İlgili Kanun Maddesi: Kurumlar Vergisi Kanunu madde 30/7, geçici madde 10, geçici madde 13, 7316 sayılı Kanun madde 11.

Kurumlar vergisi oranının artırılmasıyla ilgili kanun hükmü[1], kanun gerekçesi[2], Plan ve Bütçe Komisyon Raporu[3], tutanakları[4] ve vergi istatistikleri ışığında, yeni düzenlemenin Anayasa’ya uygunluğu, hukuk güvenliği, yasaların geriye yürümezliği ilkeleri gibi hukuki değerlendirmelere geçmeden önce değişikliğin ekonomik boyutunu incelemek faydalı olabilir. Bu yazıda öncelikle

- Kurumlar vergisi oranlarının geçici olup olmadığına,

- Olayın ekonomi aktörlerine etkisine ve fiskal boyutuna,

- Kurumlar Vergisi Kanunu’nda kullanılmayan gizli kaynak, offshore ödemelerine,

değinilecek, kısaca ‘atılan taş ürkütülen kurbağaya değecek mi’ şeklinde vergi etki analizi yapılacaktır. Bu analizden sonra vergi gelirini artırmak için vergi oranını artırmak yerine, bugüne kadar 15 yıldır el değmemiş bir kanun hükmünün aktive edilmesi önerilecektir.

Kurumlar Vergisi Oranındaki Artış Gerçekten Geçici mi?

Kurumlar vergisi oranıyla ilgili bir önceki geçici değişiklik 2017’nin sonunda olsa bile yürürlüğe girdiği 2018’den önce yayımlanmıştı. Kurumlar vergisi oranındaki bu geçici düzenleme ise vergi takvimi başladıktan sonra yürürlüğe girmiştir. 2 Nisan’da verilen teklif, 12 Nisan’da Plan Bütçe’den, 15 Nisan’da Genel Kurul’dan geçtikten sonra 22 Nisan’da Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

Torba kanunlar, Meclis ve komisyon görüşmelerinde, mevzuat takibinde sıkıntılara sebebiyet vermesine, hukuka güveni zedelemesine, kanun sistematiğini delik deşik etmesine rağmen; yeni düzenleme de mini bir torba kanun içinde gelerek yürürlüğe girdi. Tüm milletvekilleri torba kanunlardan şikayet etmesine rağmen, eski alışkanlıklardan vaz geçmek kolay olmuyor. “Torba kanunlar, yasa yapma sanatının ölümüdür… Yasama organın işleyişindeki özensizlik toplum yapısını, dokusunu, yaşayışını ve yargının işleyişini etkilemektedir”[5].

Mini bir torba kanunla gelen yeni geçici değişikliğe göre, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 32 nci maddesinde yer alan vergi oranı %20 sabit kalmakla birlikte, kanuna eklenen geçici 13 üncü madde ile 2021 ve 2022 yılları için vergi oranı sırasıyla % 25 ve %23 şeklinde artırılmaktadır. Daha öncesinde yine geçici 10 uncu madde ile 2018, 2019 ve 2020 yılları için yine geçici olarak % 22 vergi oranı uygulanıyordu. Diğer bir ifadeyle geçmiş üç yıl için esas kurumlar vergisi oranı geçici maddeler sebebiyle uygulanamadığı gibi önümüzdeki iki yıl için de uygulanamayacaktır. Bu durumda geçici maddelerin ne kadar “geçici” veya “kalıcı” olduğu bir daha düşünülebilir. Vergi oranındaki bu artışlar geçici maddelerle yapılmasına rağmen artık kalıcı bir hal aldığından mükellefler nezdinde vergi oranının yeniden düşeceğine yönelik iyimser bir beklenti pek yoktur.

Ekonomi Aktörlerine Etkisi

Türkiye’nin hukuk sistemine ve vergi politikalarına güvenerek 2017 yılında yatırım kararı alan ve yatırımı başlatan bir yatırımcı 2018, 2019, 2020 yılları için ödeyeceği vergi oranını % 20 öngörürken, 2017’de son anda %22 vergi oranıyla karşılaşınca bütün hesapları alt üst olur. Üç yıl boyunca, ‘Nasıl olsa 2021’de eski haline dönecek, yine %20 olacak’ diye iyi niyetle dişini sıkıp beklerken, 2021 başında vergi oranı %20’ye düştü diye tam sevinirken, 22 Nisan’da Resmi Gazete’de yayımlanan bir kanunla vergi oranı birden %25’e fırlıyor. Yatırımcı normalde şirket bütçesine, sermaye geri dönüş hesaplamalarına 100 TL vergi yükü koyduysa, bu yük bir anda %25 artarak 125 TL oluyor. Bu yük kurumsallaşmış veya iyi niyetli şirketler için ciddi bir yük getirirken; kurumlar vergisi oranı ne olursa olsun kendi oranını kendisi belirleyen veya hiç vergi ödemeyen mükellefleri hiçbir şekilde etkilememektedir. Kurumsal yatırımcı ve iyi niyetli mükelleflerin ‘vergiler inecek inşallah’ beklentisi artık 2023 başına kalmıştır.

