1. GİRİŞ

Günümüzde gelişen teknolojiye bağlı olarak hızla ilerleyen internet, insanların hayatına ve yaşam biçimlerine yön veren bir hal almıştır. Bir gereksinim haline gelen internetin kontrolsüz gelişimi ile birlikte kişilik haklarının korunması da sorun haline gelmiştir. Kişilik hakkı, kişinin en temel haklarının başında gelmektedir. Kişiliğin gerek kişinin rızasına dayalı saldırılara karşı, gerekse de rızasına dayanmayan saldırılara karşı korunması hukuken güvence altına alınmıştır. Genel tanımıyla kişilik hakkı, kişisel varlıklar üzerinde söz konusu olan şahsa bağlı bir mutlak hak olarak tanımlanmaktadır. Nitekim yaşam, sağlık, özgürlükler, şeref ve haysiyet, özel yaşam, isim, resim, his yaşamı gibi kişisel varlıklar üzerindeki haklar kişilik hakkını ifade etmektedir. Kişilik hakkı kişisel varlıklar üzerindeki bir hak olduğundan, bu varlıklara yönelen saldırılar kişilik hakkının ihlali sonucunu meydana getirmektedir. Bir başka tanımla kişilik hakkı, kişinin toplum içindeki saygınlığını ve kişiliğini serbestçe geliştirmesini temin eden öğelerin tümü üzerindeki haklar olarak tanımlanmaktadır. Fakat teknolojik gelişmelerin paralelinde insan ilişkilerinin artması kişilik hakkına yapılan müdahaleleri de beraberinde getirmektedir. Bu hususta özellikle medya araçları üzerinden yapılan açıklamalar geniş kitlelere hitap etmekte ve inandırıcılıkları açısından insanlar üzerinde daha güçlü etki bırakmaktadır. Böylelikle kişiler yüz yüze yapılan ihlallere oranla daha fazla zarar görmektedir.

Kişilik hakkının mutlak bir hak oluşu, hak sahibine, bu hakka ve hakkın kapsadığı değerlere herkesin saygı göstermesini isteme ve kanunların, kamu düzeninin ve genel ahlak ve adabın çizdiği sınırlar içerisinde dilediği gibi kullanma hakkı vermektedir.[1] Kişilik haklarının içeriği ile ilgili esaslara Anayasanın 12. ve 40. maddeleri arasında, “Temel Hak ve Ödevler” başlığı altında yer vermiştir. Buna göre herkes kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip olmaktadır. Öte yandan yine kişilik hakkı kavramına Türk Medenî Kanunun 24. Maddesinde yer vermiş olup, borçlar kanunun 49. maddesinde ise şahsiyet hakkı olarak ifade edilmiştir.[2]

İnternet ortamında kişilik haklarının ihlâli son yıllarda internet hukukunun en çok üzerinde durduğu konular arasında yer almaktadır. Zira teknolojinin ilerlemesinin akabinde sosyal medya olarak adlandırılan alan kullanımının gün geçtikçe artması ile birlikte kişilerin kişilik haklarına saldırı oranları da artmıştır. Dolayısıyla sanal olmayan hayatta kişinin şeref ve haysiyeti, vücut bütünlüğü, yaşam hakkı gibi kişilik haklarına karşı yapılan reel eylemler kişilik haklarını ihlâl ederken yine sanal ortamda kişi hakkında yalan haber yapılması, kişinin özel fotoğraflarının izni olmadan ele geçirilerek paylaşılması, truva atı, bukalemun, virüs, solucan gibi çeşitli yazılımlarla bilgisayarına nüfuz edilerek bilgi ve belgelerin elektronik ortamlarda ele geçirilmesi gibi yöntemlerle kişilik haklarına zarar verilebilmektedir. Bu şeklide her geçen gün teknolojinin, internetin ve kullanılan yazılımların gelişmesiyle birlikte kişilik haklarını ihlâl edici yeni eylemlerle de karşı karşıya kalınmaktadır.[3] Bu eylemlerden suç boyutunda olanlar Türk Ceza Kanunu kapsamında değerlendirilirken; suç boyutunda olmasa da kişinin şerefini, haysiyetini, onurunu, saygınlığını rencide edebilecek eylemler özel hukuk kapsamında değerlendirilerek bu eylemlerin sona erdirilmesi ve yarattığı olumsuzlukların giderilmesi için önlemler alınmaktadır.

