1. Velayet Kavramı

Velayet, küçüklerin ve kısıtlı ergin çocukların şahıs varlıklarına ve malvarlıklarına gerekli olan özeni gösterme ve onların temsili konusunda ana ve babaya yüklenmiş olan yükümlülükler ile bu yükümlülüklerin gereği gibi yerine getirilmesi amacıyla onlara tanınmış olan haklar bütünüdür.[1] TMK m. 335’ de bu durum şu şekilde ifade edilmiştir: “Ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velâyeti altındadır. Yasal sebep olmadıkça velâyet ana ve babadan alınamaz.Hâkim vasi atanmasına gerek görmedikçe, kısıtlanan ergin çocuklar da ana ve babanın velâyeti altında kalırlar.” Tanımdan ve kanun metninden anlaşılacağı üzere velayet çocukların ve bazen de kısıtlı ergin çocukların korunmasına yönelik bir kurumdur.

Velayet hakkı sadece birbirleriyle evli olan ana ile babaya ve evlat edinme halinde ergin olmayan evlatlık üzerinde de evlat edinene aittir. Ana ve babanın evli olması halinde velayet hakkı doğrudan doğruya kanundan doğar. Nitekim velayet hakkı, evlilik birliği devam ederken veya sona ermesini izleyen üçyüz gün içinde doğan çocuklar evlilik içinde doğmuş gibi kabul edilerek doğum anında kazanılmış olur. Ana ve babanın evli olmaması halinde ise çocuğun velayeti doğum anında sadece anaya ait olur. (TMK m. 337/1)

2. Velayet Hakkının Kullanılması

a. Evlilik Birliği Süresince

i. Ana ve Babanın Evli Olması Halinde

Yukarıda da ifade edilmiş olduğu üzere, TMK m. 336/1 uyarınca evlilik birliğinin devamı süresince ana ve baba velayeti hakkını birlikte kullanılırlar. Çocuğun doğumu anında evli olmayan ana ve baba, doğumdan sonra evlenmeleri halinde velayet hakkını yine beraber kullanacaklardır.[2] Velayetin hakkının birlikte kullanımı anlamında velayet altında bulunan kişinin kim olduğu yani ergin kısıtlı çocuk veyahut ergin olmayan çocuk olması önem teşkil etmemektedir. Her iki durumda da ana ve baba velayeti birlikte kullanırlar.[3]

Velayet hakkının birlikte kullanılması velayete ilişkin hak ve yükümlülüklerin yerine getirilmesi sırasında ana ve babanın birbirlerine danışarak hareket etmesi ve birbirlerinin fikirlerini almaları anlamına gelmekte olup; velayetin birlikte kullanılacak olması ana ve babaya her durumda birlikte hareket etme zorunluluğu yüklemez.[4] Özellikle çocuğun sağlığı gibi tehlike arz eden ve ivedi karar verilmesi gereken durumlarda ana ve babadan birisinin rızası yeterli olacaktır. Ana ve baba velayet hakkından doğan yükümlülüklerini gereği gibi yerine getirmede ve velayetten doğan hakları kullanmada diğerine karşı tek başına ve şahsen sorumludur.[5] Ana veya babadan her biri diğer eşin açık ya da zımni rızasını alarak tek başına da iş ve işlem yapabilmektedir.

