Emniyet Genel Müdürlüğünün 31 Aralık 2015 tarihli bilgi notunda, “FETÖ/PDY'nin cebir, şiddet ve diğer yasal olmayan yönetmeleri de kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmak veya görevini yapmasını engellemek, devlet otoritesini baskı altına almak, zaafa uğratmak, neticede devleti ele geçirmek amacında olan terör örgütü niteliğindeki örgütlü bir yapıya sahip olduğu kanaatine varıldığını” ifade edilmiştir.

TC. Cumhurbaşkanlığı tarafından “10 SORUDA  15 TEMMUZ  DARBE GİRİŞİMİ  VE FETULLAHÇI  TERÖR ÖRGÜTÜ” 15.07.2019 tarihli kamuoyunu bilgilendirme paylaşımında FETÖ/PDY’sını  terör örgütü olarak kabul etmiştir. (https://tccb.gov.tr/assets/dosya/15Temmuz/onsorudafeto_tr_en.pdf) 

Yargıtay 16.Ceza Dairesinin 24.04.2017 tarih ve 2015/3 esas, 2017/3 karar sayılı ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği ve Ceza Genel Kurulu’nun 26.09.2017 tarih ve 2017/16.MD-956 esas, 2017/370 sayılı kararında ayrıntıları açıklandığı üzere; FETÖ/PDY, küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzerine kurulan bir maşa olarak; Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türkiye Devletini ve varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkmak ve daha sonra ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş bir terör örgütüdür.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi Esas 18.07.2017 tarih 2016/7162 E 2017/4786 K sayılı ilamında detaylı olarak anlatıldığı üzere; “Kendisini kısaca "Hizmet" olarak tanımlayan FETÖ/PDY; paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı haline getiren, siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden, bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyen, güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen, gizlilikten görünmez bir duvar inşa edip bu duvarın arkasına saklanan, böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da bu düşman üzerinden mensuplarını motive eden, "Altın Nesil" adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle devlete tabandan tavana sızan, bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden, böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp, ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan suigeneris bir suç örgütüdür.

FETÖ/PDY küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzerine kurulan bir maşa olarak; Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türkiye Devletini ve varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkmak ve daha sonra ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş bir terör örgütüdür. Bu örgüt kuruluşundan 15 Temmuz sürecine kadar örgüt lideri Fethullah Gülen tarafından belirlenen ideolojisi doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirmek üzere eylem ve fikir birliği içinde hareket etmiştir. Gerçekleştirdiği eylemlerde kullandığı yöntem, bir kısım örgüt üyelerinin silah kullanma yetkisine haiz resmi kurumlarda görevli olmaları ve bu silahlar üzerinde tasarrufta bulunma imkânlarının varlığı, örgüt hiyerarşisi doğrultusunda emir verilmesi halinde silah kullanmaktan çekilmeyeceklerinin anlaşılması karşısında; tasarrufunda bulunan araç, gereç ve ağır harp silahları bakımından 5237 sayılı TCK'nın 314/1-2 maddesi kapsamında silahlı bir terör örgütü olduğu” sabittir.

Gerek TC. Cumhurbaşkanlığı gerekse Yargıtay; FETÖ/PDY’sını terör örgütü olarak kabul etmiştir. Yine bu kurumlar bu örgütün devlete sızan, bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden suigeneris terör örgütü olduğunu kabul etmiştir.

Ergenekon, Balyoz, KCK, Selam-Tevhid, Tahşiye, Askerî Casusluk ve benzeri birçok davalar, sahte delil ve kurgu mahkemeler ile rakiplerini tasfiye ettiği ayrıca ve açıkça kabul etmiş olmasına rağmen, meşhur kişilerin ve olayların dışında bu örgütün mağdur ettiği ve sesini duyuramayanların davalarında ise “yeniden yargılanma ve “adil yargılanma hak ihlali” başvurularını eşitlik ilkesine aykırı olarak sistematik bir şekilde kabul edilmemektedir.

04.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenleri" kenar başlıklı 31 1. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 "(]) Kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir dava, aşağıda yazılı hallerde hükümliı lehine olarak yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülür:

 (j) Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması. Bu halde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.

