Bu bağlamda, doktrinde “Sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun ihlâline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olay” şeklindeki tanımı yapılmıştır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/11-90 E. 2018/1259 K.:

“Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun ihlâline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır. Deprem, sel, yangın, SALGIN HASTALIK gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.”

Söz konusu karar ile salgın hastalık, mücbir sebep hallerinden biri olarak kabul edilmekte olup Korona virüs salgının mücbir sebep sayılıp sayılmayacağı her olayı kendi içinde değerlendirmek ve uygun illiyet bağının kurulması şartı ile göz önüne alınacaktır.

Bununla birlikte; ilgili Yargıtay içtihatları göz önüne alındığında, mücbir sebebin varlığının her bir somut olay bakımından ayrı ayrı değerlendirildiği ve genellikle -özellikle tacirler açısından- dar yorumlandığı görülmektedir. Her somut ticari ilişki ve sözleşme özelinde yapılacak değerlendirme neticesinde salgın hastalığın mücbir sebep sayılması için ifayı imkansız kılması gerekmektedir. İfayı imkansız kılmaması halinde mücbir sebepten söz edilemeyecek ve eğer şartları varsa ifa imkansızlığı veya aşırı ifa güçlüğü gündeme gelebilecektir.

Mücbir sebep her ne kadar mevzuatta tanımlanmamış olsa bile mücbir sebebin varlığı veya mücbir sebep olmasa dahi benzer durumlar taşıyan hallerde bunun sonuçları; tam ifa imkansızlığı, kısmi ifa imkansızlığı ve aşırı ifa güçlüğü olarak mevzuatta açıkça tanımlanmaktadır.

1-Tam İfa İmkansızlığı:

TBK’nın 136. Maddesi: “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer.” Hükmü gereğince mücbir sebep şartlarını taşımayan fakat kusurun borçlu tarafa izafe edilme olanağı da bulunmayan “ifa edememe” durumlarına ilişkin borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer. Ayrıca imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder.

Ancak borçlunun tam ifa imkansızlığı hükmünden faydalanabilmesi için iyi niyet gerekçesine dayalı olarak ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmesi ve zararın artmaması için gerekli önlemleri alması gerekmektedir. Aksi halde gecikme sebebiyle doğacak zararları gidermekle yükümlü olacaktır.

2-Kısmi İfa İmkansızlığı:

TBK’nın 137. Maddesi: “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle kısmen imkânsızlaşırsa borçlu, borcunun sadece imkânsızlaşan kısmından kurtulur. Ancak, bu kısmi ifa imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, borcun tamamı sona erer.” hükmünde imkansızlığın kısmi boyutta kaldığı durum da ele alınmış ve ifanın kısmen imkansızlaşma haline ilişkin borçlunun, borcun sadece imkânsızlaşan kısmından kurtulacağı düzenlenmiştir. Fakat bu durumda söz konusu kısmi ifa imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılıyorsa, borcun tamamı sona erecektir.

Ayrıca; karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, bir tarafın borcu kısmen imkânsızlaşır ve alacaklı kısmi ifaya razı olursa, karşı edim de o oranda ifa edilecektir. Alacaklının böyle bir ifaya razı olmaması veya karşı edimin bölünemeyen nitelikte olması durumunda ise tam imkânsızlık hükümleri uygulanacaktır.

3-Aşırı İfa Güçlüğü:

Sözleşmeye bağlılık ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, işlem temelinin çökmesine ilişkin olan ve imkânsızlık kavramından farklı olan aşırı ifa güçlüğüne TBK’nın 138. Maddesi’nde yer verilmiştir.

TBK’nın 138. Maddesi: “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.”

Bir diğer ifadeyle, dürüstlük kuralları ve iyi niyet prensipleri çerçevesinde Korona virüs salgını dolayısıyla borçludan ifa talebinde bulunulması dürüstlük kurallarına aykırılık teşkil edecek nitelikte olmalıdır.

a-Sözleşmenin Yeni Koşullara Göre Uyarlanması İstenebilir:

Bu hak yalnızca mahkemeye başvurularak dava yolu ile kullanılır. Risk paylaşımı dengesinin yeniden yapılmasının uygun olduğu durumlarda borçlu, hâkimden uyarlama talep edecek, ancak sözleşmenin uyarlanması mümkün değil ise diğer hakkını kullanabilecektir. Hakim, somut olayı kendiliğinden araştıracak, uyarlama mümkün ise yöntem ve miktarı yine serbestçe belirleyecektir. Bunun tespitinde tarafların arasındaki çıkar dengesine dikkat etmelidir.

