I. GENEL OLARAK

İdare mahkemesi ve vergi mahkemesinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının ne zaman uygulanacağı konusu uygulamada karşılaşılan, idareler ile kişiler veya avukatlar arasında zaman zaman sorun yaşanan bir husustur. Bu konuyu ele alacağımız yazımıza sonda söyleyeceğimizi başta söyleyerek başlayalım.

Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin hem esasa hem de yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının idarelerce gecikmeksizin yerine getirilmesi zorunludur.

Anayasa'nın "Cumhuriyetin Nitelikleri" başlıklı 2. maddesinde; "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir." kuralına yer verilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti'nin niteliklerini ortaya koyan bu maddede yer alan "Hukuk Devleti"; hukuku tüm Devlet organlarına egemen kılan ve Anayasa ve hukukun üstünlüğü ilkesiyle kendisini bağlı sayıp, yargı denetimine açık olan Devlet yapısını ifade etmektedir.

Anayasa'nın "Yargı yolu" başlıklı 125. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen; "İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır." hükmü ise, "Hukuk Devleti" ilkesinin gereklerinden biri olan yargısal denetimin en üst normatif dayanağını oluşturmaktadır. Bu kuralın, yargı kararlarının uygulanmaması halinde anlamını yitireceği ve dolayısıyla "Hukuk Devleti" ilkesinden uzaklaşılacağı da açıktır.

Nitekim, Anayasa'nın "Mahkemelerin bağımsızlığı" başlıklı 138. maddesinin 4. fıkrasında ortaya konulan; "Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez." yolundaki düzenleme ile bu alanda yasa koyucuya, yürütme organları ile idareye tartışmaya kapalı olacak açıklıkta Anayasal görev yüklenmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28. maddesinde; "1. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.” hükmüne yer verilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre; adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de mahkemeye erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılamanın dışında olmakla birlikte onu tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır. (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Honsby/Yunanistan, B.No: 18357/91)

Anayasa Mahkemesine göre de yargı kararlarının uygulanması mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirilmektedir. Buna göre, yargılama sonucunda mahkemenin bir karar vermiş olması yeterli değildir; ayrıca bu kararın etkili bir şekilde uygulanması da gerekir. Hukuk sisteminde, nihai mahkeme kararlarını, taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde, uygulanamaz hale getiren düzenlemeler bulunması veya mahkeme kararlarının icrasının herhangi bir şekilde engellenmesi hallerinde mahkemeye erişim hakkı da anlamını yitirecektir. (Ahmet Yıldırım Başvurusu, B.No: 2012/144)

II. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararları arasında ayırım yapılmamış, her iki tür kararın da idarelerce gecikmeksizin uygulanması gerektiği vurgulanmıştır.

Ayrıca, 2577 sayılı Kanun’un 28. maddesi metninde belirtilen otuz günlük sürenin azami süre olduğu açıktır. Nitekim maddede özellikle kararların gecikmeksizin uygulanması gerektiği vurgulanmıştır. Bu nedenle idarelerce kararın uygulanması için otuz günlük sürenin beklenmemesi, uygulanabilecek en kısa sürede uygulanması gerektiği ortadadır.

Öte yandan, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararları icrai nitelikte olup, istinaf veya temyiz aşamalarından geçmesi beklenmeksizin hemen uygulanmaları gerekir.

Kamu görevlilerinin mahkeme kararlarını, kararın gerekçelerinin dışına çıkarak kendine göre yorumlaması hukuk devletinde kabul edilemez. Anayasa Mahkemesi kararında da belirtildiği üzere yargılama sonucunda mahkemenin bir karar vermiş olması yeterli değildir; ayrıca bu kararın idarelerce ve kamu görevlileri tarafından etkili bir şekilde uygulanması da gerekir. Bu husus “Hukuk Devleti” olmanın gereği ve sonucudur.

III. GÜNCEL YARGI KARARLARI

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU 2021/2270 E. Ve 2022/2177 K.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 'Kararların sonuçları' başlıklı 28. maddesinde de, "Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Ancak, haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında, bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edilir. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabilir." hükmü yer almaktadır.

Mevzuatımızda yer alan düzenlemeler uyarınca, idari yargı yerlerince verilen kararların uygulanıp uygulanmaması konusunda idarenin herhangi bir takdir yetkisinin olmadığı, bu kararların doğruluğunu tartışma yetkisinin bulunmadığı, idarelerin bu alandaki yetkilerinin, bağlı yetki niteliğinde olduğu kuşkusuzdur.

İdari işlemlerin hukuka uygunluk denetiminin yapıldığı iptal davasında; davacının ihlale uğrayan menfaatinin korunması yanında, kamu yararının korunması da söz konusu olup; bu durum, iptal davasının objektif niteliğinin bir sonucudur.

Hukuka aykırı bulunan idari işlemler hakkında verilen iptal kararları, varlıklarını hukuka uygunluk karinesinden yararlanmak suretiyle sürdüren idari işlemleri tesis edildikleri tarihe kadar geriye yürür şekilde ortadan kaldırır. Dolayısıyla, dava konusu edilen idari işleme bağlı olan diğer işlemler de ortadan kalkar. İptal kararlarının bu özelliği, dava konusu idari tasarruftan önceki hukuki durumun sağlanması gereğinden kaynaklanmakta olup, iptal kararları, iptal edilmiş olan idari işlemi hukuk aleminde hiç doğmamış hale getirmektedir.

DANIŞTAY 6. DAİRE BAŞKANLIĞI  2019/2218 E. ve 2022/6776 K.

Yukarıdaki yasal düzenleme karşısında, idarenin maddi ve hukuki koşullara göre uygulanabilir nitelikte olan bir yargı kararını "aynen" ve "gecikmeksizin" uygulamaktan başka bir seçeneği bulunmamaktadır. Yargı kararlarının uygulanmaması ya da geç uygulanması nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlıklar üzerine açılacak davaların tabi olacağı süre konusunda, 2577 sayılı Kanunda özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak, 2577 sayılı Kanunun 28. maddesinde idarenin yargı kararlarının icaplarına göre en geç otuz gün içinde işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu belirtilmiş olup, otuz günlük sürenin geçirilmesi ve ilgililerin bu sürenin geçirilmesi üzerine hemen tekrar yargı yoluna başvurmamasının, idareleri kararı uygulama zorunluluğundan kurtarmayacağı açıktır.