Tapu kayıt malikinin talep veya kusuru dışında, tamamen devletten kaynaklanan basit yazım hatalarının düzeltilmesinin tapu harcı ve döner sermaye ücretinden istisna edilmesi konusunda ısrarcı olunması durumunda tapu müdürlükleri bu talep için ret kararı verebilmekte, bu karara karşı 15 gün içerisinde yetkili tapu ve kadastro bölge müdürlüğüne, bu karara karşı da yine 15 gün içerisinde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’ne itiraz edilebilmektedir. Tabii ki Genel Müdürlüğün kararına karşı dileyen malik, doğrudan İdare Mahkemesine dava açabildiği gibi öncelikle Kamu Denetçiliği Kurumu’ndan tavsiye kararı isteyebilmektedir. Ancak itirazlar olumlu sonuçlansa dahi yasal sürecin adli yönü hariç yalnızca idari yönü bir yıla yakın sürmektedir. İlgili kişiler, temlik veya ipotek gibi sözleşmelerinin bir an önce bitirilerek tapuya tescil edilmesi için değil yılın veya yılların, günlerin, hatta bazen saatlerin dahi çok önem taşıdığı işlem süresinin uzamaması için, öncelikle düzeltme işleminden doğan 500-600 TL dolayındaki ek gideri, yukarıdaki idari itiraz ve dava yollarına başvurmadan “kerhen” de olsa anında ödemek zorunda kalmaktadır.

Makalemizde, bu yoldaki idari organların uygulamada verdiği kararların içerik usulü ile bu tür düzeltmelerde ilgililerin tapu harcı ve döner sermaye giderinden istisna edilerek tahsil edilmemesi gerektiğinin hukuksal nedenlerini incelemeye çalışacağız: 

 1. Tapu müdürlükleri ile bölge müdürlüklerince verilen bazı ret kararları soyut bir şekilde, “… Nüfus Müdürlüğünden kaynaklı baba adında idari kayıt düzeltme işlemi yapıldığı, idaremizden kaynaklı bir hatanın olmadığı,…” ibareleri ile özetlenmekte, ancak asıl önemlisi olan dayanak kanun maddesi çoğunlukla belirtilmemektedir. Oysa yargı organları gibi idarece verilen kararların da itiraz dilekçelerinde “ileri sürülen delil ve gerekçelerle uyumlu ve dayanılan kanun maddeleri ile temellendirilen somut gerekçe”yi kapsaması gerekir. Aksi halde birey, “gerekçeli karar hakkı”ndan yoksun kalacağından bu hakkı kapsayan “adil yargılanma hakkı”  da ihlal edilmiş olacaktır.

2. Yalnızca idarenin elinde bulunan kök kayıtlarda kimlik bilgilerinde gerçekte ne yazılı olduğunun bireyler tarafından bilinemeyeceği ve devlete “güven” ilkesi gereği ileride değiştirilebileceğinin de umulmayacağı açık olduğundan, umulmayan halden ve tapu idaresine göre üçüncü kişi konumunda olan nüfus idaresinin adına işlem yaptığı Devlet’in davranışı ile bu davranışın getirebileceği mali külfetten, kusursuz vatandaşın sorumlu tutulması beklenemez. Çünkü gerek yürürlükteki 25.4.2006 tarihli 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 9.maddesine ve gerekse (mülga) 5.5.1972 tarihli 1587 sayılı Nüfus Kanunu’nun 14.maddesi göre nüfus idaresi yetkililerinin dışında kimsenin kök kayıtlarını inceleme yetkisi bulunmamaktadır.

