Bu kutlamanın tarihçesi nedir?

Rivayetlere göre ilk olarak 5 Nisan 1878’de İstanbul Barosu Genel Kurul toplantısı sebebiyle, 1934 yılında Türkiye Barolarının İzmir’de yapılan toplantısında alınan ve 1958 yılında uygulamaya konulan bir kararla kabul edilmiştir. Ancak günümüzü kutlamadan önce, bazı tespitlerin yapılmasında fayda vardır.

Yargının üç saç ayağı var: Tez, Antitez ve Sentez. Yani iddia, savunma ve hüküm. Yani dava etmek/iddia etmek, savunmak ve karar vermek. Veya şöyle de kısaltabiliriz: Savcı, avukat ve hakim. Bunlar olmazsa olmazlardır.

Bunların üçlü işbirliği ile cezalandırma, beraat etme, hakkını alma, boşanmalarına karar verme, zararını tazmin etme gibi insan hayatının köklü değişikliğine yön veren ve hükümle sonuçlanan kolektif gerçekler oluşuyor. Çözüm bulunarak hakkın sahibine teslimi ve bu sayede toplumsal huzur düzen ve güven sağlanır. İşte bunlar yargı ve adaleti oluşturuyor. 

Devlet oldu mu yargı ve adalet de vardır. Tarihin babası Halikarnaslı Herodot M. Ö. 5. Yüz yılda (Yani Korona’dan takriben 2500 yıl önce) “Devletlerin varoluş sebebi adalettir” demiştir. Hz. Ali “Devletin dini Adalettir” demiştir. Ve Atatürk, “Adalet Mülkün (devletin) Temelidir” demiştir. Adalet  herkese lazımdır.  Adaletin icra edilmesi herkesçe taşınamayacak ağırlık ve değerde büyük bir yüktür.  Bu ağır ve kutsal yük insana, doğaya ve topluma hizmet için taşınması gerekir. 

“Bir anlık adalet bin yıllık ibadete bedeldir” sözünün hadis olduğu rivayet edilmektedir. “Fırat’ın kıyısında kaybolan kuzunun hesabının sorulduğu” bir adalet sisteminin olması gerekir.

İşte bu soylu uğraşın temel unsurlarından biri de savunma ve avukatlık mesleğidir. Adalet sistemi iyi ve dürüst işliyorsa huzur, güven ve mutluluk var demektir. Bu sistem iyi işlemiyorsa huzur,  güven ve mutluluk yok demektir. 

Yargı ve adalet “Fırat’ın kenarında kaybolan kuzunun hesabını veremiyorsa eksiktir” 

Yine bir ülkede gelir dağılımının bozukluğu ve yolsuzluklar engellenemiyorsa adalet sisteminde eksiklik var demektir.

Anadolu’da hakimlere “Peygamber Postunda Oturuyorsun Sana Güveniyoruz” ve “Adalettin Kestiği Parmak Acımaz” denilir. Bu inanç ve değer aşınmış ise eksik bir şey var demektir.

Aslında avukatlık soylu bir meslektir. Para için değil “hakkın ve adaletin gerçekleşmesi için yapılan bir faaliyet ve mücadele olarak tarih sahnesine çıkmıştır” Para konulmasın diye cübbelerinde cep, kimsenin önünde iliklenmesin diye düğme ve illik olmaması da mesleğinin bağımsız ve özgürce icra edilebilmesinin simgesidir. Yoksa cübbeleri yerde rahat şekilde karga tulumba sürüklensin diye değil.

Yıllardır bilinçli olarak dikkatler adalet, işlev, kalite ve yargıya katkı boyutundan uzaklaştırılarak bayan avukatların turban takıp takmama veya etek boyuna kaydırıldı ve sorun bunlara indirgendi. Avukatlar da bunlara kitlendi. 

Halen içinde bulunduğumuz ahvalde: Avukatın evine götürecek ekmek parası bulamaz derecede ekonomik zorluk yaşaması sebebiyle intihar haberleri duyabiliyorsak  “gün kutlanacak durumda değiliz” demektir. Nitelik gözetmeksizin (tabiri caiz ise merdiven altı) gereğinden çok fazla hukuk fakültelerinin açılmasına müsaade edilmiş ise hakim, savcı ve avukatların niteliğini ciddi bir şekilde tartışmaya açmışız demektir.

Anadolu’da iş arayanlar için, “ne iş yapabiliyorsun”? Sorusuna “her şey yapabiliyorum” cevabının eş değerini ne yazık ki avukatlardan da alabiliyoruz. Çünkü hangi davalara bakıyorsunuz? Sorusuna verilen cevapların çoğu “her türlü davaya bakıyorum” şeklinde olabilmektedir. Çünkü ekmek kaygısı var. Esasında bu iki örneğin de anlamı şudur: O işçi veya avukatın tam layıkıyla hiçbir işi yapma uzmanlığına sahip olmadıklarıdır. Zaten bir avukat hukukun bütün dallarına egemen olması da imkansızdır. (Her tarafa el atmayıp işini gayretle çok iyi yapabilen avukat ve hukukçuları da tenzih ediyorum). Bir kere avukatların da aynen tıp doktorları gibi dalına göre uzmanlık olmadığı takdirde verimli olmaları mümkün değildir. Acilen dallara ayrılarak uzmanlık getirilmelidir. Bir de mesleğine yeni başlamış avukatın hemen bütün nitelikli işlerde doğrudan yetkili olması da başka bir facia. Zira dünyadaki tüm mesleklerde modern eğitimin yanında usta çırak ilişkisinin önemi kabul edilmektedir.

Evet eğri oturup doğru konuşmalıyız. Biz avukatlar için gün kutlamaktan ziyade “ülkemize ve insanlığa adaletin hak ettiği nitelikte bir hukuk sistemi ve avukatlık mesleğinin yaratılması gereklidir” Yoksa avukatlara yeşil pasaport hakkı verilmiş olmakla düzelmiş bir durum söz konusu değildir. Yine de her şeye rağmen 5 Nisan için kabul edilen tüm meslektaşlarımın gününü onurluca ve ancak buruk da olsa kutlamadan edemeyeceğim. Evet  adalet uğruna dayanışma için "TÜM MESLEKTAŞLARIMIN AVUKATLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN"

Av. Dr. Seyithan Güneş