İstatistik ve Güncellenen hükümler

Kasten adam öldürme suçu tarihin derinliklerinden bugüne kadar tüm sosyal,dini ve ahlaki sistemlere göre büyük bir suç sayılan, en ağır cezalamayı gerektiren bir suç türüdür.En temel hakka, yani yaşama hakkına açıkça saldırı niteliği taşayan, bu hakkı mağdurun elinden alan bir suç olup, hareketin neticeye dönüşmesi ile gerçekleşir.Dünyanın her bölgesinde farklı kültürel özelliklerin yansıması ile neticeyi var eden sebepler ve hareketler neticeyi doğurur.İstatistiki veriler ışığında; BM ‘nin verilerine göre Türkiye’nin 100 bin kişiye düşen adam öldürme suçu oranı 2012’de 4.3 iken 2018’de 100 bin de 2.6’ya gerilemiştir.Almanya ile kıyas örneği yapıldığında, bu ülkenin 100 binde 1’lik oranı, Türkiye’nin çok gerisinde olup, Türkiye’deki oranın Avrupa’nın en yüksek oranı olduğu ve Güney Amerika ülkeleri ile benzerlik gösterdiği görülmektedir.Bu vahim durumu yansıtan istatistikler hukuki çerçeve içerisinde sebeplendirildiğinde, geçmiş dönemlerde yürürlükte bulunan ceza kanunu kasten öldürme hükümlerinin, ortalama infaz süresini 8-10 yıl arasında belirlemesi, caydırıcılığın minimum düzeyde seyrine işaret etmektedir.’Enlerin suçu’ olarak geçen yaşam hakkının gaspı, adam öldürme suçu, yeni yürürlüğe girecek Türk Ceza Kanunu’nda radikal bir güncellemeye ihtiyaç duymuş ve günümüzdeki halini almıştır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu İncelemesi

Kasten öldürme suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu İkinci Kısım Birinci Bölüm’de Hayata Karşı Suçlar başlığı ile ele alınmıştır.Kanun koyucu cezalandırma sisteminde nitelikli halleri de belirtmiş olup, söz konusu suçun temel cezai aralığını müebbet hapis – ağırlaştırılmış müebbet hapis olarak belirlemiştir.

*Madde 81- (1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.

*Madde 82- (1) Kasten öldürme suçunun; a) Tasarlayarak, b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek, c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle, d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı, e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, f) Gebe olduğu bilinen kadına karşı, g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla,(1) i) (Ek:29/6/2005 - 5377/9 md.)Bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle, j) Kan gütme saikiyle,(2) k) Töre saikiyle,(2) İşlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.

81.maddede kanun koyucunun sarih ve net şekilde ‘bir insanı öldüren’ ifadesi ile ölüm neticesinin aranmakta olduğunu belirtmiş, fakat bu neticeyi oluşturan hareketi tür ve nitelik açısından serbest bırakmıştır.Hangi hareket ile işlenmesi gerektiği belirtilmemiş, yalnızca nitelikli haller yönünden belirleyici hükümlere yer vermiştir.

Objektif İsnadiyet

Failin fiili ile suçun kanuni tanımında yer alan netice arasında nedensellik bağının bulunması, ceza hukukunda maddi unsur şartı olarak kabul görmektedir.Kasten Öldürme Suçu’nda nedensellik bağının bulunması, failin fiilinden dolayı tamamen sorumlu tutulabilmesi için yeterli olmayıp objektif isnadiyet şartının da varlığı gerekmektedir.Objektif isnadiyet incelemesinde belli ölçütlerin analizi ve somut olay bazında değerlendirilmesi gerekir.Bu ölçütler;

- Fail fiili ile izin verilen riski aşan ve hukuken önemli bir tehlike yaratmalıdır.

- Olaydaki netice söz konusu tehlikenin varlığı sonucu meydana gelmelidir.

İzin Verilen Risk

Failin gerçekleştirdiği fiilde, hareketin sonucu olarak bir tehlikenin varlığı söz konusu olmakla beraber, bu tehlikenin toplumsal yaşamın devamı için normal kabul edilebilir ve sosyal açıdan uygun görülebilir olması gerekmektedir.İzin verilen risk kapsamında kalan tehlikenin sonucunda var olan netice failin sorumsuzluk alanındadır.