 (2) Birinci fıkranın (f) bendi hükümleri, 4.2.2003 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararları ile, 4.2.2003    tarihinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular üzerine verilecek kararlar hakkında uygulanır. "

5271 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesi şöyledir:

"İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle bir ceza hükmünün verildiğini tespit eden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararlarından, 15.6.2012 tarihi itibarıyla Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi önünde denetlenmekte bulunanlar bakımından bu Kanunun 311 inci maddesinin ikinci fıkrası hükmü uygulanmaz. Bu durumda olanlar, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunabilirler."

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes davasının, ... cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, adil ve kamuya açık olarak, ... görülmesini isteme hakkına sahiptir... "

Anayasa'nın 36. Maddesinde "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. "  ve Türkiye'nin taraf olduğu Uluslararası Sözleşme'nin 6. maddesinde adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkından açıkça söz edilmektedir.

Diğer taraftan mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının birbirini tamamlayan iki unsur olduğu nazara alındığında, Anayasa'nın bütünlüğü ilkesi gereği Anayasa'nın 138., 139. ve 140. maddeleri de bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulmalıdır. (AYM, E.2005/55, K.2006/4, 5/1/2006; E.1992/39, K.1993/19, 29/4/1993)

Bir mahkemenin bağımsızlığının belirlenmesinde üyelerinin atanma şekli ve görev süreleri, hâkimlik teminatı ve bağımsız oldukları yönündeki görünümleri önem arz etmektedir. Mahkemenin tarafsızlığı ise uyuşmazlığın çözümünü etkileyecek bir ön yargı, tarafgirlik, menfaate sahip olunmaması ile tarafların leh ve aleyhlerinde bir düşünceye sahip olunmamasını ifade eder. Tarafsızlığın öznel ve nesnel olmak üzere iki boyutu bulunmakta olup bu kapsamda hâkimin birey olarak mevcut davadaki kişisel tarafsızlığının yanı sıra kurum olarak mahkemenin kişide bıraktığı izlenimin de dikkate alınması gerekmektedir (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 109, 110)

AİHM, DGM'lerin faaliyette olduğu dönemde bu mahkemelerde görev yapan askeri hâkimin statüsünü dikkate alarak bu mahkemelerin bağımsız ve tarafsız olmadığı sonucuna ulaşmıştır. AİHM, Incal/Türkiye kararından sonra, Türkiye'ye karşı bu mahkemelerde görev yapan askeri hâkimin statüsü ile ilgili iddialarla yapılan birçok başvuruda da bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Anılan kararlar sonrasında DGM'de askeri hâkimlerin bulunmasını öngören hüküm kaldırılmıştır.

Temel hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi amacıyla 04/11/1950 tarihinde imzalanan sözleşme, 10/03/1954 tarihli ve 6366 sayılı Kanun'la Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmış ve onay belgesinin 18/5/1954 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreteri'ne tevdi edilmesiyle Türkiye açısından yürürlüğe girmiştir.

Bakanlar Kurulunun 22/1/1987 tarihli ve 87/11439 sayılı kararı ile Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna bireysel başvuru hakkı, 25/9/1989 tarihli ve 89/14563 sayılı kararı ile de AİHM'in zorunlu yargı yetkisi tanınmıştır. Böylece Türkiye, Sözleşme'de bulunan temel hak ve özgürlükleri güvence altına alma yükümlülüğünü kabul etmiş ve yargı yetkisi içinde bulunan tüm bireylere, hukuken bağlayıcı nitelikte ihlal kararı verebilecek bir uluslararası mahkemeye başvuru yapabilme hakkını tanımıştır (Sıddıka Dülek ve diğerleri, B. No: 2013/2750, 17/2/2016, § 68).

