanunu 89. maddesinden bahsetmekte;

Türk Borçlar kanununun 89. Maddesinde ;

Borcun ifa yeri, tarafların açık veya örtülü iradelerine göre belirlenir. Aksine bir anlaşma yoksa, aşağıdaki hükümler uygulanır;

1. Para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde,

2. Parça borçları, sözleşmenin kurulduğu sırada borç konusunun bulunduğu yerde,

3. Bunların dışındaki bütün borçlar, doğumları sırasında borçlunun yerleşim yerinde,

ifaedilir. Alacaklının yerleşim yerinde ifası gereken bir borcun doğumundan sonra alacaklının yerleşim yerini değiştirmesi sebebiyle ifa önemli ölçüde güçleşmişse borç, alacaklının önceki yerleşim yerinde ifa edilebilir.

Hukuk Genel Kurulu madde metninde gerekçe göstererek kira borcunun götürülecek borçlardan olduğunu vurgulamış ve ilgili hükme göre kira borcunun kiraya verenin ikametgahında ödeneceğini tespit etmiş akabinde bedelin kiraya verene ulaştırılmasının kiracıya ait bir külfet olduğunun ayrıca banka hesabına havale ile yapılan ödemelerde alınan havale ücreti gibi ücretlerin kiracıya ait bir külfet olduğunu, kira bedelinden bu ücretlerin düşülerek yapılan ödemelerin eksik ödeme olduğunu, temerrüt ve tahliye sonucunu doğrabileceğinin altını çizmiştir. Hukuk Genel kurulu 2021 yılında verdiği kararında ifa yeri konusunda çok net ifadeler ortaya koymakla beraber  öncelikle Türk Borçlar kanunun 89. maddesine göre kira bedeli borcunun götürülecek borç olduğunu belirtiyor. Banka aracılığı  ile gönderilmesi konusunda havale ücretini kiracının ödemesinin zorunlu olduğunun altını çiziyor, hangi araç ile gönderilirse gönderirsin kira bedelinin kiraya verene ulaşmasının kiracının sorumluluğunda olduğunu söylüyor.

Yargıtay Kararları incelememizde uygulamada en çok karşılaşılan konularda ortaya çıkan güncel Yargıtay Kararlarını tartıştık. Meslektaşlarımıza önlerine gelen uyuşmazlıklarda ışık olabilmesi için incelememize konu olan Yargıtay kararları şu şekildedir;

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 02.07.2013 Tarihli  2013/ 9535E. 2013/ 11377K. Sayılı ilamında;

Mahkemece davacının annesinden ayrı bir ev açma düşüncesi ve dolayısıyla konut ihtiyacı samimi görülmeyerek davanın reddine karar verilmiştir. Davacı 10.05.1973 doğumlu olup dava tarihi itibariyle 39 yaşındadır. Reşit olan bir kimsenin ayrı meskende oturması yasal hakkıdır. Anne veya babası ile birlikte oturmaya zorlanamaz. Dinlenen davacı tanıkları ihtiyaçlı olan davacının halen annesi ile birlikte oturduğunu artık annesinden bağımsız ayrı bir evde yaşamak istediğini bildirmişlerdir. Bu olgu tek başına konut ihtiyacının varlığını kabule yeterli olup bağımsız bölümün uzunca bir süre davacının mülkiyetinde olmasına rağmen davacının bu güne kadar kiralananda oturmayı tercih etmediği ve bundan sonrada oturma niyetinin bulunmadığına yönelik mahkemenin kabulü yerinde değildir. Bu bakımdan mahkemece kiralananın tahliyesine karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesi doğru değildir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır

Yargıtay 6.Hukuk Dairesi  22.01.2014 Tarihli 2013/ 17011E. 2014/ 692K. Sayılı ilamında;

Davacılardan M.. Y…'in boşandıktan sonra annesi ile oturmaya başladığı anlaşılmakta ise de davacı ergin bir kişi olup devamlı olarak annesi ile birlikte oturmaya zorlanamaz. Dosya kapsamından dava konusu taşınmazın satışına ilişkin ilanın ihtiyaçlının boşanmadan önceki dönemde eşi tarafından verildiği anlaşılmaktadır. Kaldı ki dava konusu taşınmazın 1+1 nitelikte olup boşanmadan sonra kiraya verilen yerin daha büyük olduğu iddiası karşısında yalnız başına olan ihtiyaçlının daha büyük bir dairede oturmaya zorlanması da düşünülemez. Davacı ihtiyaçlının ihtiyacın kanıtlanması yönünden göstereceği delillerin toplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi  30.10.2013 Tarihli 2013/12007E. 2013/14454K. Sayılı ilamında;

