I. GENEL OLARAK:

“Türk Ticaret Hukukunda daha doğru bir ifade ile kıymetli evrak hukukunda kambiyo senetleri poliçe (TTK m. 671-775), bono veya emre muharrer senet (TTK m. 776-779) ve çek (TTK m.780-823) olmak üzere, üç türü bulunmaktadır. Bizler yazımızın konusu ile doğrudan ilintili olmadığı için ve de asıl konuya değinmek için kambiyo senetlerinden çek, bono ve poliçenin tanımı ve gerekli şekil şartları ile sair konulara ilişkin hususlarda 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 645 ve devamı maddelerine özellikle yukarıda yer vermiş olduğumuz kanun maddelerine atıf yapmakla yetiniyoruz. Kambiyo senetleri hak sahibine yani senet alacaklısına başkaca vermiş olduğu yasal imkanların yanında hak sahibi -alacaklı tarafından geçerli sebeplerden dolayı daha doğru bir ifade ile düzgün bir ciro silsilesi sonucunda elinde bulundurduğu kambiyo senedi ile (çek, bono veya poliçe ile) borçlu senedi düzenleyen, senedi ciro eden cirantacı, senedin lehtarı, bunların temsilcilerine veya bunlar lehine aval veren kişiler aleyhine İcra ve İflas Kanunu hükümleri uyarınca kambiyo senetlerine özgü haciz yolu yoluyla takip yapabilir.

Elinde kambiyo senedi bulunan alacaklı taraf, alacağı rehin ile temin edilmiş olsa bile elindeki senet ile öncelikle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yoluna başvurmadan yetkili icra dairesinde veya şart edilmiş ise yetkili kılınan icra dairesinde zamanaşımı süresi içinde borçlular aleyhine kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla icra takibi başlatabilir“[1]. Alacaklının kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla yapmış olduğu takip üzerine, icra müdürü, senedin kambiyo senedi olup olmadığını, takip alacaklısının takip yapma hak ve yetkisinin olup olmadığını, senedin vadesinin gelip gelmediği gibi hususları inceler icra müdürü bu hususlarda herhangi bir eksiklik bulmadığı takdirde, takip(senet) borçlularına tebliğ edilmek üzere 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun 168. Maddesinde belirtilen şekil ve esaslara uygun şekilde ödeme emrini tanzim eder. Ödeme emrini tebliğ alan borçlu veya borçlular, ödeme emrinde yazan borcu ve ferilerini 10 gün içerisinde icra dairesinin hesabına ödeyebilir veya ödeme emrinin tebliğ tarihinden itibaren 5 gün içerisinde borca ve/veya imzaya itiraz edebilir ya da bu 5 günlük süre içerisinde kambiyo hukuku anlamında senedin kambiyo senedi vasfında olmaması sebebiyle icra mahkemesi nezdinde şikayet yoluna gidebilir. Eğer borçlu borcu ödemez ve aynı zamanda itiraz ve/veya şikayet yoluna başvurmamış ise o durumda ödeme emrinin tebliğ edildiği tarihinden itibaren 10 gün içerisinde mal beyanında bulunması gerekmektedir. Aksi halde hapis ile tazyik edilir.