Bu arada 7256 sayılı Kanun çıkarken, pandemi şartlarının devam ettiği bir dönemde Cumhurbaşkanı’na kurumlar vergisini 5 puan indirme yetkisi verildiği, plan ve bütçe komisyonundan geçen bu maddenin son anda genel kurulda geri çekildiği ilgililerce hatırlanacaktır.

Bir ülkenin kalkınması ve istihdamı için katma değeri yüksek, yerli – yabancı doğrudan sermaye yatırımları, sermaye yatırımları için de güven ve istikrar son derece önemlidir. Yatırım için iç – dış kaynak bulunur, fabrika kurulur, işletilir, istihdam yaratılır, vergi ödenir. Ama her yatırımcı yatırım yapmadan önce fizibilite çalışması yapar. Ne kadar sermaye koyacağını, sermayenin maliyetinin ne olacağını, ne kadar alıp – ne kadar satacağını, ne kadar gider yapacağını, hasılı ne kadar kazanacağını sağlıklı öngörülerde bulunarak hesap eder. Bu kazanç üzerinden de ilan edilen vergi oranına göre vergi sonrası karını ve yatırımının ne kadar zamanda geri döneceğini hesaplar. Bu verilere güvenerek yapacağı hesaba göre ülkeye yatırım yapıp yapmayacağının kararını verir.

Yatırım bir kere yapıldıktan sonra oyun artık başlamıştır. Oyun başladıktan sonra kural değiştirilir mi? Bazı ülkelerde değiştiriliyor, bazılarında değiştirilmiyor. Sermaye her zaman için kendisine daha güvenilir bir liman arayışında olur. Bu çerçevede, bırakın doğrudan yabancı sermayenin ülkemize gelip yatırım yapmasını maalesef ülkemizdeki yerli sanayicilerimiz bile artık faaliyet merkezlerini yurt dışına çıkarıyorlar. Yanı başınızda, kimi Avrupa Birliği üyesi, Bulgaristan, Bosna Hersek, Kosova’da kurumlar vergisi oranı % 10, Arnavutluk ve Sırbistan’da %15, Romanya’da ise %16’dır.[6] Ticaretin kalbi İstanbul’u merkez alırsak, kurumlar vergisinin cazip olduğu bu ülkeler, Samsun – Mersin hattının doğusunda kalan illerimize nazaran coğrafi olarak daha yakındır. Paranın rengi olmadığı gibi milliyeti ve milli duyguları da yok. Doğrudan yatırım sermayesi, kısa vadede sabit gibi gözükse de artan verginin ısıtıcı etkisiyle 3 – 4 yıllık bir zaman diliminde gayet akışkan bir hal alır. Daha akışkan olan yabancı sermaye ise kendine daha uygun bir ekosistem bulduğu anda kaçar. Örnek vermeme isim zikretmeme gerek var mı?

İlk etapta kaçma fırsatı bulamayan sanayici, yatırımcı mükellefler üzerinden, kurumlar vergisini artırmak suretiyle 10 belki 15 milyar TL ek vergi geliri elde edebilir ama vergi politikalarına güven ve istikrar duygusu bir kere kaybedildikten sonra giden sermayenin geri gelmesi çok kolay değildir. Vergi politikalarının amacı ekonomi aktörlerini zora sokup iş yapma iştiyaklarını tüketmek değil, bilakis maksimize etmek olmalıdır.

Ayrıca ekonomi aktörlerinin vergi artışına kısa vadede tepkisi, işçi çıkarma fiyat artırma şeklinde olacağından, çalışanlar ile istihdam ve enflasyon rakamları üzerindeki olumsuz etkilerini de göz ardı etmemek gerekir.

Fiskal Boyut

2019 itibariyle sayısı 825 bini bulan kurumlar vergisi mükelleflerinin kurumlar vergisi tahakkuku, beyanı, 98 milyar iken tahsil edilen kurumlar vergisi tutarı 87,5 milyar TL’dir. Tüm vergi gelirleri için 2010 yılında % 86,2 olan tahsilat oranı 2015’te % 84,7’ye 2020 yılında ise %80’e kadar düşmüştür.[7] Kurumlar vergisi tahsilat oranı nispeten daha yüksek olsa da KDV’de bu oran 2019 itibariyle %63,7’ye kadar düşmektedir.[8] Bütün bu veriler meşhur Haldun – Laffer eğrisinde tepe noktasını çoktan baş aşağı döndüğümüzü göstermektedir.

