I. GENEL OLARAK

Borçlu olunmayan paranın cebri icra tehdidi altında ödenmesinden sonra iadesi için alacaklıya karşı açılan davaya istirdat (geri alma) davası denilmektedir.

Bu durumda istirdat davasından bahsedebilmek için alacaklı tarafça maddi hukuk bakımından bir alacak hakkı olmamasına rağmen, borçlu olmayan kimse hakkında icra takibinin başlatılması, söz konusu takipte herhangi bir itirazda bulunulmaması yahut takibe yapılan itirazın kaldırılmasından sonraki evrede yahut da takipten önce açılan menfi tespit davası kapsamında takibin durdurulmasına hakkında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa ancak cebri icra tehlikesi altında borçlu olmadığı bir parayı ödemek zorunda kalan kimse, ödediği tarihten itibaren bir sene içerisinde genel hükümlere göre mahkemeye başvurarak paranın geri alınmasını isteyebildiği davaya istirdat davası denilir.

Söz konusu davanın görülmesindeki maddi hukuk açısından en önemli olan durum alacaklı tarafından borçlu gösterilen kimsenin gerçekten de herhangi bir borcunun bulunmamasıdır.

Genel bir ifadeyle borçlu olmadığı halde kendisine gönderilen bir ihtar üzerine ya da ihtiyati haciz kararı kapsamında maddi hukuk bağlamında borçlu olunmayan paranın ödenmesi halinde istirdat davasından söz edebilmek mümkün olmayacaktır.

Zira hukukumuzda borçluya gönderilen ihtarın cebri icra tehdidi bağlamında bir hüküm ve sonuç ifade etmemesi ile yine ihtiyati haczinde İ.İ.K’nun 257. ve bunu izleyen maddelerinde düzenlenmiş rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmemiş alacaklar ile muayyen ikametgahı bulunmayan, mal kaçıran borçlular için vadesi gelmemiş alacakları temin bakımından borçlunun mallarının ve haklarının üzerine konulan tedbir niteliğinde bir işlem olması,  İ.İ.K’nun 264. maddesinde "ihtiyati haczi yaptıran alacaklının 7 gün içerisinde takip talebinde bulunması veya dava açması zorunluluğunu içeren" hükümden de anlaşılacağı üzere ihtiyati haciz ile icra takibi ayrı hukuki düzenlemeler olup ayrı ayrı hukuki sonuçlar doğurması ve bu kapsamda, ihtiyati haczin icra takip işlemi olmaması nedeniyle bu kapsamda yapılacak ödeme istirdat davasına konu edilemez.

İstirdat davası, İcra ve İflas Kanununda düzenlenmiş olmasına rağmen, uyuşmazlığı maddi hukuk bakımından sona erdirme amacına yönelik bir davadır. İstirdat davası normal bir eda davası olup, bununla icra takibi sırasında sebepsiz olarak ödendiği iddia edilen paranın geri verilmesi istenir. İstirdat davasının en önemli amacı maddi hukuk ile şekli hukuk arasındaki uyumsuzluğu gidermektir.  

Bu kapsamda istirdat davasının biri takip hukukuna, diğeri maddi hukuka ilişkin olmak üzere iki şartı vardır. İlk şart, geri verilmesi istenen paranın icra takibi sırasında ödenmiş olmasıdır. İkinci şart ise, maddi hukuk bakımından aslında borçlu olmadığı bir parayı cebri icra tehdidi altında ödemek zorunda kalmış olmasıdır.

II. İSTİRDAT DAVASININ ŞARTLARI

Takip Hukuku Yönünden:

- Geri verilmesi istenen paranın cebri icra tehdidi altında ödenmiş olması gerekir.

- Ödenen para borçlu tarafından doğrudan icra dairesine ait banka hesabına yapılabileceği gibi, borçlunun üçüncü şahıstaki alacağı üzerine konulan haciz sonrasında yapılabilecek bir ödeme olabileceği gibi, borçluya ait olan bir taşınır yahut taşınmazın satışından elde edilen bir parada olabilir.

- Paranın icra dairesine ait hesaba ödenmiş olması yeterli olup, icra dairesinden paranın alacaklıya gönderilmesi şart değildir.

- Borcun müstakbel bir alacak kapsamında kısmi olarak tahsil edildiğinin varsayılması halinde; maaş, kira, hak ediş gibi ödenmeyen kısım yönünden davanın menfi tespit davası olarak görülmesi, ödenen kısım yönünden ise istirdat davası olarak görülmesi mümkündür.

- Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı icra dairesine ödemek zorunda kalınması gerekir.  

Maddi Hukuk Yönünden:

- Davacının (takipte borçlu görünen) maddi hukuk bağlamında alacaklıya borcu olmaması gerekir.

- Davacının (takipte borçlu görünen) borçlu olmadığı halde cebri icra tehdidi altına takipte borcu icra dairesine ödemesi gerekir.

- Alacaklı ile borçlu arasında herhangi bir şekilde borcun doğmasına sebebiyet verecek bir ilişkinin bulunmaması yani; sözleşme, haksız fiil, sebepsiz zenginleşme yahut aralarında borç ilişkisi doğuracak nitelikte kambiyo ilişkisinin bulunmaması gerekir. 

İstirdat Davasında Zamanaşımı: 

- Zamanaşımına uğramış bir borcun ifasından veya ahlaki bir ödevin yerine getirilmiş olmasından kaynaklanan zenginleşmeler geri istenemez. Bu kapsamda zamanaşımı iddiasına konu edilebilecek bir borç hakkında takip yapılması üzerine ödeme emrinde yazılı itiraz süresinin geçirilmesi üzerine cebri icra tehdidi altında borcun ödenmesi halinde istirdat davası açılamaz.

- Ödeme emrine yapılan itiraz kapsamında zamanaşımına ilişkin itirazın açıkça gösterilmesine rağmen icra mahkemesi önünde yapılan sınırlı incelemede bu durumun dikkate alınmaması halinde ise istirdat davasında değerlendirilmesi mümkün olacaktır.

İstirdat Davası Açma Süresi

Borçlu olmayan paranın tamamen ödendiği tarihten itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içinde istirdat davasının açılması gerekir. Borçlunun parayı doğrudan icra dairesine ödediği veya borçlunun haczedilen mallarının satılıp, bedelin icra dairesine ödendiği tarihte 1 yıllık istirdat davası açma süresi başlar. Paranın icra dairesince alacaklıya ödendiği an, 1 yıllık istirdat davası açma süresinin başlaması bakımından önemli değildir. Borcun ödenmesi takside bağlanmışsa, 1 yıllık dava açma süresi son taksitin ödendiği tarihten itibaren işlemeye başlar. 

Kanunda öngörülen 1 yıllık süre, hak düşürücü süre olduğundan; taraflarca ileri sürülmese bile mahkemece resen göz önüne alınır.

İstirdat Davası Açamayacaklar

Borçtan kurtulma davası açıp bu davayı kaybeden borçlu ile itirazın iptali davasını kaybeden borçlu istirdat davası açamaz.

