Bilindiği gibi, 3065 sayılı  KDVK’nun 1/3-d maddesine göre, icra dairelerinde, müzayede mahallerinde ve gümrük depolarında yapılan  satışlar vergiye tabi tutulacaktır.[1]

Yasa ve genel tebliğlerde müzayede mahallerine sınır getirilmediğinden, müzayede yapılan  yerin  münhasıran  müzayede yapımına tahsis edilmiş olup olmaması durumu  değiştirmeyecektir.  Şu halde müzayede nerde  yapılırsa yapılsın, müzayedeye çıkarılan  malın mülkiyeti kime  ait olursa olsun, müzayedeyi düzenleyen  kim  olursa olsun, vergiye tabi tutulacaktır.

Diğer taraftan, müzayede suretiyle yapılan satışların devamlılık  göstermesi  şart  değildir.  Esasen devamlı yapılan  faaliyetler zaten  KDV’nin  konusuna girmektedir.  Dolayısıyla kanunun 1/3-d maddesinin amacı, arızı olarak yapılan  müzayede  işlemlerini vergilendirmek olduğunu  ifade edebiliriz.

15 Seri Nolu KDV Genel Tebliğinde cebri icra, izaleyi şüyu, ipoteğin paraya çevrilmesi, tasfiye gibi  nedenlerle  müzayede mahallerinde yapılan açık arttırma, pazarlık ve diğer şekillerdeki  satışların KDV’ye tabi olduğu belirtilmiş bulunmaktadır.  Ancak sözü edilen kanunun istisna ve vergi  oranlarına ilişkin  hükümlerinin bu  satışlar için de geçerli olacağı tabidir.

Müzayede mahallinde yapılan  satışlarda,  satışın  herhangi bir sebeple gerçekleşmemesi  halinde vergi tahakkuk  ettirilmeyecek, tahakkuk  ettirilen  vergi terkin  edilecektir.

Örneğin,  genel ve katma bütçeli idareleri  ve belediyeler iktisadi kuruluşlar olmadıklarından, arızi olarak yaptıkları  menkul ve gayrimenkul teslimleri  KDV’ye tabi değildir.  Ama söz konusu  kuruluşlar müzayede düzenlemek  suretiyle menkul ve gayrimenkul   teslim  ederlerse vergiye tabi olacaklardır.

KDVK’nun 1/3-d md hükmüne göre müzayede mahallerinde yapılan satışlar  KDV’ye tabidir.

İlamsız takiplerde,  borçlu tarafından  alacağa itiraz edilmesi halinde takibatın devam etmesi için mutlaka bir mahkeme kararı olması  gerekmektedir.

İcra daireleri, mahkeme kararına dayanarak  haciz ve satış işlemini yapmaktadırlar.  Satış gerçekleştirildikten sonra, “tahsilat  makbuzu” adı altında iki nüshalı bir makbuz düzenlenmekte, Adalet Bakanlığı yetkililerince mühürlü, imzalı, cilt ve seri numaralı makbuzun aslı  borçluya verilmekte, sureti ise ciltte kalmaktadır.

Öte yandan, alacaklının tahsil edilen parası “reddiyat makbuzu”  düzenlemek suretiyle yapılmaktadır. Bu  makbuzda mühürlü, seri ve sıra numaralıdır. İki nüshalı olan  bu  makbuzun  aslı dosyasına konulmakta, sureti  ise, ciltte kalmaktadır.  Dolayısıyla  alacaklıya “reddiyat makbuzunun örneği verilmemektedir. İstemesi halinde ödenen  miktara ilişkin olarak  alacaklıya ayrıca biz yazı  verilebilmektedir.

Bu  makbuzlarda toplam borç miktarı yazılmaktadır. Ancak mahkeme ilamında borçların dökümünün ayrıca yapılmış olması halinde, bu  makbuzlarda; “toplam borç”, “vekalet ücreti”, “mahkeme masrafı”…. gibi  bir döküm yapılması mümkün bulunmaktadır.

Ancak alacaklıların  alacakları için genel  olarak  toplam meblağları dava konusu  yaptıkları ve mahkeme ilamlarının  da bu toplam bedeli  talep  edebilecekleri yolunda karar  verdikleri  saptanmıştır.  İcra memurunun  bu  kararların aksine borç dökümünü yapmaları mümkün değildir.

KDVK’nun 40. maddesine 4108 sayılı kanunla eklenen 5 nolu fıkra ile, kanunun 17. maddesinin 1. fıkrasında sayılan kurum ve kuruluşlara sadece vergiye tabi işlemlerinin bulunduğu dönemler için beyanname  verdirme, beyanname yerine kaim  olmak üzere işleme esas belgeleri  kabul etme, bu  mükelleflere ait verginin beyan ve ödeme  zamanı ile tahsiline  ilişkin  usul  ve esasları  belirtme konusun da Maliye Bakanlığına yetki  verilmiş bulunmaktadır.