II. İSPAT VE İSPAT YÜKÜ KAVRAMI:

İspat, genel olarak, hukuk yargılamasında davanın taraflarının iddia ve/veya savunmalarının doğru olduğu yönünde hukuka uygun surette elde edilmiş olan deliller ile mahkeme nezdinde kanaat uyandırma faaliyeti olarak adlandırılmaktadır. Yargılamanın tarafları, kanuna uygun şekilde ve kanun göstermiş olduğu usul ile esaslar çerçevesinde ispat hakkına sahiptir. (HMK m. 189/1) Bilindiği üzere, ispatın konusunu çekişmeli vakıalar oluşturmaktadır. (HMK m.187/1) Bu anlamda, çekişmeli olmayan vakıalar, hukuki sebepler, ikrar ve herkesçe bilinen olaylar ispatın konusunu oluşturmaz. (HMK m.187/2) Dediğimiz gibi ispatın konusu tarafların üzerinde anlaşamadığı veya çekişme yaşadığı hususlar ispatın konusunu oluşturmaktadır. İspat yükü ise, tarafların üzerinde çekişme yaşadığı uyuşmazlığın varlığının veya yokluğunun daha doğru bir ifade ile doğruluğunun ispat etmesi gereken tarafa yüklenen yüktür. İspat yükü hukuki niteliği itibariyle bir külfet değil yüktür. Yani yargılamanın tarafları ispat faaliyetinde bulunup bulunmamada serbesttir. Taraf ispat faaliyetine zorlanamaz. İspat yükü, öğretide, Pekcanıtez/Atalay/Özekes’e göre, ispat yükü, belli bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda vakıa iddiasında bulunan tarafa düşen usuli bir yüktür[2].Kuru ya göre ihtilaflı vakıaların kim tarafından ispat edilmesi gerektiği meselesi ispat yükü olarak anlaşılmak gerekir[3]. Postacıoğlu’na göre ispat yükü belirli bir vakıanın taraflardan birisince ispat edilmesi mecburiyetini ifade etmektedir. Bu mecburiyet altında olan kimse, bu ispat gereğini yerine getiremezse o vakıa ispat edilememiş sayılacak ve hukuki sonuçlar buna göre ortaya çıkabilecektir[4]. Umar/Yılmaz’a göre, ispat yükü, belli bir olayın gerçekleşmiş olup olmadığının anlaşılamaması, yani olayın ispatsız kalması yüzünden hakimin aleyhte bir kararı ile karşılaşmak tehlikesidir[5]. Topuz’a göre, ispat yükü kavram olarak, belli bir olayın gerçekleşmiş olup olmadığının ispatlanamamış olması halinde hakimin aleyhte kararı ile karşılaşması tehlikesidir[6].

Bu kısımda ispat ve ispat yükü kavramına ilişkin genel bilgi ve tanımlara yer verdikten sonra aşağıda ayrı bir bölümde ise kambiyo senetlerine özgü haciz yolunda borçlunun senet altındaki imzanın kendisine ait olmadığı yönündeki icra mahkemesi yapmış olduğu imzaya itiraz halinde ispat yükü kimin üzerinde olduğu yönündeki meseleyi değerlendireceğiz.

III. KAMBİYO SENETLERİNE ÖZGÜ HACİZ YOLUNDA İMZAYA İTİRAZ HALİNDE İSPAT YÜKÜ:

Yazımızın başında da açık bir şekilde izah ettiğimiz üzere, alacaklı tarafından başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile başlatılan takipte borçlu veya borçlular kambiyo senetlerine özgü haciz yoluna özgü tanzim edilen ödeme emrini usulüne uygun şekilde tebliğ aldığı tarihinden itibaren 5 gün içerisinde icra mahkemesine başvurarak senet altındaki imzanın kendisine ait olmadığını, senetteki imzanın kendisinden sadır olmadığını açıkça belirterek imzaya itirazda bulunabilir. (İİK m. 168/1.b-4) Borçlunun imzaya itirazı satıştan başka herhangi bir işlemi durdurmayacaktır. (İİK m. 170/1) Ancak icra mahkemesi hakimi imzaya itiraz hakkında karar vermeden önce doysa üzerinden yapmış olduğu değerlendirmelere göre, borçlunun imzaya itiraz dilekçesi ve ekinde sunmuş olduğu belgelerden imzanın borçluya ait olmadığı yönünde kanaat edindiği takdirde icra takibinin dava sonuna kadar geçici olarak durdurulmasına karar verebilir. (İİK m. 170/2) Ama dediğimiz gibi bu durum için tam bir ispat aranmaz hakim kanaat edinirse o durumda takibin muvakkaten durdurulması yönünden karar verebilir. İcra mahkemesi borçlunun imzaya itirazını, İcra ve İflas Kanunun 68/a maddesi uyarınca inceler. Bu kapsamda, icra mahkemesi, İİK.’nun 170/3. maddesinin gönderilmesiyle imzaya itiraz halinde somut uyuşmazlığa uygulanması gereken aynı kanunun 68/a-3 maddesinde de açıkça belirtildiği üzere tatbike medar imza mevcutsa bununla, yoksa yazdıracağı yazı ve attıracağı imza ile yapılacak mukayese ve incelemelerden veya diğer delil ve karinelerden ve İİK.’nun 68/a maddesi 4. fıkra uyarınca (HUMK.’nun 309. madde hükümleri de uygulanmak suretiyle yaptırılacak inceleme sonucunda) yapılacak veya yaptırılacak incelemelerden sonra sonuca göre bir karar vermesi gerekecektir. (Yargıtay 12. HD., Esas Numarası: 2006/18644, Karar Numarası: 2006/21838)