III. PRATİK UYGULAMADA İSTİRDAT, SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME VE ŞİKÂYET (İ.İ.K 16) DAVALARININ KARŞILAŞTIRILMASI

Alacaklının icra takibi ile ulaşmak istediği amaç alacağını devlet yardımı ile cebri icra organlarını kullanmak suretiyle almaktır. Bu kapsamda cebri icra organlarından en önemlisi olan icra dairesi marifetiyle başlatılan icra takibi sonrasında hem usul hukuku hem de maddi hukuk açısından birtakım sonuçlarla karşı karşıya kalınmaktadır.

Genel çerçevede borcunu ödemek istemeyen ve alacaklıyı zor duruma düşüren borçlular ile gerçekte borçlu olmadığı halde yapılabilecek icra takibi sonrasında borçlu konumda gösterilen kişinin durumunu ağırlaştırmak üzere kötü niyetli kimseler tarafından bir takım iş ve işlemlere girişilebileceği ön görülerek hukuk aleminde maddi hukuk ve usul hukuku bağlamında bir takım davalar ile bu durumdan kurtulmak mümkün kılınmıştır.

Öyle ki yukarıda da bahsedildiği üzere istirdat davasından bahsedilmek için borçlu olmayan kişi hakkında takip yapılması ve takibin kesinleşmesi üzerine cebri icra tehdidi altında gerçekte alacaklı olmayan kişiye karşı paranın ödenmesi gerekmektedir. Nitekim paranın icra dairesine ödenmesinden sonra şeklen kesinleşmiş olan icra takibinin hüküm ve sonuçlarını ortadan kaldırabilmek adına ödeme tarihinden itibaren bir yıl sürede istirdat davası açılabileceği icra ve iflas kanununda düzenlenmiştir.

Şeklen birbirine benzemekle birlikte aslında aynı olmayan diğer bir davanın hukuk alemindeki görünüm ise sebepsiz zenginleşme davasıdır. Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür. Bu yükümlülük, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğması gerekir.

Sebepsiz zenginleşme davasını istirdattan ayıran en önemli özellikler; sebepsiz zenginleşme davasında icra takibi yapılması ve borcun bu yolla ödenmiş olması şart değilken, istirdat davasında paranın ödenmesinden bir yıl içinde iadesi için dava açılması gerekirken sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkı, hak sahibinin geri isteme hakkı olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve herhâlde zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğramasıdır.  

Ödeme emrinin borçluya tebliğinden itibaren yedi günlük itiraz süresi içerisinde, borçlu, itiraz etmeyip borcunu öderse, bu durumda borçlu, istirdat davasını açamaz. Zira burada, borcu ödemeyip, esasen borçlu olmadığını itiraz süresi içerisinde ödeme emrine itiraz şeklinde ileri sürebilirdi. Yani borçlunun yapmış olduğu bu ödeme, cebri icra tehdidi altında yapılmış bir ödeme olmayacaktır. Cebri icra tehdidi altında yapılmış bir ödeme mevcut olmadığından, borçlu, bu ödemenin iadesi için istirdat davası açamayacaktır. Belirtmek gerekir ki, bu durumda borçlu, (şartlarının mevcut olması şartıyla) sebepsiz zenginleşme hükümlerine başvurabilir.

Bir diğer taraftansa kanunun hallini mahkemeye bıraktığı hususlar müstesna olmak üzere icra ve iflas dairelerinin yaptığı muameleler hakkında kanuna muhalif olmasından veya hadiseye uygun bulunmamasından dolayı icra mahkemesine şikâyet olunabilir. Şikâyet bu muamelelerin öğrenildiği tarihten yedi gün içinde yapılır. Pratik uygulamada memur muamelesini şikâyet yolu ile istirdat davasının hüküm ve sonuçlarını elde edebilecek nitelikte yapılacak yargılama sonrasında bir karar alınması olanaklı değildir.

Zira şikâyette, icra dairesinin bir işleminin kanuna aykırı olduğu veya hadiseye uygun bulunmadığı ileri sürülür. Şu hâlde, şikâyet icra dairesinin bir işlemine karşıdır. Şikâyet, icra ve iflas dairelerinin işlemlerine karşı başvurulan kendine özgü bir kanun yolu olup, bir dava değildir. Bu nedenle, şikâyette davacı ve davalı terimlerinin yeri yoktur. Şikâyette, şikâyet eden ve şikâyet olunan (veya karşı taraf) olmak üzere iki taraf vardır. Şikâyet hakkı ise, şikâyet konusu işlemin iptal ettirilmesinde hukuken korunmaya değer bir menfaati (yararı) olan, alacaklı, borçlu veya üçüncü kişilere aittir.

O halde şikâyet usul hukuku bağlamında bir dava olmadığından ve sadece bu yola başvurabilmesi için ortada icra takibi olması ve müdürlük tarafından verilen kararların genel çerçevede kanuna uygun olmaması, takibin taraflarının ise kanuna uygun olmayan kararları icra hukukuna özel olarak ihdas edilmiş bir denetimden geçirmeye el veren bu yöntemle takipte yer alan tarafların gerçekten borçlu ya da alacaklı olduğunun tespit edilmesi de mümkün değildir.

İcra ve iflas Kanunu kapsamında 361. Madde ile düzenleme altına alınan “icra dairelerince borçludan fazla para tahsil olunarak alacaklıya verildiği yahut yanlışlıkla bir tarafa para tediye olunduğu hesap neticesinde anlaşılırsa verilen para ayrıca hükme hacet kalmaksızın o kimseden geri alınır.” şeklindeki düzenleme ile takibin esasına bir itiraz olmaksızın yanlışlıkla bir miktar paranın tahsil edilerek ödenmesi halinde bu yanlışlığın düzeltilebilmesi adına kanun koyucu tarafından basit maddi hataların icra dairesi tarafından herhangi bir yargılamaya gerek olmayacak şekilde fazla verilen paranın geri alınması düzenleme altına alınmıştır.

Son olaraksa borçlu hakkında başlatılan takibin kesinleşmesinden sonra maddi hukuk açısından menfi tespit/istirdat davasının açılamayacağı bir durumun varlığı halinde borçlunun İ.İ.K m.82 kapsamında mal, hak ve alacağı üzerine haciz konulması halinde hacizden elde edilen para alacaklıya ödenene kadar icra dairesi hesaplarına yatan paranın İ.İ.K m.22 kapsamında tedbiren durdurulmasına da karar verilmeyerek para alacaklıya ödenir ise icra mahkemesi şikâyet sonunda haczedilemez olarak kabul ettiği para veya malın iadesine karar veremez.   