Olayımıza gelince mahkemece davacının oğlunun tek çocuk olması nedeni ile yalnızca annesi ile birlikte oturduğu yerden taşınmasını gerektirecek zorunlu bir halin bulunmadığı bu nedenlerle davacının oğlunun bu yere ihtiyacının gerçek ve samimi olmadığından bahisle davanın reddine karar verilmiş ise de davacı ile birlikte oturan oğlunun 26 yaşında ve üniversite mezunu olduğu ayrı yaşamaya hakkı olup, annesiyle birlikte oturmaya zorlanamayacağı ve taşınmazın işyerine yakın olması nedeni ile dava konusu taşınmaza ihtiyacı olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda ihtiyacın gerçek, samimi ve zorunlu olduğunun kabulü ile davalının tahliyesine karar vermek gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 23.10.2015 Tarihli  2014/ 224E. 2015/2354K. Sayılı ilamında;

Mahkemece davacının annesinden ayrı bir ev açma düşüncesi ve dolayısıyla konut ihtiyacı samimi görülmeyerek davanın reddine karar verilmiştir. Davacı 10.05.1973 doğumlu olup dava tarihi itibariyle 39 yaşındadır. Reşit olan bir kimsenin ayrı meskende oturması yasal hakkıdır. Anne veya babası ile birlikte oturmaya zorlanamaz. Dinlenen davacı tanıkları ihtiyaçlı olan davacının halen annesi ile birlikte oturduğunu artık annesinden bağımsız ayrı bir evde yaşamak istediğini bildirmişlerdir. Bu olgu tek başına konut ihtiyacının varlığını kabule yeterli 7 olup bağımsız bölümün uzunca bir süre davacının mülkiyetinde olmasına rağmen davacının bu güne kadar kiralananda oturmayı tercih etmediği ve bundan sonrada oturma niyetinin bulunmadığına yönelik mahkemenin kabulü yerinde değildir. Bu bakımdan mahkemece kiralananın tahliyesine karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesi doğru değildir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır..." gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Karar;

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2007/2920E. 2007/3644K. Sayılı ilamında;

Davalı B. A. vekilinin tahliyeye ilişkin karar düzeltme istemine gelince: Takibe dayanak yapılan ve hükme esas alınan 1.2.2004 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli sözleşme konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacı 17.10.2005 tarihli tahliye istemli takip talebi ile 2005 yılı Haziran ve Temmuz ayı kirasını aylık 415,00 YTL den tahsilini istemiştir. Ödeme emri davalıya 21.10.2005 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine davalı yasal süresinde itiraz etmiştir. Mahkemece Temmuz ayı kirası ödenmediğinden bahisle itirazın kaldırılmasına ve kiralananın tahliyesine karar vermiştir. Davalı tarafından takibe konu Haziran ayı kirası 16.6.2005 tarihinde PTT ile konutta teslim olarak 415,00 YTL olarak gönderildiği ve davacı tarafından kanuni hakları saklı kalmak kaydıyla 4.10.2006 tarihinde tahsil edildiği, yine takibe konu Temmuz ayı kirası da PTT kanalı ile konutta teslim olarak 8.7.2005 tarihinde gönderildiği ve davacı alıcıya 11.7.2005 tarihinde ihbar yapıldığı halde alınmayıp PTT merkezinde bekletildiği ve göndericisine 29.3.2006 tarihinde iade edildiği PTT Genel Müdürlüğü Kağıthane PTT Merkez Müdürlüğünün 3.11.2006 tarihli yazısından anlaşılmaktadır. Davacı alacaklı takibe konu Temmuz ayı kirasını takipten Önce konutta teslim alarak PTT ile gönderildiğini ve havalenin PTT de beklediğini bildiği halde gidip bu parayı almak yerine icra takibi yapmıştır. Takipten önce konutta teslim olarak gönderilen Temmuz ayı kirasını davacı alacaklı almamakla kendisi temerrüde düşmüştür. Bu nedenle takibe konu ay kiralan takipten önce PTT kanalı ile konutta teslim olarak gönderildiğine göre davalını temerrüdünden bahsedilmeyeceğinden tahliye isteminin reddine karar vermek gerektiği bu defa ki incelemeden anlatılmakla 3 davalı vekilinin tahliye istemine ilişkin karar düzeltme isteminin kabulüne karar vermek gerekmiştir.