Söz konusu  yetki çerçevesinde, kanunun 1/3-d maddesi uyarınca müzayede yoluyla satış yapan  icra dairelerinin bu  satışlarıyla ilgili  KDV’nin beyan ve ödenmesi ile ilgili işlemlerinin 48, 58, 81 ve 91 Seri Nolu KDV Genel Tebliğlerinde yer alan açıklamalara göre yürütülmesi uygun olacaktır.

Bazı durumlarda izale-i şuyu çerçevesinde yapılan  satışlarda paydaşlardan  birinin  alıcı  olması  halinde  matrah ile ilgili  tereddütler ortaya çıkmaktadır.[2]  Bu  gibi durumlarda  icra memurluğunca satış yapılacak olan  ve %50 nispetinde hissedarı olan  kişinin   taşınmazı alınması  halinde söz konusu  satış  işlemine ilişkin olarak  KDV matrahı  malik olunan  %50  nispetindeki  hissenin   indiriminden sonra kalan  tutar   matrah  olacaktır.[3]

Öte yandan,  gümrük depolarında yer alan malları  tasfiye etmek  amacıyla Tasiş Genel Müdürlüğü tarafından  yapılan  satışlar KDV kapsamına dahil olmaktadır. Burada devamlı olarak yapılan  mal  teslimleri  KDV’ye tabidir.  Ayrıca satışa konu  olan  mallar ithal yoluyla yurda girmiş olan  mallardır.[4]  Yurda ithal yoluyla getirilen bu malların  Tasiş tarafından  ihale yoluyla satılması halinde de KDV söz  konusu olacaktır.

Kamu  kurumları  tarafından açılan ihalelerinin şartnamelerinin verilebilmesi için ve ihaleye katılıp katılmama kararı  verecek olan  istekliler için ilgili  kurumların  saymanlıkların veya döner sermayeleri tarafından  ihale şartnameleri ücreti mukabilinde alınmaktadır.   Kamu kurumları saymanlıkları  ve döner sermaye işletmelerinin ihale şartnamesi satışları,  kanun 1/3-g md. göre; KDV’ye tabi olacaktır. Bu satışlarda uygulanacak KDV oranı  ise genel orandır. Maliye Bakanlığı  görüşü de bu  doğrultudadır.[5]

Diğer taraftan, gümrük antrepolarında bulunan henüz Türkiye’de serbest dolaşıma girmeyen  malların, yine antrepoda başka şirketlere satışı ve devri, KDV’nin konusuna girmekle beraber 3065 sayılı KDVK’nun 16/1-c md.ne göre KDV’den istisna bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu  satış nedeniyle KDV hesaplanmayacaktır.[6]

Sonuç olarak, icra dairelerinde yapılan satışlarda KDV yönünden  uygulamada satışa konu  menkul veya gayrimenkul  açısından  KDV nispeti ile ilgili önemli problemler yaşanmaktadır.  Bu  problemlerin en aza indirgenebilmesi için  yaşanana sorunla ilgili  Gelir İdaresinden özelge talep edilerek  ilgili icra dairesine ibraz edilmesinde yarar görülmektedir.     



Bu köşe yazısı, sayın Av. N. Gaye ALPASLAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
---------------------
[1] DEĞER Nuri, Açıklamalı ve Uygulamalı KDV, Yaklaşım Yayıncılık, Temmuz 2007, Ankara, s.106
[2] Danıştay 7. Dairesi, 18.2.1987 gün ve E:1986/127 ; K:1987/372  sayılı kararında: mirasa konu olan ve sahiplerince satışı KDV konusuna girmeyen bir traktörün, izale-i şuyu yoluyla Mahkeme nezaretinde satışının KDV ye tabî olduğu yolunda karar vermiştir. 
[3] Danıştay 7. Dairesi 5.4.1988-E:1986/2860: 1988/962 sayılı karar: cebrî icra yoluyla yapılan bir satışın KDV ye tabî olduğunu kabul etmiştir.
[4] Danıştay 11. Dairesi, 5.10.1998 tarih ve E 1997/3969, K 1998/3147 sayılı kararında, Belediye Encümeni huzurunda kapalı zarf usulü ile gerçekleştirilen ihale suretiyle taşınmaz satışının KDV’ye tabi olacağını hükme bağlanmıştır.
[5] Maliye Bakanlığı’nın 13.03.1996  gün ve 10309 sayılı özelgesi.
[6] Maliye Bakanlığı’nın 31.05.2007 gün ve  49431 sayılı özelgesi.