Cumhuriyet Savcısı

Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. (CMK m.160/1.) Bu aşamada başlayan soruşturma evresi iddianamenin hazırlanması ve mahkemece kabul edilmesine kadar sürer. Ceza yargılamasının ilk evresi olan soruşturma evresini yönetmekle yetkili kılınmış en önemli makam, savcılıklardır. Cumhuriyet savcıları yaptıkları işlerde Başsavcılığı temsil eder ve Başsavcılık adına işlem yaparlar.

Başsavcılık bir bütündür ve savcıların yapmış olduğu her işlem başsavcılık adına yapılır. Savcılardan hiçbirisi suç oluşturan bir fiile ilişkin olarak tek ve mutlak yetkili değildir. Bir Cumhuriyet savcısının başladığı davayı başka bir Cumhuriyet savcısı devam ettirebilir. Asıl önemli olan duruşmada makamın, yani başsavcılığın temsili ve bu şekilde iddia makamının boş kalmamasıdır.[i]

Cumhuriyet savcılarının görevini yargılamanın iki aşamasına göre ayırmak daha doğru olacaktır. Savcının görevi, en genel anlamıyla, soruşturmayı yürütmek ve kovuşturma sırasında iddia makamını işgal etmektir.

Kural olarak savcı, soruşturma evresinde gerekli işlemleri gerçekleştirdikten sonra, uyuşmazlığı çözmemekte; bilakis çözmesi için bir yargılama makamı önüne götürmektedir. Ön ödeme ve uzlaşma gibi alternatif çözüm yollarının söz konusu olduğu hallerde ise yine yargılama yapmamakta, sadece kanunun verdiği yetkiye dayanarak uyuşmazlığı yargılama makamı önüne götürmeden ve yargılamadan, muhakemeyi sona erdirmektedir.[ii] Savcının bu şekilde yaptığı işlemlerin yürütme görevi kapsamında kaldığını söylemek mümkündür. Bu açıdan bakıldığında cumhuriyet savcıları bir suç şüphesi nedeniyle harekete geçmekte ve emri altındaki kolluk görevlileri yardımıyla olayı aydınlatmak için tahkikat yapmaktadır. CMK m.160’a göre, savcının suç işlendiği izlenimini öğrenmesi ile soruşturma evresi başlamaktadır. Soruşturma evresi sonunda savcı dava açılması için iddianame hazırlayıp mahkemeye sunabileceği gibi, kovuşturmaya yer yok kararı ile dava açılmadan dosyayı kapatma kararı da verebilir. Bu durumda akla gelen temel sorun, savcının tarafsızlığıdır.

Savcının Tarafsızlığı

Ceza Muhakemesi Kanunumuzda cumhuriyet savcısının tarafsızlığına ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Hal böyle iken savcının tarafsızlığı konusunu aydınlatmak için farklı kanunlar ve Yargıtay kararlarından yararlanmak gerekmektedir.

Tarafsızlık konusunda önemli ölçüt olan davadan veya dosyadan çekilme kurumu sadece hakimler için düzenlenmiştir. Ceza Muhakemesi Kanununun 22 vd. maddeleri hakimin hangi hallerde davaya bakamayacağını ve çekileceğini düzenlemektedir. Savcılar açısından bakıldığında; hukukumuzda hakimler için düzenlenen ret ve çekilme kurumlarının savcılar için düzenlenmediği görülecektir. Bu durumda ezbere şekilde savcıların tarafsız olmadığını söylemek yanlış olacaktır. Savcılar açısından değerlendirme yapabilmek için 2802 sayılı kanunu ve Yargıtay’ın bazı kararlarını incelemek gerekir.

2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda hakim ve savcılar arasında bir ayrım yapmaksızın bunların tarafsızlığını sağlamaya yönelik kurallar öngörülmüştür.

2802 sayılı Kanun’un 46. maddesi uyarınca; “Bulundukları yerde kendi kusurları olmaksızın; herhangi bir nedenle hakimlik ve savcılık mesleğinin gerekli kıldığı şeref veya tarafsızlıkla görev yapamayacakları… soruşturma veya belgelerle anlaşılanlar, isteklerine bakılmaksızın bulundukları bölge içinde başka bir yere atanırlar”.