3. Tapu harcı istisnasına ilişkin, 2.7.1964 tarihli 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 21.1.1982 tarihli 2588 sayılı kanunun 10.maddesi ile değişik “Harçtan müstesna işlemler” kenar başlıklı 59/1-c bendi İlgililerin kusurları olmaksızın tapu ve kadastro idareleri tarafından yapılacak hataların tashihleri,” hükmünü taşımakta olup ilgili o tarihteki yasama organı olan Milli Güvenlik Konseyi tutanaklarında, yürürlükteki kanunla aynı olan kanun teklifi metni dışında rapor, gerekçe veya kanun koyucunun amacını ortaya koyabilecek hiç bir metin bulunmamaktadır. (Milli Güvenlik Konseyi Tutanak Dergisi (Cilt:6) Sayfa:5 94.Birleşim 21.1.1982)

4. Bununla birlikte, sözkonusu maddenin (c) bendi dışındaki diğer fıkra ve bentlerini göz önüne aldığımızda yasakoyucunun amacının, kamu idarelerinin tapu işlemlerinde genel kurallar gereği ödemesi gereken tapu harcını özel şahıslar gibi ödedikleri takdirde Anayasa’nın 161/2.maddesinde sözü edilen merkezi yönetim bütçesi esaslarının aksine mali yönden kurumlararası bürokratik kırtasiyeciliğe sebebiyet verileceğinden tapu harcından istisna edildikleri görülmekte, böylece yasa koyucunun korumak istediği değerin “kamu yararı” olduğu anlaşılmaktadır.

5. 22.11.2001 tarihli 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1/1.maddesinde kanunun sadece sözü ile değil özü ile de değindiği konularda uygulanacağı yazılıdır. Harçlar Kanunu’nun 59. maddesinde diğer fıkra ve bentlere göre farklılık gösteren, (c) bendinde yer alan, “İlgililerin kusurları olmaksızın tapu ve kadastro idareleri tarafından yapılacak hataların tashihleri,” ibaresinde kanunkoyucunun amacının ise, yine kamu yararı saikiyle mali külfet açısından “kusursuz vatandaşları”, diğer deyimle “zayıf birey”i, “güçlü devlet” karşısında korumak olduğu görülür. Nitekim Anayasa’mızın 2.maddesinde, adalet anlayışı içerisinde, insan haklarına saygılı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, sosyal bir hukuk devleti olduğumuz yazılıdır. Bu nitelikteki Anayasa’mız, temel hak ve özgürlükleri esas alan ve devleti yaşatmanın yolunun önce insanı yaşatmaktan geçtiğini savunan “hak eksenli” bir yaklaşımı benimsemiştir. Anayasa’mız, hangi idari organından kaynaklanırsa kaynaklansın, Devlet’in kendi hatasından dolayı kusursuz vatandaşın vergi, harç veya gider gibi adlarla da olsa mali yönden zarara girmesine izin vermemektedir.

Birey açısından, Devlet’i temsil eden organın tapu veya nüfus idaresi olması arasında bir fark yoktur. Tapu idaresi karşısındaki kusursuz bireyin, aynı Devlet’e bağlı nüfus idaresi karşısında da kusursuz olmasına ve kusursuz olduğuna dair nüfus idarelerinden aldığı belgeyi tapu idarelerine ibraz etmesine karşın tapu idarelerinin, hatanın nedeni kendisi değil diye adeta “Bana ne?” diyerek yine de tapu harcının ödenmesinde ısrarcı olması,  hukuk devleti ilkeleri ile adalet ve hakkaniyet ölçüleri ile bağdaşmaz. Nitekim devleti devlet yapanın adalet olduğu, hukuk literatüründeki ünlü, “Devletin dini adalettir.” sözü ile de veciz bir şekilde yer edinmiştir.  