Tehlike ile Netice Bağı

Failin fiili sonucu meydana gelen tehlike ile asıl olaydaki neticenin birbirinin zincirleme hali olması gerekmektedir.Başka bir deyişle, failin suçun konusu üzerindeki neticeyi gerçekleştirmek için hukuken önem taşıyan tehlike yaratması, fakat meydana gelen neticenin doğan başka bir tehlike sonucu oluşması halinde netice faile objektif olarak isnat edilemez.Failin öldürme maksadı ile mağdura defalarca ateş etmesi ve bunun sonucunda mağudurun ölmesi bir karışıklığa yol açmayacak olup hükümlerin uygulanacağı esastır, fakat saldırıya uğrayan mağdurun tedavi sırasında başka bir sebepten ölmesi sonucunda netice faile isnat edilememekte olup yalnızca teşebbüs sorumluluğu getirecektir. Reel bir örnek olarak yerel mahkeme ve Yargıtay ceza daireleri arasında defalarca ihtilafa yol açan ve en sonunda Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kesin hükmü belirlediği bir dava göstermek, objektif isnadiyet müessesinin önemi için açıklayıcı olacaktır.

---Sanık H....S....’in, tabanca ile ateş etmesi sonucunda merminin maktûlün karın üst noktadan girdiği, iç organ, bağırsakları yaraladığı, maktûlün önce S.... Devlet Hastanesine kaldırıldığı acilen ameliyata alındığı, vena mazenterika inferier yırtığı, 7 yerden ince bağırsak parçalanması tespit edilip, bir adet kopma olduğu, acil ameliyatla yırtıkları dikilip tamir edildiği, bu arada maktûle 7 ünite kan verildiği, daha sonra bir müddet hastanede kaldıktan sonra 10.09.1999 tarihinde şifa ile taburcu olduğu, bu suretle öldürme kast ve iradesi ile ateşlenen etkili ve tesirli silahın açtığı yaranın ameliyat ve tedavi nedeniyle öldürücü sonuç ve etkisinin onarıldığı, mağdurun daha sonra 25.10.1999 tarihinde açılan davada duruşmaya geldiği, rahat şekilde iddiasını sergileyip ifadesini verdiği, önce Trabzon’da daha sonra G....H.... intaniye polikliniğine müracaat ettiği, rahatsızlığının arttığı, 02.11.1999’da yoğun bakıma yatırıldığı, 06.11.1999 tarihinde vefat ettiği, ATK 1. İhtisas Kurulunun 26.07.2000 tarih ve 1169 sayılı raporuna göre “

“ölümün ateşli silah yaralanmasının tedavisi için hepatit virüslü kan verilmesi sonucu gelişen akut hepatitten ileri geldiğinin”

” tespit edildiği, ölümün maktûlün ateşli silahla yaralanması sonucu ameliyat sırasında verilen hepatit virüslü kanın vücuda verilmesi ile fail H....S....’in iradesi dışında gayri melhuz sebebin birleşimi ile meydana geldiği, sanıkta öldürme kastının bulunduğu, ancak öldürme kastı ile ika edilen eylemin direk sonucunda kişinin ölmediği tedavi ve ameliyat sonucu kurtarıldığı, fakat failin iradesi haricinde eklenen başka sebebin birleşimi ile meydana geldiği kabul edilerek, sanığın 765 sayılı TCY’nın 451, 59. maddeleri uyarınca 16 yıl 8 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hakkında 31 ve 33. maddelerin uygulanmasına, 6136 sayılı Yasanın 13/1 ve 765 sayılı TCY’nın 59. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis ve 50.000.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına, emanette kayıtlı tabanca, şarjör, 7.65 mm çaplı 1 adet dolu mermi ve 4 adet boş kovanın 765 sayılı TCY’nın 36. maddesi uyarınca zoralımına, doktor hakkında ihmalinin bulunup bulunmadığı konusunda gereğinin yapılması için kararın bir örneğinin C.savcılığına gönderilmesine ilişkin, T..... Ağır Ceza Mahkemesince 27.11.2000 gün ve 233-302 sayı ile verilen hüküm, Yargıtay 1. Ceza Dairesince 26.09.2001 gün ve 2526-3374 sayı ile onanarak kesinleşmiştir.