2. İNTERNET ORTAMINDA KİŞİLİK HAKLARININ İHLALİ TÜRLERİ

İnternetin sınırsız oluşu dolayısıyla kişilerin özel hayatlarına, şeref ve haysiyetine saldırı ve kişilerin gizli bilgilerin ortaya dökülmesi eylemleri çok daha kolay gerçekleştirilmekte olup, böylece kolayca gerçekleştirilebilen eylemler geniş kitlelere ulaşabilmektedir. İnternet aracılığıyla kişilik haklarının ihlâli sınırlı sayıda olmamaktadır. Zira teknolojideki gelişmelere ve değişimlere ilişkin olarak internet aracılığıyla kişilik haklarının ihlâli karşımıza değişik şekillerde çıkmaktadır. Dolayısıyla bilim ve teknoloji her geçen gün yeni ilerlemeler kaydettiğinden bu ilerlemelere paralel olarak yeni ihlâl türleri meydana gelmektedir. Hem teknolojinin hem de haklarını oluşturan kişisel değerlerin zamana göre farklılık göstermesinden dolayı internet aracılığıyla kişilik hakkı ihlâllerinin türleri de zamana göre farklılık göstermektedir. Bunlardan birkaç başlığı aşağıda

2.1. Alan Adları Yolu İle Kişilik Haklarının İhlali

Kısa tanımıyla alan adı, herhangi bir web sitesine ulaşıp o site içindeki bilgileri görebilmek için kullanılan adresler olarak tanımlanmaktadır. Her web sitesinin kendine özgü bir adresi bulunmaktadır. İnternet Protokol (IP) adresi adı verilen bu adresler dört haneli sayılardan oluşmaktadır. Bu adreslerin akılda kalması ve siteye ulaşabilmek için doğru bir şekilde yazılmasının güç olacağı düşünülerek her (IP) numarasını temsil eden bir alan adı kullanılmaktadır. Alan adları internetin kullanılmaya başladığı ilk zamanlarda sitelere erişimi kolaylaştırmak maksadı ile yaygınlaşmış olsa bile günümüzde aynı zamanda ticari anlamda bir firmayı tanımlamada kullanılan kimlik haline de gelmiştir. Dolayısıyla alan adlarının birden fazla (IP) adresleri de bulunabilmektedir. Diğer yandan herhangi bir alan adı bulunmayan ve pasif internet kullanıcısı olarak tanımlayabileceğimiz bir kullanıcı internete bağlandığı anda kendisine, bağlantıyı sağlayan modem tarafından bir (IP) numarası verilmektedir. Bu numara, kullanıcının tanınmasını, abonenin kime ait olduğunu ve bağlandığı yerin adres bilgilerinin öğrenilmesini sağlamaktadır.

Alan adları, kullanım sıklığı sebebiyle bir bakıma kişi veya tüzel kişilikleri temsil etmektedirler. Nitekim ilgili kişi veyahut kurumun bilgilerine ulaşmak isteyenler bu web sitelerini ziyaret ederek bilgi sahibi olmaktadır. Bu şekilde marka adları birden fazla ülkede kullanılabilirken, alan adları ise yalnız bir kişi tarafından tescil edilerek dünyanın her tarafından kullanılabilmektedir. Bu nedenle de ticari alanda alan adlarının ekonomik değeri yüksek olmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 26.maddesinde kişinin adının korunmasını ifade edilmektedir. Bu sebeple kişinin adının internet ortamında bir web sitesine verilmiş olması o kişinin kişilik haklarının ihlali anlamına gelmektedir. Gerçek ya da tüzel kişiler kendi internet sitelerini kurmak için gereken alan adlarını ya “tr” uzantılı veya yurtdışından bu hizmette bulunan firmalara başvuru yaparak “tr” uzantısız olarak almaktadır. Öte yandan alan adlarının haczedilemeyeceği 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun 34. maddesinde belirtilmiştir. Ayrıca kendi adının, izin vermemiş olmasına rağmen bir web sitesinin alan adı olarak kullanıldığını fark eden kişi, Türk Medeni Kanunun 24, 25 ve 26/2. maddelerine istinaden adının korunmasını isteyebilmektedir. Aynı zamanda alan adı ihlalinin yurt dışından yapılması durumunda ise uluslararası hukuk kurallarının uygulanmasının yanında ihlalin yapıldığı ya da zararın oluştuğu yer olarak Türk hukuku uygulanacaktır.

Günümüze baktığımızda com, net ve org uzantılı alan adlarını oldukça düşük ücretler karşılığında ve hiçbir bir fikri mülkiyet hakkı kontrolü sağlamadan veren birçok hizmet sağlayıcı bulunmaktadır. Bu şekilde alan adı alan kötü niyetli kişiler, bu alan adı karşılığında alan adını hak eden gerçek sahibine yüksek fiyatlarla geri vermeyi önermekte ve o markanın ününden faydalanarak kendi markasının tanıtımını sağlamakta veya bu alan adını müstehcen görüntüler eşliğinde kullanarak firmanın itibarını zedelemektedir. Böylelikle internet üzerinden hizmet veren bu sağlayıcılar, alan adı talep eden kişinin talep ettiği adı sistemden sorgulamakta ve daha önce başkası tarafından alınmamış ise ilk gelen ilk alır prensibine dayanarak alan adını bu kişiye tahsis etmektedir. Dolayısıyla sistemin bu şekilde işliyor olması, alan adı ile kişilik haklarının ihlal edilmesinin en büyük nedeni olmaktadır.