Sözleşme ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin etkili bir şekilde korunması, AİHM tarafından verilen ihlal kararlarının iç hukukta gereği gibi yerine getirilmesi ile mümkündür. AİHM tarafından verilen ihlal kararlarının iç hukukta gereği gibi yerine getirilmemesi, Sözleşme ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin uygulamada etkili bir şekilde korunamadığı anlamına gelir (Sıddıka Dülek ve diğerleri, § 69). Nitekim AİHM tarafından verilmiş bir ihlal kararı, temel hak ve özgürlüklerin teoride olduğu gibi pratikte de etkili bir şekilde korunabilmesi amacıyla 5271 sayılı Kanun ile yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak kabul edilmiştir.

Bağımsız ve tarafsız olmayan bir mahkemede yargılanmak yukarıda ki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere başlı başına yargılamanın yenilenmesi sebebidir.  Sırf mahkeme heyetinde emir komuta zincirine bağlı askeri hâkim var diye; AİHM, Incal/Türkiye kararından sonra Türkiye'ye karşı bu mahkemelerde görev yapan askeri hâkimin statüsü ile ilgili iddialarla yapılan birçok başvuruda, bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine, karar vermiştir.

18.06.1999 tarihli ve 4388 sayılı Kanun’la devlet güvenlik mahkemelerinde yer alan askeri hâkimlerin görevlerine son verilmiştir DGM’lerin yerine, CMK mülga 250. maddesi uyarınca “Özel Yetkili Mahkemeler” kurulmuştur.

Bu mahkemelerin kurulmasından kısa bir zaman sonra FETÖ/PDY terör örgütüne mensup hâkim ve savcılarının kontrolüne geçtiğinin tespiti yargı kararları ile sabit olduğu gibi açık kaynaklarda mevcuttur. Kaldı ki FETÖ/PDY terör örgütüne mensup hâkimlerin tamamı neredeyse terör örgütü üyeliğinden tutuklu ve hâkimlik mesleğinden ihraç edilmiş vazıyettedir. Bu mahkemelerin hukuksuzluklarının ayyuka çıkması nedeniyle, 6352 sayılı Kanun'un 02.07.2012 tarihinde, mahkemeler kapatılmıştır

Birçok karar açısından emsal olabilecek (AYM-ABDULLAH ALTUN başvurusu, başvuru numarası: 2014/2894, karar tarihi: 17.07.2018, R.G. tarih ve sayı: 21.09.2018-30542 ) karar incelendiğinde; AİHM'in ihlal kararına konu davanın askeri bir hâkimin de üye olarak bulunduğu DGM heyeti tarafından yürütüldüğü anlaşılmaktadır. AİHM 19/10/2006 tarihli (B. No: 66354/01) kararıyla adil yargılanma hakkı kapsamındaki yargılamanın uzunluğuna, mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin iddialarını kabul edilebilir bulmuştur.

AİHM, aynı konuya ilişkin verdiği Özel/Türkiye (B. No: 42739/98, 7/11/2002,  ve Özdemir/Türkiye (B. No: 59659/00, 6/2/2003, ) kararlarına atıf yapmak suretiyle başvurucunun bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. AİHM, kararında talep edilmesi halinde yeniden yargılama yapılmasının ihlalin giderimi için uygun bir yol olacağını da belirtmiştir.

Mülga CMK 250 madde ile görevli Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi üyelerinin neredeyse tamamı, haklarında yargı kararıyla hüküm verilmiş terör örgütü mensuplarından oluştuğu artık sabittir.

AİHM kararında, yargılamada askeri hâkimin yer alması varılan sonuçtan bağımsız olarak, bir ihlal nedeni olarak kabul edilmiştir. Sonuç olarak özellikle özel yetkili mahkemelerde görev yapan hâkimlerin çoğunluğunun, terör örgütü üyeliği sabittir. Bu mahkemeden adil ve tarafsız bir kararın çıkmayacağı aşikârdır.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun “Fethullahçı Terör Örgütü” hakkındaki tespitini hatırlayalım: “Suç faili veya masum olduğuna bakılmaksızın birçok kişiyi yargı eliyle mağdur eden…” FETÖ hakkında yukarıdaki tespitin yer aldığı rapordaki şu ifadeleri de unutmayalım: “Örgütlü olarak yargı içerisinde yuvalanan, kendinden olmayan herkesi düşman kabul edip kullanamadığı kişileri de düşman sayan, örgüte boyun eğmeyenleri ve farklı düşünen herkesi düşman görüp hedef hâline getirerek yargı kararları ile emniyet operasyonlarının hedefi haline getiren…”  

