Zaman zaman meydana gelen istenmeyen olaylar sonrasında kamuoyunca ve basın yayında tartışılan bir konudur. Genel isimlendirme ile kolluk görevlileri olarak da bilinen polis, jandarma, çarşı ve mahalle bekçisi, belediye zabıtası, infaz koruma memuru (gardiyan), orman muhafaza, sahil güvenlik, gümrük muhafaza ve özel güvenlik görevlilerinin kanunda yer alan zor kullanma yetkisine ilişkin sınırı aşıp aşmadıkları, kimin haklı veya haksız olduğu…
Hemen ve peşinen belirtmek gerekir ki kimsenin haklı veya haksız olduğu yok. Mesele hissiyatla ya da bakış açısına göre yorumlanarak doğru bir şekilde tahlil edilemez. Konu, daha çok ilgili mevzuatında yer alan bir düzenlemenin hal ve şartlara göre gerçekleşen bir olaya uyarlanması meselesinden ibarettir. Yasalarda, ilgili kolluk güçlerinin çıkan vaziyete göre gerektiğinde zor kullanabilecekleri, hatta silah kullanabilecekleri açıkça düzenlenmiştir. Bu yetkinin kullanılması görev olup kamunun selameti açısından yararlı olduğunu, bu yetkinin-görevin bir takım sınır ve ölçülerinin, bireyin güvenlik ve vücut bütünlüğü ile saygınlığının da olduğunu söylemek mümkündür.
Yasalarda sıklıkla geçtiği şekilde milli güvenliğin, kamu düzeninin, toplum sağlığının ve ahlâkının korunması, suçların önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması gibi hususlar son derece önem arz eder. Bunun gerçekleşmesinin en önemli araçlardan birisi de gerektiğinde zor kullanma yetkisine sahip ve kolluk görevlileri diye isimlendiren (silahlı) kamu görevlilerinin gücüne ihtiyaç vardır. Bunun yanında toplumu oluşturan bireylerin kişisel güvenlik, vücut bütünlüğü, şöhret ve hakları da çok önemlidir. Bunun gerçekleşebilmesinin en önemli araçlardan birisi de vatandaşın zor kullanma gücüne karşı güvende olmasının sağlanmasıdır. Bu iki araç yeri geldiğinde birbirini tamamlasa da bazen de karşı karşıya kalınan ve birbiriyle adeta çatışan iki durumla karşılaşabiliyoruz. Esasında bu iki durumdan her biri işin “olmazsa olmazı” niteliğindedir. Başka bir deyişle, bir elmanın yarısı gibi birbirlerini tamamlayan yöne sahiptirler. Biri olmadan diğerinin varlığının işlerlik kazanması zordur. İşte adeta vazgeçilmez bu iki durumun sınırlarını çizen ilgili mevzuatı, işin fiili uygulaması olarak Yargıtay ve istinaf kararları ışığında ve örnek olaylarla birlikte ele alarak konunun anlaşılmasına karınca kararınca katkı vermeye çalıştık.
Konunun daha iyi pekişebilmesi adına bir örnekle izah etmeye çalışalım: Polis ekibi, hakkında çevreyi genel olarak yüksek sesle küfürler ederek rahatsız ettiği ihbar edilen, alkollü (A) isimli vatandaşı bir alış veriş merkezi önünde eylemlerine devam ettiği sırada görür. Sözlü ikaza rağmen (A) hareketlerine devam eder. Ekip otosuna binmemekte ısrar edip kaçarken üç kişilik ekip içindeki polis memuru (E) onu yakalar. Direnmesi devam edince yere yatırıp kelepçe takmaya çalışırken (A) yumruk atacağı sırada ona biber gazı sıkar. Bunun etkisiyle sendelenen (A) yere düşüp başını beton kaldırıma çarparak yaralanır. Onu yerden kaldırmaya çalışan polise küfür ederek tekme atar. Bu nedenle polisin parmağı kırılır. Bir polis (A)’nın üzerine atlarken bir başka polis de onu engellemek için yumruk atar. Yerde hareketsiz kalınca kelepçe takılır. Bu sırada sinirlenen polis (S) yerde hareketsiz iken onu tekmeler. Polisler birlikte, bağırmaması için ağzını kapatarak ve kollarından tutarak, kısmen yerde sürükleyerek, ekip otosuna bindirirler. (A) Aracın iç kısımdaki kapı açma mandalına ayağı ile vurarak kırar. Karakolda (nezarethanede) elleri kelepçeli ve oturuyor iken polis (E) neden dışarıda artistlik yaptığını söyleyerek onu yumruklar. (A) nın burnu kırılır.