İcra mahkemesi, 68/a maddesinin dördüncü fıkrasına göre yapacağı inceleme sonunda, inkâr edilen imzanın borçluya ait olmadığına kanaat getirirse itirazın kabulüne karar verir. İtirazın kabulü kararı ile takip durur. (İİK m.170/3) Alacaklının genel hükümlere göre dava açma hakkı saklıdır (İİK m.170/3) İcra mahkemesi, itirazın kabulüne karar vermesi hâlinde, senedi takibe koymada kötü niyeti veya ağır kusuru bulunduğu takdirde alacaklıyı senede dayanan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere tazminata ve alacağın yüzde onu oranında para cezasına mahkûm eder. Alacaklı genel mahkemede dava açarsa, para cezasının tahsili dava sonuna kadar tehir olunur ve bu davayı kazanırsa hakkında verilmiş olan para cezası kalkar. (İİK m.170/4) İnkâr edilen imzanın borçluya ait olduğu anlaşılırsa ve itiraz ile birlikte takip ikinci fıkraya göre durdurulmuşsa, borçlu sözü edilen senede dayanan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere inkâr tazminatına ve takip konusu alacağın yüzde onu oranında para cezasına mahkûm edilir ve itiraz reddedilir. Borçlu menfi tespit veya istirdat davası açarsa, hükmolunan tazminatın ve para cezasının tahsili dava sonuna kadar tehir olunur ve davanın borçlu lehine sonuçlanması hâlinde daha önce hükmedilmiş olan tazminat ve para cezası kalkar. (İİK m. 170/3)

İmzaya itirazın incelenmesi hakkında genel bilgiye yer verdikten sonra şimdi imzaya itiraz halinde ispat yükü hakkında bilgiye yer vereceğiz.

Genel ispat yükü kuralı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 190. Maddesinin 1. Fıkrasına göre, kanunda aksine hüküm bulunmadığı sürece, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi menfaatine diğer bir ifade ile lehine hak çıkaran kişiye aittir. Aynı şekilde 4721 sayılı Türk Medeni Kanun’un 6. Maddesine göre, kanunda aksine bir hüküm olmadığı hallerde, herkes hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispat etmekle yükümlüdür.

