Covid-19, küresel ölçekte 198 ülkeye bölgeye sirayet etmiş durumdadır. Virüs dünyada yaklaşık 21 bin kişinin ölümüne sebep oldu ve her geçen dakika bu sayı artmaktadır. Türkiye’de de bu tablo giderek ağırlaşmaktadır. 25 Mart coronavirüs bağlamında 59 kişi hayatını kaybetmiş ve 2.433 kişi bu virüse yakalanmış bulunmaktadır.

Coronavirüs riskleri sebebiyle hekimlerin, hastalara hizmet sunmayı reddetme hakkı var mıdır? Ortaya çıkan bu salgında kendi yaşam ve/veya sağlığını tehlikeye atıyor olsa da öncelikle hastaya hizmet sunma ödevi var mıdır? Salgın hastalık durumunda hekimin hasta kabul etmeme hakkı var mıdır?

Geçmiş tarihlerdeki salgın hastalıklara bakıldığında, virüsün bulaşma edenleri ve bulaşmasını engellemek için yapılması gerekenlerin bulunmasına kadar geçen süreçte birçok sağlık çalışanı hastalığa yakalanmıştır ve hayatını kaybetmiştir. Bu nedenle çaresi bulunamamış salgınlarda, sağlık çalışanlarının sağlık hizmeti sunma sorumluluğu sorgulanmaktadır.

Hekimlik mesleği toplum ile iç içe olmayı gerektirir. Bu sebeple toplumun hekimlik mesleğine belli hizmetler sağlaması ve ayrıcalıklar tanıması karşılığında, mesleğin bu ayrıcalıkları birincil olarak başkalarının yararına ve sadece ikincil olarak kendi yararına kullanmayı kabul etmesini içeren bir çeşit toplumsal sözleşmedir. Peki toplumsal sözleşme olarak atfedilen hekimlik mesleğinde, salgın hastalıklarla karşı karşıya gelindiğinde hastaya bakma mecburiyeti var mıdır?

Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi’nin hükümlerine bakılacak olursa;

Madde 2 –1) Tabip ve diş tabibinin başta gelen vazifesi, insan sağlığına, hayatına ve şahsiyetine ihtimam ve hürmet göstermektir.

2) Tabip ve diş tabibi; hastanın cinsiyeti, ırkı, milliyeti, dini ve mezhebi, ahlaki düşünceleri, karakter ve şahsiyeti, içtimai seviyesi, mevkii ve siyasi kanaati ne olursa olsun, muayene ve tedavi hususunda azami dikkat ve ihtimamı göstermekle mükelleftir.

Madde 15 –2) Tabip icabında, tedaviye devamı reddetmek pahasına da olsa, hijyen ve korunma kaidelerine riayeti temin için gayret sarf eder.

Madde 18 – Tabip ve diş tabibi, acil yardım, resmi veya insani vazifenin ifası halleri hariç olmak üzere, mesleki veya şahsi sebeplerle hastaya bakmayı reddedebilir.

Kanun maddelerinden de anlaşılacağı gibi sağlık çalışanları, hastalar arasında hiçbir ayrım yapmadan vazifelerini yerine getirmekle yükümlüdürler. Tabi ki tedavi süreçlerinde sağlık çalışanlarının ve sağlık kurumunun gerekli hijyene özen göstermeleri gerekmektedir.

Hasta Hakları Yönetmeliği ile hastalara tanınmış hekim seçme özgürlüğü hekimler bakımından da kıyasen kabul edilmektedir. Ancak önemle belirtmek gerekir ki, acil durumlarda ne hastane, ne de hekim tıbbi müdahaleyi reddedemez.

Durumu acil olan hasta, fiziksel olanaklar bulunduğu müddetçe ilk gittiği hastaneden veya hekimden geri çevrilmemelidir. Bu durumda tedavi yükümlülüğü, hastanın acil olma durumu ortadan kalkıncaya kadar devam edecektir. 

Dünya Sağlık Örgütü, kuş gribi salgınlarından sonra konuyla ilgili 2006 yılında “Project on Addressing Ethical Issues in Pandemic Influenza Planning” isimli bir rapor yayımlamıştır. Raporda, hastalar arasında ayrım yapmama yükümlülüğünü açık biçimde tanımlamıştır. Ayrıca hekimin hizmet sunmayı acil durumlar dışında mesleki ya da kişisel gerekçelerle reddedebileceği ifadeleri yer almaktadır.

Farklı bir görüşe göre; kişi daha tıp fakültesine girerken, mesleki eğitimlere devam ederek ve çalışma koşullarını ve uygulamalarını düzenleyen kurallara uymayı kabul ederek, yüksek risklerle karşı karşıya kalabileceklerini kabul ettikleri düşüncesi hakimdir. Hekimlerin mesleklerini uygularken kendilerine hastalık bulaşma riskinin var olduğu bilindiği kabul edilir.

Eğer hastanın durumu acil değilse hekim kendisini, ailesini ve diğer sağlık çalışanlarını korumak gerekçesiyle ya da şahsi sebeplerle hastayı tedavi etmeyi reddedebilir.

Hekimin, hizmet sunmayı reddetmesi hakkında tüm ulusal ve uluslararası düzenlemelerde yer verilen “hastanın durumunun acil olmaması” vurgulanmaktadır. Bu koşul, hastanın yaşamı ve sağlığı üzerinde geri dönüşsüz bir olumsuz etki oluşması söz konusu ise hekimin hastayı reddedemeyeceği belirtmektedir. Bu uygulama, coronavirüs gibi bulaşıcı hastalığı olan kişilere durumları ciddileşene kadar sağlık hizmeti verilmeyebileceği anlamına gelmektedir.

Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 70. Maddesinde: “Tabipler, diş tabipleri ve dişçiler yapacakları her nevi ameliye için hastanın, hasta küçük veya tahtı hacirde ise veli veya vasisinin evvelemirde muvafakatını alırlar.” Denmektedir.

Bu maddeye göre, hastaya konulan teşhis, uygulanacak işlem veya ilacın yan etkilerinin ve tedavi sonrasında oluşabilecek riskler açısından hastayı bilgilendirmek ve tıbbi işlem için hastanın rızasının (aydınlanmış onam) alınması gerekmektedir.

Hasta Hakları Yönetmeliği ‘nin 24/7. Maddesine göre, aydınlatılmış onam acil durumlarda hastaya gerekli tıbbi müdahalede bulunmak rızaya bağlı değildir. Acil hallerden kastedilen ise; hastanın hayatının kritik olması veya gerekli müdahalenin yapılmamasının hastada kalıcı eksikliklere neden olacağı hallerdir.

Covid-19 salgınına yakalanmış hastanın durumu acil kabul edileceğinden tedavi için rızasının alınmasına gerek yoktur. Ayrıca hastadaki virüs kamu sağlığını tehdit ettiğinden dolayı tedaviyi reddetme şansı da bulunmamaktadır. Çünkü bu durumlarda asıl olan kamunun üstün yararıdır.

Sonuç olarak, dünyayı tehdit eden Covid-19 virüsü nedeniyle tüm dünyada sağlık çalışanları seferber olmuş durumdadırlar. Sağlık çalışanları meslekleri gereği sağlıklarını tehdit eden bir ortamda olmalarına rağmen hastaları tedavi edebilmek için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Sağlık çalışanlarının bu süreci en az hasarla bitirmeleri için gerekli tüm önlemlerin alınması gerekmektedir. Bu meşakkatli süreçte alınacak tüm önlemler de hukuka uygun olmalıdır ki salgın sonrasında hak kayıpları yaşanmasın.

Stj. Av. Ecem ŞAHİN