Söz konusu Harçlar Kanunu’nun 59/1-c bendine göre, bir düzeltme işleminin harçtan istisna edilmesi için iki koşul gereklidir. Birinci ve asıl koşulun, kanun maddesinin sözüne ve özüne birlikte baktığımızda, “ilgililerin(malik ve diğer işlem sahibi şahısların) kusurunun olmaması” kuşkuya yer bırakmayacak şekilde anlaşılmakta, maddenin sözünden ikinci ve fer’i koşulun ise hatanın nedeninin, “tapu ve kadastro idareleri tarafından yapılmış olması”nın arandığı görülmektedir. Asli koşulun kanunun özüne ve sözüne uyduğu, fer’i koşulun ise “kanunun sözüne” uymadığı durumlarda, fer’i koşulu “kanunun özüne” uygun olarak birey lehine geniş yorumlamak gerekir. Kanun maddesinin sözünü göz önünde bulundurarak özüne, ruhuna baktığımızda ise Devlet adına tapu sicillerini düzenleyen tapu ve kadastro idarelerinin şahsında devletin diğer resmi kurumlarının hatasından kaynaklanması halinde de, taşınmazmalların işlem ve tescil makamı yine tapu ve kadastro idareleri olduğundan bireyin aynı istisnadan yararlanması gerekir. Kaldı ki, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 10/1.maddesinden, bireyle ilgili olarak yapılan işlemlerde nüfus kayıtlarının esas alınacağı, tapu veya diğer kurumlardaki kayıtlar arasında farklılık olması halinde nüfus kayıtlarında değişiklik yapılmayıp tapu gibi diğer idarelerdeki kayıtlarda düzeltme yapılacağı, anlaşılmaktadır.

Anayasa’nın 40/3.maddesi ile Devlet idarelerinden kaynaklanan zarardan Devlet tüzel kişiliği sorumlu olduğundan, bir idari organın kusursuz bireye verdiği zarar, tapu harcı ile sınırlı da olsa aynı devletin diğer bir idari organı tarafından bireye yükletilemez. Kimlik bilgilerinde küçük de olsa değişikliğe sebebiyet veren idarenin, yani devletin, bu eylem ve işlemi, “Kâğıt devletin” günümüz teknolojik gelişmelerine uygun olarak “Dijital devlete“ dönüşmesinin yansıması olan ve bir süre daha devam edeceği anlaşılan “haklı” işlemlerdendir. Ancak bu yöndeki haklılık, değişiklikten doğabilecek mali külfetin de, kusursuz vatandaşa yükletilmesine haklılık kazandırmaz. Devlet memurların iradesi dışında bazen yalnızca bir harf değişikliğinden de oluşabilen basit yazım hatalarının sebebi, özelde tapu ve kadastro idaresi değil, nüfus idaresi de olabilmektedir. Ancak her iki idare de aynı Devlet adına işlem yapmakta, her ikisi de birey karşısında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni aynı derecede temsil etmektedir. Birey karşısında kendi çalışma alanları ile ilgili olarak; taşınmazmal tescilinde son nokta olan tapu idareleri ne derece yetkili ve sorumlu ise nüfus idareleri de kendi görev alanları ile ilgili olarak aynı derecede yetkili ve sorumludur. Bu bakımdan idari organların, kendi kurumlarındaki yetki ve sorumlulukları, birey karşısında müşterek ve müteselsil nitelik taşır. Ki Anayasa’nın, 123/1. Maddesi de, İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.” demekle idare organlarının birey karşısında bir “bütün” olduğunu vurgulamıştır. Aksi durumda, kurumsal taassuplar oluşabileceğinden, her idari organın birey karşısında diğer idari organların da kusuru olabileceğini göz önüne almadan adeta “başka bir Devlet’in organı” imiş gibi bağımsız hareket etmesine yol açılır. Bundan dolayıdır ki, Harçlar Kanunundaki “tapu ve kadastro idareleri” deyimi, Devlet’in şahsında, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Karayolları Genel Müdürlüğü ve nüfus idaresi gibi diğer idareleri de kapsar.  

