İş kazası ve meslek hastalığı sonucu işçinin uğramış olduğu bedensel zararlar nedeni ile talep edeceği tazminata ilişkin olarak hukukumuzda açık bir düzenleme bulunmamakla birlikte iş kazası ve meslek hastalığından doğan maddi tazminata zararla sonuçlanan tüm sorumluluk hallerinde uygulanan Borçlar Kanunu’nun 49. Maddesi uygulanmaktadır.  İşçinin meydana gelen kaza sonucunda kazanç kaybına uğramaktadır. Bu kazanç kaybının maddi tazminatla karşılanması gerekmektedir. İşçiye ödenmesi gereken maddi tazminat tutarı hesabına ilişkin özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu hesap çoğunlukla Yargıtay kararları ile saptanmaktadır. Manevi tazminatın belirlenmesinde göz önünde tutulan esaslar ise şu şekildedir;

1- Maluliyet oranı

İş kazasından doğan tazminatın tespit edilebilmesi için öncelikle maluliyet oranının belirlenmesi gerekmektedir. Böylece kişi tam iş görebilir durumda iken maluliyet sonrası kazancının ne oranda azalmış olabileceği ortaya çıkacaktır. Çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranı tespit işlemleri yönetmeliği maluliyetin belirlenmesindeki esasları içermektedir. Yönetmeliğin 1. Maddesinde ‘’Bu yönetmeliğin amacı, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na göre sigortalı sayılanlar ve bunların bakmakla yükümlü oldukları veya hak sahibi çocuklarının çalışma gücü veya meslekte kazanma gücü kayıp oranlarının tespitine ilişkin usul ve esasları düzenlemektedir.’’ Denilmektedir. 

2- Yaşam süresinin belirlenmesi

Talep edilecek tazminat miktarının işçinin olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluştuğu yönü de söz götürmez. Yani işçinin muhtemel yaşam süresinin de hesaplanmış olması gerekmektedir. Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında işçinin iş görebilme çağı kural olarak 60 yaş olarak kabul edilmiştir.  Hukukumuzda işçinin muhtemel yaşam süresi Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarına göre PMF-1931 yaşam tablosuna göre tespit edilmelidir. [1] Nitekim Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 2015/8807 E. 2016/3789 K. Ve 08.03.2016 tarihli kararında açıkça ‘’ İşçinin günlük net geliri tespit edilerek bilinen dönemdeki kazancı mevcut veriler nazara alınarak iskontolama ve artırma işlemi yapılmadan hesaplanacağı, bilinmeyen dönemdeki kazancın ise, yıllık olarak arttırılıp iskontoya tabi tutulacağı, 60 yaşına kadar (aktif) dönemde, 60 yaşından sonra da bakiye ömrüne kadar (pasif) dönemde elde edeceği kazançların ortalama yöntemine başvurulmadan her yıl için ayrı ayrı hesaplanacağı, hesap raporunun Yargıtay denetimine elverişli olması gerektiği Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir. Somut olayda, hükme esas alınan bilirkişi hesap raporunda muhtemel yaşam süresinin Dairemizce kabul görmeyen TRH-2010 yaşam tablosuna göre tespit edilmesi doğru olmamıştır. Yapılacak iş, taraflar yararına oluşan kazanılmış haklar dikkate alınarak muhtemel yaşama süresinin PMF-1931 tablosuna göre tespit edilerek maddi zarar hesabı yaptırılması ve çıkacak sonuca göre bir karar verilmesinden ibarettir. ‘’

3- Ücretin belirlenmesi

Maddi tazminat, işçinin kazanın meydana geldiği tarihten yaşamının sonuna kadar maluliyeti sebebi ile yoksun kalacağı kazançlar üzerinden hesaplanması gereken bir tazminattır. Bu sebeple işçinin kaza meydana gelmeden önce elde ettiği ücretler önem arz etmektedir. Yan işçi bu süre içerisinde kaza meydana gelmese idi, elde edebileceği ücretin belirlenmesi zorunludur.  Maddi zararın hesabında kazaya maruz kalan işçinin gerçek ücreti esas alınmalıdır.  Gerçek ücretin ise sigortalı işçinin imzası bulunan iş yeri kayıtlarından saptanacağı, iş yeri kayıtlarının bulunmaması veya gerçek durumu dikkate alınarak, emsal işi yapan işçilerin aldığı ücret göz önünde tutularak belirlenmesi gerektiği, Dairemizin giderek Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 2014/23880 E. 2015/9932 K. Ve 05.05.2015 tarihli kararı)

