İnsan onuru, dokunulamaz olan kişisel alandır. Hiçbir kuvvet, koşulsuz şartsız bu alana müdahale edebilme yetkisine sahip değildir. Bu yüzden insan onurunun gözetilip gözetilmediği her durumda titizlikle incelenmelidir.

Anayasa’nın başlangıç hükümlerinde insan onuru ile ilgili ‘’Her Türk vatandaşının … onurlu bir hayat sürdürme … hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu’’ ifade edilmiştir.

İnsan onurunun her koşulda korunması gerekliliği söz konusudur. Belli hallerde korunmalı, belli hallerde korunmamalı denilemez. Ya da şu kişinin onurunu koruyalım, şu kişinin korumayalım gibi bir çıkarımda bulunulamaz. İnsan onuru eşitlik ilkesini gözetecek şekilde, herkes içindir. Bir insan, hangi suçu işlerse işlesin, hangi borcu ödememişse ödemesin, yalnızca insan olduğundan dolayı onuru korunmalı, zedelenmemeli, aşağılanmamalıdır. Toplumu bir arada tutabilecek yegane tılsım da burada gizlidir.

Temel hak ve özgürlüklerin korunması denildiğinde çoğunlukla akla Ceza Hukuku gelir. Çünkü Ceza Hukukunda insan hayatına doğrudan bir müdahale söz konusudur. Bu sebeple temel hakların ihlal edilebileceği düşüncesi daha çok düşünülmüştür. Bir kıyaslama yapma gereği duymamakla birlikte, İcra Hukukunda da bireye karşı yoğun bir müdahalenin olduğu ortadadır.

Yine Ceza Hukukunda bir suç işlendiği zaman bu suç kamuya karşı işlenmiş sayılır. Kamu düzeni tehdit edilmiş ve bu düzenin korunması amacıyla kişiye ceza verilmiştir. Bu cezalarda bile insan onuru korunur, sanığın temel haklarını gözeten birçok madde uygulanırken, bir özel hukuk ilişkisinde kolaylıkla uygulanmalıdır. Kaldı ki, taraflar kendi istekleriyle bu ilişki içerisine girmişlerdir. Sadece aralarındaki güven ilişkisi zedelenmiş, tarafların bağlılıkları kesintiye uğramıştır.

Bir icra takibini düşündüğümüzde, alacaklının alacağına hukuki yollar vasıtasıyla kavuşması, insan onurunun korunduğunun bir göstergesidir. Alacaklı bu hakkını kullanmasında bir sakınca olmadığını da bilmelidir. Alacaklının hakkı adeta elinden alınmıştır ve alacağına tekrar kavuşmak, onun onuru için gereklidir. Borçlu açısından da acı ve rahatsız edici bir durum söz konusudur. Belki evine hacze gidilmiş ya da maaşına haciz konulmuştur. Konumu itibariyle onuru zaten zedelenmiştir. Fakat temel hakkın korunması gerektiğinden bahisle yalnızca borçlunun mağduriyeti görülmemeli, alacaklının mülkiyet hakkı da gözetilmeli, menfaat dengesi korunmalıdır. Bu noktada yapılacak olan, kanunun çizdiği sınırlara bağlı kalarak haczi gerçekleştirmek, fazlasını, keyfi bir şekilde uygulamamaktır.

Uygulamaya baktığımızda ise kanunun sınırlarının zaman zaman aşıldığını görmekteyiz. Örneğin, icra organları tarafsız olmasına rağmen, kimi zaman alacaklının tarafındaymış gibi davranması, borçlunun onurunun zedelendiğini gözler önüne sermektedir. Ya da son zamanlarda uygulanan farklı tekniklerle borçlu adeta tehdit edilmektedir. Bir borçluyu her gün arayıp rahatsız etmek, incitici nitelikte mesajlar atmak, korkutmak amacıyla hacze gelinecek demek, akrabalarına, borçlu borcunu ödemezse sizin mallarınızı haczedeceğiz diyebilecek kadar hukuka aykırı yöntemlerle insanları kandırmak, insan onurunun hiçe sayıldığını yeteri kadar göstermektedir.

Ama kanuna baktığımızda, insanı koruyucu pek çok maddenin olduğunu görmekteyiz. Tatil ve talik halleri (İİK. m. 51), borçlunun ağır hastalığı hali (İİK. m. 55) ya da çocuk tesliminde uzman bulundurulması (İİK. m. 25b) gibi hükümler, insan onurunun kanun koyucu tarafından zaten düşünüldüğünü ortaya koymaktadır. Yine hacizde borçlu ve ailesinin geçinmeleri için belirlenen miktarın ayrılması (İİK. m. 83/1) hem insan onurunun hem ailenin korunduğunu gözler önüne sermektedir.

İnsan onurunun korunması açısından uygulamacılar için şöyle bir çıkarımda bulunulabilir. Alacaklı, borçludan borcunu tahsil etmesi için bir avukata vekaletname verdiğinde alacaklıya şunları hatırlatmak gerekir. Evet, bir alacağınızın olduğunu söylüyorsunuz, kanunun çizdiği sınırlar içerisinde tahsil etmeye çalışacağız fakat her ne pahasına olursa olsun bu borcu almak için zorlama yollara başvuramayız, bunu istemeyiniz. Yapacağımız işlemlerde insan onurunu korumak mecburiyetindeyiz. Elbette vekiller de bu işlemlerde özenli ve dikkatli davranmalıdırlar.

Uygulamaya yönelik sorunların daha çok olduğu düşünüldüğünde icra müdürlerinin, icra memurlarının ve diğer uygulamacıların temel haklar ile ilgili bilgi düzeylerini artırıcı eğitimler verilmesi gerektiği kanaatindeyim. Kanunda açıkça ifade edilen hakların pratik hayatta karşılık bulabilmesi için eğitimin gerektiği kadar, bu haklar engellendiği takdirde uygulamacıların bir yaptırımla karşılaşacağının bilgisine de haiz olması gerekir. Avukatlar da temel haklar ihlal edilerek yapılan icra işlemlere karşı her türlü başvuru yolunu kullanmalıdırlar.

Son olarak, Pierre Calamanderi’nin çok sevdiğim sözü der ki, ‘’Hiç kimse onu bulandırmadığı ve ihlal etmediği sürece hukuk, teneffüs ettiğimiz hava gibi görünmez ve tutulmaz bir şekilde etrafımızı kaplar. Hukuk, ancak kaybettiğimizi anladığımız zaman değerinin farkına vardığımız sağlık gibi sezilmez bir şeydir.’’

Stj. Av. Uğur Konca, İzmir Barosu