Ana ve babanın velayeti kullanırken anlaşmazlığı düşmeleri halinde nasıl bir yol izleneceği TMK’da yer almamaktadır. Doktrinde, ebeveynler arasında anlaşmazlık olduğu takdirde bu problem evlilik birliğinin korunmasına ilişkin TMK m.195 ve m.185 ve çocuğun korunmasına ilişkin TMK m.346 hükümleri çerçevesinde sorunun çözülmesi gerektiği ifade olunmuştur. Buna göre; evlilik birliğine ilişkin önemli bir konuda – konumuz itibariyle velayet hakkına ilişkin bir konuda - anlaşmazlığa düşen taraflar birlikte veyahut ayrı ayrı konuyla ilgili hakimin müdahalesini isteyebileceklerdir. TMK m.195/2 hükmü uyarınca hakim öncelikle eşlere velayete ilişkin yükümlülükleri konusunda hatırlatmalarda bulanacak ve onları uzlaştırmaya çalışacaktır. Eşlerin bu durumda uzlaşmaya varamamaları halinde ise mevcut uyuşmazlık hakkında hakim kendisi bir karar verecektir. Burada önemli olan nokta gerek ana ve babanın birlikte verecekleri karar da gerek hakimin bizatihi kendisinin vereceği kararda çocuğun üstün yararını korumak ve bunu sağlamak öncelikli hedef olacaktır. Eğer eşler arasında yaşanan anlaşmazlık çocuğun menfaatini tehlikeye sokuyorsa bu noktada TMK m.346 hükmü gereğince hakim gerekli tedbirleri alabilecektir.[6]

ii. Birlikte Yaşamaya Ara Verilmesi ve Ayrılık Halinde

TMK m. 197’de ifade edilen sebeplerden birinin mevcut olması halinde eşlerden birinin ayrı yaşama hakkına sahip olduğunu hükme bağlamıştır. Madde gereğince ortak hayat nedeniyle bir tarafın kişiliği, ekonomik güvenliği ya da ailenin huzuru ciddi biçimde tehlikeye düşerse, tehlike süresince bu eş ayrı yaşama hakkına sahiptir. TMK m.197/4’ye göre, birlikte yaşamaya ara verilmesi haklı bir nedene dayanıyorsa hakim, eşlerden birinin talebine gerek olmadan re’sen ergin olmayan çocukların durumunu düzenleyici bir karar alır. [7] Unutulmamalıdır ki, ayrı yaşama kararını eşler birlikte almak zorunda değildirler, bu kararı yalnızca birinin alması yeterlidir. Ayrıca bu kararı alabilmek için hakimin iznine de ihtiyaç yoktur.[8]

Buna karşılık eşler hakkında ayrılığa karar verilebilmesi TMK m.170 hükmü uyarınca ancak hakim kararıyla ve TMK’da yer alan boşanma sebeplerinden bir tanesinin ispatlanmış olması koşuluyla mümkündür. Ayrıca, taraflar boşanma davası açmak yerine ayrılık davası da açabilir. Boşanma davası açıldığında hakim çoğun içinde azda vardır prensibi gereği ortak yaşamın yeniden kurulabilme olaslığı olduğu durumlarda ayrılığa da hükmetme yetkisi varken (anlaşmalı boşanma davalarında ve fiili ayrılığa dayalı boşanma davalarında hakim ayrılığa karar veremez); taraflardan birisi ayrılık davası açtığında hakimin boşanmaya karar verme yetkisi yoktur.[9]

Gerek birlikte yaşamaya ara verilmesi halinde gerekse de hakimin ayrılığa hükmetmesi durumunda eşlerin velayet hakkı TMK m. 336/2 hükmü uyarınca hakim velayeti eşlerden birisine verebilir. Hakimin velayeti eşlerden birisine bırakması takdir yetkisindedir. Bu yetkinin sınırlarını ise çocuğun üstün yararı teşkil eder. Bu gibi boşanma kararının henüz verilmediği fiili ortak hayata son verilme ve ayrılık hallerinde dilenirse velayet ortak kullanılabilecek, dilenirse, hakim kararıyla, taraflardan birisine tevdii edilebilecektir. Bu yönüyle, bu hüküm emredici değildir. Bu durumda, ortak hayat sona ermiş olmasına rağmen, çocuğun velayetinin ortak velayet şeklinde eşlerce beraber yürütülebileceği tartışma konusu değildir.[10]

b. Evlilik Birliğinin Sona Ermesi Halinde

i. Boşanma Halinde

Evlilik müessesinin sürdüğü zaman dilimi zarfında kural olarak anne ve baba tarafınca beraber kullanılan velayet, boşanma neticesinde hakim tarafından anne ya da babadan herhangi birine verilir.

