HAGB kararı verilmesi ile birlikte, CMK m.231/11 uyarınca bu karar kaldırılıp ilan edilmediği sürece tekrar yargılamanın esasına girilebilmesi mümkün değildir. HAGB kararına karşı başvurulacak itiraz kanun yolunda da, itirazı inceleyecek merci tarafından yargılamanın esasına girilemeyecek, sadece HAGB’nin faile ve fiile ilişkin şartlarının somut olayda bulunup bulunmadığına bakılacaktır. HAGB’ye yapılan itirazlar sonucunda verilen kararlar kesindir. İtirazın kabulü halinde, mahkumiyet kararı askıda bulunan yerel mahkeme hükmü açıklayacak, HAGB’ye yapılan itirazın reddi halinde ise bu karara karşı doğrudan doğruya temyiz yoluna başvurmak mümkün olmadığından, sadece CMK m.309 uyarınca kanun yararına bozma yoluna gidilebilecektir.

Uygulamada, “Kanun yararına bozma” başlıklı CMK m.309’da geçen “kesinleşen karar veya hüküm” kavramlarının dar yorumlanıp, henüz ortada kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı veya hükmü olmadığından bahisle HAGB kararına karşı “kanun yararına bozma” adlı olağanüstü kanun yoluna gidilemeyeceği ifade edilmektedir. Adalet Bakanlığı, bu gerekçeden hareketle HAGB kararlarına karşı yapılan kanun yararına bozma taleplerini reddetmektedir. Örneğin, sanık HAGB talebini kabul etmediği veya sanığa HAGB’ye muvafakatinin olup olmadığı sorulmadığı halde, yerel mahkemenin HAGB’ye karar verdiği ve bu karara karşı yapılan itirazın da itiraz merci tarafından reddedildiği görülmektedir.

Kanaatimizce, ortada kanun yolu tüketilmiş ve kesinleşmiş bir yargı kararı vardır. Bu kararın HAGB ile ilgili olup olmamasının önemi bulunmamaktadır. Bu karar yerine mahkumiyet kararı da olsa prensip olarak sonuç değişmeyecek, mahkumiyet kararına karşı temyiz kanun yolu tüketildikten sonra veya temyiz yoluna başvurulmadığı için karar kesinleşecektir. Temyiz yoluna başvurulduğu takdirde, CMK m.309 uyarınca kanun yararına bozma yoluna başvurulamaz. Ancak temyiz yoluna başvurulma hakkı bulunup da başvurulmayan veya temyiz yoluna başvurulma hakkı bulunmadığı için kesinleşen kararlar hakkında, kanun koyucunun “hukuk devleti” ilkesi ve hak arama hürriyetine uygun şekilde olağanüstü kanun yolu adı ile “kanun yararına bozma” müessesesini düzenlediği görülmektedir.

Burada kanun koyucunun amacı, hakim veya mahkeme tarafından verilip de istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunun Adalet Bakanlığı tarafından öğrenilmesi halinde, maddi hakikate ve adalete ulaşılması için istisnai olarak Adalet Bakanlığı’na “kanun yararına bozma” adlı olağanüstü kanun yolunu kullanmak suretiyle Yargıtay’a başvurma yetkisini tanımaktır.

CMK m.309’da, kesinlikle hüküm haline dönüşmüş yargı kararında, yani bir davanın tamamlanması ile CMK m.223, 230 ve 232 uyarınca kurulacak karardan bahsedilmemektedir. CMK m.309’da “hakim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçilmeksizin kesinleşen karar veya hükümde” ibaresine yer verildiğinden, kanun yararına bozma müessesesinin kesinleşen HAGB kararlarına karşı da kullanılabilmesi anlaşılmalıdır. Hatta HAGB kararı, itiraz kanun yoluna başvurulmadan kesinleştiğinde yine CMK m.309 uyarınca kanun yararına bozma yolu kullanılabilmelidir. Çünkü CMK m.309, net bir şekilde hakim veya mahkeme tarafından verilip de temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hüküm ibaresine yer vermiştir.

Ancak uygulamada, kesinleşen HAGB kararlarına karşı kanun yararına bozma yolunun kullanılması amacıyla Adalet Bakanlığı’na yapılan başvuruların, HAGB kararları CMK m.309’da öngörülen karar veya hükümlerden olmadığından bahisle usulden reddedildiği görülmektedir. Kanaatimizce, bu idari karara karşı kararın tebliğinden veya bir idari makam olan Adalet Bakanlığı’nın kendisine yapılan başvuruya 60 gün sessiz kalması halinde, 60. günden sonra başlayacak 60 günde kanun yararına bozma yoluna gitme talebinin reddi tasarrufuna karşı idari yargıda iptal davası açılabilir.

HAGB’nin reddine veya uygulanmaması kararına karşı ise, itiraz kanun yolu değil, şartlarına ve temyiz edilebilirliğine göre temyiz kanun yolu açıktır. HAGB’nin şartlarının gerçekleşip de yerel mahkemece tatbik edilmediğine inanan sanık veya avukatı, hatta cumhuriyet savcısı, mahkeme kararının bu yönünü de hukuka aykırı olduğu ve bozulması talebi ile temyiz mercii olan Yargıtay’a başvurabilir. Temyizi mümkün olmayan kararlar hakkında, elbette yukarıda işaret ettiğimiz ve CMK m.309’da düzenlenen kanun yararına bozma yolu kullanılabilecektir (örneğin; para cezası sınırı 3.000,00-TL ve altında kalan miktarlarda olan mahkumiyet kararları kesindir).

Belirtmeliyiz ki, cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkını engelleyen ve sadece olağanüstü kanun yollarını açık bırakan temyiz yasakları hukuka uygun değildir. Yerel mahkemenin her kararının hukukilik denetimini yapacak bir kanun yolu denetim mekanizması olmalıdır. Ancak bu tür kısıtlamalar, dayanağını “Ceza konularda iki dereceli yargılanma hakkı” başlıklı İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 7. Ek Protokolü’nün 2. maddesinin 2. fıkrasından almaktadır. Bu fıkraya göre, “Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatını müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkumiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir”. Türkiye Cumhuriyeti bu Protokolü imzalamakla birlikte, henüz Anayasa m.90 uyarınca kanun çıkarmak suretiyle iç hukuk açısından bağlayıcı hale getirmemiştir. Bu sebeple, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 7. Ek Protokolü iki dereceli yargılama hakkının istisnalar oluşturmasında gerekçe gösterilemez.


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www. hukukihaber. net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)