Bu sorunun çözümü için internet alan adlarını düzenleyen ICANN, bir takım çözüm prosedürlerini uygulamaya koyarak ve yeni bir yapılanmaya giderek, oluşturduğu kuruluşlardan biri olan WIPO’ ya (Dünya Fikri Haklar Örgütü) yetkiler vermiştir. Böylece alan adlarının gerçek sahiplerine devredilmesinin yolu açılmıştır. Bu durumda yapılması gereken herhangi bir dava yoluna gidilmeden önce Dünya Fikri Haklar Örgütü olan WIPO' ya başvurmaktır. Başvuruda aranan şartlar ise, ihlale konu olan alan adı ile başvuru yapan kişi veya kuruluşun marka hakları ile çok yakın benzerlik göstermesi, alan adını kullanan kişinin bu hakkı yasal yollardan elde etmemiş olması ve ihlal iddiası ile kazanılan alan adının tescilinde kötü niyetin var olmasıdır. Alan adı ile yapılabilecek ihlallere karşı örnek verilecek olursa; kişiye ait marka veya unvanın bir başkası tarafından kullanılması ünlü kişi veya markaların adlarına benzer alan adlarının alınması ya da kasıtlı olarak ad içerisindeki bir harfin değiştirilerek veyahut eksiltilerek tescil edilmesi olarak gösterilebilir.

Yine başkasına ait ticari unvanlarda alan adı olarak seçilerek kullanılmaktadır. Fakat bu seçimin haksız rekabete dönüşmemesi için alan adı olarak seçilen adın bir yanılmaya ya da yanılma ihtimaline neden olmaması gerekmektedir. Zira alan adı alarak kendi adına tescil ettiren kötü niyetli bazı kullanıcıların amacı, kâr sağlamak için internet kullanıcılarını başka bir siteye ya da kendi sitesine yönlendirmek veya marka üzerinde tereddüte yol açacak şekilde bir internet trafiğine neden olmaktır. Bu şekilde ihlale uğrayan alan adları için; marka, haksız rekabet ya da kişilik hakları korumasına ilişkin hükümler uygulanacaktır. Hatta alan adı ihlal edilenin kişi olması durumunda, Türk Borçlar Kanunun 57. maddesi hükümleri de uygulanabilmektedir. Buna göre; gerçek olmayan haberlerin yayılması ya da bu tür ilanların yapılması veya dürüstlük kurallarına aykırı eylemlerde bulunulması yüzünden müşterileri azalan ya da onları kaybetme tehlikesiyle karşılaşan kişi, bu davranışlara son verilmesini ve kusurun varlığı durumunda zararının giderilmesini isteyebilir. Öte yandan alan adı ihlal edilenin tacir olması durumunda ise, Türk Ticaret Kanunun haksız rekabet başlıklı 54. maddesi hükmüne göre hareket etmek gerekecektir.

Ayrıca internet ortamının ifade özgürlüğünün rahatça uygulanabildiği bir ortam olduğu düşünüldüğünde bir marka hakkında olumlu veya olumsuz bir şekilde yorumlar yazılması karşısında marka hakkı sahibi bu yorumları bir geri bildirim olarak düşünebilmekte ve gereken tedbirlerini alabilmektedir. Fakat marka hakkında kasıtlı olarak rakip markalar lehine bir karalama da uygulanmaktadır. Bu durum karşısında markasını korumak isteyen marka hakkı sahibi yargı yoluna başvurarak söz konusu saldırılardan markasının korunmasını talep edebilir. Dolayısıyla bir yandan ifade özgürlüğü bir yandan da marka hakkı sahibinin itibarının söz konusu olacağı bu çekişmede yargılama sonucunda hakim tarafından bir çözümlenecektir.

2.2. Elektronik Posta Yolu İle Kişilik Haklarının İhlali

Günümüz bilgi ve iletişim teknolojisinde internet kullanıcıları arasındaki iletişimi ve mesaj gönderilmesini sağlayan yöntemler arasında elektronik posta sistemleri yer almaktadır. Kullanıcılar bu sistemler ile haberleşebildikleri gibi e-postalarına göndermek istediklerini ekleyerek karşı tarafa iletebilmektedirler. Aynı zamanda iletişim mesafesine bağlı olarak artan telefon ücretlerinin yanı sıra e-posta ile kurulan iletişim, hem daha ekonomik hem de daha hızlı olmaktadır. Ayrıca E-posta kullanımı özel sektörün yanı sıra kamu kurumlarında da yaygın olarak kullanılmakta ve bu kurumlar personellerine kendi kurumlarına ait e-posta adresi vermektedirler. Bu hususta kurum tarafından kendisine verilen e-posta adresini kullanarak diğer bir kişinin kişilik haklarını ihlal edene kişiye karşı, kurumun itibarını zedelediği gerekçesiyle kurum tarafından tazminat davası açılabilmektedir.