IV. GÜNCEL YARGI KARARLARI

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/8470 Esas ve 2022/5815 Karar

Davacı vekilinin, murisi ***'ın kefalet senedini imzaladığı sırada fiili ehliyeti olmadığından davalı tarafından başlatılan takiplerden dolayı borçlu olmadığının tespiti ile istirdat istemine ilişkin temyiz itirazının incelenmesinde; İİK'nın 72/6. maddesinde yer alan "borçlu, menfi tesbit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir" düzenlemesine göre menfi tespit davası devam ettiği sırada borcun ödenmesi halinde davaya istirdat davası olarak devam edileceği, ancak kanun hükmünde borcun ödenmesinden kastedilenin, borcun menfi tespit davasının davalısı olan alacaklıya, davacı borçlu tarafından yapılacak ödemenin olduğu nazara alınarak davacı, murise ait taşınmazların icra dosyasından satışının gerçekleştiğini iddia ettiği, ancak mahkemece bu konuda icra dosyasından tahsilat olup olmadığına ilişkin bilgi alınmadığı görülmüştür.

Bu durumda dava açılış tarihinden sonra davacının kefaletten kaynaklı başlatılan icra takiplerinde davacı murise ait taşınmazların satışı ile ilgili tahsilatın olup olmadığının belirlenmesi ve olması halinde dava, İİK 72. madde uyarınca istirdat davasına dönüşeceğinden bu yönüyle mahkemece inceleme yapılmaksızın yazılı gerekçe ile eksik inceleme sonucu verilen kararın bozulması gerekmiştir.

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2016/19330 Esas ve 2019/16945 Karar

Kendisine karşı ilâmsız icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz edilmemiş veya itiraz edilmiş olmakla birlikte yerinde görülmemiş olması sebebiyle icra takibi kesinleşse dahi maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını ileri sürebilir. Bunun için, takip devam ederken alacaklıya karşı menfi tespit davası açabileceği gibi, böyle bir menfi tespit davası açmamış ve borcu cebri icra tehdidi altında ödemiş ise, ödemiş olduğu paranın kendisine verilmesi için alacaklıya karşı istirdat davası açabilir. (Kuru, B. İcra ve İflâs Hukukunda Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Ankara 2003, s. 233)

2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu'nun 72/1. maddesi “Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir.” hükmünü içermektedir. Aynı maddenin 7. fıkrasında ise “Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını isteyebilir.” düzenlemesi mevcuttur.

İstirdat davası, İcra ve İflâs Kanununda düzenlenmiş olmasına rağmen, uyuşmazlığı maddi hukuk bakımından sona erdirme amacına yönelik bir davadır. (Kuru, ...g.e, s. 235, HGK’nın 03.02.1982 gün, 1982/1347-73 sayılı Kararı) Bir eda davası olan bu dava, nitelikçe sebepsiz iktisap davasına benzemektedir. Ne var ki, burada borçlu, kendini borçlu sanarak hataen ödeme yaptığını ispatla yükümlü değildir. Bunun nedeni, ödemenin icra zoru ile yapılmış olmasıdır. İstirdat davasının amacı, davacının ödeme emrine itiraz etmemesi ya da edip de itirazın kaldırılmış olması sebebiyle aleyhine kesinleşen icra kovuşturması dolayısıyla, cebri icra tehdidi altında ödemek zorunda kaldığı ve fakat gerçekte borçlu olmadığı bir paranın geri alınmasını sağlamaktır. Çünkü, ödeme emrine zamanında itiraz edilmemesi ya da edilip de itirazın kaldırılması üzerine ödeme emrinde yazılı miktarın ödenmesiyle taraflar arasındaki uyuşmazlık, sadece icra hukuku yönünden sonuçlanır. Maddi hukuk yönünden ise uyuşmazlık kesin olarak sona ermiş olmaz.

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2016/17412 Esas ve 2018/2727 Karar

Davacı vekili, müvekkili hakkında davalılardan.....Müdürlüğü'nün 2005/6603 Esas sayılı takip dosyası ile kredi kartı borcundan dolayı icra takibi başlattığını, takipten sonra davalı bankanın alacağını diğer davalı .....e temlik ettiğini, 11.10.2010 tarihinden 09.03.2012 tarihine kadar müvekkilinin emekli maaşından yapılan toplam 4.366,00 TL kesintinin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı ...Ş. vekili, takip konusu alacağın 27.05.2009 tarihinde.....’ne temlik edildiğini belirterek müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğinden bahisle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini istemiştir.

Davalı .....vekili, ödemenin yapıldığı tarihten itibaren 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçirildiğini, davacının aradan yıllar geçtikten sonra böyle bir talepte bulunulmasının iyi niyetli olmadığını, söz konusu işlemlerin icra müdürlüğünce haklı görülerek yapıldığını beyan ederek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini istemiştir.

Mahkemece, yapılan yargılama ve benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dava, haksız haciz nedenine dayalı el konulan emekli maaşının iadesi istemine ilişkindir. Somut olayda; davacı vekilince talep konusu haczedilmezlik şikâyeti ile ilgili olarak İcra Hakimliği'ne başvuruda bulunulması gerekirken Genel Mahkeme'de istirdat davası açılmıştır. Şu hâlde yerel mahkemece, takip hukukuna yönelik eldeki dava hakkında İcra Hukuk Mahkemesi'nin görevli olması nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2018/4938 Esas ve 2019/228 Karar

5393 Sayılı Belediye Kanunu'nun 15/son maddesinde; "Belediyenin kamu hizmetinde fiilen kullanılan malları ile belediye tarafından tahsil edilen vergi, resim ve harç gelirleri haczedilemez" düzenlemesine yer verilmiştir. Bu maddeye göre belediyenin haczedilmezlik şikayetinin kabul edilebilmesi için mahcuzların kamu hizmetinde fiilen kullanılması zorunludur.

Asıl olan, alacaklının alacağına kavuşmasını sağlamak olduğundan, kural olarak borçluların tüm mallarının haczi mümkündür. Bir malın haczedilememesi için yasal bir düzenlemenin bulunması zorunludur. Haczedilmezlik istisnai bir durum olduğundan, bu yöndeki düzenlemelerin de dar yorumlanması gerekir. Buna göre, 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 15/son maddesinin de dar yorumlanması gerekip, maddede açıkça haczedilmezlik için "fiilen kamu hizmetinde kullanılma" koşulunun kabul edilmesi karşısında, belediyeye ait bir malın haczedilmezliği ancak fiili durumunun tespiti ile belirlenmelidir.

Buna göre borçlu belediyeye ait taşınır ya da taşınmaz bir malın haczedilmezliği için o malın fiilen kamu hizmetinde kullanılmasının gerektiği tartışmasız olup, bir malın fiilen kamu hizmetinde kullanıldığının kabulü için ise, o malın kamu hizmetinin yürütülebilmesi amacına uygun bulunması gerekir.

Niteliği gereği fiilen kamu hizmetine tahsisli taşınmazların haczi mümkün değildir. Kamuya tahsis kararı, haczedilmezlik şikayetinde gözönüne alınacak bir husus olmadığından, mahkemece yapılacak iş haczedilen taşınmazın fiilen kamu hizmetinde kullanılıp kullanılmadığını tespiti için keşif ve bilirkişi incelemesi yapılarak oluşacak sonuca göre hüküm kurmaktan ibarettir.