Aynı Kanun’un 68/b maddesi uyarınca “Yaptıkları işler veya davranışlarıyla görevini doğru ve tarafsız yapamayacağı kanısını uyandıran hakim ve savcılara yer değiştirme cezası” verilir.

2802 Sayılı Kanunun söz konusu maderlerine bakıldığında; kanun koyucunun, tarafsızlık konusunda hakimler ve savcılar arasında herhangi bir fark görmediği anlaşılacaktır. Hâkim, bir şekilde ilişkisi olduğu bir davada tarafsız kalamayacağını hissettiğinde davadan çekilebilecek, duyguları, inançları ve düşünceleri ile hukuk kuralları arasında seçim yapmak gibi ağır bir yükün altına girmeyecektir. Buna karşın savcı tarafsız kalamayacağını hissettiği bir soruşturma ve kovuşturmada istese de çekinemeyecek, hâkimin üstlenmediği bir riski üstlenecek dolayısıyla hakkında ciddi disiplin cezasını gerektirebilecek bir durumla karşı karşıya kalacak, bu durumun hal kâğıdına yansıması durumunda yükselme ve ataması konusunda sıkıntılar yaşayacaktır. Diğer bir ifade ile insani, ahlaki ve mesleki açıdan hâkimden farklı olarak savcı, ciddi bir riske katlanmak zorundadır.[iii] Bu açıdan savcının taraf durumu ile ilgili karışıklılığa sebebiyet veren bu durumun, kanunlara eklenecek bir hüküm ile açıklığa kavuşturulması gerektiği açıktır.

Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 2018/8875 E. 2018/17177 K. Sayılı kararı; “Yeni Türk Ceza Adalet Sistemi”nde benimsenen, “Kişilerin Lekelenmeme Hakkı” ile “Eksiksiz soruşturma ve Tek Celsede Duruşma” prensipleri uyarınca, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcılarının mâkul sürede bütün delilleri toplamaları, sadece mahkûmiyetle sonuçlanacağını değerlendirdikleri hususları dava konusu yapmaları, beraatle sonuçlanacağını değerlendirdikleri eylemleri dava konusu yapmamaları, yâni bir nev'i filtre görevi yapmaları gerekir.

Bu prensiplerin hayata geçirilebilmesi için mevzuatımızda ilk defa, 5271 sayılı CMK.’nun 160 / 2. maddesi hükmü ile; soruşturma evresinde Cumhuriyet savcılarına şüphelinin lehine olan delilleri (de) toplama ve şüphelinin haklarını koruma yükümlülüğü getirilmiş, ayrıca; 170 ve 174. madde hükümleri ile de, iddianamenin iadesi kurumuna yer verilmiştir.”

Yargıtay’ın söz konusu kararı incelendiğinde, savcıların sanığın lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak bir tahlilden geçirmelerinin ve bu tahlil sonucunda sadece hükme esas olabilecek delillerin varlığı halinde iddianame hazırlamalarının gerektiği anlaşılmaktadır. Savcıların yetersiz delil ile iddianame hazırlamaları sonucunda mahkemelerin iddianamenin iadesi yoluna gidebileceği CMK m.174’de açıkça belirtilmiştir. Bu kuralların ne derece uygulandığı bilinmemekle birlikte, savcıların tarafsızlığı konusunda bize yardımcı olduklarını söyleyebiliriz.