5237 sayılı TCY’nın yürürlüğe girmesinden sonra, T.... 1. Ağır Ceza Mahkemesince duruşma açılarak yapılan uyarlama yargılaması sonunda 26.09.2005 gün 268-214 sayı ve özetle; hükümlü H...’nin eyleminin 5237 sayılı TCY’nın 7/2 ile 23. maddesi aracılığı ile aynı Yasanın 81. maddesi gereği yaptırıma bağlandığı ve suça konu olayda hükümlünün mutlak suretle kasti olarak hareket ettiği taksirden bahis edilemeyeceği, ayrıca hükümlünün eyleminin kalkışma aşamasında kaldığı, sonradan ölümü meydana getiren sebepte hükümlünün kusurun bulunmadığı kabul edilerek, önceki hükmün adam öldürmeye ilişkin kısmının iptali ile sanığın 5237 sayılı TCY’nın 81, 35 ve 62. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hükmün diğer kısımlarının aynen infazına, 5275 sayılı Yasanın 99. maddesi uyarınca sanık hakkındaki cezalar toplanarak sonuçta 13 yıl 9 ay hapis ve 50 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

Katılan vekilinin temyizi üzerine kurulan hükümde;

---“25.08.1999 günü meydana gelen olayda sanığın tabancayla yakın mesafeden öldürme kastıyla yaptığı atışlardan birinin ölenin batın bölgesine isabet ederek büyük damar yaralanmasına, ince barsakta 7 yerde perferasyona ve bir yerde ince barsak kopmasına neden olduğu, acilen alındığı ameliyatta damar ve ince barsak onarımı yapılıp 7 ünite kan verildiği, hayati tehlikeye maruz kalan ölenin durumunun düzelmesi üzerine 10.09.1999 tarihinde taburcu edildiği, 26.10.1999 günü akut hepatit tanısı ile yeniden hastaneye yatırıldığı ve tüm tedavilere rağmen 06.11.1999 günü öldüğü anlaşılmıştır.

Dosyada mevcut Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu raporunda; ‘

‘ateşli silah yarasının; damar ve barsak yaralanması nedeniyle başlı başına ölüme yol açacak nitelikte olmakla birlikte gerekli cerrahi onarımın gerçekleştirildiği, tedavi sırasında verilen kan ürünlerinin birinde hepatit virüsü saptandığı; yaralanma ve tedavi sonrası yapılan tıbbi incelemelerde hepatit tanısı konduğu ve kan ürünü verilmesi ile hastalık gelişiminin uyumlu olduğu dikkate alındığında; ölümün ateşli silah yaralanmasının tedavisi için hepatit virüslü kan verilmesi sonucu gelişen akut hepatitten ileri geldiğinin kabulü gerektiği; ateşli silah yaralanması ile ölüm arasında illiyet bağı bulunduğu, hepatit virüslü kan verilmesi ve hepatiti gelişiminin failin iradesi dışında eklenen bir sebep olduğu’ şeklinde görüş bildirildiği tespit edilmiştir.

Bu oluş ve rapor birlikte değerlendirildiğinde; uyarlamaya konu 765 sayılı TCK’nun 451. maddesindeki ‘

‘failin iradesinden hariç gayri melhuz esbabın inzimamı suretiyle ölüme neden olmak’ suçunun 5237 sayılı TCK kapsamında doğrudan karşılığı bulunmamakla beraber; sanığın öldürme kastıyla hareket ettiği ve ölümün de yapılan bu fiilin doğal neticesi olarak meydana geldiğinin yine bu bağlamda fiil ile netice arasında uygun nedensellik bağının da mevcut olduğu hususları dikkate alındığında; oluşan suçun unsurları itibariyle 5237 Sayılı TCK’nun 81. maddesinde öngörülen kasten adam öldürme suçunu oluşturacağı ve bu suç nedeniyle tayin olunacak sonuç cezanın da 765 sayılı TCK uyarınca verilmiş ve kesinleşmiş hükümle verilen cezadan daha lehe olmayacağından uyarlama isteminin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde 5237 sayılı TCK’nun 81, 35/2 ve 62. maddeleri uyarınca hüküm kurulması”

” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme ise, 11.12.2007 gün ve 167-329 sayı ile;