Somut olayda, banka hesapları yönünden meclis kararı başlığı altında kamuya tahsis edilen hesap numaralarını gösterir belge ile yetinilerek dosyanın bilirkişiye tevdii doğru olmayıp her hesaba ilişkin ayrıntılı hesap dökümü getirtilmek suretiyle hesaptaki paraların niteliği hususunda denetime ve hüküm kurmaya elverişli rapor alınmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir. Yine dosya arasında bulunan raporda her ne kadar ekstrelerin bilirkişi tarafından istendiği yazılı ise de bunun yargılamanın usulüne uygun olmayıp mahkemece getirtilmesi gerektiği gibi, ekstrelerin rapor ekinde yer almadığı görülmüştür.

Öte yandan haczedilen taşınmaz hakkında değerlendirme yapılmadan eksik inceleme ile hüküm tesisi de isabetsizdir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2022/80 Esas ve 2022/107 Karar

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı şirketin alacaklı sıfatıyla dava dışı borçlu ... Yapı Market San. Tic. Ltd. Şti. aleyhine başlattığı icra takibi sonucunda isim benzerliği nedeniyle, dava dışı borçlu ile hiçbir organik bağı bulunmamasına rağmen müvekkilinin işyerine hacze gidildiği sırada, Ümraniye 3. İcra Müdürlüğünün 2012/1340 Tal. sayılı dosyasına, davalı alacaklı tarafın haciz tehdidi altında 39.199,45TL ödemek zorunda kaldığını, davalının haksız olarak zenginleştiğini ileri sürerek sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre icra dosyasındaki paranın davalı alacaklıya ödenmeden avans faizi ile müvekkiline geri verilmesine, davalı tarafın kötü niyetli olması nedeniyle %40’dan aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 12. maddesi gereğince takibe konu olan para alacağına mahsuben borçlu veya üçüncü şahıs tarafından yapılan ödemenin kabulünün zorunlu olduğunu, bununla borçlunun ödenen miktar kadar borcundan kurtulduğunu, anılan madde nedeni ile husumetin zenginleşen icra dosyası borçlusu ... Yapı Market San. Tic. Ltd. Şti.’ye yöneltilmesi gerektiğini, müvekkilinin bu davada taraf sıfatının bulunmadığını, açılmış davanın pasif husumet yokluğundan reddinin gerektiğini, keza İİK’nın 72. maddesine göre açılacak bir istirdat davasının davacısının ancak borçlu olabileceğini ileri sürerek davacının aktif husumet ehliyetinin yokluğu nedeniyle, aksi hâlde borçlu şirket ile davacı arasında organik bağ bulunduğundan davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. (Kapatılan) Kadıköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 18.05.2012 tarihli ve 2012/435 E., 2012/636 K. sayılı kararı ile; uyuşmazlığın çözümünde davalının ikametgahı mahkemelerinin veya takibin yapıldığı yer mahkemelerinin yetkili olacağı, yetki itirazının süresinde yapıldığı gerekçesiyle Mahkemenin yetkisizliğine, Bursa Asliye Ticaret Mahkemesinin yetkili olduğuna karar verilmiş; karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiş; davacı vekilinin talebi üzerine dosya yetkili mahkemeye gönderilmiştir.

7. Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 01.04.2013 tarihli ve 2012/554 E., 2013/110 K. sayılı kararı ile; İİK’nın 12. maddesi uyarınca icra dairesinin borçlu veya üçüncü kişi tarafından ödenen parayı kabule mecbur olduğu, borçlunun ödenen bu para nispetinde borcundan kurtularak bu miktar kadar sebepsiz zenginleşeceği, bu nedenle davanın da borçluya karşı açılması gerektiği, davacının davasını sebepsiz zenginleşen borçluya karşı açacağı yerde alacaklıya karşı açmasından dolayı “pasif husumet yokluğu” nedeniyle davanın reddine karar verildiği, kısa kararda sehven “aktif husumet yokluğu” yazılmasından dolayı hükmün de o şekilde kurulduğu gerekçesiyle davanın sıfat (aktif husumet) yokluğundan reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 17.12.2013 tarihli ve 2013/14303 E., 2013/18067 K. sayılı kararı ile;

“…Dava konusu uyuşmazlık, davacının borçlu olmadığı bedeli, haciz tehdidi altında davalı alacaklıya ödediği iddiasına dayalı sebepsiz zenginleşmeden kaynaklı alacağın tahsili talebine ilişkindir.

818 sayılı BK.'nun 61-66.maddelerine (6098 sayılı TBK.'nun 77-82.maddelerinde) sebepsiz zenginleşme, bir kimsenin mal varlığının geçerli (haklı) bir sebep olmaksızın diğer bir kimsenin mal varlığı aleyhine çoğalması (zenginleşmesi) demektir. Sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak talep edilebilmesi için borçlunun mal varlığından bir başkasının aleyhine olarak bir zenginleşme meydana gelmeli, zenginleşme ve zenginleştirici olay arasında illiyet bağı bulunmalı ve zenginleşme haklı bir sebebe dayanmamalıdır.

Somut olayda, davacının işyerinde yapılan hacize dayanak teşkil eden icra takibinin kambiyo senedine dayalı olduğu, haciz için gelinen davacının işyeri adresi ile, dava dışı asıl borçlunun adresinin farklı olduğu, icra takibinin dava dışı borçlu aleyhine yapıldığı, davacı ile dava dışı borçlunun aynı şirket olduğunun ya da, aralarındaki bağın ispat edilemediği, bu nedenle de, davacının borcu ödemesi nedeni ile sebepsiz zenginleşenin davalı alacaklı olduğu, çünkü; davacının ödediği bedelin, davalının malvarlığına dahil olduğu anlaşılmıştır.

Öyle ise mahkemece, bu ilke ve esaslar gözetilerek, dava konusu olayda sebepsiz zenginleşenin davalı olduğu kabul edilip, yapılacak yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 14.07.2014 tarihli ve 2014/178 E., 2014/222 K. sayılı kararı ile, önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

10. Mahkemenin direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine Hukuk Genel Kurulunun 06.10.2020 tarihli ve 2017/3-1514 E., 2020/730 K. sayılı kararı ile; mevzuata uygun kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar oluşturulmadığı gerekçesiyle hükmün usulden bozulmasına karar verilmiştir.

11. Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 31.05.2021 tarihli ve 2021/199 E., 2021/398 K. sayılı kararı ile; Hukuk Genel Kurulunun usul bozması doğrultusunda önceki gerekçeyle sıfat (pasif husumet) yokluğundan davanın reddi yönünde direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davalının, dava dışı üçüncü kişiden olan alacağı için davacıya yönelttiği haciz tehdidi altında, davacının dosya borcunu yatırması nedeniyle zenginleşenin alacaklı olan davalı mı yoksa dava dışı borçlu mu olduğu, buradan varılacak sonuca göre sebepsiz zenginleşme hukuksal nedenine dayanılarak açılan davanın davalıya mı yoksa davanın İİK’nın 72. maddesinden kaynaklanan istirdat davası olduğu değerlendirilerek dava dışı borçluya karşı mı açılması gerektiği noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal mevzuatın açıklanmasında yarar bulunmaktadır.

15. Türk Hukuk Lûgatında istirdat (geri alma) davası şu şekilde tanımlanmaktadır: “1-Haklı bir neden olmaksızın mal ediniminden doğan ve bu yolla edinilen malın geri alınmasını içeren dava (TBK m. 77-82, TMK m. 122), 2- Hakkında yapılan ilamsız icra takibine süresinde itiraz etmediği ya da itirazın kaldırılması nedeniyle gerçekte borçlu olmadığı parayı ödemek zorunda kalan borçlunun ödediğini geri almak amacıyla açtığı dava. (İİK m.72)” (Türk Hukuk Lûgatı, Cilt I, Ankara 2021, s. 414).

16. Lûgatta istirdat davası başlığı altında yapılan ilk tanım borçlar hukukunda yerini bulan sebepsiz zenginleşme davasına karşılık gelmekte olup bu davanın ikinci tanımda açıklanan ve icra iflas hukukuna özgü bir eda davası olan istirdat davası ile benzer yönleri bulunmaktadır.

17. İcra ve İflâs Kanunu’nun 72/1. maddesi “Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir” hükmünü içermektedir. Aynı maddenin 7. fıkrasında ise “Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını isteyebilir” düzenlemesi mevcuttur.

18. Borçlu ödeme emrine itiraz etmemiş veya itiraz etmiş olup da itirazının icra mahkemesince kaldırılmış olması nedeniyle kesinleşen icra takibine rağmen, borçlu olmadığı kanısında bulunabilir. Böyle bir borçlu, borçlu olmadığını tespit ettirmek için menfi tespit davası açabilir ve bu davada hiç değilse icra dairesinin banka hesabına yatan paranın alacaklıya ödenmemesi için ihtiyati tedbir kararı alarak (İİK m. 72/III/2.c.) aleyhine yapılmakta olan icra takibinin durdurulmasını ve davayı kazanınca da takibin iptalini sağlayabilir.

19. Borçlu, böyle bir menfi tespit davası açmamış ve borcu cebri icra tehdidi altında ödemiş ise, ödemiş olduğu paranın kendisine geri verilmesi için istirdat davası açabilir (İİK m. 72/VII). Borçlunun menfi tespit davası açmış olması hâlinde, menfi tespit davası sonuçlanmadan önce borcun ödenmesi üzerine de menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilmelidir (İİK m. 72/VI).

20. İstirdat davası, esasen sebepsiz zenginleşme iddiasına dayanan bir eda davası olup, bununla icra takibi sırasında sebepsiz olarak ödenmiş olduğu iddia edilen bir paranın geri verilmesi istenir. Yalnız, davanın şartı icra hukukuna dayanmaktadır: Borçlunun, borcu bulunmadığı bir parayı icra takibinin kesinleşmesi nedeniyle cebri icra tehdidi altında ödemek zorunda kalmış olması (Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder/Taşpınar Ayvaz, Sema/ Hanağası, Emel: İcra İflas Hukuku, Ankara 2018, 4. Baskı, s. 228).

21. İcra ve İflas Kanunu’nda yerini bulan istirdat davasından sonra sebepsiz zenginleşme kavramına ilişkin açıklama yapmak yerinde olacaktır.

22. Borcun kaynaklarından biri olarak öngörülen sebepsiz zenginleşme, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 61 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Benzer hükümler 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 77 ve devamı maddelerinde de yer almaktadır. BK’nın 61. maddesi; “Haklı bir sebep olmaksızın aharın zararına mal iktisabeden kimse, onu iadeye mecburdur. Hususiyle muteber olmayan veya tahakkuk etmemiş bulunan bir sebebe yahut vücudu nihayet bulmuş olan bir sebebe müsteniden ahzolunan şeyin, iadesi lazımdır” hükmünü haizdir.

23. Haklı bir neden olmaksızın başkasının mal varlığından ya da emeğinden zenginleşen kimse bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür (TBK 77). Bu yükümlülük özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan ya da gerçekleşmemiş veya sona ermiş bir nedene dayanması durumunda doğmuş olur. Zamanaşımına uğramış bir borcun ifasından veya ahlakî bir ödevin yerine getirilmiş olmasından kaynaklanan zenginleşmeler geri istenemez. Hukuka ya da ahlaka aykırı bir sonucun gerçekleşmesi amacıyla verilen şey geri istenemez (Türk Hukuk Lûgatı, s. 962).

24. Buna göre borcun kaynağı olarak öngörülen sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik (illiyet) bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli haklı bir sebebe dayalı olmaması gerekmektedir.

25. Sebepsiz zenginleşmeden bahsedilebilmesi için diğer şartların yanında en önemlisi zenginleşenin mal varlığında meydana gelen artışın haklı bir sebebe dayanmamasıdır. Zira zenginleşmeyi doğuran sebep, kazandırma veya zenginleşenin müdahalesi ya da umulmayan bir olay olabilir. Nitekim BK’nın 61. maddesinde özellikle “haklı bir sebep olmaksızın” ifadesine yer verilmiş ve haklı olmayan sebep teşkil edecek hususlar örnek olarak sayılmıştır. Bu durumda kazandırmaya (edime) dayanan sebepsiz zenginleşme; “geçerli olmayan sebebe” veya “gerçekleşmemiş sebebe” veyahut “sona ermiş sebebe” dayalı olarak gerçekleşebilir.

26. Sebepsiz zenginleşme hâlinde zenginleşen ve fakirleşen arasında kanun gereği bir borç ilişkisi doğmakta olup, bu borcun konusu mal varlığında meydana gelen fazlalığın geri verilmesidir. Sebepsiz zenginleşmede sadece mal varlığındaki eksilmenin giderilmesinin talep edilmesi söz konusudur.

27. Görüldüğü gibi, sebepsiz zenginleşme, ikincil (talî) niteliktedir ve mal varlığındaki azalmanın başka aslî nitelikteki davalarla önlenmesi mümkün ise, sebepsiz zenginleşme davası gündeme gelemez. Başka bir anlatımla aynı olayda, aynî haktan (istihkak davası), zilyetlikten, sözleşmeden, sözleşme benzeri hukukî ilişkiden veya haksız fiilden kaynaklanan bir talebin ileri sürülmesi mümkün ise, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulama alanı bulamayacaktır.

28. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2021 tarihli ve 2017/(23)6-868 E., 2021/1646 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

29. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı şirketin alacaklı sıfatıyla dava dışı borçlu ... Yapı Market San. Tic. Ltd. Şti. aleyhine kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile icra takibi başlattığı, anılan borçlu şirketin adresine ödeme emrinin tebliğ olduğu ancak alınan ihtiyatî haciz kararı üzerine haciz işlemi için borçluya ait olduğu iddiasıyla davacı şirketin adresine gelindiği, haciz tutanağında “mahalde borçlu firmaya ait emareye rastlanmadığı” kaydının yazıldığı, davacı vekilinin borçlu firma ile organik bağlarının bulunmadığını beyan etmesine rağmen alacaklı davalı vekilinin tüm cezai ve hukukî tazmin sorumluluğunun kendisine ait olmak üzere haciz işleminin yapılmasını talep etmesi üzerine davacı şirket vekilinin borç miktarını haciz tehdidi altında ve ihtirazî kayıtla yatırması üzerine alacaklı davalının hacizden vazgeçtiği anlaşılmaktadır.

30. Davacı şirket ... Makine Tesisat İnşaat ve Boru Ekleme Parçaları San. ve Tic. Ltd. Şti. ile icra dosyasında borçlu şirket olan ... Yapı Market San. Tic. Ltd. Şti. arasında organik bağ bulunmadığına ilişkin kesinleşen İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 12.02.2015 tarihli ve 2014/863 E, 2015/128 K. sayılı kararı bulunmaktadır ve bu karar kuvvetli delil mahiyetindedir. Bu durumun aksi ispat olunmadığından davacı şirketin icra dosyasına, kendisiyle ilgisi bulunmayan asıl borçlu şirketin borcunu ödemiş olduğu açıktır.

31. Gelinen noktada, icra takibinin davacı şirket adına yapılmamış olması, başka bir deyişle davacının icra dosyasının borçlusu konumunda bulunmaması davanın istirdat davası olmaması yönünden ayırıcıdır. Çünkü yukarıda da izah edildiği üzere, istirdat davalarında icra takibinin borçlusu, borçlu olmadığını düşündüğü bir parayı cebri icra tehdidi altında ödemek zorunda kalmış olmaktadır. Kaldı ki, dosya kapsamı itibariyle, hacze gelinen adresin dahi asıl borçlu şirkete ait olmadığı, davacı şirkete ait olduğu, ödeme emri tebligatının dahi bu adrese yapılmadığı görülmektedir. Tüm bunlara rağmen, asıl borçluyla ilgisi bulunmayan davacının adresine gelinerek malları haczedilmeye çalışılmış, bunun üzerine davacı vekili haczi engellemek adına dosya borcunu ihtirazî kayıtla ödemek durumunda kalmıştır.

32. O hâlde, eldeki davanın sebepsiz zenginleşme hukuksal nedenine dayalı olduğu kabul edilmelidir.

33. Bu durumda uyuşmazlığın çözümü açısından sebepsiz zenginleşenin kim olduğunun tespiti önem kazanmaktadır.

34. Davacının icra dosyasına haciz tehdidi altında yatırmış olduğu parayla kim menfaat temin ediyorsa onun sebepsiz zenginleşme davasının muhatabı olacağı hususunda kuşku bulunmamaktadır. İİK’nın 12. maddesine göre icra dairesi takip edilen para alacağına mahsuben üçüncü şahıs tarafından ödenen paraları kabule mecburdur. Bununla borçlu bu miktar kadar borcundan kurtulur. Somut olayda da, yapılan ödemeyle ilk bakışta icra dosyasının borçlusunun borcunun söndüğü, bu nedenle menfaat temin edenin dava dışı asıl borçlu şirket olduğu, sebepsiz zenginleşme davasının muhatabının da anılan şirket olması gerektiği düşünülebilirse de, davacı ihtirazî kayıtla yatırdığı parayı asıl borçlunun borcundan kurtulması amacıyla kendiliğinden değil, haciz tehdidinden korunmak amacıyla ve bu hususu da haciz tutanağında açıkça belirterek yatırmıştır. Yatırılan para davalı alacaklının mal varlığına dâhil olmuştur. Davacının istemi, kendisinden haksız şekilde tahsil edilerek davalının mal varlığına giren paranın iadesi olduğuna göre muhatap da davalı olmalıdır. Aksinin kabulü, davacıyı muhatabı olmayan, borcu ödeme kabiliyetinin olup olmadığı belirsiz dava dışı borçluya yönelmeye zorlayacaktır ki, bu tür bir riskin davacıya yüklenmesi adil olmaz. Öyle ise, dava konusu olayda sebepsiz zenginleşenin davalı olduğunun kabulü gerekir.

35. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacının icra dosyasına parayı yatırmasıyla zenginleşenin dava dışı asıl borçlu olduğu, davalı alacaklının zaten varolan alacağını aldığı, bu sebeple sebepsiz zenginleşme davasının davalısı olamayacağı, direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

36. Diğer taraftan, dava tarihi 04.04.2012 olduğu hâlde direnme kararının başlık kısmında 13.11.2012 olarak hatalı yazılmış ise de bu durum mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde olduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.

37. Hâl böyle olunca, Mahkemece Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

38. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 10.02.2022 tarihinde, oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

1-Somut olayda, davalı alacaklı dava dışı, borçlu ... *** Market Ltd. Şti. hakkında başlattığı talepte, borçlu şirket adresinde haciz için Ümraniye 3. İcra Müdürlüğüne talimat yazıldığı, 02.04.2012 tarihli haciz tutanağında davacı üçüncü kişi şirket vekilinin adresinin borçlu şirketle ilgisinin bulunmadığı, haczedilecek menkullerin kendilerine ait olduğundan hacze muvafakat etmediklerini beyan ettiği ancak alacaklı vekilinin tüm cezai ve tazmini sorumluluğu üzerine alarak haciz ve muhafaza talep ettiği görülmektedir. Bunun üzerine üçüncü kişi şirket vekilinin borçlu şirketin borcunu kabul etmediğini ancak haciz ve muhafaza tehdidi altında kaldıklarından dolayı alacaklı şirkete ve vekiline ödenmemek üzere ihtirazi kayıtla toplam 39.199TL’nin icra dosyasına yatırdığı, paranın icra müdürlüğünce alındığı, talimatta yazılı alacak miktarı dosyaya alındığı için haczin yapılmadığı, alacaklı vekilinin ihtirazi kayıt şerhini kabul etmediği, icra dosyasına alınan 39.199TL’nin kesintiler sonrası 35,475TL’sinin 17.04.2012 tarihli reddiyat makbuzu ile alacaklıya ödendiği görülmektedir.

2-Uyuşmazlık, davalının üçüncü kişiden olan alacağı için, davacı üçüncü kişinin dosya borcunu icraya yatırması nedeniyle sebepsiz zenginleşenin borçlu mu yoksa alacaklı mı olduğunun tespit edilmesi, buradan çıkacak sonuca göre sebepsiz zenginleşmeye dayalı davanın alacaklıya mı yoksa borçluya karşı mı açılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.