Haldun – Laffer eğrisi tezine göre tepe noktasının dönülmesi, vergi oranlarındaki artışın vergi gelirlerini artık artırmayacağı bilakis azaltacağı anlamına gelir. Diğer bir ifadeyle vergi gelirini artırmak için vergi oranlarını azaltmak gerekir. Optimum vergi oranı ve vergi gelir seviyesini işaret eden tepe noktası kayıtdışılığa yönelim, denetimin etkinliği, demokratik gelişmişlik düzeyi gibi faktörlerin etkilediği toplumsal yapıya ve coğrafyaya bağlı olarak ülkeden ülkeye değişmektedir. Dolaylı – dolaysız vergiler ve hatta her vergi türü için ayrı ayrı optimum tepe noktalarında bahsedilebilir.

Değişiklik sonrası kurum kazancı üzerindeki toplam vergi yüküne bakacak olursak; 100 TL kurum kazancı üzerinden 25 TL kurumlar vergisi alındıktan sonra geri kalan 75 TL üzerinden de (yedek akçeleri ihmal edersek) kar payı dağıtımına bağlı olarak %15 kar payı stopajı yapılacaktır. Bu durumda kurum kazancı üzerinde toplam vergi yükü % 36,25’e çıkmaktadır. Haldun – Laffer tezine göre tepe noktası çoktan aşıldığı için vergi oranındaki bu artış, vergi gelirini azaltacaktır.

Buna rağmen kurumlar vergisi oranındaki bu artışın sebebi, ilk 1.000 – 2.000 kurumlar vergisi mükellefinin, toplam kurumlar vergisi gelirinin yarıdan fazlasını ödemesinden ya da Mahfi Eğilmez üstad gibi[9] bu teze fazla itibar etmemelerinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla sırf bu değişiklikle hiçbir yere kaçamayacak mükelleflerden asgari 15 milyar gibi bir bütçe geliri hedeflendiği düşünülebilir. Kurumlar vergisi mükellefleri arasındaki bu vergi dağılım eşitsizliği ironik bir şekilde fiskal beklentiyi karşılama ihtimalini artırmaktadır. Ancak Haldun – Laffer eğrisi etkisiyle geri kalan mükelleflerdeki olumsuz azalma ile toplam etkinin 10 milyara gerileyeceğini, söyleyebiliriz.

Diğer taraftan kurumlar vergisi mükellefleri sayısındaki bu artışa aldanmamak lazım. Çünkü Türkiye cenazesi kaldırılmamış ölü şirketlerle doludur. Bir şirkette sorun yaşayan, borcunu ödeyemediği için faaliyeti durma noktasına gelen, ortaklar arasında sorun yaşayan, tasfiye işleri tamamlanmayan gayrifaal şirketler resmi olarak rakamların içindedir. Başına bir şey geldiği halde faaliyetine devam etmek isteyenlerse hemen başka birinin üzerine yeni şirket kurmaktadır. Bu sebeple Türkiye’de şirket sayısı azalmaksızın sürekli artmaktadır. Ama bu artış hiçbir zaman olumlu bir gösterge olamaz.

Kurumlar Vergisi Kanunu’nda Kullanılmayan Gizli Kaynak; Off-Shore Ödemeleri

Kurumlar Vergisi Kanunu madde 30/7’deki özel kurum stopaj hükmüne göre; Türkiye’ye nazaran daha düşük vergileme kapasitesine sahip, bilgi değişimine kapalı olan özellikle vergi cenneti diye adlandırılan ülkelere yapılan her türlü ödemeler üzerinden %30 oranında kurum stopajı yapılması gerekir. Bunun için Cumhurbaşkanı Kararı ile bu vergi cenneti ülkeleri listesinin yayınlaması yeterlidir. Söz konusu kararla, sektörler ve ödeme türleri itibariyle oran farklılığına da gidilebilir.

Bu stopajın yapılması için karşı tarafın mükellef olmasına, karşı taraftan herhangi bir mal veya hizmet alınmasına gerek yoktur. Esasen vergi cennetleri vergi politikaları açısından yıllardan beri kanayan bir yaradır. Vergi cennetleri kanalıyla, ülkenin kurumlar vergisi matrahları aşındırılmaktadır. Söz gelimi Belçika’dan gelen bir hammadde için Cayman Adaları’nda mukim bir firma tarafından fatura düzenlenmekte, doğrudan mal buradan alınmış gibi gösterilmekte veya alım dolayısıyla bu ülkeye komisyon bedeli ödenmektedir. Yurt içindeki vergi matrahından traşlanıp yurt dışına aktarılan bu öz kaynak, daha sonra kredi olarak tekrar yurt içine sokulmakta ve bu sefer de finansman gideri adı altında yurt dışına kaynak çıkarılmaktadır. Ülkeye geliş ve gidişiyle bu off-shore işlemler, özellikle kurumlar vergisi açısından, tam bir matrah kanseridir.