Türk Hukuk Sisteminde boşanma halinde velayetin ana ve baba tarafından birlikte kullanılıp kullanılmayacakları oldukça tartışmalı bir konudur. Doktrindeki bir görüş evlilik birliğinin sona ermesi halinde velayet hakkı ana ve babadan sadece birine bırakılacağı yönündeyken[11]; doktrinde ağırlık kazanan diğer bir görüşe göre ise TMK’da birlikte velayeti yasaklayıcı herhangi bir hüküm bulunmadığı bu nedenle birlikte velayet müessesinin işletilebileceği yönündedir.[12]

Boşanma sonrası velâyet Türk Medeni Kanununun 182 ve 336/III maddelerinde düzenlenmiştir. Türk Medeni Kanununun 182/I maddesinde “Mahkeme boşanma ve ayrılığa karar verirken, olanak bulundukça ana ve babayı dinledikten ve çocuk vesayet altında ise vasinin ve vesayet makamının düşüncesini aldıktan sonra, ana ve babanın haklarını ve çocuk ile olan kişisel ilişkilerini düzenler. Velâyetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlâk bakımından yararları esas tutulur” hükmü, 336/III maddesinde ise “Velâyet, ana ve babadan birinin ölümü halinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir.” hükmü yer almaktadır. Birlikte velayeti savunan görüş TMK m.336/1-2 hükümlerini dayanarak alan birlikte velayetin evlilik birliği sona ermeden sadece ortak hayata son verilmesi veyahut ayrılık halinde mümkün olabileceğini boşanmadan sonra ise velayetin eşlerden sadece birine verilebileceğini savunmaktadırlar.

Gerek ulusal gerek uluslararası alanda müşterek velayete dayanak oluşturan temel unsur “çocuğun yararı” ilkesidir. Nitekim Yargıtay da velayetin kime bırakılacağını belirlerken sadeve çocuğun menfaatinin gözönünde bulundurulması gerektiğini ifade etmiştir.[13] Nitekim velayetin kapsamı başlıklı TMK m. 339’da da velayet hakkının kullanılmasında çocuğun yararının ön planda tutulması gerektiği belirtilmiştir. Söz konusu ilke Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinde de kendisine yer bulmuştur. Türkiye, Çocuk Haklarına dair sözleşmeyi 14 Eylül 1990’da imzalamış, sözleşme 10 Aralık 1994 tarihinde TBMM tarafından kabul edilmiş ve 23 Aralık 1994 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından 4058 sayılı yasa ile onaylamıştır. Yasa 27 Ocak 1995 tarih ve 22184 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiş ve böylece Türkiye sözleşemeye taraf haline gelmiştir.

Sözleşmede, doğrudan velayete ilişkin hüküm bulunmamakla birlikte çocuğun yararı ilkesi doğrultusunda çocuk ile anne ve baba arasındaki ilişkiye, hak ve yükümlülüklere dair temel esasları belirleyen düzenlemeler mevcuttur. Buna göre; sözleşmenin 3. maddesinde “Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir.” denmek suretiyle çocuğun yararı ilkesi göz önünde tutularak muamelede bulunma gerekliliği açıkça belirtilmiştir.[14]

Yargıtay 2. HD. 27.12.2004 tarihinde vermiş olduğu bir kararda müşterek velayeti Türk Medeni Kanunu’na aykırı bularak tanıma ve tenfiz istemini reddetmiştir.[15] Ancak ortak velayetin yabancı hukuk sistemlerinde çoğunlukla kural olarak uygulanmaya başlaması ve verilen yabancı mahkeme kararlarının tanıma ve tenfizi istemiyle yapılan başvurular, Yargıtay’ın verdiği kararlarda değişikliğe gitmesine yol açmıştır. Nitekim Yargıtay 2. HD. 04.12.2017 tarihinde vermiş olduğu kararla iç hukukumuz ve kamu düzeni kavramı ile ilgili açıklamalara göre "ortak velayet" düzenlenmesinin, Türk kamu düzenine "açıkça" aykırı olduğunu ya da Türk toplumunun temel yapısı ve temel çıkarlarını ihlal ettiğini söylemenin mümkün olmadığını ifade ederek ortak velayetin mümkün olduğunu ifade etmiştir.[16]