Yine 02.11.2016 tarihli Adalet Komisyon’unda Komisyon Başkanı Ahmet İyimaya’nın 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin açıklaması; …… Aynı hakkaniyet içinde belirtelim ki hukuk tefekkürü, paralel yargı cenderesinde oluşturulmuş kurmaca kararlar ve hatta kimi idari tasarruflar konusunda denetim mercilerince -YARGILAMANIN YENİLENMESİ DEĞİL- YENİDEN İNCELEME YAPILMASINI mümkün kılacak bir hukuk mekanizmasının ihdasını emretmektedir. Siyaset kurumu ve yüksek Adalet Komisyonu bu canlı ve acil sorunu değerlendirmek zorundadır. Adalet ve hukuk, şaibeden ve kirden temizlenmelidir. Hiçbir hak zulme tutsak düşürülemez…. Adil yargılanma hakkı, hukukun vicdanı ve bekanın deruni gıdasıdır….şeklindedir.

Yani bir mahkeme düşünün ki, adı Türk ordusuna ve aydınlarına kumpaslar ile anılsın, heyeti FETÖ/PDY terör örgütü üyeliği ve yöneticiliğinden tutuklanmış ve terörle suçu nedeniyle meslekten ihraç edilmiş olsun. Bırakın çağdaş ülkeleri dünyanın en geri kalmış ülkesinde dahi, böyle bir yapıya sahip kurumun sırf kapısına mahkeme tabelası asılı diye, buraya mahkeme denemeyeceği aşikârdır.

Heyeti terör örgütü üyelerinden oluşan bir mahkemeden, “adil, tarafsız ve hukuki” bir kararın çıkmasını beklemek, boş bir hayalden öteye geçmeyecektir. Bu husus bile, hukuk devleti için başlı başına, “yargılamanın yenilenmesi” sebebi olduğu halde, görmezden gelinmesi kabul edilebilir ve anlaşılır değildir.

FETÖ/PDY örgütü üyesi hâkimlerinin vermiş olduğu hukuksuz kararları için yargılamasının yenilenmesi ve bu haksız ve hukuksuzluğa biran önce dur denilmesi elzemdir. FETÖ/PDY örgütünün mağdur ettiği kişilerin tek isteği , “Türk Milleti Adına Karar Veren/Yargılama Yapan, Tarafsız ve Bağımsız”  ve gücünü “Türk Milletinden” alan bir adil, tarafsız ve bağımsız yargıçların görev yaptığı bir mahkemede, yeniden yargılanmaktır.

Maşası oldukları terör örgütü tarafından belirlenen eylemleri, mahkeme kürsülerinden icra etmekten çekinmeyen, kendilerinden olmayan herkesi düşman ve yok edilmesi gereken hedef kabul eden, bu sözde hâkim ve savcıların  “Türk Milleti Adına”  yargılama yaptıkları hiçbir surette söylenemez ve bu kişilerin faaliyetleri de hiçbir şekilde yargılama faaliyeti olarak kabul edilemez.

Mahkemeler başta olmak üzere neredeyse devletin tüm kurumlarını bu terör örgütünün ele geçirdiği artık yargı kararlarıyla sabittir. Millet olarak çok açılar yaşayarak bu vahim durumu tecrübe etmiş olmamıza rağmen, sıradan bir hukuk devletinde olması gereken çözümlere, yargının iş yükü artar gibi gerekçelerle çözüm mercilerinin bu haksız ve hukuksuzluklara sessizliğini ve eylemsizliğini anlamış değiliz.

Yargının iş yükü artar milyonlarca dosyayı tekrar incelenmek zorunda kalınır gibi hukuki, ahlaki ve büyük devlet olma iddiasına yakışmayan argümanlar ile sistematik olarak yeniden yargılanma hakkının engellenmesi ise en hafif tabir ile hukuki ve insani değildir.

FETÖ/PDY’nin Mağdurları

Adına

Ahmet Aydın