Öte yandan e-posta, tebligat yapılması bakımından da artık geçerli bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Zira 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 7. maddesine göre e-posta yolu ile tebligat yapılmasının önü açılmıştır. Nitekim e-posta sistemine teknik yönden bakıldığında, gönderenin adresinden çıkan bir postanın alıcının adresine ulaşıncaya kadar birçok sunucudan geçtiği ve bu sebeple de uğrak yerlerindeki kişiler tarafından okunabileceği görülmektedir. Dolayısıyla herhangi bir hukuka uygunluk sebebi olmadan kişiye ait olan bir e-posta içeriğinin ele geçirilmesi, okunması ya da kişinin e-posta trafiğinin incelenmesi kişilik hakkı ihlali olmaktadır. Yine kişinin elektronik posta adresine ait şifre bilgisi özel hayat alanına ait bir bilgi sayılmaktadır. Bu şifrenin ele edilerek kişiye ait mesaj kutusundaki bilgilerin okunması kişinin özel hayat alanına aykırılık teşkil edecektir. Zira kişiye e-posta göndererek hakaret, küfür gibi ve sair davranışlarda bulunmak veya bu e-postalar içerisine yazılan ifadeler ile o kişi hakkında gerçek dışı isnatlarla kişilik hakları ihlal edilebilmektedir.

Yine e-posta aracılığı ile kişinin özel hayatına dair bilgi, belge, resim, görüntü, ses gibi ve sair materyallerin internet üzerinden yayınlanması da kişilik hak ihlallerinin bir başka boyutudur. Bu şekilde e-posta gönderilerek kişilik hakları ihlal edilen kişi, dava yolu ile bu ihlalin durdurulmasını, ihlal henüz yapılmamış fakat yapılacağına dair kuvvetli emareler var ise önlenmesini ve ihlal sona ermiş olsa dahi hukuka aykırılığının tespit edilmesini talep edebilmektedir. Türk Medeni Kanunun 24. maddesine göre açılacak bu tür davalarda, gönderilen e-postanın içeriğinin ne olduğu önemli olmamaktadır. Bir diğer hususta kamu kurumları, yaptıkları eylem ve işlemlerde bilişim teknolojilerini kullanırken çalışanlarına birer e-posta adresi vermekte ve bu hizmeti onlara sunmaktadırlar. Kuruma ait bir e-posta sistemini kullanmak, ayrıca bilişim sisteminin güvenliğini sağlamak yani olabilecek güvenlik açıklarını azaltmakta da faydalı olmaktadır. Ancak verilen bu hizmet beraberinde bazı hukuki sorumlulukları da getirmektedir. Nitekim çalışana verilen her e-posta adresi o çalışanın iletişim özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir. Kurum yönetimi tarafından herhangi bir e-posta hesabının denetim altına alınmak istenmesi, içeriğinin ve trafik bilgilerinin takip edilmesi, Ceza Muhakemesi Kanunun 135. maddesinde belirtilen şartlara uygun olarak yapılması gereken bir işlem olmaktadır. Ayrıca e-posta hizmeti kamu kurumları dışında gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerince de sunulabilmektedir.

Aynı zamanda internet ortamında karşıdaki kişinin e-posta adresine, o kişinin onur, haysiyet ve şerefini zedeleyecek içerikte mesajlar gönderildiğinde kişi, özel hukuka dayanarak bir korunma isteyebilmektedir. Diğer taraftan kendisine yapılan bu eylem, Türk Ceza Kanunu içerisinde tanımlanmış hakaret suçunu da oluşturabilmektedir. Dolayısıyla Türk Ceza Kanunun 125. maddesine göre “hakaret fiili” mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde huzurda işlenmiş sayılmaktadır. Bu hususta iletiyle anlatılmak istenen, internet ve sosyal medyanın da bir elektronik kitle iletişim aracı olmasıdır. Böylelikle internet ortamında yapılan bir hakaret suçu aynı zamanda huzurda yapılmış sayılacaktır. Bu noktada internet sayfaları üzerinden alenen işlenebilen bu suç akabinde ağırlaştırıcı sebepleri de beraberinde getirecektir. Ayrıca e-posta yolu ile yapılan ihlallerin ispatlanması noktasında kişinin, almış olduğu e-postayı silmemesi, bilgisayarında saklaması ve ayrıca içeriğini kâğıda çıkartması da oldukça önem arz etmektedir. Fakat günümüzde ücretsiz ve herhangi bir belge talep edilmeden verilen e-posta adresleri nedeni ile e-postayı gönderen kişinin belirlenmesi ve kendisine ulaşılması kolay olmamaktadır. Özellikle truva atları veya benzer zararlı programlar sayesinde başka bilgisayarlardan e-posta gönderilerek o bilgisayarın IP numarasının yanlışlıkla tespit edilmesine sebebiyet verilerek zaman zaman olaylarla ilgisi olmayanlar hakkında yasal işlem başlatıldığına da rastlanmaktadır.