Yukarıda da defaatle ifade etmiş olduğumuz üzere hakim velayet hakkının tayininde tek ölçüsü çocuğun üstün yararı olması hasebiyle eşlerin mali durumları, yaşları ve boşanmada kusurlu olup olmadıkları dahi o derece önemli değildir. Bu nedenle hakim çocuğun menfaati gerektiriyorsa onu mali durumu daha kötü olan hatta boşanmada kusurlu olan tarafa dahi verebilir.[17] Nitekim Yargıtay vermiş olduğu bir kararda ananın zinasının sabit olmasına karşın çocuğun üstün yararını esas alarak velayeti anaya vermiştir.[18] Öyle ki, eşlerin velayete ilişkin kendi aralarında yapmış olduğu anlaşma hakimi bağlamaz.[19]

ii. Eşlerden Birinin Ölümü, Gaipliğine Karar Verilmesi Veya Kasten İşlenen Bir Suçtan Mahkum Olunması Halinde

TMK m. 336/3 hükmü gereği eşlerden birisinin ölmesi durumunda velayet sağ kalan eşe kalır. Velayetin sağ kalan eşe geçişi kendiliğinde olur, evlilik birliğinin sona ermesi halindeki gibi hakim kararına ihtiyaç yoktur.[20]

TMK m. 31 hükmü gereğince “Bir kimse, ölümüne kesin gözle bakılmayı gerektiren durumlar içinde kaybolursa, cesedi bulunamamış olsa bile gerçekten ölmüş sayılır.” Buna ölüm karinesi denilmektedir. Ölüm karinesi, kişinin öldüğü kesin olan durumlar içinde kaybolması ve kendisinin cesedinin bulunamaması durumunda, söz konusu kişinin ölmüş gibi kabul edilmesine imkân tanımaktadır. Ölüm karinesinin ayırt edici özelliği ölümü kesin olarak kabul etmeyi mümkün kılan risk seviyesi taşıyan bir durum içinde kişinin kaybolmasıdır.[21] Ölüm karinesinin şartlarını sağlayan durumlar içerisinde kaybolan kişi hakkında o yerin en büyük mülki idare amirinin kararıyla ölü kaydı düşülür ve bu andan itibaren ölenin kişiye bağları haklarıyla birlikte evliliği de kendiliğinden sona erer. Çocukların velayeti ise TMK m.336/3 hükmü gereği sağ kalan eşe geçer.[22]

Türk hukukunda kişiliğin sona ermesi sonucunu doğuran bir diğer kurum da gaipliktir. Ölüm riski içinde kaybolan ya da kendisinden uzun müddettir haber alınamayan bir kimsenin ölümü hakkında güçlü bir ihtimal varsa hakları bu kişinin ölümüne bağlı olanların talebi üstüne mahkeme bu kişinin gaipliğine hükmedebilir Gaiplik kararının alınabilmesi için ölüm riskinin üstünden minimum 1 sene ya da son haber tarihinin üstünden minimum 5 sene geçmiş olması gerekmektedir. Mahkeme gaipliğine hükmedilecek kişi hakkında bilgisi olan kişileri, belli bir dönemde bilgi vermeleri için usulüne göre yapılan ilânla çağırır.Bu zaman, ilânın yapıldığı andan itibaren minimum 6 aydır. İlandan netice alınamazsa, mahkeme gaipliğe hükmeder ve ölüme bağlı haklar, aynı şekilde gaibin ölümü kanıtlanmış gibi kullanılır. Gaiplik hükmü ölüm tehlikesinin meydana geldiği ya da son haberin alındığı andan itibaren hüküm doğurur.[23] Gaiplik kararının verilmesi ile birlikte ölüm karinesinde ki gibi evlilik kendiliğinden sona ermez. Evliliğin sona ermesi için gaipliğine karar verilen kişinin eşinin evliliğin feshini talep etmesi gerekmektedir. Gaipliğine karar verilen kişinin varsa çocukları sağ kalan eşe ait olur.[24]

