İntihar, kişinin kendi hayatına bilerek ve isteyerek son vermesidir. TÜİK verilerine göre ülkemizde 2019 yılında intihar ederek hayatını kaybeden kişi sayısı 3406'dır. Kişinin kendi hayatına son vermesi ahlaki açıdan kabul görmemektedir. Ancak intihara teşebbüs edene herhangi bir ceza da öngörülmüş değildir. Buna karşın bir başkasını intihara azmettiren, teşvik eden, başkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da başkasının intiharına herhangi bir şekilde yardım eden kişinin bu fiilleri kanunumuzda suç olarak düzenlenmiştir. İntihara yönlendirme suçu, 5237 sayılı TCK’nin “Hayata Karşı Suçlar” bölümünde düzenlenmiştir.

Madde 84 (1) Başkasını intihara azmettiren, teşvik eden, başkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da başkasının intiharına herhangi bir şekilde yardım eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) İntiharın gerçekleşmesi durumunda, kişi dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Başkalarını intihara alenen teşvik eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (Mülga ikinci cümle: 29/6/2005 – 5377/10 md.)

(4) İşlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan veya ortadan kaldırılan kişileri intihara sevk edenlerle cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kişileri intihara mecbur edenler, kasten öldürme suçundan sorumlu tutulurlar.

Maddenin 1.fıkrasından anlaşıldığı üzere bu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Azmettirme, daha önce suç işleme kararı olmayan kişide suç işleme kararı oluşturulması ve böylece kişinin suça yönlendirilmesidir. Kişide intihar kararının ilk defa oluşturulması böyledir. Halihazırda intihara niyetlenmiş ancak karar verememiş kişiye bu yönde karar aldırılması teşvik etme, var olan kararın uygulanması noktasında cesaretlendirmek ise kuvvetlendirme şeklinde anlaşılmalıdır. Başkasının intiharına herhangi bir şekilde yardım etmek ise intihar etmesi için kişiye araç, malzeme temin etmek ya da kişiyi intihar edeceği yere götürmek şeklinde eylemler olarak anlaşılmalıdır. İntiharın bizatihi suç olmamasına karşın intihar kararına etkili olan bu faillerin cezalandırılması bağlılık kuralına (TCK m.40/1) aykırıdır. İntihara teşebbüs edene ceza verilmezken yönlendirene ceza verilmesi TCK m.84 ile gelen özel düzenleme sayesindedir. Bu noktada Alman Ceza Hukukunda intihara yönlendirme suçuna ilişkin düzenlemenin anayasal ilkelerle bağdaşmaması gerekçesiyle Anayasa Mahkemesince iptal edildiğini söylemek icap etmektedir.

İntihar olayının gerçekleşmesi suçun tamamlanması açısından önem arz etmemektedir. Ölüm neticesi cezayı ağırlaştırıcı bir sebep olarak düzenlenmiştir. Bu bağlamda sonucun gerçekleşmesinden bağımsız olması onu tehlike suçu yapmaktadır.

"Sanığın sabah işten evine geldiğinde, reşit olmayan kızı mağdur Zeliha’nın erkek arkadaşından hamile kalarak bir kız çocuğu doğurduğunu öğrendiği, duyduğu derin üzüntü ve kapıldığı infial ile mağdurun da annesi olan eşi tanık Nurdaniye Korkmaz’a “Zeliha’ya söyle, kardeşlerini, annesini, babasını düşünüyorsa kıysın canına, intihar etsin” diyerek mağdura mesaj gönderdiği anlaşılmış ise de; davaya konu sözlerin kızgınlıkla tepkisini göstermek için söylendiği, sözleri mağdura ileten annesi Nurdaniye'nin kızına aynı zamanda "kafana takma" diyerek bu sözleri ciddeye almaması gerektiğini belirttiği, mağdurun da sanığın sözlerini önemsemediğinin anlaşıldığı olayda; sanığın suç işleme kastı bulunmadığından beraatine karar verilmesi yerine yazılı şekilde hüküm tesisi, bozmayı gerektirmekle,.." 1. Ceza Dairesi, 2011/7369 E., 2013/6272 K.

İlgili karardan Yargıtay'ın somut tehlike aradığı anlaşılmaktadır. Bizatihi suçun tarifinde gösterilen seçimlik hareketlerin gerçekleşmesi yetmemekte, bu hareketlerin intihara yönelik icra hareketlerini başlatması aranmaktadır.