Vergi cennetlerine bir yılda ödenen para 30 milyar TL olsa söz konusu kurum stopajıyla (% 30) kurumlar vergisinden gelecek gelir artışı rahatlıkla karşılayacaktır. Pandeminin olumsuz etkisini gidermek için bundan daha iyi bir kaynak bulunamaz. Bu verginin toplanması için Cumhurbaşkanı Kararı ile bir liste yayınlanması yeterlidir.

Sonuç

Kurumlar vergisi oranlarındaki bu tür artışlar her ne kadar geçici maddelerle yapılsalar da mükellef tarafından algısı ve bunlar nezdinde etkisi kalıcı olmaktadır. Ülke politikalarına sarsılan güvenle birlikte, gelmeyi düşünen yabancı yatırımcı artık gelmezken, gelmiş yabancı yatırımcıyla beraber yerli yatırımcı da ülke dışına çıkar. Sermaye aşırı ürkek olduğundan kendisine daima güvenli bir liman arar. Bu değişiklikle birlikte beklenen ek vergi gelirinin ekonomiye maliyetinin, gelirin kendisinden çok daha fazla olacağı düşünülmektedir. Kısa vadede vergi geliri biraz artsa da orta ve uzun vadede olumsuz etkisi çok daha fazla olacaktır. Kısa vadede ufak bir rahatlama için geleceğin tüketilmesi çok makul gözükmüyor. Vergi gelirlerini artırmak için,

- son on yılda 6-7 puan düşen tahsilat oranına çözüm getirici politikalar uygulanmalı,

- güçlendirilmiş Gelir İdaresi altında mükellefi kontrol ve mükellefle uyum programları hazırlanmalı bunun için ellerinin altındaki muazzam veri tabanı kaliteli bir şekilde işlenmeli,

- verimsiz, kısır, birbirinin kopyası vergi denetimleri sözüm ona naylon fatura avcılığından çıkarılarak etkin hale getirilmeli,

- mükellefin vergi ahlakını bozan 2-3 yılda bir çıkan vergi yapılandırmalarından vaz geçilmeli,

- vergi cennetlerine kayan matrah erozyonu kurum stopajı ile bir an evvel durudurulmalıdır.

10 – 15 milyar TL'lik kaynak için vergi oranını artırarak yatırımcıyı ürkütmek yerine, off-shore ülkeleri listesinin yayınlanması yeterlidir. Bu şekilde kurumlar vergisi yükü adil bir şekilde vergisini ödemeye çalışan dürüst mükellefin sırtından alınmış, vergisini haksızca kaçırmaya çalışan mükellefin sırtına yüklenmiş, bu sayede matrah kanseri tedavi edilmiş olur.

Kanunun gerekçesi, yeni düzenlemenin Anayasa’ya uygunluğu, hukuk güvenliği, yasaların geriye yürümezliği ilkelerine bir sonraki yazımızda devam edeceğiz. 

Mustafa Dakın

E. Hesap Uzmanı, E. İstanbul Vergi Dairesi Başkanı, Yeminli Mali Müşavir

E-posta: [email protected]

Tel: +90 212 293 90 00

---------------------------

[1] 22 Nisan 2021 tarihli Resmi Gazete yayımlanan 7316 sayılı Kanun’un 11 inci maddesi https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2021/04/20210422-1.htm

[2] 2 Nisan 2021 tarihli Kanun Teklifi https://www2.tbmm.gov.tr/d27/2/2-3519.pdf

[3] 27/4 254 sayılı Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem27/yil01/ss254.pdf

[4] 7 Nisan 2021 tarihli https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/komisyon_tutanaklari.goruntule?pTutanakId=2699

[5] Sav, Atila http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/tekmakale/2014-4/18.pdf

[6] Asen, Elke https://taxfoundation.org/publications/corporate-tax-rates-around-the-world/

[7] https://gib.gov.tr/fileadmin/user_upload/VI/GBG1.htm

[8] Aktaş, Talip https://www.dunya.com/kose-yazisi/tahsilat-orani-kdvde-64e-toplam-vergide-81e-geriledi/465166

[9] Eğilmez, Mahfi https://www.mahfiegilmez.com/2016/09/arz-yonlu-ekonomi-ve-laffer-egrisi.html

Anahtar kelimeler: vergi oranı, torba kanun, yabancı yatırım, yatırım fizibilitesi, sermaye kaçışı, vergi tahsilat oranı, Haldun – Laffer eğrisi, kayıtdışılık, vergi etki analizi, off-shore ödemeler, vergi cenneti, vergi kanseri, ölü şirketler