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2006/2276E. 2006/3135K. Sayılı ilamında;

Davacının kira alacağına yönelik temyiz itirazlarına gelince; davaya dayanak yapılan ve hükme esas alınan 01.10.2001 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Kira sözleşmesinin 5. maddesinde kira artış şartı "sözleşme sonunda taraflarca feshedilmediği takdirde bir yıl sonraki kiracı bir yıl önceki yıl kirasının % 65 ilavesi suretiyle ödeneceği" şeklinde düzenlenmiştir. Anılan maddenin düzenleniş biçiminden artış oranının sadece takip eden ilk yıl için geçerli olduğunun kabulü gerekir. Davacı sözleşmeye dayanarak davalı hakkında İskenderun Birinci İcra Müdürlüğünün 2004/2124 sayılı takip dosyası ile yaptığı 13.10.2004 tarihli icra takibinde 2004 yılı yıllık kirası olarak 2.238 YTL'nin tahliye istekli olarak tahsilini istemiş, ödeme emrinin tebliği üzerine borçlu 21.10.2004 tarihli itiraz dilekçesi ile 2004- 2005 kira dönemi kira bedelinin 1700 YTL olduğunu kabul etmiş, bu miktarın konutta ödemeli olarak gönderildiğini ileri sürerek kalan 538 YTL'lik kısma itirazda bulunmuştur. İtiraz üzerine takip durduğundan davacı, İİK’ nın 269/1. maddesi uyarınca ödeme emrini ihtar yerine kullanmak suretiyle bu davayı açmış bulunmaktadır. Davanın bu şekilde açılmasında bir usulsüzlük yoktur. Davalı borçlunun takip üzerine 13.10.2004 ve 02.11.2004 tarihlerinde kira paralarını konutta ödemeli olarak gönderdiği ancak, davacı tarafından alınmadığı PTT idaresinin karşılık yazısından anlaşılmıştır. Ne var ki alacaklının alacak talebini ilama bağlatmasında hukuki yararı vardır. Bu durumda mahkemece, davalının kabul ettiği kira parası da göz önünde bulundurularak alacağın tahsiline karar verilmesi gerekirken istemin reddine karar verilmesi doğru olmadığından hükmün alacağa hasren bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2016 /4457E. 2016 /3204K. Sayılı ilamında;