3-818 sayılı BK’nın 61-66 maddelerinde (6098 TBK’nın 77-82 maddelerinde), düzenlenen sebepsiz zenginleşme, bir kimsenin mal varlığının geçerli bir sebep olmaksızın diğer bir kimsenin mal varlığı aleyhine çoğalması (zenginleşmesi) demektir. Somut olayda sebepsiz zenginleşenin kim olduğunu açıklığa kavuşturmak için İcra ve İflas Kanununun konu ile ilgili maddelerini incelemekte fayda bulunmaktadır.

4-6352 sayılı Kanunun 106. maddesi ile 05.01.2013 tarihinde yürürlükten kalkan İİK’nın 12. maddesi dosya borcunun üçüncü kişi tarafından icraya ödendiği tarihte yürürlükte bulunmaktadır. İİK’nın 12. maddesine göre icra dairesi icra (veya iflas) takibine konu yapılmış (yani takibedilmekte) olan bir para alacağına mahsuben (yani o para alacağı için) ödenen paraları kabul etmeye mecburdur. İcra dairesine ödeme kural olarak icra dairesi binasında yapılır. İcra dairesi dışında haciz sırasında haczi yapan memura yapılan ödemeler de İİK m.12 göre icra dairesine yapılan ödeme hükmündedir. İcra dairesine ödeme, borçlu tarafından yapılabileceği gibi bir üçüncü kişi tarafından da yapılabilir.

5-İcra dairesinin üçüncü kişinin borçlunun borcunu ödemesinin hangi sebebe dayandığını sormak ve araştırmak zorunluluğu ve yetkisi yoktur. Üçüncü kişi borçlunun bilgisi dışında ve hatta onun iradesi hilafına borçlunun borcunu ödeyebilir. Borç icra dairesine ödenir ödenmez, alacaklının parayı icra dairesinden istemek hakkı doğar ve bu nedenle paranın icra dairesine ödenmesi ile borç son bulur. Boçlunun ödenen miktar kadar borcundan kurtulmuş sayılabilmesi için ödemenin icra dairesine kayıtsız şartsız yapılması gerekir. Üçüncü kişinin, dosya borcunu, alacaklıya ödenmeme kaydı ile icra dosyasına yatırmış olması, bu kayıtla yatan paranın icra müdürü tarafından alacaklıya ödenmesine engel değildir. Borçlu alacaklıya ödenen bedel kadar borcundan kurtulur. Para borcu BK 73. maddesine göre alacaklının verme zamanındaki yerleşim yerinde ödenir. Ancak İİK 12. maddesi bu ilkeye bir istisna getirmektedir. İcra dairesi ödemeyi yapan borçlu veya üçüncü kişinin tek taraflı talebi ile parayı o kişiye (borçluya veya üçüncü kişiye) geri vermez. İcra dairesi, para hangi icra takibi için yatırılmış ise parayı o takibin alacaklısına ödemek zorundadır, ödemez ise alacaklı icra mahkemesine şikayette bulunabilir (Kuru Baki; İcra ve İflas Hukuku C.1, İstanbul 1983, s.72-77).

6- İİK’nın 361. maddesi sadece borçludan fazla para tahsil alınarak alacaklıya verildiği yahut genellikle bir tarafa para tediye olunduğu hesap neticesinde anlaşılır ise verilen paranın ayrıca hükme hacet kalmaksızın o kişiden geri alınacağını düzenlemektedir. Ancak takip borçlusu olmayan üçüncü kişi bu maddeye dayalı iade talebinde bulunamaz. Üçüncü kişinin yanlışlıkla ödediğini iddia ettiği paranın iadesi yargılamaya gerektirdiği için bu iddiasını sebepsiz zenginleşme davasında ileri sürebilir.

7- Borcunu ödemeyen borçluya karşı cebri icra organları borçluya ait malları haczedip, parayı çevirerek alacağın tahsili yoluna gider. Bir mal aslında üçüncü kişiye ait olduğu hâlde borçlunun malı imiş gibi haczedilebilir. Böyle bir durumda üçüncü kişinin mal varlığına yönelik cebri müdahaleyi bertaraf etmek için İİK’nın 96. ve 99. maddeleri arasında istihkak davası düzenlenmiştir. Üçüncü kişilerin takip alacağını ödeme sorumluluğu yoktur. Üçüncü kişiler istihkak davasını açarak mal ve haklarını icranın kapsamı dışına çıkarabileceklerdir. Malın borçlu elinde haczedilebilmesi hâlinde İİK 96. ve 97. maddelerinde yazılı usul, malın üçüncü kişi elinde haczedilmesi hâlinde İİK 99. maddesinde yazılı usul ve uygulanacaktır. Malın borçlunun mu, üçüncü kişinin mi elinde haczedildiğine asıl takibi yapan icra dairesi karar verecektir. İcra dairesinin haczin İİK 96 ve 97 maddelerine göre borçlu elinde mi yoksa İİK 99 maddesine göre üçüncü kişi elinde mi haczedildiği konusundaki kararı icra mahkemesinde şikayet konusu yapılabilir.

Hacizli mal paraya çevrilip bedeli alacaklıya verilmediği sürece istihkak davası açma hakkı vardır. Hacizli mal satılıp, satış bedeli alacaklıya verilmiş ise üçüncü kişinin istihkak davası açma imkânı kalmadığından borçlu aleyhine ancak sebepsiz zenginleşme davası açabilir (13 HD. 9.12.1980,6022/6667: Uyar Talih, İcra Hukukunda İstihkak Davaları, 3 B. İzmir 1994 s. 263). Çünkü üçüncü kişinin malının satılarak bedelinden alacaklının alacağının ödenmesi ile borçlu sebepsiz olarak zenginleşmiştir, yani borçlunun borcu üçüncü kişinin mal varlığından ödenmiştir (Kuru, İcra ve İflas Hukuku C.2 s.1010; Aslan, Kudret Hacizde İstihkak Davası, Ankara, 2005 s.354).

8-Ödeme emri kesinleşip alacaklıya haciz isteme yetkisi geldikten sonra o takip bakımından alacak mevcuttur ve borçlu ancak bu borcu ödemek suretiyle kendisine karşı olan takipten kurtulabilir. Borçlunun maddi hukuk bakımından gerçekte borçlu olup olmadığı sorunu, borçlu ile alacaklı arasında bir husustur. Borçlu üçüncü kişinin açtığı sebepsiz zenginleşme davasını kaybederek üçüncü kişinin malının bedelini üçüncü kişiye ödemek zorunda kalır ise borçlu İİK m. 72 maddesine göre alacaklının karşı istirdat davası açabilir. Sebepsiz iktisap davasının borçluya karşı açılması üçüncü kişi lehinedir. Çünkü bu hâlde üçüncü kişi sadece satılan malın borçlunun borcu için cebri icraya konu edemeyeceğini ispat edecektir.