Bir diğer husus e-posta ile yapılan kişilik hakları ihlalinde, e-posta’nın tek başına delil olarak kullanılmasının bazen yeterli olmayışıdır. Nitekim e-posta’nın gönderilmesi esnasında gönderenin farklı yazılması, içeriğinin değiştirilmesi veya başka bir IP numarasından gönderilmiş gibi yapılması bazen ihlali gerçekleştirenin tespit edilmesini zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla güvenli elektronik imza ve kayıtlı elektronik postanın kullanılması kişinin gerekli güvenlik tedbirlerini aldığı anlamını taşımakta ve ihlale neden olan e-postanın kendisi tarafından gönderilmediğinin ispatında güçlü bir delil olarak görülmektedir. Yine e-posta yolu ile kişilik haklarının ihlal edilmesinde kişi mağdur tarafında olabileceği gibi farkında bile olmadan dahi ihlali gerçekleştiren konumunda kalabilmektedir. Bu şekilde kişinin, kullanmakta olduğu bilişim sistemi için gerekli güvenlik tedbirlerini almamış olması halinde, başkasının bu sisteme sızarak sistemi onun adına kullanabileceği ve suç işleyebileceği göz ardı edilmemelidir. Aksine internet kullanıcılarının ileri seviyelerde olmasa dahi orta düzey bir kullanıcının alabileceği güvenlik tedbirlerini almaları gerekmektedir.

2.3. Spam Gönderme Yolu İle Kişilik Haklarının İhlali

Spam kısaca, internet kullanıcısı tarafından talep edilmemesine rağmen e-posta adresine gönderilen genellikle reklam, pazarlama, dolandırıcılık ya da pornografik içerik sunmak maksadı ile kullanılan e-postalar olarak adlandırılmaktadır. Bu şekilde kişinin rahatsız edilmeme hakkı, bu tür spam e-posta gönderilmek suretiyle ihlal edilmektedir Günümüzde teknolojinin ilerlemesiyle birlikte bilgisayarların yanı sıra artık cep telefonları da spam e-postaların etki alanı içerisine girmektedir. Bu tür e-postalar içerilerinde zararlı bir içerik barındırmasalar dahi kullanıcıya zaman kaybı yaşatmakta ve rahatsız etmektedir. Nitekim spam e-postalar, internet ortamında iletişim ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirildiğinde sona ermesi gereken yer, karşı tarafın özel hayatının başlangıç noktası olmalıdır. Zira bir taraf ifade hakkı derken diğer taraf ise, ifade özgürlüğü adı altında gönderilen bu postalara katlanmak zorunda olmamalıdır.

Gönderilen e-postaların başlık kısımlarının değiştirilmesi suretiyle karşı taraf, e-postanın başka bir kişi veya kurum tarafından gönderildiğini düşünerek e-postayı okumaktadır. Bu tür yöntemle; karşıdaki kişi aldatılıp gerçek e-posta, alan adı ve IP adresi gizlenmektedir. Bu şekildeki ihlaller genellikle karşıdakinin birçok e-postayı okuması için zaman ve bazı hallerde ekonomik kayıplara uğramasına sebep olmaktadır. Diğer taraftan kişiye gelen bir spam e-posta, o kişiyi phishing sitesi olarak adlandırılan dolandırıcılık sitelerine de yönlendirebilmektedir. Ayrıca bir diğer yöntem olan sahte e-posta yöntemi ile de; internet kullanıcısının dalgınlığından faydalanılarak sürekli kullanmakta olan internet sitelerinin benzer kopyaları kullanıcının önüne getirilmekte ve bu kopya siteye girmesi sağlanmaktadır. Böylece sahte sitede olduğunu fark edemeyen kullanıcının girmiş olduğu kullanıcı adı ve şifreler arka planda ele geçirilmektedir. Bu yöntem ile daha çok, bilgileri ele geçirilen kişinin ekonomik hakları zarara uğramış olmaktadır.