“… ölüm neticesinin fail H.....S....’in hareketinin doğrudan sonucu olmadığı, kesinleşen yüksek mahkeme kararı ile de kabul edilmiştir. Bu konudaki kesinleşen mahkeme kararı ve Yüksek Yargıtay 1. Ceza Dairesinin onama kararı, ölüm neticesinin failin iradesinden hariç gayri melhuz bir sebebin inzimamı ile meydana geldiğine çok güçlü bir delildir. Bu güçlü delili ortadan kaldıracak herhangi bir başka aynı güçte delil mevcut değildir. Ayrıca Yüksek Yargıtay 1. CD.nin 13.03.2007 gün ve 2006/1802 esas 2007/1384 karar sayılı bozma ilamına uyulması durumunda ve bunun da emsal teşkil etmesi halinde bu kez neticeye yönelik illi değer taşıyan hareketlerin başka bir hareketin birleşimi ile kesilmesi veya birleşmesi ve neticenin birinci veya ikinci hareketten hangisinin etkisi ile meydana geldiğinin ayırt edilememesi durumunda, birinci hareketin neticeyi meydana getirmeye elverişli olduğunu kabulle, doğrudan meydana gelen neticeden birinci hareketin sahibini sorumlu tutmaya yönelik bir uygulama adil olmayacaktır. Bu nedenle hükümlü H.... S....’in öldürme kastı taşıyan fiilinin neticeye doğrudan etkisinin olduğu, diğer bir anlatımla hepatitli kan verilmesinin neticeye etkili olmadığı şeklinde bir kabul dosya içeriğine uygun değildir. Ayrıca ölümü meydana getiren hepatitli kanın maktûle verilmesi olayında sanık H.... S....’in taksiri de mevcut değildir. Sonradan eklenen ortak sebep fiilin tabi sonucu ise; örneğin zatüre gelişmesi, aşırı kan kaybı, ameliyatın geç yapılması gibi hallerde olaya TCK’nun 81. maddesinin uygulanması ile birinci failin kasten öldürmeden sorumlu tutulması, aksi takdirde sonradan eklenen ortak sebep fiilin tabi sonucu değil ise ve failin de eklenen ortak sebebin eklenmesinde kusuru mevcut değil ise, örneğin ameliyat edilen hastanın serumuna zehir katılması, kullanılan kanın hepatitli olması, (bu kasten veya taksirle olabilir) kusursuz ceza olmaz ilkesi gereği 5237 sayılı TCK’nun 81, 35. maddeleri uygulanmak suretiyle konunun çözümünün daha adil olacağı”

” gerekçeleriyle önceki hükümde direnmiştir.

Bu kararın da o yer C.savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının “

“bozma”

” istekli, 03.07.2008 gün ve 119005 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulu’nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

765 sayılı TCY’nın 451. maddesi; “

“Ölüm, failin fiilinden evvel mevcut olup da failce bilinmeyen ahvalin birleşmesi veyahut failin iradesinden hariç ve gayrimelhuz esbabın inzimamı yüzünden vukua gelmiş ise …

… cezası hükmolunur”

” şeklinde düzenleme içermekteydi.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında vurgulandığı üzere, anılan maddenin uygulanması için, fail tarafından meydana getirilen ve ölüme neden olan yaralanmanın bizatihi öldürücü nitelikte olmaması, ölümün eklenen bir nedenden meydana gelmesi ve eklenen bu nedenin olası olmayan, beklenmeyen bir neden olması, koşullarının gerçekleşmesi gerekmektedir.

Ancak, yasa koyucu 5237 sayılı TCY’da benzer bir hükme yer vermemiştir. Bu nedenle, sonradan eklenen nedenlerin yarattığı etki ile ölüm neticesinin meydana geldiği olaylar yönünden, failin hukuki durumu, somut olayda meydana gelen neticenin faile isnat edilip edilemeyeceği, yani eylem ile netice arasındaki nedensellik bağı bulunup bulunmadığı belirlenerek, saptanmalıdır.

