Özel hayatın gizliliğini ihlal

Madde 134- (1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.

(2) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur

Madde Gerekçesi

Maddenin birinci fıkrası metninde, özel hayatın gizli­liğinin ihlâli suç olarak tanımlanmaktadır. Böylece, gizli yaşam alanına gire­rek veya başka suretle başkaları tarafından görülmesi mümkün olmayan bir özel yaşam olayının saptanması ve kaydedilmesi cezalandırılmaktadır.

İkinci fıkrada, böylece elde edilen saptama ve kayıtlardan herhangi bir suretle yarar sağlanması veya bunların başkalarına verilmesi veya diğer kim­selerin bilgi edinmelerinin temini veya basın ve yayın yoluyla açıklanması suçun ağırlaşmış şeklini oluşturmaktadır.

Maddenin ikinci fıkrasında, kişinin özel hayatına ilişkin görüntü veya seslerin hukuka aykırı olarak ifşa edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmış­tır. Bu görüntü veya sesler örneğin soruşturma kapsamında hukuka uygun bir şekilde kayda alınmış olabileceği gibi, birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi suretiyle elde edilmiş olabilir. İkinci fıkrada tanımlanan suç, elde edilmiş olan bu ses veya görüntü kayıtlarının ifşasıyla, yayılmasıyla, yani yetkisiz kişilerce öğrenilmesinin sağlanmasıyla oluşur. Bu ifşanın hukuka aykırı olması gerekir. Bu bakımdan özel hayata ilişkin kayıtların, savcılık veya mahkemeye verilmesi, duruşmada gösterilmesi ve dinlenmesi hâlinde, söz konusu suç oluşmayacaktır. İfşanın, basın ve yayın yoluyla yapılması, söz konusu suçun nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir.

Kişisel verilerin kaydedilmesi

Madde 135- (1) Hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Kişisel verinin, kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin olması durumunda birinci fıkra uyarınca verilecek ceza yarı oranında artırılır.

Madde Gerekçesi

Suçun konusu, kişisel verilerdir. Gerçek kişiyle ilgili her türlü bilgi, kişisel veri olarak kabul edilmelidir.

Söz konusu suç tanımında kişisel verilerin bilgisayar ortamında veya kağıt üzerinde kayda alınması arasında bir ayırım gözetilmemiştir. Bu ba­kımdan, söz konusu suç tanımı ile Avrupa Konseyi bünyesinde hazırlanan Türkiye’nin de 28 Ocak 1981 tarihinde imzalamakla taraf olduğu “Kişisel Nitelikteki Verilerin Otomatik İşleme Tâbi Tutulması Karşısında Şahısların Korunmasına Dair Sözleşme”nin ilgili hükümlerine geçerlilik tanınmıştır.

Bu suçun oluşabilmesi için, kişisel verilerin hukuka aykırı bir şekilde kayda alınması gerekir. Kişinin rızası ile kendisiyle ilgili bilgilerin kayda alınmasının suç oluşturmayacağı muhakkaktır. Belirli nitelikteki kişisel ve­rilerin kayda alınması kanun hükmünün gereği olarak yapılmaktadır. Bu bakımdan, çeşitli kamu kurumlarında verilen kamu hizmetinin gereği olarak kişilerle ilgili bazı bilgiler ilgili kanun hükümlerine istinaden kayda alın­maktadırlar. Bu durumlarda, söz konusu suç oluşmayacaktır.

Maddenin ikinci fıkrasında, kişilerin siyasî, felsefî veya dinî görüşle­rine, ırkî kökenlerine, ahlâkî eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık du­rumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kayda almak, suç ola­rak tanımlanmıştır. Ancak, bunlardan kişilerin ahlâkî eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgile­rin kayda alınmasına kanunlarda özellikle suçlulukla mücadele bağlamında, suç ve suçluların ortaya çıkarılmasını sağlamak amacıyla belli ölçüde izin verilebilir. Bu durumlarda söz konusu suç oluşmayacaktır.

Her iki suç da Türk Ceza Kanunu’nun “Özel hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar” bölümünde düzenlenmiştir.  Anayasanın 20. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir” ve üçüncü fıkrasında ise “Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir.” ibarelerine yer verilerek ilgili suçların konularına ilişkin korumalar esas alınmıştır. Yargıtay’a göre özel hayat kavramı, “kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı, kapalı kapılar ardında dört duvar arasındaki yaşantısı ve mahremiyetinden ibaret olmayıp, herkesin bilmediği ve bilmemesi gereken istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen, tamamen kişiye ait özel hayat olayları ve bilgilerin tamamını içerir.” şeklinde tanımlanmıştır. Kişisel veri kavramı ise, 6698 Sayılı  Kişisel Verileri Koruma Kanunu’nun tanımlar bölümünde “Kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgi” olarak nitelendirilmiştir. Yargıtay 12.Ceza Dairesi ise kişisel verilerin tasnifine şu şekilde yer vermiştir:

a- Yaşam şekline ilişkin kişisel veriler: Kişilerin üçüncü kişiler tarafından ayırımcılığa uğramaması ve haysiyetinin korunmasıyla ilişkili olarak, dini inançları, cinsel tercihleri, etnik kökeni, suç geçmişi, politik eğilimleri ve kişisel özel aktivitelere ilişkin bilgiler bu bağlamda sayılabilecektir.