Oysa üçüncü kişinin alacaklıya karşı sebepsiz iktisap (zenginleşme) davası açması hâlinde, üçüncü kişinin aynı zamanda alacaklının alacağının maddi hukuk bakımından mevcut olmadığını da ispat etmesi gerekir ki, bunun ispatı alacak borç ilişkisine tamamen yabancı olan üçüncü kişi için çok zor hatta imkânsızdır (Kuru; İcra ve İflas Hukuk C.2. s.1011; Arslan, s.357).

9-Üçüncü kişiye ait malın haciz edilip satılması ve alacaklıya satış bedelinin ödenmesi ile borçlunun borcu sona erdiği için sebepsiz zenginleşmektedir. Aynı şekilde üçüncü kişinin kendi rızası ile borçlunun borcunu icra dairesine ödemesi ile de borçlunun borcu sona erdiğinden borçlu sebepsiz zenginleşmektedir. Bu bakımdan üçüncü kişinin dosya borcunu ödemesi ile, üçüncü kişinin malının satılıp paraya çevrilmesi yolu ile borcu ödemesi arasında fark bulunmamaktadır. Her iki durumda da borçlu zenginleşmektedir. Bu hâl için de yukarda belirtilen açıklamalar geçerli olup, üçüncü kişi alacaklıya değil borçluya karşı sebepsiz zenginleşme davası açabilir. Çünkü üçüncü kişi takip borcunu ödememiş olsa idi borçlunun malları haciz edilip satılmak suretiyle takip borcu ödeneceği için borçlunun malvarlığında eksilme olacaktır.

Alacaklı kendisine yapılan ödeme nedeniyle borçlunun mallarına haciz konulmayacağı için borçlunun mal varlığı eksilmediği ölçüde zenginleşmiş sayılır.

Somut olayda da üçüncü kişi takip borcunu borçlu adına ödeyerek borcu sona erdirdiği için alacaklı borçlunun mallarının haczinden vazgeçmiştir. Haciz yerinde bulunan malların kendisine ait olduğunu iddia eden üçüncü kişinin istihkak iddiasında bulunmak yerine, takip borcunu ödemeyi ve haczin yapılmasına engel olmayı tercih etmesi nedeni ile ancak borçluya karşı sebepsiz zenginleşme davası açabilir.

10-Davacı üçüncü kişi haciz adresinin kendilerine ait olduğu hâlde borçlunun adresi olarak gösterilerek haciz tehdidi nedeniyle ihtirazı kayıtla dosya borcunu ödediğini iddia etmektedir. Davacı yaptığı ödemenin sebepsiz olduğunu anlatmak için ancak istihkak davasında ileri sürebilecek borçlu ile arasında organik bağ olmadığı haczin kendine ait adreste yapıldığı gibi hususları öne çıkarmaktadır. Şayet üçüncü kişi davacı haczin üçüncü kişi nezdinde yapıldığı görüşünde ise icra müdürü işlemini icra mahkemesinde şikayete konu yapabilir. Öte yandan İİK’nın 79 ve 85 maddeleri uyarınca alacaklı vekilinin göstereceği adreslerde haciz yapmak zorundadır. Üçüncü kişinin haksız ve kötü niyetli haciz nedeniyle uğradığı zararları tazmin için tazminat davası açma hakkı vardır. İcra İflas Hukukunda üçüncü kişinin haczi engellemek için dosya borcunu ödeme zorunluluğu yoktur. Haczolunan malın kendisine ait olduğu iddiasında olan üçüncü kişi istihkak davası açarak haczin kaldırılmasını sağlayabilir.

11-Üçüncü kişinin haciz tehdidi altında borcu ödedim savunması da hukuka uygun değildir. Haciz tehdidi İİK’nın 72. maddesinin 7. fıkrasına göre takip borçlusu yönünden geçerli olup anılan fıkra hükmüne göre “takibe itiraz etmemiş veya itirazın kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren 1 sene içinde umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını isteyebilir.”

12-İcra takibinde, alacaklının talebi üzerine borçlunun mallarına haciz konur. İcra müdürünün haciz koyduğu malın borçluya ait olmadığı ancak alacaklı veya üçüncü kişi tarafından açılacak istihkak davası üzerine verilecek kararla ispatlanabilir. İcra müdürünün yaptığı işlemlerin hukuka uygun olduğu istihkak davasında verilen karara kadar geçerlidir.

Bu nedenle üçüncü kişinin istihkak davası açma yerine, haciz tehdidi ile ihtirazi kayıtla borçlunun borcunu ödeyerek haczi engellemesi, istihkak davasının açılması kabiliyetini kaldırması sonrasında alacaklı aleyhinde sebepsiz zenginleşme davası açarak ödediği parayı geri alması mevcut hukuk kurulları karşısında hukuka uygun bir yol değildir.

13- Aksinin kabulü hâlinde alacaklı, üçüncü kişinin daireye borcunu ödemesi ile takip son bulduğu için o takipte borçlunun mallarına haciz koydurup paraya çevirmek sureti ile alacağın tahsili imkânından mahrum kalacak, sebepsiz zenginleşme davası sonucunda üçüncü kişinin parayı geri alması hâlinde alacağını tahsil edemeyecek, böylece icra takibi sürüncemede kalacaktır. Somut olayda üçüncü kişinin dosya borcunu ödemesi ve icra müdürlüğünce de alacaklıya ödeme ile icra dosyası infaz edilmiştir. Alacaklı alacağını aldığı için sebepsiz zenginleştiğinden bahsedilemez. Dosya borcunu üçüncü kişi ödemese idi borçlunun mallarının haczi ve satışı sureti ile alacağına kavuşacaktır.

14- Öte yandan somut olayda ihtiyati haciz aşamasında üçüncü kişinin borcu ödediği için borçlunun takibi icra mahkemesinde iptal ettirme hakkı da ortadan kalkmaktadır. Üçüncü kişinin borçluya karşı açacağı sebepsiz zenginleşme davasını kazanması hâlinde, borçlu alacaklıya karşı istirdat davası açmak durumunda kalacaktır.

15- Bu nedenlerle üçüncü kişinin icra dosyasına yaptığı ödemenin İİK’nın 12. maddesine göre borçlu adına ve borca mahsuben kabul edilmesini zorunlu kılmaktadır. Ödenen miktar kadar borçlu borcundan kurtulacağı için ödeme miktarınca borçlu zenginleşmektedir. Bu nedenle sebepsiz zenginleşme davasının borçluya karşı açılması gerekir.

Ancak istihkak davasında tartışma konusu yapılabilecek olan borçlu ile üçüncü kişi arasında organik bağın bulunmadığı, haciz adresinin üçüncü kişinin adresi ve haczedilecek malların üçüncü kişiye ait olduğu ileri sürülerek sebepsiz zenginleşmenin alacaklı olduğu sonucuna varılamaz. Sonuç olarak direnme kararının onanması görüşünde olduğumdan kurul çoğunluğunun bozma yönündeki görüşüne katılamıyorum.