Türk Hukuk Sisteminde cumhuriyet savcılıklarının iddia makamı şeklinde örgütlenmiş olmaları onların taraf sıfatını güçlendiren önemli bir etkendir. Ceza Muhakemesi Kanununa göre cumhuriyet savcısı soruşturma yaparken kendisi veya emrindeki kolluk güçlerinin yardımı ile dosyaya etkisi olacak delilleri toplar ve karar mercii olan mahkemeye sunar. CMK m.172’ye bakıldığında cumhuriyet savcısının soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer yok kararı vererek dosyayı kapatabileceğinin düzenlendiği görülecektir. Niteliği itibariyle hakimlik mesleğinden ayrılan savcı; hem iddianame hazırlayarak iddia eden ve hem de kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermekle iddiasını bertaraf eden taraftır.[iv] Aynı zamanda CMK m.160’a göre savcının sanığın lehine olan delilleri toplama yükümlülüğü vardır. Cumhuriyet savcısının soruşturma esnasında sadece sanığın aleyhine olan deliller ile yetinemeyeceğini ve kanunun emredici hükmü gereği, lehine olan delilleri de dosyaya eklemek zorunluluğunun bulunduğunu söyleyebiliriz. Bu açıdan bakıldığında soruşturma evresinde savcının delilleri toplama ve delilleri tahlil etme konusunda tarafsız olduğu, daha açık bir ifade ile tarafsız olması gerektiği ortadadır.

Soruşturma evresi bitip kovuşturma evresine geçildikten sonra kamu adına iddia makamını işgal eden savcı, kural olarak davanın görüldüğü duruşma devresinde sürekli olarak mahkemede hazır bulunur.[v] Bu yönden bakıldığında savcının kovuşturma aşamasında iddia makamı olarak bulunduğu ve bir taraf olduğu açıktır. Kovuşturma esnasında iddia makamı olarak taraf olan savcının, esas hakkında mütalaası ile beraat isteyebilmesi de, savcının kesin hatlar ile belirlenmiş bir taraf olmadığını bize göstermektedir. İddianame hazırlayarak dava açılmasını sağlayan savcının daha sonra kendi tezini çürüterek beraat isteyebilmesi, kesin bir taraf olmadığı anlamına gelmektedir.

Sonuç olarak bakıldığında, hukukumuzda savcıların tarafsızlığı ile ilgili net bir hükmün bulunmadığı görülecektir. 2802 sayılı kanunun ilgili hükümleri, tarafsızlık bakımından hakimler ve savcılar arasında herhangi bir ayrım yapmamış ve her iki mesleğe sahip kişilerin de görevlerini ifa ederken tarafsız olmaları gerektiğini belirtmiştir.[vi] Hakimler açısından 2802 sayılı kanunun ilgili hükümlerini destekleyen kanun maddeleri HMK ve CMK’da yer almıştır, fakat savcılar için bu konuda herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. İddia makamı görevini yürüten savcının, kamudan yana taraf olacağı aşikardır. Fakat 2802 sayılı kanunda ise, savcıların görevlerini ifa ederken tarafsız olmaları gerektiğini belirtmektedir. Hal böyle iken karmaşık bir durumun ortaya çıkması doğaldır. Söz konusu karmaşıklığın ortadan kaldırılması için kanunlarımızda bu konuda yeterli bir düzenleme yapılması gerekmektedir. Cumhuriyet savcılığı makamını daha sağlam bir zemine oturtmak için yeni düzenlemelere ihtiyaç vardır. Bu düzenlemelerin Yargı Reformu ile kanunlarımıza eklenmesini beklemekteyiz.

Savcının Sanığın Lehine Olan Delilleri Toplama Yükümlülüğü

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. Maddesinin ikinci fıkrasına göre; soruşturma aşamasında cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılama yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.

Kanunun söz konusu emredici hükmüne göre, savcı sanığın lehine olan delilleri de dosyaya eklemek zorundadır. Bu yükümlülük kanunun emredici hükmünden kaynaklanan bir zorunluluktur. Ceza Muhakemesinde ispat yükü bulunmamaktadır. Özellikle şüpheli veya sanık suçlu olmadığını ispatla yükümlü değildir.[vii] Delil toplama yetkisi savcılara aittir. Kişiler dosyaya eklemek istedikleri delilleri savcılığa bildirebilirler. CMK m.147-1/f’ye göre; Şüpheliye, şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağı tanınır. Hükümden de anlaşılacağı üzere şüpheliler, şüpheden kurtulmak için somut delillerin toplanmasını isteyebilecekleri gibi kendileri de dosyaya eklenmek üzere delil verebilirler. Savcıların bu durumda, şüpheliler hakkında lehe olan delilleri de toplayarak, bu delilleri iyi bir tahlil sürecinden geçirmesi ve dava açmak için yeterli delil toplandıktan sonra iddianame hazırlaması gerekmektedir.

