Ne çok biliriz söze gelince her şeyi!
Ne çok anlamışızdır değil mi?
Kaç kez anladık dediğimiz şeyleri aslında hiç anlamadığımızı yaşamışızdır!
Kaç pişmanlık kaç tekrar kim bilir!
Pekiyi ama neden?

Bugün, yaşamın öğretisi reçelde gizlenmişti. Evet yanlış okumadınız, bugün yaşamın öğretisi reçelde gizlenmişti.

Kaz dağlarının kekik kokulu dağlarında huzuru bir günün sabahında yeni bir güne kahvaltıyla başlamak üzere hazırlanıp aşağı indiler baba oğul. Kaldıkları otelin kahvaltı salonu henüz boştu. Görevliler gerekli hazırlıkları yapmış bekliyorlardı. Baba oğul birlikte bir şeyler yemek için tabaklarını aldılar, biraz peynir, biraz zeytin, yeşillikler ve biraz da reçel.. Reçel, yöreye özgüydü. Dağlardan toplanan gelinciklerden yapılmıştı. Baba, reçele düşkün biri değildi ama reçelin gelinciklerden yapıldığını duyunca tatmak istediğini söyledi oğluna. Oğlu, küçük bir reçel kasesine bir kaşıkta babasının payına düşecek kadar koydu. Yanına biraz ekmek ve mis kokulu çaydan da alıp masaya oturdular. Tatlı bir sohbet eşliğinde afiyetle kahvaltılarını yerken baba, bir an reçelin bittiğini fark etti. Oğluna;

Hani birlikte yiyecektik bana bırakmamışsın ki' dedi.

Oğul cevap verdi;

Aman baba alt tarafı reçel ne var ki yedim işte!

Baba, bu söze bozulur. Aslında bozulmaz üzülür.. Oğul adına üzülür..

"Alt tarafı bir reçel" değildir. Asıl olan; reçel üzerinden açığa çıkan bilinçsiz, duyusal, düşüncesiz davranıştır. Duyusal istediğin, iradeyi ortadan kaldırarak ilişkiyi basit bir düzleme düşürmesidir. Kendi varlıksal taleplerinin öne çıkması ve babası dahi olsa gözünün reçelden başka bir şey görmemesidir..

Oysa baba ona düşünceyi, paylaşımı, inceliği, aklı, her koşulda unutmaması gerektiğini; yaşamın bir sanat olduğunu, insanlığın ise ancak bu sanatsal paylaşım değerleri üzerinden anlam bulabileceğini; asla nefse yönelik isteklere yenik düşmemesi gerektiğini öğretmek için uğraşmaktadır.

"Alt tarafı bir reçel" değil, bu bir yaşam bilgisidir.

Yaşamda; "bana göre" diye başlarsak eninde sonunda her koşulda kaybetmek kaçınılmaz olur. Ve bize verilen kıymetin de bir "kıymeti olmaz". İnsanın kendine verilen kıymetin ne olduğunu anlaması için de "kıymet vermesi" gerek. Kısaca; kıymet vermek, kıymeti bilmeye götürür.

Nimet Erenler Gülkökü

Sosyolog- Aile Danışmanı ve Araştırmacı Yazar