Genel ispat kuralı yukarıda ver verdiğimiz şekilde olmasının yanında yargıtayın yerleşik içtihatlarına[7] göre, Senetteki imzanın borçluya ait olduğunu ispat külfeti senet elinde olup, takibe başlayan ve imzanın borçluya ait olduğunu iddia eden alacaklıya aittir. (HGK'nun 26.04.2006 tarih 2006/12-259 E, 2006/231 K. sayılı kararı) Görüldüğü üzere, istikrar kazanmış yüksek mahkeme kararlarına göre, alacaklı tarafından kambiyo senedine dayalı olarak başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla icra takibinde borçlu tarafından yasal süre içerisinde imzaya itiraz ederek icra mahkemesine başvuru yapmış ise senet altındaki imzanın borçluya ait olduğunun ispatı davalı-alacaklıya aittir. Bu kapsamda, icra mahkemesince yapılacak iş, alacaklıya bilirkişi ücretini yatırması için usulüne uygun kesin süre vermek ve oluşacak sonuca göre karar vermesi gerekecektir. Diğer bir ifade ile, icra mahkemesi borçlunun imzaya itirazını İİK m.170/3 yollamasıyla İİK m.68/a uyarınca yapacağı incelemesinde borçlu tarafa imza örnekleri sunmak veya bilirkişi incelemesi ücreti yatırmak üzere borçluya kesin süre veremez. Çünkü defa tende ifade ettiğimiz üzere, bu konuda ispat yükü alacaklı tarafa aittir. Bu yüzden borçluya ait imza örneklerini sunmak veya bilirkişi incelemesi için gerekli ücreti yatırmak üzere, alacaklı tarafa meşruhatlı davetiye ile kesin süre vermesi gerekecektir. Nitekim yargıtay kararları da bu yöndedir; Yargıtay 12. HD., Esas Numarası: 2012/24432 Karar Numarası: 2013/104 Karar Tarihi: 14.01.2013. Eğer alacaklı tarafa borçluya ait imza örneklerini sunmak ve/veya bilirkişilik ücretini yatırmak üzere kendisine meşruhatlı davetiye ile kesin süre vermesine rağmen alacaklı taraf bu kesin sürenin gereklerini yerine getirmez ise duruma göre, dosya kapsamında yer alan delillerin durumuna göre takibin durması karar verebilecektir. Ancak icra mahkemesinde alacaklı tarafa verilen kesin süre içerisinde bilirkişilik ücreti alacaklı tarafından değil de borçlu tarafından yatırılmış ise o durumda icra mahkemesi kesin sürenin gereklerinin alacaklı tarafından yerine getirilmediği için takibin durdurulmasına karar veremeyecektir. Bilirkişilik ücreti borçlu tarafından yatırıldığı için icra mahkemesi İİK m. 68/ a uyarınca bilirkişi incelemesi yapması gerekecektir. Aksine durum bir bozma sebebidir. (Yargıtay 12. HD., Esas Numarası: 2015/1844, Karar Numarası: 2015/11585, Karar Tarihi: 28.04.2015)

Yeri gelmiş iken şu hususa da değinmekte fayda vardır; Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil (bu anlamda bilirkişi incelemesi, keşif vs.) için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi hâlde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır( HMK m.324/1-2). Acaba imzaya itiraz halinde hem alacaklı hem de borçlu bilirkişi incelemesi deliline başvurup ta her iki tarafta mahkemece takdir edilen bilirkişi inceleme ücretine dair delil avansını verilen kesin süre içerisinde yatırmadığı takdirde icra mahkemesi HMK m. 325 uyarınca işlem yapabilir mi?. HMK m.325 hükmü şu şekildedir; “Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işlerde, hâkim tarafından resen başvurulan deliller için gereken giderlerin, bir haftalık süre içinde taraflardan birisi veya belirtilecek oranda her ikisi tarafından ödenmesine karar verilir. Belirlenen süre içinde bu işlemlere ait giderleri karşılayacak miktarda avans yatırılmazsa, ileride bu gideri ödemesi gereken taraftan alınmak üzere Hazineden ödenmesine hükmedilir.”