Dava, temerrüt sebebiyle kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir. Davacı dava dilekçesinde; Davalının, taraflar arasında düzenlenen 1.4.2009 başlangıç tarihli kira sözleşmesi ile kiracı olduğunu, sözleşme gereği kira bedellerinin en geç ayın beşinci gününe kadar ve her ay peşin ödenmesi gerekirken davalının aylık 540,00 TL'den 2012 yılının Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım ayları kira bedelleri ile aylık 595,00 TL'den 2013 yılının Eylül, Ekim, Kasım, Aralık ayları kira bedelleri toplamı olan 6.215,00 TL ödemediğini, bu sebeple davalıya Kadıköy 1.Noterliği' nin 22.5.2014 tarih ve 05239 yevmiye numaralı ödeme ihtarının gönderildiğini, davalının ihtarnameyi 10.6.2014 tarihinde aldığını ancak tebliğinden itibaren geçen 30 gün içerisinde herhangi bir ödemede bulunmadığından temerrüde düştüğünü belirterek davalının temerrüt sebebiyle tahliyesine karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, davalının davacıya borcu bulunmadığını, müvekkilinin kiracısı bulunduğu taşınmaza dair kira bedellerini düzenli olarak ödediğini, dava dilekçesinde ödenmediği iddia edilen kira bedellerinin süresinde konutta ödemeli olarak PTT kanalıyla ödendiğine dair dekontların mahkemeye ibraz edildiğini, davacının kötü niyetli olduğunu beyanla davanın reddini savunmuştur. Davacı vekili duruşmada Ağustos 2012 ayı dışındaki davaya konu tüm kira bedellerinin alındığını; Ağustos 2012 ayı kirasının 6 müvekkiline gönderildiğini fakat 1 ay içerisinde çekilemediği için paranın geri döndüğünü daha sonra ihtarname yollayıp ödeme yeri bildirildiğini, buna rağmen kira parasının yatırılmadığını beyan etmiştir. Mahkemece, temerrüt sebebiyle tahliye koşullarının gerçekleşmediği, davanın sübut bulmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Türk Borçlar Kanunu'nun 315.maddesi hükmü uyarınca temerrüt sebebiyle tahliyeye karar verilebilmesi için istenen kira parasının veya yan giderin muaccel (istenebilir) olması ve kira bedeli ile yan giderin verilen sürede ödenmemiş bulunması, ihtarnamede verilen süre içerisinde kira parasının ödenmemesi halinde akdin feshedileceğinin açıkça belirtilmesi gerekir. Kiracıya verilecek süre konut ve çatılı işyeri kiralarında en az otuz gün, ürün kiralarında en az altmış gün, diğer kira ilişkilerinde ise en az on gündür. Kira parası götürülüp ödenmesi gereken borçlardan olduğundan kiralayana götürülüp elden ödenmesi veya gideri kiracıya ait olmak koşuluyla konutta ödemeli olarak PTT kanalıyla gönderilmesi gerekir. Bundan ayrı, sözleşmede özel bir koşul kabul edilmişse bu hususta göz önünde tutulmalıdır. Açıklanan şekilde yapılmayan ödemeler yasal ödeme olarak kabul edilemez. Ancak teamül haline gelmiş bir ödeme şekli varsa bu şekilde yapılan ödeme de geçerlidir. Posta Kanunu'nun 63. maddesi uyarınca adreste bulunmama veya bulunup da havalenin kabul edilmemesi halinde havale ancak PTT'de alıcı emrinde bir ay süreyle bekletilmektedir. Bu süre sonunda havale bedeli göndericisine iade edilir. Alacaklı bir aylık bekleme süresi geçtikten sonra borçlu kiracı hakkında icra takibi yapar ya da TBK’nın ilgili maddeleri uyarınca temerrüt ihtarnamesi gönderirse; Ödeme ihtarnamesini /emrini alan borçlu, ödeme ihtarnamesini / emrinin tebliğ tarihi itibariyle konutta teslim gösterilen havalenin alacaklı tarafından alınmadığını, en geç bu tarihte öğrendiğinin kabulüyle bekleme süresi geçmiş olan havale bedelini PTT'den geri alıp, otuz günlük ödeme süresi içerisinde ya takip dosyasına yatırmalı veya tekrar konutta teslim koşulu adresine göndermeli ya da tevdi mahalli tayin ettirip yasal ödeme süresi içerisinde tevdi mahalline yatırmalıdır. Olayımıza gelince; 2012 yılı Ağustos ayı dışındaki davaya konu diğer tüm kira bedelleri davalı tarafından davacıya konutta ödemeli olarak PTT kanalıyla ödenmiştir. Ne var ki, 2012 yılı Ağustos ayına dair kira bedelinin konutta ödemeli olarak davacı adına 2.8.2012 tarihinde gönderildiği ancak alıcısı tarafından bekleme müddeti içerisinde alınmadığından göndericisi davalı ...'e ödenmek üzere PTT merkezine iade edildiği anlaşılmaktadır. Temerrüt ihtarnamesini 7 10.6.2014 tarihinde tebliğ alan davalı, konutta teslim gönderilen ilgili havalenin davacı tarafından alınmadığını bu tarihte öğrendiğinin kabulüyle bekleme süresi geçmiş olan havale bedelini PTT'den geri alıp, otuz günlük ödeme süresi içinde davacıya ödemek zorundadır. Bu yolu seçmeyen davalının temerrüdü gerçekleştiğinden tahliyesine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Hüküm bu sebeple bozulmalıdır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 02.11.2021 Tarihli 2017/980 E. 2021/1302 K.Sayılı ilamında;

Kira bedelini ödeme borcu borçlu tarafından alacaklı kiraya verene götürülmesi gereken borçlardan olup, paranın kiraya verene ulaştırılması kiracıya ait bir külfettir. Banka hesabına havale ile yapılan kira ödemelerinde, havale ücreti kiracıya aittir ve havale ücreti kiraya verenden tahsil edilerek ödeme yapılırsa kiracı eksik ödeme yapmış olur. Gönderim tutarını oluşturan kira bedeli üzerinden mahsup yolu ile gönderim masrafının alınması hâlinde kira bedeli tutarının eksik ödenmesi gerçekleşmiş olacağından TBK'nın 315 . maddesi uyarınca temerrüt ihtarı sonrasında bir ödeme söz konusu olduğunda eksik ödeme gerçekleşeceğinden temerrüt nedeniyle tahliyeye sebebiyet oluşturacaktır ( Kanık, Hikmet: Yargıtay Uygulamasında Kira Hukuk Davaları, Ankara 2012, s. 724, 727 ). Kira bedelinin kiraya verene net ödenmesi gerekir. Eğer kira bedeli konutta ödemeli olarak PTT kanalı ile gönderilecekse net olarak gönderilmesi gerekir. Gönderilen kira bedelinden gönderme masrafı altında bir bedel kesilemez ( Ceran, s. 131 ). Şeklinde hüküm kurmuştur.