TCK m.53 hükmünde ile ana babadan birinin kasten işlediği suçtan mahkum olması halinde velayetten yoksun kalınacağı düzenlenmiştir. Buna göre mahkum olan ana veya baba cezasının infazı tamamlanıncaya kadar velayet hakkından yoksun kalacak, velayeti diğer eş kullanacaktır. Mahkum olan ebeveynin hapis cezasının ertelenmesi ya da koşullu salıverilmesi halinde ise velayeti kullanma hakkı devam eder. [25]

c. Ana ve Babanın Evli Olmaması Halinde

TMK m.337/3 hükmü uyarınca ana ve baba evli değilse, evlilik dışı doğan çocuğun velayeti anaya ait olur. Çünkü anne ve çocuk arasındaki soy bağı doğumla kurulur. Peki velayet sahibi anne velayeti kullanabilecek durumda değilse çocuğun velayeti ne olacaktır? Bu durum TMK m.337/2’de düzenlenmiştir. Buna göre, annenin çeşitli nedenlerle velayeti kullanamadığı hallerde (ölüm, küçüklük durumu, kısıtlılık durumu vb.) hakim çocuğun menfaatini gözeterek velayeti babaya verebilir veyahut vasi atanmasına karar verebilir. Pek tabii doğaldır ki mahkemenin annenin velayeti kullanamadığı durumlarda velayeti babaya verebilmesi için baba ile çocuk arasındaki soy bağının kurulmuş olması gerekmektedir. Evlilik dışı doğan çocuk ile baba arasındaki soy bağı ise tanıma, anne ile evlilik ve hakim hükmüyle olur. Yukarıda da açıklandığı üzere evlilik dışı çocuğun velayetinin ana da olması kuraldır. Annenin hayatta olmaması, annenin küçük veya kısıtlı olması veyahut velayetin kaldırılmasını gerektiren diğer hallerin olması gibi istisnai hallerde velayet hakim kararıyla babaya verilebilir veyahut vasi tayin edilir.[26] Evlilik dışında doğan çocukla biyolojik babası arasında soybağı kurulmuş olsa bile bu, babanın velayet hakkını kazanması anlamına gelmemektedir, hatta baba buna dayanarak velayetin kendisine verilmesi hakkında talepte de bulunamaz.[27]

TMK m.337/2’de belirtilen hallerden birinin gerçekleşmesi ile velayetin annede kalması mümkün olmazsa izlenecek yollar birbirinden farklıdır. Eğer ileride çocuğun velayetinin yeniden anneye bırakılması düşüncesi varsa, mesela ana küçük veya kısıtllı olduğu için velayet ona bırakılmamışsa, velayet babaya verilirse sonradan onu almak muhtemelen zor olacağı için vasi atanması daha doğru olacaktır.[28]

TMK m.337’de evlilik birliği içerisinde doğmayan çocuğun velayetinin anaya ait olduğu düzenlense de, ana babanın anlaşması halinde çocuğun ortak velayetine sahip olup olamayacakları sorusuna aydınlık getirilmemiş, 2. fıkrasında ise ananın velayeti kullanmasını mümkünsüz kılan haller dışında babaya velayet hakkı tanınmamıştır.

SERDAR‟a göre, evlilik dışı ilişkiden doğan çocuklarla evlilik birliği içerisinde doğan çocuklar arasında her türlü ayrımcılık kabul edilmez. çocukları ilgilendiren konularda dikkate alınan ilk meselenin çocuğun yararı olmasından dolayı evlilik içerisinde doğan çocuk için hangi haklar tanınıyorsa evlilik dışı çocuklar için de aynı uygulamalar söz konusu olmalıdır. Bu nedenle konuyla ilgili olarak TMK md.337’de bir boşluk söz konusudur. Yazara göre, bu boşluk TMK m.1/2 hükmü kapsamında hakiim tarafından birlikte velayetin kabulüyle doldurulmalıdır.[29]