b-Sözleşmenin Uyarlanması Mümkün Değil ise Sözleşmenin Niteliğine Göre Dönme veya Fesih Hakkı Kullanılabilir:

Taraflar arasında sürekli olmayan bir borç ilişkisi mevcut ise dönme; sürekli borç ilişkisi doğuran bir sözleşme mevcut ise TBK m.138/1’in son cümlesinde belirtildiği gibi fesih söz konusu olacaktır. Sözleşmeden dönmenin mahkeme dışı bir beyan ile de gerçekleşmesi mümkün gözükse de, uyuşmazlık mahkemeye taşındığında hâkimin bakacağı ilk müessese uyarlama olacaktır. Uyarlama mümkün ise dönme geçersiz sayılacaktır.

Sözleşmenin Uyarlanmasının Şartları:

Ticari nitelikli sözleşmelerde taraflar arasında düzenlenmiş bulunan sözleşmeye bağlılık esas olup, sözleşmenin uyarlanması ise uyarlama koşullarının varlığı halinde başvurulması gereken istisnai bir durumdur. Her şeyden önce sözleşmenin imzalanmasından sonra beklenmeyen olağanüstü durumların gerçekleşmesi, sözleşmenin uzun süreli olması, beklenmeyen olağanüstü durumların herkes için geçerli, objektif ve önceden belirlenemeyecek nitelikte bulunması, değişen koşulların sözleşmeyi çekilemeyecek hale getirmesi bu suretle İŞLEM TEMELİNİN ÇÖKMESİ zorunludur. Belirtilen koşullar gerçekleşmişse, sözleşmenin yeniden uyarlanması talep edilebilir.

SÖZLEŞMEDEKİ MÜCBİR SEBEP HÜKMÜ

Mücbir sebep tipik olarak bir tarafın sözleşme ile yüklenmiş olduğu sorumluluğu mücbir sebep dolayısıyla yerine getirememesinin mazur görülebilir olmasını sağlar. Mücbir sebep meydana gelmesi halinde, izlenecek yola ilişkin olarak öncelikle genel hükümler yerine taraflar arasında akdedilen bir sözleşmenin ve –eğer mevcutsa- söz konusu sözleşme içerisindeki mücbir sebep hükümlerinin varlığına ve içeriğine bakılmalıdır. Olası ihtilaflarda taraflar arasındaki sözleşmenin mücbir sebep maddesinin yazılış şekli ile somut olayın özellikleri önem arz edecektir.

Mücbir sebep hükmü mevcudiyeti halinde tarafların hükmün yönergesine uygun şekilde hareket etmesi, durum tespiti, ihbar, mücbir sebep teşkil eden durum devamı süresi boyunca edimi ifa etmeme, sözleşmeye uygun davranma, mücbir sebep teşkil eden durumun devamı için azami süre öngörülmüşse sürelere riayet etme, sözleşmenin feshini son çare olarak gözetme gibi yükümlülükleri mevcut olacaktır.

Yargıtay mücbir sebep değerlendirmesi yaparken somut olay bazında karar vermekte, olayın koşulları ve taraflar arasındaki sözleşmenin hükümleri Yargıtay’ın değerlendirmesini büyük ölçüde şekillendirmektedir. Yargıtay’ın özellikle, her durumda basiretli davranması beklenen tacirler söz konusu olduğunda, sözleşmede mücbir sebebin ne şekilde tanımlandığına ve ne tür olayları kapsadığına oldukça önem verdiği görülmektedir.

Sözleşmelerde mücbir sebebe ilişkin hüküm bulunmaması durumunda ise Yargıtay’ın emsal kararlarına, genel hükümlere ve TMK madde 2 uyarınca dürüstlük kuralı ilkesine gidilecektir.

Mücbir sebebe ilişkin her olay kendi içerisinde ayrı değerlendirilmektedir. Sözleşmede mücbir sebebe ilişkin hüküm bulunmakta ise de söz konusu hükmün iyi niyet ve dürüstlük kuralları çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.

Av. Musa DURSUN & Av. Çiğdem KAYA