CMK m.170/5’de, “iddianamenin sonuç kısmında, şüphelinin sadece aleyhine olan hususlar değil, lehine olan hususlar da ileri sürülür.” hükmü düzenlenmektedir. CMK m.174-1/a ise; madde 170’e aykırı olarak düzenlenen iddianamenin iadesine karar verileceğini belirtmektedir. Bu açıdan bakıldığında cumhuriyet savcısının soruşturma esnasında sanığın lehine olan hükümleri toplaması gerektiğini, bunu yapmaması halinde ise yaptırım olarak iddianamenin iadesine karar verilebileceğini söylemek mümkündür.

Sonuç olarak, Kıta Avrupası hukuk sistemine dahil diğer ülkelerde olduğu üzere, bizim hukuk sistemimiz bakımından da savcı, her ne kadar muhakemede bir taraf olsa da, soruşturma sırasında sanığın lehine olan delilleri de toplamakla yükümlüdür.[viii] Savcı bunu yaparken tarafsız olmaya özen göstermelidir. Şüphelinin aleyhine olan delillerin iddianameye eklenmesi, lehine olan delillerin toplanmasında ihmalkâr davranılması halinde CMK m.174 uygulanmalı ve eksik hazırlanmış iddianame iade edilmelidir. Bu yükümlülüğün kanunun emredici hükmünden geldiği unutulmamalıdır.

------------------------------

[i] CENTEL-ZAFER, (2015) s.108; CMUK döneminde Cumhuriyet savcılarının duruşmadaki görev ve yetkileri konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Erhan GÜNAY, C. Savcıları ile Ceza Hakimlerinin Görev ve Yetkileri, Adil Yayınevi, Ankara 1996, s.124 vd.

[ii] Jörg Martin JEHLE, “Savcılık Örgütü'nün Rolüne İlişkin Avrupa Çapında Bir Karşılaştırma”, Bir Adli Organ Olarak Savcılık Sempozyumu, 7-9 Temmuz 2006, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, (Çev: Gülşah Kurt YÜCEKUL), Ankara, 2006 s. 73.

[iii] Uğur YİĞİT: ” ANAYASAL İLKELER VE ETİK KURALLARI ÇERÇEVESİNDE SAVCININ SORUŞTURMA VE DAVADAN REDDİ İLE ÇEKİNMESİ”, TBB Dergisi, sayı: 85,2009, s.302.

[iv] ERSAN ŞEN: “SAVCININ TARAFSIZLIĞI”, <https://www.hukukihaber.net/savcinin-tarafsizligi-makale,4554.html>

[v] KARAKEHYA,Hakan; ARABACI,Murat: “ CUMHURİYET SAVCISININ HUKUKİ STATÜSÜ, MUHAKEMEDEKİ TARAF POZİSYONU VE İSPAT YÜKÜNÜN BULUNMASI ÜZERİNE” Ankara Üni. Hukuk Fak. Dergisi, 65 (4) 2016, s.2062 (Hinrich RÜPİNG, Das Strafverfahren, Verlag Vahlen, München 1997, s.21.

[vi] 2802 sayılı kanun m.46, m.68/b.

[vii] ERCAN,İsmail: “CEZA MUHAKEMESİ HUKUKU”, Ekim 2016, s.148.(ÖZBEK: Muhakeme (2006), s.603.)

[viii] KARAKEHYA,Hakan; ARABACI,Murat: “ CUMHURİYET SAVCISININ HUKUKİ STATÜSÜ, MUHAKEMEDEKİ TARAF POZİSYONU VE İSPAT YÜKÜNÜN BULUNMASI ÜZERİNE” Ankara Üni. Hukuk Fak. Dergisi, 65 (4) 2016, s.2064 )