"Oluşa ve dosya içeriğine göre, sanık ... ve maktül ... arasında yüz yüze gelmeden ve birbirlerini görmeksizin sadece telefonla konuşma ve mesajlaşmaktan ibaret arkadaşlık ilişkisinin olduğu, bu ilişki sırasında sanığın bir süre maktülün kız kardeşi ile de aynı şekilde görüştüğü ve bundan dolayı her iki kız kardeş arasında tartışma da yaşandığı, bir süre sonra sanığın maktül ile olan ilişkisini bitirmek istediğini maktüle ilettiği, bunun üzerine duygusal olarak sanığa aşırı derecede bağlanan maktülün sanığa hitaben "bana dönmezsen canıma kıyacağım, zehir içeceğim" şeklinde mesaj gönderdiği, maktül tarafından kendisine gönderilen bu mesajı ciddiye almayan sanığın ise maktüle hitaben "son kurşunu kafama sıkayım hoşçakal" ve "... ben yapıyorum bile bitanem" şeklinde mesajlar gönderdiği, kısa bir süre sonra da maktülün etkeni saptanamayan toksik bir maddeyi içmek suretiyle intihar ettiği olayda; sanık tarafından maktüle gönderilen cep telefonu mesajlarının nitelik ve yoğunluk bakımından intihar kararını kuvvetlendirme olarak kabul edilemeyeceği, dolayısıyla yasal unsurları oluşmayan atılı suç yönünden sanığın beraatine karar verilmesi yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, bozmayı gerektirmiş olup,.." 1. Ceza Dairesi, 2014/2844 E.,2015/3135 K.

İlgili karardan ise ölüm neticesinin gerçekleşmiş olmasına rağmen seçimlik hareket sayılabilecek eylemlerin belli bir yoğunluğa ulaşmaması ve dolayısıyla sanığın eylemlerinin sonuca etkili olmadığının kabul edildiği görülmektedir.

Suç, kasten işlenen suçlardandır. Yargıtay'ın olası kast değil doğrudan kast aradığını ifade etmek gerekmektedir.

"Sanık Murat'ın, eşi olan maktul Nimet'e karşı intihara yönlendirme suçundan kurulan beraat hükmü yönünden yapılan temyiz incelemesinde; İddianamedeki anlatımında, "yeminle dinlenen tanık beyanları, maktulün evlilik süresi içinde şiddet gördüğünü, yaşamını çekilmez hale getirecek şekilde darp edildiğine dair doktor raporları, onu doğrulayan şikayetçi anne ve yeminle dinlenen maktulün erkek kardeşinin beyanları, telefon dökümanları ve dosya kapsamından, geceleri taksicilik yapan, eşine, çocuklarına ve ailesine karşı sorumluluklarını yerine getirmeyen, aile fertlerine şiddette bulunan, alkolik olan ve bar ve pavyonlarda çalışan bayanlarla sürekli birlikte olan sanık Murat'ın ... " ifadelerine yer verildiği, sanık ve ölen Nimet'in kızı olan tanık Kübra tarafından mahkemeye hitaben yazılan mektupta ve tanık Kübra'nın aşamalardaki beyanlarında; sanığın, öleni çeşitli bahanelerle sürekli döverek hastanelik ettiğini, son zamanlarda kendisine ve kardeşi Mustafa'ya da şiddet uygulamaya başladığını, ailesine karşı sorumluluklarını yerine getirmediğini ve başka bir kadınla ilişkisinin bulunduğunu belirttiği, aşamalarda dinlenen yeminli tanıklar Gülsüm, Aslı B., Nurettin ve Fatma ile müştekiler Çetin, Zekiye ve Cafer'in beyanlarının da aynı doğrultuda olduğu dikkate alındığında; süreklialkol alıp, ailesine karşı maddi ve manevi sorumluluklarını yerine getirmeyen ve ölen eşini başka kadınlarla aldattığı anlaşılan sanığın, mağdura sistematik şekilde fiziki, ekonomik ve manevi şiddet uyguladığı, aile birliğinin gereklerine aykırı olarak, şefkatle bağdaşmayan davranışlarda bulunduğu anlaşılmakla, her ne kadar sanığın ölen eşine karşı eylemi intihara yönlendirme suçunu oluşturmasa da, iddianamedeki anlatıma göre, TCK.nun 96. maddesinde tanımlanan eziyet suçunu oluşturup oluşturmadığının tartışılmaması, bozmayı gerektirmiş olup,.."1. Ceza Dairesi, 2009/6614 E. , 2012/3501 K.

İlgili kararda her ne kadar hareket ve netice arasında nedensellik bağı bulunsa da intiharın göze alınması suçun oluşması için yeterli görülmemiştir.

Maddenin 2.fıkrasında ölüm neticesi nedeniyle cezada artırım yapıldığı görülmektedir. Kanun koyucunun bu suçu neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç şeklinde düzenlediği anlaşılmaktadır. TCK m. 23’te “Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için, bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir.” denmektedir. Buna göre ölümden sorumlu tutulacak olan failin en azından bu sonucu öngörmesi ancak gerçekleşmeyeceğine inanması ya da dikkat ve özen eksikliği sebebiyle öngörememiş olması gerekmektedir. Ancak bu mantık suça uygun düşmemektedir. Çünkü ölümü öngörememiş failin suçun birinci fıkrasında tanımlanan eylemlerinin yoğunluğundan dahi söz edilemez.