b- Ekonomik ve finansal kişisel veriler: Suçlular tarafından suistimale ve kimlik hırsızlığına hedef olmamak için kişinin mali varlığı, sahip olduğu hisse ve hesaplar, borçları, yaptığı alış verişler, kredi kartlarına ilişkin veriler bu sınıfta değerlendirilir. Ayrıca sayılan bu bilgiler ile kişinin nerede ve kimlerle bulunduğuna, sağlık bilgilerine ilişkin bilgiler de ortaya çıkarabileceğinden ve varlık bilgisinin toplumsal açıdan da özel sayılmasından dolayı önemi artmaktadır.

c- Bilişim alanına ilişkin kişisel veriler: e-postaların bizzat adresleri veya şifreleri, internet ortamında paylaşılan kişisel veriler mahrem olarak değerlendirilebilir. Bunun önemi şu bakımdan artmaktadır. İnternette gezinti yapan kişi birçok kişisel bilgileri paylaşmakta, bu bilgiler kayıt altına alınmakta, yine internet erişimine ilişkin iz kayıtlarının hizmet sağlayıcı ve sunucu sahipleri tarafından tutulabiliyor olması nedenleriyle artmaktadır.

d- Sağlıkla ilgili kişisel veriler: Sağlık verileri kişilerin iş güvenliğini, toplum içindeki statüsünü ve sigorta kapsamını etkileyen hassas bilgilerdir. Ayrıca sağlık verileri kişilerin sosyal yaşantısı ve psikolojik durumları hakkında bilgi edinilmesine neden olabilir. Biyometrik (Kişinin kendine özgü fiziksel veya biyolojik niteliklerine dayalı olarak insanların kimliğini tespit için dijital teknolojiden faydalanma bilimi) veriler de kişisel veriler arasındadır.

e- Politik kişisel veriler: Toplum içinde yaşayan kişilerin siyasi tercihleri toplum katmanları arasında bilinme halinde ayırımcılığa maruz kalma ihtimali bulunduğundan bu bilgilerde kişisel veridir.

Fakat belirtmek gerekir ki, kişisel veri tanımına göre kişinin adı, soyadı , ana-baba adı, adresi mesleği, banka hesap bilgileri, cep  telefonu, fiziki kimliği vb. gibi bir çok bilgi kişisel veri olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/1514 E. 2014/312 K. 10.06.2014 tarihli kararının incelenmesinde yarar vardır. Zira ilgili kararda, kişisel veri tanımı bu kavramın ceza hukuku bağlamında korunması vb. konularda açıklamalara yer verilmiştir. Söz konusu kararın karşı oyunda ise, ilgili kanun hükmü, ” Ancak madde de ‘kişisel verilerin’ neler olduğu, ‘kaydetme’ den neyin anlaşılması gerektiğine dair bir açıklama bulunmadığı gibi TCK’nın 6. maddesindeki tanımlarda da herhangi bir açıklama bulunmamaktadır.” şeklindeki açıklamalarla kanunilik ve belirlilik ilkesine  aykırı olduğu gerekçesiyle eleştirilmiştir.

Suç unsurları bakımından iki suç da incelenecek olursa, her iki suçun da koruduğu hukuki değer, özel hayat olarak nitelendirilebilir.

Özel hayatın gizliliği suçunda, görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlali artırım nedeni olarak öngörülmüştür. Yine aynı yöntemle veya basın yayın yoluyla ifşa halinde verilecek cezada artırıma gidilecektir. Kişisel verilerin kaydedilmesi suçunda ise, hassas veri veya özel nitelikli kişisel veri olarak nitelendirilen verilerin hukuka aykırı olarak kaydedilmesi halinde yine cezada artırıma gidilecektir. Bu konuda bir hususa vurgu yapmak gerekirse, kanun maddesinde kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine ait bilgilerde mutlak dokunulmazlık öngörülmüşken; ahlaki eğilim ,cinsel yaşam, sağlık durumu, sendikal bağlantılara ilişkin verilerin ise hukuka aykırı olarak kaydedilmesi halinde cezada artırıma gidileceği belirtilerek nisbi dokunulmazlık öngörülmüştür.[1] Ayrıca her ne kadar Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nda kişilerin kılık kıyafeti, dernek ve vakıf üyeliği, ceza mahkumiyetleri, güvenlik tedbiriyle ilgili verileri, biyometrik genetik verileri özel nitelikli (hassas veri) kabul edilmiş ise de TCK’da bu verilerin kaydedilmesi artırım nedenleri arasında yer almamıştır. [3] TCK mad. 137 gereğince, her iki suçun da kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle veya belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılacaktır.