Bu hususta istenmeyen e-postalarla mücadeleye dair Avrupa Birliği yasa koyucuları, özel hayatı ihlal edilen internet kullanıcıları için bir dizi düzenlemeler getirmiştir. Özellikle 200/31/AT sayılı Elektronik Ticaret Direktif Gerekçe 30 ile üye ülkelerin bu tür e-postalar için filtre ve sair önlemleri almasında teşvik edilmesi gerektiği önemle vurgulanmıştır. Avrupa Birliği ve bazı ülkelerde özel kanunlar ile mücadele edilen spam e-postalara karşı Ülkemizde ise, 01.05.2015 tarihinde yürürlüğe girecek olan 6563 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun bulunmaktadır. Söz konusu kanunda; telefon, faks, otomatik arama makineleri, e-posta ve kısa mesaj gibi araçlar ile elektronik ortamda gerçekleştirilen promosyon, reklam, tanıtım amacıyla gönderilen veri, ses, görüntü içerikli iletiler elektronik ileti olarak tanımlanmıştır. İlgili kanunun 6. Maddesinde “ticari elektronik iletiler ancak alıcının önceden onay vermesi durumunda gönderilebilecektir” hükmü yer almaktadır. Böylece onay alınması, yazılı ya da elektronik iletişim araçları ile yapılacaktır. Bu şekilde onay vermeyen bir alıcıya bu tür e-postaları gönderen hizmet sağlayıcılar hakkında idari para cezası öngörülmüştür. Dolayısıyla ilgi kanun ile amaç, kişinin rızasının alınmadan bu tür epostaların gönderilmesinin önüne geçilmesi bir başka ifadeyla kişilik hak ihlalinin oluşmadan önlenmesi olmaktadır. Diğer taraftan, bir kimsenin internet ortamında e-posta adresini ilan etmiş olması spam olarak tanımladığımız e-postalara açık olduğunu ve kendisine bu tür postaların gönderilmesine rıza gösterdiği anlamı taşımamaktadır. Hatta bazen bir duyuru bazen de bir haber maksadı taşıyan ve karşı tarafın rızası olmadan gönderilen spam e-postalar içerisine, bu e-postaların gelmesi sebebiyle rahatsız olunması durumunda içerikteki onay kutusunun işaretlenmesi ve bu durumda artık bu tür epostaların gönderilmeyeceğinin belirtildiği cümleler yer almaktadır. bu şekilde belirtilen uyarıyı okuyan kişi isterse onay vererek kendisine spam e-posta gelmesini engelleyebilmektedir. Böylece kişinin rahatsız olabileceği durumda ortadan kaldırılmış olacaktır.[4]​​​​​​​

2.4. Web Sitelerindeki Yayınlar İle Kişilik Haklarının İhlali

İnternet teknolojilerinde yaşanan hızlı gelişmeler, web siteleri ve benzer araçların kullanılması ile yayın yapılmasını oldukça kolaylaştırmıştır. Bu konuda özellikle yeni nesil web teknolojileri, internet kullanıcıların fazla bir teknik bilgileri olmadan rahatlıkla yayın yapabilmelerinin, içerik oluşturabilmelerinin önünü açmıştır. Basit düzey bir kullanıcı dahi bugün sosyal paylaşım sitelerinden aldığı bir alan adını veya ücretsiz e-posta hizmeti veren bir siteden aldığı e-posta adresini kullanarak yayın yapabilmektedir. Nitekim web 2.0 olarak tanımlanan teknoloji ile artık internet tek yönlü veri paylaşımını ortadan kaldırarak karşıdaki okuyucunun da bilgi paylaşabilmesinin yolunu açmıştır. Böylece sosyal medya olarak adlandırılan bu sistem içerisinde herkes yayın yapabilmekte ve yorumlarını kitlelere ulaştırabilmektedir. Bu şekilde kişiler, istedikleri konularda istedikleri biçimde günlük tutar gibi yazarak, internet ortamında blog adı verilen web siteleri açabilmekte ve kullanabilmektedirler.

Aynı zamanda Web teknolojisindeki gelişimlerin ortaya çıkardığı kullanım kolaylığı birtakım sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu konuda bir taraftan özel veya ticari faaliyetler için kurulan internet siteleri diğer taraftan da gazetelerin internet üzerinde kurdukları haber siteleri kullanılarak kişilik haklarına saldırıda bulunulması mümkün hale gelmiştir. Ayrıca bu tür haber sitelerine günün her anında ve kişinin bulunduğu her yerden erişimin olması nedeniyle de okuyucu kitle çoğalarak artmaktadır. Yine kişinin özel hayatına ait videosunun bir internet sitesinde veyahut sosyal paylaşım sitesinde yayınlanması, kişilik haklarını ihlal etmektedir. Zira bu videoyu, internet ortamında paylaşan içerik sağlayıcının gerek hukuki gerekse de cezai sorumluluğu doğacaktır. Diğer taraftan, tüketici şikâyetlerinin yer aldığı veya belli bir hizmeti satın aldıktan sonra verilen hizmet hakkında düşüncelerin paylaşıldığı internet sitelerinin ticari itibarı zedeleme gerekçesiyle erişimlerinin engellenmesi Anayasa’nın 26. maddesinde belirtilen “herkes düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim ya da başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir” hüküm kapsamında değerlendirilmelidir. Aynı zamanda internet ortamında yapılan yayınlar ile kişi ya da kurumların kişilik haklarının ihlal edilmesi noktasında yapılan eylemlerden bir diğeri de hakaret eylemidir. Bu hakaret; içerik sağlayıcının kendi yayınından kaynaklanabileceği gibi ayrıca içerik sağlayıcının okuyucuların kullanımına açtığı alana yazılan yorum ve sair açıklamalardan da kaynaklanabilmektedir. Bu hususta Türk Ceza Kanunun 125. Maddesinde “bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklinde hükme yer verilmiştir. Yine ilgili maddenin 2. fıkrasında ise, bir nevi internet üzerinden yapılan yayınlar da kapsam içerisine alınarak; “fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur” ifadesine yer verilmiştir.