Ceza Genel Kurulu verdiği kararda Prof. Dr. Nur Centel – Doç.Dr. Hamide Zafer -Yrd.Doç.Dr. Özlem Yenerer Çakmut ortak eseri olan ‘Kişilere Karşı İşlenen Suçlar’ ve Doç.Dr Veli Özer Özbek’in ‘Yeni Ceza Kanunun Anlamı’ gibi öğretilerden faydalanarak somut olaya ilişkin değerlendirme yapmıştır. Buna göre;

Ateşli silahla yaralandığı, damar ve barsak yaralanması saptandığı, ateşli silah yaralanması başlı başına ölüme yol açacak nitelikte olmakla birlikte gerekli cerrahi onarımın gerçekleştirildiği, tedavi sırasında verilen kan ürünlerinin birinde hepatit virüsü saptandığı; yaralanma ve tedavi sonrası yapılan tıbbi incelemelerde hepatit tanısı konduğu ve kan ürünü verilmesi ile hastalık gelişiminin uyumlu olduğu dikkate alındığında; ölümün ateşli silah yaralanmasının tedavisi için hepatit virüslü kan verilmesi sonucu gelişen akut hepatitten ileri geldiğinin kabulü gerektiği,

2- Ateşli silah yaralanması ile ölüm arasında illiyet bağı bulunduğu, hepatit virüslü kan verilmesi ve hepatit gelişiminin failin iradesi dışında eklenen bir sebep olduğu, kastın tıbben tayin edilemeyeceği”

” belirtilmiştir.

Görüldüğü gibi, olayda sanık, öldürme kastı ile hareket etmiş ve ölüm neticesi de meydana gelmiştir. Sanığın eylemi ile meydana gelen yara Adli Tıp Kurumu raporunda da belirtildiği üzere başlı başına ölüme yol açacak nitelikte olup, bu eyleme bağlı olarak ta ölüm neticesi gerçekleşmiştir. Meydana gelen ölüm neticesi, sanığın eyleminin doğal sonucu olup, sanığın eylemi ile başlattığı nedenler serisinden bağımsız gelişen bir netice olmadığından, sanığın eylemi ile ölüm neticesi arasında nedensellik bağı kesilmemiştir. Bu neden 5237 sayılı TCY kapsamında, sanığın kasten adam öldürme suçunu işlediğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Bu itibarla Yerel Mahkeme direnme kararı isabetsiz olduğundan bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

1- T.... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 11.12.2007 gün ve 167-329 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA,

2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 02.06.2009 günü yapılan müzakerede, tebliğnamedeki isteme uygun olarak oyçokluğuyla karar verildi.

Verilen bu hükmün ceza hukuku prensibi objektif isnadiyet müessesesi ile uyuşmadığı,failin eyleminin öldürücü nitelikte olması, doğan başka bir tehlikenin ölüme sebebiyet vermesi ile ilişkilendirilmemelidir.Failin yarattığı tehlike sonucu mağdurun tedavi görmesi ve iyileşme sürecine girmiş olması, failin eylemi ile ölüm sonucunun illiyet bağını kesmektedir.Tedavide verilen virüslü kanın mağdurun hastalanmasına daha sonra da ölümüne yol açtığı, yargı sürecinde adli tıptan talep edilen tüm raporlarda sarih şekilde belirtilmiş olup, Yargıtay dairesi ve sonrasında ceza genel kurulunun neticeyi failin eyleminin meydana getirdiğini hükmetmesi kanaatimce doğru bir karar olmamıştır.Yargıtayın bu hükmü bir çok dava sonucunu etkileyebilecek nitelikte olup hakkaniyet ilkesi ile bağdaşmamaktadır.Ceza Hukuku prensipleri somut olaya uygulandığında verilecek hükmün, ağır ceza mahkemesinin hükmüyle doğru orantılı olması ve failin teşebbüs hükümlerine göre cezalandırılması gerekmektedir.

Stj. Av. Rıfat Can ÇİLOĞLU

Kaynaklar:

-YargıtayCGK E. 2008/1-186

Prof. Dr. Nur Centel – Doç.Dr. Hamide Zafer -Yrd.Doç.Dr. Özlem Yenerer Çakmut ortak eseri olan ‘Kişilere Karşı İşlenen Suçlar’

Doç.Dr Veli Özer Özbek’in ‘Yeni Ceza Kanunun Anlamı

Prof.Dr. Adem Sözüer- C eza Hukuku Panelleri