Belirtilen ve sıklıkla benzerleri ile karşılaşılabilen olayda;
Suçlar: Vatandaş (A) yönünden görevli polislere görevi yaptırmamak için direnmek, kurul halinde çalışan kamu görevlisine karşı görevinden dolayı alenen hakaret ve kamu malına zarar vermekten TCK’nın 265/1, 86/1,3-c, 87/3, 125/1,3-a,4, 152/1-a. maddeleri uyarınca cezai işlem yapılır. Sarhoş olarak başkalarının huzur ve sükûnunu bozacak şekilde davranışlarda bulunmaktan ayrıca da 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 35. maddesi gereğince idari yaptırım uygulanır.
Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırı aşan eylem: Vatandaşın kelepçeli ve yerde olduğu halde polis memuru tarafından tekmelenmesi TCK’nın 256. maddesinin yollamasıyla zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama kapsamında kaldığından TCK’nın 86/2,3-d. maddesi uyarınca cezai sorumluluk gerektirir. Çünkü artık direnme gücü kırılan kişiye görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanılması söz konusudur.
Zor kullanma yetkisine ilişkin sınır içinde kalan eylemler: Vatandaş (A)’nın kelepçeli ve yerde hareketsiz iken atılan tekme dışında karakola getirilinceye kadar gerçekleştirilen zor kullanmalar (yakalanması, yere yatırılması, biber gazı sıkılması, üstüne atlanması, başının beton kaldırıma çarpması, kelepçe takılması, yumruk ve tekme atılması, ağzının kapatılması, sürüklenerek zorla araca bindirilmesi) hal ve şartlara göre vatandaşın direncinin kırılması ile ölçülü olduğundan hukuka uygunluk kapsamında olup cezai sorumluluğu yoktur.
Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırla ilgisi olmayan eylem: Karakolda elleri kelepçeli iken polis (E) tarafından yumruklanması ise 256. madde ile yani zor kullanma yetkisine ilişkin sınırla ilgisi olmaksızın doğrudan kasten yaralama kapsamında kaldığından TCK’nın 86/1,3-d, 87/3. maddeleri gereğince cezai sorumluluğu gerektirir. Eğer polis (E)’nin yumruklamadan bir süre önce veya sonra hafif de olsa benzer bir iki hareketi daha (örneğin hakaret etme, sonrasından gelip saçından çekme, itme gibi eylemleri) olsaydı sistematik ve belli bir süreç içerisinde süreklilik arz eder bir şekilde gerçekleştirdiği gerekçesiyle işkence kapsamında değerlendirmek bile mümkün olabilirdi.
Bu örnekte görülen yanlışlıklar-aykırılıklar şunlardır: Kişinin direnci kırılıncaya kadar gittikçe artan oranda kuvvet kullanılması yasal olarak meşru veya yasaya uygun iken direnci kırıldıktan sonra sınır aşılarak kasten zor kullanılması kasten yaralama kapsamına girer. Dolayısıyla kelepçeli ve yerde yatan kişinin direnci olmadığı için zor kullanılması yanlış olup yasaya aykırı eylemdir. Karakolda iken yapılan hareketler ise zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılmasıyla ilgisi olmayan ve suç olan yanlışlık veya aykırılıktır. (İlk bölüm olan makalemiz, diğer yönleriyle devam edecektir.)
Kaynak:
Zor Kullanma Yetkisi-Yetkiye Dair Sınırın Aşılması, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2024