Suç, ceza yasaları ile yasaklanmış ve yine yasalarda öngörülen hallerde yaptırıma tâbi tutulmuş olan hukuka aykırı insan davranışıdır.

Türkçeye ‘‘suç bilimi’’ olarak çevrilen kriminoloji, esasen suçun önlenmesini amaçlar. Suçun önlenmesini sağlamaya çalışan bilim insanları, bu amaç doğrultusunda ilk olarak suçu ve suçun neden işlendiğini açıklamaya çalışmışlardır. Bu çalışmada suçun neden işlendiğine dair tarihten günümüze öne sürülen en yaygın savlara genel hatlarıyla değinilecektir.

Pozitivist teorilere göre suç kişinin biyolojik bozukluklarından kaynaklanan bir eğilimdir. Yani kişi, suç teşkil eden davranışını iradi olarak gerçekleştirmemektedir. 19. yy. pozitivistleri çalışmalarında kişilerin boy, kilo, kafatası, kemik yapısı, kafa büyüklüğü, kas gelişimi ve benzeri fiziksel özelliklerini incelemiş ve şiddet suçu faillerin genellikle kaslı ve atletik olduğunu tespit etmiştir.

Pozitivist teori determinizmi savunur. İnsan davranışları önceden bilimsel yasalarla belirlenmiştir, bu nedenle suç bir tercih değil eğilim’dir. Orduda çalışarak gözlem yapan İtalyan pozitivist kriminolog Lombroso’ya göre kişi suçlu doğar. Darwin’in evrim teorisine inanan bu pozitivistlere göre evrimleşmesini tamamlayamayan kişi vahşi ve ilkeldir. Bu yönüyle medeni topluma ayak uyduramaz ve suç işlemeye başlar. Mahkumların zekâ seviyesi daha düşük, fiziksel durumları daha kötüdür.

Bilimsel araştırma yöntemlerinin ilerlemesiyle kişilerin fiziksel yapısından öteye gidilerek kalıtımsal yapıları incelenmeye başlanmıştır. Örneğin suçluların aynı veya benzer genleri taşıdıkları düşünülmüş ancak daha sonra yapılan çalışmalarda aynı aileden olan, aynı soydan gelenlerin çoğunluğunun suçlu olduğunun tespit edilememesi bu tezi büyük ölçüde çürütmüştür.

Yine yapılan çalışmalarda kadınların menstrüel döngü öncesi dönemlerde hormonları etkisiyle fiziksel ve ruhsal problemlerinin, asabiyetinin ve buna bağlı olarak suça eğiliminin arttığı tespit edilmiştir (premenstrüel sendrom).

Suçun işlenişini insan psikolojisiyle açıklayan görüşler de mevcuttur. Freud’a göre suçun işlenme nedeni kişinin travmalarının beklenmedik şekilde ortaya çıkmasıdır. Bazı bilim insanlarına göre kişi yaptığı bir hata veya işlediği bir suçtan dolayı başka bir suç işleyip cezasını çekerek vicdanını rahatlatmak ister. Antisosyal kişilik bozukluğu olan kişinin ise empati yeteneği yoktur ve bu sebeple suç işler.

Sosyal hareket teorisine göre sosyal değişim, sosyal çatışma, toplumun bazı üyelerinin sınırlanması ve stres faktörü insan yapısını bozarak kişiyi şiddete ve suç işlemeye meyilli hale getirir. Bunun tam aksine sınırlamaların zayıf olduğu toplumlarda suça meyillin arttığını düşünenler de vardır. Kişinin suçlu insanlarla bir arada yaşaması suçun taklit yoluyla işlendiğine işaretken, özellikle malvarlığına yönelik suçların nedenleri suçlunun ekonomik koşullarının kötü olmasıyla açıklanmıştır.

Beccaria’ya göre ise rasyonel kişi kendisine fayda sağlayanı yapma eğilimindedir. Fayda, hukuka uygun yoldan daha kolay elde edilecekse kişi suç işleyerek fayda sağlamayı tercih edecektir.

Cezaevlerinde hafif suçlardan hüküm giyenlerin daha ağır suçlardan cezalandırılanlarla bir arada bulunmasının caydırıcılık amacını sağlamak bir yana, tam aksine yeni suç yöntemlerinin öğrenilmesi ve suça eğilimin artmasına sebep olduğu da suçun işlenme nedenleri arasında düşünülmektedir.

Günümüz kriminologları kolluk, savcılık, mahkeme, infaz kurumu istatistikleri gibi resmi kurum istatistikleri başta olmak üzere mağdurlar ve failler üzerinde yaptıkları anketler ile suçun nedenini araştırmaya devam etmektedirler. Bu çalışmalarda parmak izleri ve DNA’ların incelenmesi nedeniyle pozitivist teoriye yakınlık duyulduğu söylenebilir.

Suçun işleniş nedeninin ve faillerin suç işleme motivasyonunun öğrenilmesi, suçu önlemenin ilk ve en önemli aşamasıdır. Ülkemizde kriminoloji çalışmalarına kamu kurumlarınca özel önem ve bu alanda çalışma yapan bilim insanlarına destek verilmesi gerekmektedir. Aksi halde ceza adalet sistemi yeterince etkin çalışamayacak, yalnızca cezaların ağırlaştırılmasıyla suçun işlenmesinin önüne geçilemeyecektir.

Av. Begüm GÜREL & Hukuk Fakültesi Öğrencisi Aybüke KURT