6. Söz konusu (c) bendindeki, “İlgililerin kusuru olmaksızın” ibaresinden anlaşılacağı üzere yasa koyucunun asıl amacı Türk Medeni Kanunu’ndaki dürüstlük kuralına uyarak kusursuz vatandaşa mali yük getirmemektir. Nitekim 22.11.2001 tarihli 4721 sayılı Medeni Kanunu’nun “Dürüst davranma” kenar başlıklı 2.maddesinde de, “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.” hükmü yer almaktadır. “Herkes” deyimi, devlet ve devletin tüm organlarını da kapsamakta olup Devlet’in yaptığı bazı hizmetler karşılığında harç alması ne derecede “hak” ise gereken hallerde dürüstlük kuralına uyarak kusursuz vatandaşını harçtan istisna etmesi de aynı derecede bir “görev”dir.

Türk Medeni Kanunu’nun, “Hukukun uygulanması ve kaynakları” kenar başlıklı 1.maddesinin kenar başlığı “Kanunun uygulanması” olmayıp kanunun ötesinde daha geniş bir kavram olan “Hukukun uygulanması” olduğundan maddedeki “hâkim” sözcüğünü sözlük anlamı ile yorumladığımızda, bu kuralı uygulama yükümlülüğünün yürütme organında yer alan idari yetkilileri kapsamayıp yalnızca yargı alanındaki hâkimleri kapsadığı düşünülebilir.  Oysa Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Dr. Zühtü Arslan’ın, 9.6.2020 tarihindeki bir andiçme töreninde yaptığı konuşmasında işaret ettiği üzere, “İhlal kararlarının somut başvuru ve başvurucuyu aşan objektif etkisi ise çok daha önemlidir. Bireysel başvurunun nihai amacı, tek tek tüm hak ihlallerini gidermekten ziyade, yeni ihlallerin ortaya çıkmasını engellemektir. Bu da Anayasa Mahkemesi kararlarındaki ilkelerin, benzer olaylarda yeni başvuruların yapılması beklenmeden, tüm idari ve yargısal mercilerce dikkate alınmasını gerektirmektedir. (Kaynak: https://www.anayasa.gov.tr/tr/baskan/konusmalar/)

Bu itibarla, öncelikle kanun yolları merdiveninin ilk basamaklarında bulunan idari organların da, bireyi üst idari organlara veya yargı organlarına başvurmak zorunda bırakmaksızın, yasayı yalnızca sözüyle değil, özüyle de uygulayarak hak ihlallerine sebebiyet vermemeleri gerekmektedir.

7. Kamu yararı, kişilerin oluşturduğu toplumun varlığını sürdürmesine ilişkin ortak bir çıkardır. İdarenin görevi, kamu yararı amacıyla yapılan işlemlerle zaman israfı ve maliyet bakımından da olsa başka bir kamu zararına yol açmamak, bu ortak çıkarı korumak ve hakkaniyet içerisinde sürdürülebilirliğini sağlamaktır. Borçlar hukukuna göre sorumluluğun en önemli öğesi kusurdur. Bu nedenle, sorumluluğun doğması için zarar, uygun illiyet bağı ve hukuka aykırılık öğelerinden başka zarar verenin davranışının kusurlu olması da gerekir. Kusursuz bireyin hatasından değil de aynı üniter devlete bağlı bir idari organ personelinin iradesi dışındaki basit hatasından kaynaklanan bir düzeltme işlemi için kusursuz bireye başka bir idari organ olan tapu idarelerince tapu harcı ödettirilmesi kamu yararı, dürüstlük, hakkaniyet, adalet, devlete güven ve hukuk devleti ilkeleri ile bağdaşmaz. Nitekim Ernst Hirsch, mevzuata, "Anayasa rengi ile boyanmış bir gözlükle bakılmalıdır." Demiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.02.2000 tarih, E: 1999/1052, K:2000/10 sayılı kararında da aynı husus, "Yasa kurallarının, birer bağlayıcı ve üstün hukuk kuralları olan Anayasa hükümleriyle birlikte ve onlarla çelişmeyecek biçimde yorumlanması esastır. Bir yasa kuralı, değişik biçimlerde yorumlanabiliyorsa, bunlardan Anayasa’ya en uygun olanının benimsenip uygulanması gerekir." ifadeleri ile vurgulanmıştır.   