Öte yandan İnternet ortamında yapılan yayınlar sebebi ile kişilik haklarının ihlal edilmesini önleyebilmek için kısaca internet kanunu olarak adlandırılan 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun yürürlüğe girmiştir. Söz konusu kanun ile aşılmak istenen sorunlardan biri de, internet ortamında kişilik hak ihlali gerçekleştirenin kim olduğunun tespit edilmesi olmaktadır. Dolayısıyla hakaret içeren metnin kim tarafından yazıldığının tespit edilmesi oldukça önem arz etmektedir. Bu nedenle 5651 sayılı kanun ile internet ortamındaki aktörler tanımlamış olup, ayrıca sorumlulukları belirtilmiştir. Bahse konu kanun ayrıca, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na erişim engelleme yetkisi vermektedir. Diğer bir hususta internet ortamında yapılan kişilik hakkı ihlalinin, site içindeki bir içerikten kaynaklanabileceği gibi başka bir adrese yapılan bağlantı veyahut bir reklam yayını olarak da gerçekleştirilebilecek olmasıdır. Böylece internet sitesi içerisinde her ne kadar bir içerik olmasa bile başka bir adrese yapılan bağlantıdaki ihlale konu olabilecek içerik mevcut sitede yapılan bir yayın olarak yorumlanabilmektedir. Bu yorumu kolaylaştıracak olan düzenleme ise, 5651 sayılı Kanun'un 4. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenmiştir. Bahse konu kanunun ilgili maddesine göre “içerik sağlayıcı, bağlantı sağladığı başkasına ait içerikten sorumlu olmayacaktır. Fakat, sunuş biçiminden, bağlantı sağladığı içeriği benimsediği ve kullanıcının söz konusu içeriğe ulaşmasını amaçladığı açıkça belli ise, genel hükümlere göre sorumlu” olacağı belirtilmiştir.

İnternet ortamında yapılan yayın ile kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden gerçek veya tüzel kişi, 5651 sayılı Kanun’un 9. maddesine dayanarak öncelikle bu yayını internet ortamına koyan içerik sağlayıcıya başvuru yaparak içeriğin yayından kaldırılmasını talep edebilmektedir. Bu hususta içerik sağlayıcısına ulaşılamayan durumda ise, benzer başvuru yer sağlayıcına yapılmaktadır. Dolayısıyla her iki sağlayıcı da bu talebin kendilerine ulaştığı tarihten itibaren 24 saat içerisinde yapılan talebi cevaplandırmak zorundadır. Hal böyle olunca 06.02.2014 tarihli 5651 Sayılı Kanun’da yapılan yeni düzenleme ile kişilik hakları ihlal edilen isterse bahse konu içerik ve yer sağlayıcıya hiçbir talepte bulunmadan doğrudan sulh ceza hâkimine başvuru yaparak içeriğe erişimin engellenmesini isteyebilmektedir. Bu durumda hâkim, duruşma yapmaksızın yirmi dört saat içinde kararını açıklamakta olup, söz konusu kanunun ilgli maddesinde anlaşılacağı üzere, internet ortamında kişilik hakları ihlal edilen kişi için, hukuk mahkemelerinde koruyucu davalar açmak dışında, sulh ceza hâkimine başvurmak gibi yeni bir yargı yolu alternatifi oluşmuştur.

İnternet kullanıcıları, sahip oldukları donanım ve abonelikleri aracılığı ile internet ortamın da dolaşabilmekte, internet ortamında yayınlanan bilgi ve belgeleri okuyarak gerek gördüklerinde kendi bilgisayarlarına kayıt edebilmektedirler. Herhangi bir içerikte değişiklik yapmadıkları ve pasif bir kullanıcı için çizilen sınırlar içerisinde kaldıkları sürece herhangi bir sorumlulukları da bulunmamaktadır. Fakat içerik aynı zamanda kullanıcı tarafından da değiştirilebiliyor ise, internet sitesi ile kullanıcı içerik sağlamada beraber sorumluluk sahibi olmaktadır. Dolayısıyla içerik sağlayıcılar, içerik oluşturmasına izin verdikleri kullanıcılarının kimlik doğrulama ve tespiti ile ilgili daha etkin bir sistem kurmalı ve filtre uygulamalarıyla sahte kullanıcılar engellenmelidir.[5]