Bu mevzuat kapsamında sorumuza cevap verecek olursak; cevabımız olumsuz olacaktır. Şöyle ki: Her ne kadar bilirkişi incelemesi ve keşif delili hakimin resen başvurabileceği bir delillerden olsa da HMK m. 325 hükmünün uygulama kapsamında olan dava veya işler madde metninden de anlaşılacağı üzere, “ tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işlerdir”. Bu anlamda imzaya itiraz davası tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği bir davadır. Bu yüzden icra mahkemesi HMK m.325 hükmünü bu tarz davalarda işletemez. Daha açık bir ifade ile ifade etmek gerekirse, borçlu tarafından takibe konu edilen kambiyo senedi altındaki imzanın kendisinden sadır olmadığı belirterek icra mahkemesi nezdinde imzaya itiraz etmesi halinde her iki taraf yani hem davacı- borçlu hem de davalı-alacaklı taraf bilirkişi incelemesi deliline dayanmış ise o durumda taraflara verilen kesin süre içerisinde delil avansı taraflarca yatırılmaması halinde icra mahkemesi sonra haksız çıkan taraftan tahsil edilmek üzere delil avansının hazineden karşılanmasına karar veremez. Çünkü az yukarıda da izah ettiğimiz üzere, imzaya itiraz davaları tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işlerden değil tam aksine tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği bir dava türüdür. Bu yüzden hakim böyle bir durumda dosya kapsamında yer alan deliller kapsamında imzaya itirazı değerlendirecek ve oluşan sonuca göre bir karar verecektir.

IV. SONUÇ:

İstikrar kazanmış yüksek mahkeme kararlarına göre, alacaklı tarafından kambiyo senedine dayalı olarak başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla icra takibinde borçlu tarafından yasal süre içerisinde imzaya itiraz ederek icra mahkemesine başvuru yapması halinde senet altındaki imzanın borçluya ait olduğunun, senet altındaki imzanın davacı-borçludan sadır olduğunun ispatı davalı-alacaklıya aittir. Fakat buna rağmen davacı- borçlu, ispat yükünü taşıyan tarafın yani alacaklının iddiasının doğru olmadığı hakkında delil sunarak karşı ispat faaliyetinde bulunabilir. Karşı ispat faaliyeti anlamında delil sunan taraf (davacı-borçlu), ispat yükünü üzerine almış sayılmaz. (HMK m.191)

------------------

[1] Çak, Y; “icra mahkemesi senedin kambiyo senedi olup olmadığına başkaca itiraz ve şikayet sebepleri ile önüne gelen uyuşmazlıkta resen gözetip gözetemeyeceği hususunun değerlendirilmesi”,(https://www.hukukihaber.net/icra-mahkemesi-senedin-kambiyo-senedi-olup-olmadigini-baskaca-itiraz-veya-sikayet-sebepleri-ile-onune-gelen-uyusmazlikta-resen-gozetip-gozetemeyecegi-hususunun-degerlendirmesi-makale,10290.html) Erişim Tarihi: 07.12.2022

[2] Pekcanıtez, H/ Atalay,O/ Özekes, M; Medeni Usul Hukuku, 13. Bası, Ankara 2012, s. 561

[3] Kuru, B; Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Bası, C.II, s. İstanbul 2001, s. 1972

[4] Postacıoğlu, E.İ; Medeni Usul Hukuku Dersleri, İstanbul 1975, s. 533

[5] Umar, B/Yılmaz, E; İsbat Yükü, İstanbul 1980, s. 2.

[6] Topuz, G; Medeni Usul Hukukunda Karinelerle İspat, Ankara 2012, s. 36.

[7] Ayrıca emsal diğer kararlar için ayrıca bakınız: Yargıtay 12. HD., Esas Numarası: 2015/1844 Karar Numarası: 2015/11585 Karar Tarihi: 28.04.2015; Yargıtay 12. HD., Esas Numarası: 2012/24432 Karar Numarası: 2013/104 Karar Tarihi: 14.01.2013; Yargıtay 12. HD., Esas Numarası: 2015/30593 Karar Numarası: 2016/5743 Karar Tarihi: 01.03.2016( www.legalbank.net) Erişim Tarihi: 06.12.2022