Buna karşın UZUN’a göre TMK m. 337’de herhangi bir boşluğun varlığı söz konusu değildir. Yazar, kanun koyucunun açık bir şekilde evlilik dışı çocuğun velayetinin anaya ait olduğunu, yalnız istisnai durumların gerçekleşmesi halinde babanın velayete sahip olabileceğini hükme bağlayarak birlikte velayeti istisna ettiğini ve bu sonucun yorum yoluyla dahi değiştirilemeyeceğini savunmuştur. [30]

Kanaatimizce, kanun koyucu TMK m.337’de ana babanın evli olmaması halinde çocucğun velayeti anadadır, demek suretiyle herhangi bir kanun boşluğuna imkan tanımamıştır. Kanun koyucu, ananın madde metninde sayılmış olan nedenlerle velayeti alamayacak olması durumunda velayetin kime bırakılacağını dahi düzenleyerek evlilik dışı doğan çocuğun velayeti hakkında oldukça kazuistik bir düzenleme yapma cihetine gitmiştir. Esasında bu düzenlemenin kanun koyucunun, velayeti ana baba açısından bir yükümlülükler zinciri ve çocuğun üstün yararının korunduğu bir hak olarak değil; velayetin ana ve babanın hakkı olarak gören bir düşünce yapısının ürünü olduğunu görmek mümkündür. Velayet açısından aslolan çocuğun üstün yararı olması hasebiyle, konuyla ilgili düzenleme yapılırken ana babanın medeni durumu bir kenara bırakılarak ana baba olmaları açısından değerlendirme yapılmalı ve çocuğun menfaati göz önünde bulundurulmaldır.

Av. Zeynep Tuğba Ağralı Aslan

KAYNAKÇA

Akıntürk, Turgut – Karaman Ateş, Derya, Türk Medeni Hukuku Aile Hukuku, Beta Yayınları, 15. Bası, Ankara.

Apaydın, Eylem, Ortak Hayata Son Verı̇lmesı̇ Sonrası Ortak Velâyet Hususunda Yasal Düzenleme Gereğı̇, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi –İnÜHFD- C.9, S:1, 2018.

Başara Turan, Gamze, Ana İle Evlı̇lı̇k Dışında Doğan Çocuk Arasındakı̇ İlı̇şkı̇yı̇ Düzenleyen Türk Medenı̇ Kanunu Hükümlerı̇nı̇n Değerlendı̇rı̇lmesı̇, TBB Dergisi, 2017(131).

Baygın, Cem, Kan Bağına Dayanan Soybağı, AÜEHFD, C:6, S-1-4, Erzincan, 2004.

Bozkurt, İkbal, Velinin Velayetten Doğan Hak Görev Ve Yetkileri Yüksek Lisans Tezi, İÜSBE, 2010, İstanbul.

Çanga, Zeynep Gamze, Velayetin Kapsamı Yüksek Lisans Tezi, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019, Kırıkkale.

Erlüle, Fulya, ­­­­­İsviçre Medeni Kanunu’nda Yapılan Değişiklikler Iğında Boşanma Birlikte Velayet, Yetkin, 2019, Ankara.

Karaca, Hilal, Türk Hukukunda Velayetin Kapsamı Ve Hükümleri Yüksek Lisans Tezi, İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014, İstanbul.

Karimova, Ragsana, Türk Medeni Kanunu’nun 351 – 355 inci Maddeleri Çerçevesinde Çocuğun Velayeti Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019, Konya.

Koç Bükel, Merve, Ortak Velayet Yüksek Lisans Tezi, AÜSBE, 2020, Ankara.

Uzun Birinci, Tuba, Türk Medenî Kanunu’na Göre Velâyetin Kullanılması ve Çocuğun Yüksek (Üstün) Yararı İlkesi Doğrultusunda Boşanmada ve Evlilik Dışı İlişkide Birlikte Velâyet Modeli, HÜHFD, C. 6, S. 1, Y. 2016.

