Giriş
Manevi tazminat, Türk hukuk sisteminde uzun süredir tartışma konusu olan ve uygulamada farklı şekillerde yorumlanan bir kurumdur. Kişilik haklarının ihlali, bedensel zarar veya ölüm gibi durumlarda mağdura tanınan manevi tazminat hakkı, sadece bir para ödemesi olmaktan öte, adaletin tesisi anlamını taşır. Anayasa’nın 17. maddesinde kişilerin manevi varlığının korunması güvence altına alınmış, 5. maddesinde ise devletin insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamakla görevli olduğu belirtilmiştir. Bu anayasal çerçeve, manevi tazminatın önemini ortaya koymaktadır.
Yargıtay Başkanı’nın Açıklamaları
Yargıtay Başkanı Kerkez, 2025-2026 Adli Yıl Açılış Töreninde yaptığı konuşmada, mağdurların zararlarının tam olarak giderilmesi gerektiğini vurgulamış ve manevi tazminatın “zenginleşme aracı olmaması gerektiği” yönündeki yerleşik içtihadın yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Kerkez, mağdurun suç işlenmeden önceki haline döndürülmesinin esasa alınması gerektiğini, bunun mümkün olmaması halinde ise mağdurun yeterli bir tazminat hakkına kavuşması gerektiğini belirtmiştir. Bedensel kayıplara ilişkin verdiği örnekler, manevi tazminatın sembolik düzeyde tutulmasının artık yeterli görülmediğini, mağdurun uğradığı gerçek zararın dikkate alınması gerektiğini göstermektedir. Ayrıca, küçük yaşta görme yetisini kaybeden bir çocuğun davasının yıllarca sürmesine atıf yaparak, uzun yargılama süreçlerinin mağduriyeti derinleştirdiğini vurgulamıştır.
Anayasa Mahkemesi’nin İptal Kararı
25 Aralık 2024 tarihli ve 2024/29 E., 2024/226 K. sayılı kararıyla Anayasa Mahkemesi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 326. maddesinin ikinci fıkrasını manevi tazminat davaları yönünden iptal etmiştir. Söz konusu hüküm, davada tarafların kısmen haklı çıkması halinde yargılama giderlerinin kabul-ret oranına göre paylaştırılmasını öngörmekteydi. Mahkeme, manevi tazminat miktarının hâkim takdirine bağlı olması nedeniyle davacının baştan bu miktarı öngöremeyeceğini, bu sebeple davacının yargılama giderlerine mahkûm edilmesinin Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini tespit etmiştir. Karar, ayrıca Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenen ölçülülük ilkesine de atıf yaparak, böyle bir sınırlamanın demokratik toplum düzeniyle bağdaşmadığını vurgulamıştır.
İptal kararından önce manevi tazminat davalarında, davacılar çoğu zaman “karşı vekâlet ücreti ve yargılama giderleri” korkusuyla düşük meblağlar üzerinden dava açmaktaydılar. Çünkü davada kısmen haklı çıkılması durumunda, mahkeme masrafları ve karşı tarafın vekâlet ücreti davacıya yüklenebilmekteydi. Bu durum, mağdurların haklarını tam olarak aramasını sınırlıyor ve gerçek zarara uygun meblağların talep edilmesini engelliyordu.
Ancak AYM’nin iptal kararıyla birlikte, manevi tazminat davalarında davacı artık karşı vekâlet ücreti ve yargılama gideri riski olmadan talebini gerçek zarara uygun bir düzeyde belirleyebilecektir. Bu, mağdurların daha istenebilir meblağlar üzerinden dava açabilmesinin önünü açmakta ve hukuk pratiğinde önemli bir dönüşümü işaret etmektedir. Artık manevi tazminat talepleri, sembolik rakamlarla sınırlı kalmayacak, mağduriyetin ağırlığı ile orantılı olarak mahkemeye taşınabilecektir.
Yürürlük Tarihi
Anayasa Mahkemesi’nin 25 Aralık 2024 tarihli ve 2024/29 E., 2024/226 K. sayılı kararı, 14 Mart 2025 tarihli ve 32841 sayılı Resmî Gazete ’de yayımlanmıştır. Kararın yürürlüğe girmesi ise, Resmî Gazete ‘de yayımlandığı tarihten itibaren dokuz ay sonra gerçekleşecektir. Bu durumda, kararın yürürlük tarihi 14 Aralık 2025 olarak belirlenmiştir. Bu süre zarfında, söz konusu hüküm geçerli olmaya devam edecektir.
Yeni Bir Dönemin İşaretleri
Yargıtay Başkanı’nın açıklamaları ile Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı arasında dikkat çekici bir paralellik vardır. Her ikisi de manevi tazminat hukukunun bugüne kadar süregelen anlayışının mağdurun tatminini tam olarak sağlayamadığına işaret etmektedir. Yargıtay, içtihatların yeniden değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koyarken, Anayasa Mahkemesi, hak arama özgürlüğünü genişleten bir yaklaşım benimsemiştir. Bu gelişmeler, Türk Borçlar Kanunu’nun 56. ve 58. maddeleri ile Türk Medeni Kanunu’nun 26, 121 ve 174. maddelerinde öngörülen “uygun miktar” kavramının içeriğinin yeniden tartışmaya açılacağını göstermektedir. Manevi tazminatın artık yalnızca sembolik bir giderim değil, mağdurun yaşadığı ağır kayıpları gerçekçi biçimde karşılayan bir araç olması gerektiği yönünde güçlü bir eğilim ortaya çıkmıştır.
Sonuç
Gelinen noktada, manevi tazminat hukukunda yeni bir dönemin kapısı aralanmıştır. Hem yüksek yargının açıklamaları hem de Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı, mağdurun haklarının merkezde olduğu, daha adil ve tatmin edici bir uygulamanın sinyallerini vermektedir. Önümüzdeki süreçte Yargıtay’ın içtihatlarının da bu yönde evrilmesi, mağdurların adalet beklentisini karşılayacak ve hukuk devleti ilkesini güçlendirecek niteliktedir. Manevi tazminat, artık yalnızca zenginleşme yasağının sınırları içinde değil, mağdurun gerçek zararını gideren bir kurum olarak yeniden şekillenmektedir.
KAYNAKÇA
1. Anayasa Mahkemesi. (2024). 2024/29 E., 2024/226 K. sayılı karar
2. 14 Mart 2025 tarihli ve 32841 sayılı Resmî Gazete
3. Güleryüz Partners. (2025). Manevi Tazminat Davalarında Yargılama Giderlerinin Paylaştırılması Hükmünün İptali.