Maddenin 3.fıkrasında suçun nitelikli hali düzenlenmiştir. Buna göre intihara teşvikin başkalarına karşı ve aleni şekilde icra edilmesi gerekir. Kanun koyucunun aleniyeti cezayı ağırlaştıran hal olarak öngörmesindeki amaç, sayısı belli olmayan kişi topluluğu önünde gerçekleştirilen eylemdeki haksızlık içeriğinin daha yoğun olmasıdır. Bu noktada tek bir fiille birden fazla kişiyi intihara teşvik eden failin TCK m.43/2 gereği TCK m.84/1'den sorumlu olacağını ancak birden fazla kişinin muayyen olmayan sayıda teşekkül etmesi halinde fail hakkında m.84/3 hükmünün uygulanacağını belirtmekte fayda bulunmaktadır. İntihara alenen teşvik neticesinde ölüm olayı gerçekleşirse hangi hüküm uygulanmalıdır? Bu konuda farklı görüşler olmakla birlikte katıldığımız görüşe göre kanundaki düzenleme gereği TCK m.84/2, m.84/1 açısından ceza artırımı şeklinde düzenlenmiştir ve m. 84/3 bakımından uygulanmamalıdır. İntihara alenen teşvik neticesinde meydana gelen ölümden faili sorumlu tutabilmek için bu konuda kanunda yeni düzenleme yapılması gerekmektedir.

Maddenin 4.fıkrasında ise kusur yeteneği olmayan ya da ortadan kaldırılan kimseleri intihara sevk edenler ile cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kişileri intihara mecbur edenlerin kasten öldürme suçundan sorumlu tutulacağı düzenlenmiştir.

"Ancak; oluşa ve dosya içeriğine göre, olaydan bir gün önce ölen ...’ın ...ile kaçtığı, ertesi gün sabah saatlerinde...’ın ...tarafından babası sanık ...’e teslim edildiği, sanık ...’in ise...’ı ailesine teslim etmek üzere yanında tanık ... ile birlikte maktulün abisi ve babası olan diğer sanıklar... ve ...’ın evlerine götürdüğü, sanık ...’ın ...’in üzerindeki tüfeği almaya yeltenerek kızı...’a "kendini kime siktirdin, senin ölmen gerekirdi, orospu" şeklinde hakaret ve tehdit içeren sözler sarf ettiği, abisi sanık ...’nin de ölen ...’a aynı minvalde hakaret ve tehdit içeren sözler sarf ettiği, akabinde...’ı eve aldıkları ve birkaç saat sonra...’ın sanık ...’e ait kaleşnikof marka tüfekle kendisine ateş ederek hayatını kaybettiği anlaşılan olayda; öldürme eyleminin sanıklar tarafından gerçekleştirildiği şüphe de kalsa da; sanıkların olay öncesi...’a saldırıp senin ölmen gerekirdi şeklinde tehdit içeren sözler sarf etmeleri, zorlayıcı nitelikte cebir uygulamaları, olayın gerçekleştiği yörede namus kavramına verilen değer gözönünde bulundurulduğunda sanık ...’e ait korucu silahının maktulenin olduğu odaya bırakılması, bu suretle maktul üzerinde tahakküm kurularak intihara mecbur edilmesiyle birlikte maktulün yaşı ve içine düştüğü ruhsal ve fiziksel baskı durumu dikkate alındığında, sanıklar hakkında TCK’nin 84/4. maddesinde yazılı intihara mecbur etmek suretiyle nitelikli kasten öldürme suçundan mahkumiyet kararı verilmesi yerine, yazılı şekilde suç vasfında yanılgılı değerlendirme sonucu intihara yönlendirme suçundan hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiş olup,.." 1. Ceza Dairesi, 2020/4388 E. ,2021/740 K.

Görüldüğü üzere suça ilişkin yapılan kanuni düzenlemede bazı hususların açıkça anlaşılmadığı, değerlendirme kriterlerinin mahkeme kararlarıyla meydana geldiği anlaşılmaktadır. Failin kastının doğru tespiti, failin eylemlerinin intihara yönelik icra hareketlerine sebep olup olmadığı, seçimlik hareketlerin yeterli yoğunluğa ulaşıp ulaşmadığı, ölüm neticesi ile failin eylemleri arasında doğrudan kastı da içerecek şekilde nedensellik bağının kurulup kurulmadığı gibi hususların yargılama esnasında taraflarca tartışılması gerekmektedir.

Av. Nagihan ÇELİK

Kaynakça

Türk Ceza Hukukunda İntihara Yönlendirme Suçu- M. Emre TULAY, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt 26, Sayı 2, Aralık 2020, ISSN: 2529-0142, s. 814-837.

karararama.yargitay.gov.tr