Yine Yargıtay 3. H.D. 11.06.2001 tarih E:2001/5113, K:2001/5317 sayılı kararında,  "Yorumda hedef, kanunun anlamını saptamaktır. Öyle ki, norm'dan mümkün olan en iyi, en değerli hukuksal fikir elde edilmek gerekir. Bu da, ancak ve ancak, normun temas ettiği uyuşmazlık için en adil çözüm arz eden anlam olabilir. Demek oluyor ki, yorumda hedef, söz konusu uyuşmazlığa en iyi cevap veren ve aynı zamanda hukuk düzeninin tümü için de mümkün olduğu kadar ahenkli bir surette yer alan bir kanun hükmünün anlamını elde etmektir." Denilmiş, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise 21.2.2006 tarihli E.2006/17 K.2006/29 sayılı kararında, “Hukukun donmuş kalıplar içine hapsedilerek gelişmesinin ve adalete uygun şekilde yorumlanarak uygulanmasının önüne geçilmemesi gerekir.” yorumunda bulunmuştur.

8. Konumuzla doğrudan ilgili olmamakla birlikte mevzuat hükümlerinin uygulama esnasında nasıl yorumlanması gerektiği ile ilgili, Anayasa Mahkemesi’nin 10.12.2019 tarih B.N.:2016/1750 sayılı kararının, mevzuatta cezaevindeki hükümlünün görüşebileceği yakınları arasında açıkça “babası” denilip “üvey babası” denilmemesine karşın mevzuat hükümlerinin birey lehine geniş yorumlanarak asıl olanın yasa koyucunun amacı olduğundan uygulamada üvey babası ile görüştürülmemesinin  aile ve özel hayata saygı hakkını ihlal ettiği ile ilgili 26 ve 27 no.lu paragraflarındaki gerekçelerini emsal aldığımızda, yalnızca tapu ve kadastro idarelerinden kaynaklanan değil, malik veya ilgililerin kusurundan kaynaklanmamak koşulu ile tapu ve kadastro idareleri dahil “tüm kamu idarelerinden kaynaklanan düzeltmelerin de uygulamada tapu harcından istisna edilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır.

9. 17.08.2013 tarihli 28738 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Tapu Sicil Tüzüğü’nün 74/3. maddesinde “… ilgililerce sunulan veya başka idarelerce düzenlenen belgelerden kaynaklanması hâlinde, ilgililerin gerçek durumu kanıtlayıcı belgelere dayalı başvuruları üzerine…” ibaresi mevcut olup tüzüğün 74/1. maddesinde düzeltmenin “re’sen”  yapılacağı belirtildiğine, bu fıkradan farklı olarak yalnızca “ilgililerin gerçek durumu kanıtlayıcı belgelere dayalı başvuruları “ arandığına ve “başka idarelerce düzenlenen belgelerden kaynaklanması hâlinde” bu fıkraya göre yapılacak düzeltmelerin de harç ve döner sermaye ücreti alınmadan yapılması gerektiğinden nüfus idarelerinden kaynaklanan basit hataların tapuda düzeltilmesinin de bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Nitekim Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün 31.5.2106 tarihli 2016/2(1770) sayılı Genelge’si ile yürürlükten kaldırılan 20.5.2014 tarihli 1755 sayılı (mülga) Genelgesi’ndeki, “Hatanın, ilgililerin kusuru olmaksızın idaremiz tarafından yapıldığının anlaşılması halinde tapu harcı ve döner sermaye ücreti aranmaksızın düzeltme işleminin yapılması gerekmektedir.”  https://www.tkgm.gov.tr/sites/default/files/icerik/ekleri/tapu_sicilindeki_hatalarin_duzeltilmesi   0.pdf) ibaresinin de yürürlükten kaldırılması, yerine konulan söz konusu 31.5.2016 tarihli Genelge’deki, “Basit yazım hatalarının düzeltilmesi” alt başlıklı 20/2’nci maddesinde, “İşlem için ibraz edilen mahkeme kararı, mirasçılık belgesi, vekâletname gibi belgelerde kimlik bilgilerinin basit yazım hatası sebebiyle yanlış yazıldığının anlaşılması halinde tescil, sebebi düzeltmeler sicilinde açıklanarak resen düzeltilir. (Kaynak: https://www.tkgm.gov.tr/sites/default/files/mevzuat/tapu_sicilinde_duzeltmeler_hakkinda_genelge_1.pdf) ibaresinin getirilmesi ile üstteki paragraflarda savunduğumuz yorum şeklinin gittikçe benimsenmekte olduğunu gösterdiğinden genelge metnindeki “gibi” sözcüğünden dolayı, nüfus cüzdanı ve idari düzeltmeyi gösteren nüfus kayıt örneği de madde kapsamına gireceğinden tapu harcı ve döner sermaye ücretinden istisna edilerek re’sen düzeltme yapılabileceğini düşünmekteyiz.

10. Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik kararlarında, tapu harcının hukuka aykırı olarak tahsilinin mülkiyet hakkı ihlali olduğu belirtilmektedir. İlgililerinin idari veya yargısal talebi veyahut yargı kararı olmaksızın nüfus sicilindeki kişisel bilgilerinde, nüfus müdürlüklerince gıyaplarında re’sen yapılan değişikliklerin yine gıyaplarında otomatikman tapu siciline de sirayet ettirilerek aynı şekilde tapu müdürlüklerince de talep dahi aranmaksızın re’sen düzeltilerek sadece bilgi verilmekle yetinilmesinin, ideal hukuk devletlerinde var olması gerektiğinin ötesinde, en azından buna dayanılarak tapu kayıtlarında yapılacak düzeltme taleplerinin tapu harcı ve döner sermaye ücretinden istisna edilmesi hukuka, kanuna ve kamu vicdanına uygun düşecek, bu şekilde mülkiyet hakkı ihlalleri önlenerek kamu yararı elde edilebilecektir. Kimlik bilgilerinde yapılacak düzeltme için tahakkuk edecek muhtemel maktu tapu harcı ve döner sermaye ücreti toplamı, işleme konu taşınmazmalın piyasa değerinin yanında yaklaşık 500-600 TL gibi sembolik miktarda ise de, harçtan istisna edilmesi halinde bireyin maddi yararının çok çok ötesinde, ülkemizin bu konuda da gerçek bir “adalet devleti” olduğunun bir karinesi daha ortaya çıkmış olacaktır.

SONUÇ VE ÖNERİ: Tüm bu yorum ve gerekçeler ışığında Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün tapu müdürlüklerine genelge göndererek, ilgililerin kusuru olmaksızın tapu ve kadastro idareleri veyahut diğer kamu idarelerinin hatasından kaynaklanan tapuda kimlik bilgileri düzeltme işlemlerinde tapu harcı ve döner sermaye ücreti alınmaması gerektiğini açıkça bildirmesi ile uygulamadaki haksızlık giderilmiş olacaktır.

Ayrıca konu açılmışken;

Bölge Müdürlükleri itiraz organı olmaktan çıkarılarak, mevcut üç dereceli idari itiraz yolu en fazla iki dereceli sisteme indirilmeli, itiraz halinde tapu müdürlüklerinin karar verme süresi 30 günden 15 güne, Genel Müdürlüğün karar verme süresi ise 90 günden 30 güne indirilerek, en azından idari yönden nihai adalete ulaşma süresi toplamda 75 gün kısaltılmalıdır. 

Mustafa IŞILDAK

2019 AÜHF Mezunu-Emekli