SONUÇ

Bilişim teknolojisindeki hızlı ilerleme ve internet toplu kullanım sağlayıcıların çoğalması gibi sebeplerle internet kullanan birey sayısı da hızla artmaktadır. Bu artış, bireyler tarafından internet ortamına yüklenen verileri de doğal olarak artırmaktadır. Fakat internet ortamı, sınırlarının ve kendisini denetleyen, kontrol eden bir otoritesinin olmaması karşısında hukuka aykırı fiillerin kolaylıkla işlenebileceği bir ortam olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu fiillerin en önde geleni hiç şüphesiz kişilik haklarına karşı yapılan ihlaller olmaktadır. Nitekim kişinin adının bir internet sitesi alan adı olarak kullanılması, gerek internet sitesine eklenen gerekse bir e-posta içine yazılan içerikle kişiye hakaret edilmesi, herhangi bir hukuka uygunluk nedeni olmadan fotoğrafının kullanılması, kişisel verilerinin ifşa edilmesi gibi eylemler karşısında kişi, Türk Medeni Kanununda belirtilen hükümlere dayanarak kişilik haklarının korunmasını talep edebilmektedir. Diğer taraftan yine Türk Borçlar Kanunu hükümleri çerçevesinde tazminat talebinde bulunabilmektedir. Aynı zamanda 5651 Sayılı İnternet Ortamındaki Yayınların Düzenlenmesi ve Bu yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkındaki Kanun ile de internet ortamında kişilik haklarının koruma yöntemleri yasal dayanağına kavuşturulmuştur.

Ayrıca internet sitelerinden yapılan yayınlar veya e-posta ile gönderilen içeriklere Türk Ceza Kanunu açısından bakıldığında ise, basın ve yayın kavramı ile karşılaşılmaktadır. Bu hususta Türk Ceza Kanunun tanımlar bölümüne göre elektronik kitle iletişim araçları ile yapılan yayınlar da bu kapsamda yer almaktadır. Bir başka ifadeyle, bireyin sosyal paylaşım sitesine ya da internet sitesine koyduğu her tür içerik, bireyin basın ve yayın işlemi yaptığı anlamını taşımaktadır. Bu nedenle ceza kanununda tanımlanmış bazı suçların, internet kullanılarak işlenmesi de suç tanımı içerisine alınmıştır. Son olarak, internet yoluyla kişilik hakkının ihlali daha çok sosyal medya ve basın yolu üzerinden gerçekleşmektedir. Bu şekilde sosyal medya üzerinden gizli kimliklerle bireylerin kişilik hakları ihlal edilmektedir. Bu ihlaller sonucunda ise, telafisi güç zararlar da meydana gelmektedir. bu konuda yapılan kanuni düzenlemelerin amacı da bu tür zararların ortaya çıkmasını önlemek veya mümkün olan en az zararla telafi edilmesini sağlamaktır.

Av. Begüm Gürel & Stj. Av. İpek Mengilli

KAYNAKLAR

1. DOĞU Ali Haydar, İnternet Ortamında Kişilik Haklarının İhlali,, KTU SBE Sos. Bil. Derg. 2014, (8): 323 -341 https://www.ktu.edu.tr/dosyalar/sbedergisi_1cca9.pdf

2. FIRAT Muhammed Sabır, Hukuk Devleti Açısından İnternette İnsan Hakkı ve Kişilik Haklarına Saldırı Sorunu Hakemli Makale, S. 107-108

3. KILIÇ Nurettin, İnternet Ortamında Kişilik Haklarına Saldırıdan Doğan Hukuki Sorumluluk, Çankaya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Eylül 2018, s.63 Http://Earsiv.Cankaya.Edu.Tr:8080/Xmlui/Bitstream/Handle/20.500.12416/1858/Nurettin%20K%C4%B1l%C4%B1%C3%A7.Pdf?Sequence=1&İsallowed=Y

4. OĞUZ Habip, İnternet Ortamında Kişilik Haklarının İhlâli Ve Korunması Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2010, s.52

-----------------------

[1] Muhammed Sabır FIRAT, Hukuk Devleti Açısından İnternette İnsan Hakkı ve Kişilik Haklarına Saldırı Sorunu Hakemli Makale, S. 107-108

[2] Habip OĞUZ, İnternet Ortamında Kişilik Haklarının İhlâli Ve Korunması Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2010, s.52

[3]Nurettin KILIÇ, İnternet Ortamında Kişilik Haklarına Saldırıdan Doğan Hukuki Sorumluluk, Çankaya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Eylül 2018, s.63 Http://Earsiv.Cankaya.Edu.Tr:8080/Xmlui/Bitstream/Handle/20.500.12416/1858/Nurettin%20K%C4%B1l%C4%B1%C3%A7.Pdf?Sequence=1&İsallowed=Y

[4]Ali Haydar DOĞU, İnternet Ortamında Kişilik Haklarının İhlali,, KTU SBE Sos. Bil. Derg. 2014, (8): 323 -341 https://www.ktu.edu.tr/dosyalar/sbedergisi_1cca9.pdf

[5] DOĞU, a.g.e. s. 323 -341