Uzun, Fatih Burak, Gerçek Kişilerin Hak Ehliyeti ve Hak Ehliyetine Uygulanacak Hukukun Tespiti, HÜHFD, C. 6, S. 2, Y. 2016.

www.lexpera.com

----------------

[1] Akıntürk, Turgut – Karaman Ateş, Derya, Türk Medeni Hukuku Aile Hukuku, Beta Yayınları, 15. Bası, s.406.

[2] Uzun Birinci, Tuba, Türk Medenî Kanunu’na Göre Velâyetin Kullanılması ve Çocuğun Yüksek (Üstün) Yararı İlkesi Doğrultusunda Boşanmada ve Evlilik Dışı İlişkide Birlikte Velâyet Modeli, HÜHFD, C. 6, S. 1, Y. 2016, s.139.

[3] Erlüle, Fulya, ­­­­­İsviçre Medeni Kanunu’nda Yapılan Değişiklikler Iğında Boşanma Birlikte Velayet, Yetkin, 2019, Ankara, s.143.

[4] Karaca, Hilal, Türk Hukukunda Velayetin Kapsamı Ve Hükümleri Yüksek Lisans Tezi, İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014, İstanbul, s.44.

[5] Erlüle, s.143.

[6] Uzun Birinci, s.141.

[7] Erlüle, s.147.

[8] Koç Bükel, Merve, Ortak Velayet Yüksek Lisans Tezi, AÜSBE, 2020, Ankara, s.39.

[9] Karimova, Ragsana, Türk Medeni Kanunu’nun 351 – 355 inci Maddeleri Çerçevesinde Çocuğun Velayeti Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019, Konya, s.102.

[10] Apaydın, Eylem, Ortak Hayata Son Verı̇lmesı̇ Sonrası Ortak Velâyet Hususunda Yasal Düzenleme Gereğı̇, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi –İnÜHFD- C.9, S:1, 2018, s.450.

[11] Akıntürk – Ateş Karaman, s.310.

[12] Erlüle, s.307 vd.

[13] Yargıtay 2.HD. 2017/4920 E., 2018/11648 K., 22.10.2018, E.T. 07.06.2020 www.lexpera.com

[14] Karimova, s.125.

[15] Yargıtay 2. HD. 2004/13947 E., 2004/15854 K., 27.12.2004, E.T. 21.05.2020 www.kazanci.com

[16] Yargıtay 2. HD. 2016/18674 E., 2017/13800 K., 04.12.3017, E.T. 21.05.2020 www.kazanci.com

[17] Akıntürk – Ateş Karaman, s.310.

[18] Yargıtay 2. HD., 1962/646 E., 1962/1497 K., 06.03.1962 E.T. 07.06.2020 www.hukuki.net

[19] Akıntürk – Ateş Karaman, s.311.

[20] Çanga, Zeynep Gamze, Velayetin Kapsamı Yüksek Lisans Tezi, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019, Kırıkkale, s.44.

[21] Uzun, Fatih Burak, Gerçek Kişilerin Hak Ehliyeti ve Hak Ehliyetine Uygulanacak Hukukun Tespiti, HÜHFD, C. 6, S. 2, Y. 2016, s.25.

[22] Erlüle, s.148.

[23] Uzun, s.26 vd.

[24] Erlüle, s.148 vd.

[25] Karaca, s.47.

[26] Bozkurt, İkbal, Velinin Velayetten Doğan Hak Görev Ve Yetkileri Yüksek Lisans Tezi, İÜSBE, 2010, İstanbul, s.74.

[27] Baygın, Cem, Kan Bağına Dayanan Soybağı, AÜEHFD, C:6, S-1-4, Erzincan, 2004, s.280.

[28] Başara Turan, Gamze, Ana İle Evlı̇lı̇k Dışında Doğan Çocuk Arasındakı̇ İlı̇şkı̇yı̇ Düzenleyen Türk Medenı̇ Kanunu Hükümlerı̇nı̇n Değerlendı̇rı̇lmesı̇, TBB Dergisi, 2017(131), s214.

[29] Karimova, s.97.

[30] Uzun, s.162.