Bu noktada gerçek ücretin belirlenmesi işverenin düzenlediği, işçinin imzaladığı ücret bordroları ya da yine işverence düzenlenen sigorta prim bordroları, hesap defterleri söz konusu ücretlerin miktarları konusunda bilgi edinmek için işlev görmektedir. Yargıtay’a göre işçinin zararının belirlenmesinde ücret bordrolarında belirlenen ve itiraza uğramayan ücretler esas alınmalıdır. (Yargıtay 21. HD. 3338/4827, 08.07.1997 Tarihli kararı) Yargıtay, ücret tespitinde kullanılması gerekenin imzalı ücret bordrosu olmasının gerektiğini belirtmenin yanında bazı durumlarda imzalı bordroya dahi ihtiyatla yaklaşmaktadır. Zira bilindiği üzere bazı işverenlerin sigorta primlerini düşük tutma kaygısı ile ödedikleri ücretin altında beyanda bulunduğundan ücretin tespiti ücret ve sigorta prim bordrolarından sağlıklı şekilde tespit edilememektedir. Çoğu çalışanın sigorta prim bordrosunda asgari ücretle çalışıyormuş gibi beyan ettiği görülmektedir. Bu gibi durumlarda da Yargıtay gerçek ücrete ulaşılmasını gerekli görmektedir. Bunun için işlevsel bir diğer yöntem de emsal işçi ücretini esas almaktır. İşçinin kıdemi, yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre ödenmesi gereken ücretin emsal ücret araştırması yapılarak, meslek odalarına yazı yazılarak tespit edilmesi gerekmektedir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi'nin 06.10.2003 tarih 7175-7456 sayılı kararında ''Gerçek ücret, işçinin kıdemi ve işçinin yaptığı işin özelliğine göre ödenmesi gereken ücrettir. Zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan sigortalının tazminatının hesaplanmasında gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Gerçek ücretin ise, işçinin kıdemi, yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, iş yeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay'ın yerleşmiş görüşlerindendir. Somut olayda, davacı işçinin inşaat ustası olduğu, inşaat ustasının da asgari ücretle çalışmasının hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmeyeceği, giderek, sigorta müfettişinin asgari ücret üzerinden yapmış olduğu saptamanın gerçeği yansıtmadığı açık seçiktir. Yapılacak iş, inşaat ustası için meslek kuruluşundan bildirilen ücret esas alınarak tazminatı hesaplamak ve Kurum tarafından hüküm tarihine en yakın tarihe göre hesaplanan peşin sermaye değerini zarardan indirmek ve sonucuna göre bir karar vermektir. '' denilmiştir.

4- Tarafların Kusur Durumunun Tazminata Etkisi

İşçi veya yakınlarının talep edebileceği maddi tazminatın hesaplanabilmesi için öncelikle işverenin kazanın meydana gelmesindeki kusur oranı tespit edilmelidir. Bu tespit uygulamada dava dosyası kapsamında belirlenecek bilirkişi raporu ile yapılmaktadır.  Yargıtay’a göre geniş anlamı ile sorumluluk kavramı bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukuki sorumluluk ise, taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi ) yükümlülüğünü içermektedir.

İşyerinde meydana gelen iş kazaları nedeniyle hukuki sorumluluğunun niteliği Yargıtay’ın önceki kararlarında da benimsediği görüşe göre kusura dayanmaktadır.  İş yerinde meydana gelen iş kazalarından dolayı işverenin hukuki sorumluluğuna gidilebilmesi için, işverenin kusurlu olması gerekir. Bu nedenle, iş kazalarında hukuki sorumluluk kusura dayalı bir sorumluluktur. Çünkü Türk hukuk sisteminde özel bir istisnai düzenleme bulunmadığı müddetçe, hukuki sorumluluk kusura bir sorumluluktur. Yargıtay kararında bu konuda şu anlatıma yer vermiştir; ‘’ Yapılacak ilk yargı işlemi, mevcut hükümlere göre alınacak tedbirlerin neler olduğunun tespiti işidir. Mevzuata göre belirlenmemiş fakat alınması gerekli başkaca tedbirler var ise bunların da tespiti gereklidir.  İşverenin gerekli tedbirleri alıp almadığı, gerekli tedbirlerin alınmadığı durumda zararın bu tedbirsizlikten doğup doğmadığı gibi noktalar kusurun belirlenmesinde önemlidir. Bunun yanında iş kazalarında işçinin de kusuru, ihmali, dikkatsizliği ve tedbirsizliği söz konusu olabilecektir. Bu durumda kusur paylaştırılacaktır.

---------------------------------

 [1] Prof. Dr. Sarper Süzek, İş Hukuku Genel Esaslar, Yenilenmiş 11. Baskı, İstanbul 2015