Her iki suçun da faili ve mağduru herkes olabilir ve her iki suç da genel kastla işlenebilir. Kanun, kişisel verilerin kaydedilmesi veya özel hayatın gizliliğini ihlal suçuyla ilgili özel bir amaç aramamıştır. Bununla birlikte, kişisel verilerin hangi yöntemlerle kaydedildiği de bu suç kapsamında önem arz etmeyecektir.

Her iki suç bakımından mağdurun rızası, hakkın icrası ve kanun hükmünün yerine getirilmesi hukuka uygunluk sebebi olarak düşünülebilir.[2] Fakat belirtmek gerekir ki, örneğin fiilin gazetecilik mesleğinin icrası kapsamında değerlendirilmesi için, haberin gerçek ve güncel olması, haberin verilmesinde kamu yararı bulunması, haberle olay arasında fikri bağ bulunması şartlarının varlığı gerekecektir.

Bu iki suç arasındaki temel farklardan bir tanesi, özel hayatın gizliliğini ihlal suçu şikayete tabi bir suç iken, kişisel verilerin kaydedilmesi suçunun soruşturulması ve kovuşturulmasında şikayet şartı aranmamıştır.

Her iki suç açısından Yargıtay kararlarını inceleyecek olursak,

Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2012/25893 E. 2013/20124 K.Sayılı kararında “Bu açıklamalar ışığında incelenen dosya kapsamına göre; sanığın, yatak odasının tavanındaki suntadan mamul kaplamayı 70*70 cm. ebadında kırarak, komşusu olan katılanlarla ortak kullanılan çatı katına çıktıktan sonra, burada oluşturduğu delikten, özel bir çaba göstererek, katılanların yatak odasını gizlice gözetlediği olayda;

Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, katılanların, başkalarınca görülmesi ve bilinmesini istemedikleri konutları içerisindeki ailevi yaşantılarına müdahale eden sanığın eyleminde özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun yasal unsurlarının oluştuğunun kabulünde ve sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasında bir isabetsizlik görülmemiş olup..” ibarelerine yer vererek komşunun yatak odasının gözetlendiği olayda, özel hayatın gizliliği suçunun yasal unsurlarının oluştuğunu kabul etmiştir.

Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2013/26643 K. Sayılı kararında ise “..Diş hekimi olan sanık, diş hekimlerinin üye olduğu bir internet sitesine üyelik için başvuruda bulunduğu sırada, aynı hastanede diş hekimi olarak görev yapan arkadaşı mağdurun T.C. kimlik numarası, adı, soyadı, mezun olduğu üniversite ve mezuniyet yılı, mesleği ve diploma numarası, çalıştığı kurum ve yaşadığı şehir bilgilerini sisteme kaydederek, mağdur adına profil oluşturmuştur. Mağdurun, herkes tarafından bilinmeyen veya kolaylıkla ulaşılması ve bilinmesi mümkün olmayan, ancak sınırlı bir çevre ile paylaştığı kişisel verilerini, kimliğini ortaya koyacak biçimde internet sitesine kaydeden sanık TCK md. 135/1 gereği kişisel verilerin hukuka aykırı bir şekilde kaydedilmesi suçundan cezalandırılmalıdır..” şeklindeki ibareleriyle her ne kadar fiilin kişisel verilerin kaydedilmesi suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamış ise de söz konusu fiilin TCK’nın 136.maddesi kapsamında, kişisel verileri yayma suçuna vücut verip vermediğinin tartışılması gerekmektedir.

Uygulamada en çok karşılaşılan ve Yargıtay kararlarına konu olan husus, somut olayın özelliklerine göre iki suç arasındaki ayrımın yapılmasıdır. Bu durumda, suç vasfının tayini konusunda bir takım kıstaslara yer verilmiştir. Buna göre,

Yargıtay 12. Ceza Dairesi 11.09.2012 tarih 2012/17703 E. 2012/18222 K. sayılı kararında..” 5237 sayılı TCK’nın 135. maddesinde düzenlenen “Kişisel verilerin kaydedilmesi” suçunun oluşabilmesi için belirli veya belirlenebilir bir kişiye ait her türlü bilginin, hukuka aykırı olarak kaydedilmesi gerekmekte olup; suçun maddi konusunu oluşturan “kişisel veri” kavramından, kişinin, yetkisiz üçüncü kişilerin bilgisine sunmadığı, istediğinde başka kişilere açıklayarak ancak sınırlı bir çevre ile paylaştığı, herkes tarafından bilinmeyen ve/veya kolaylıkla ulaşılması ve bilinmesi mümkün olmayan, kişinin kimliğini belirleyen veya belirlenebilir kılan, kişiyi toplumda yer alan diğer bireylerden ayıran ve onun niteliklerini ortaya koymaya elverişli, gerçek kişiye ait her türlü bilginin anlaşılması gerektiği; bir özel hayat görüntüsü ya da sesinin, “kişisel veri” olduğunda kuşku bulunmamakta ise de, kişinin özel hayatına ilişkin görüntüsü ya da sesinin, bilgisi dışında, resim çekme veya kaydetme özelliğine sahip aletle belli bir elektronik, dijital, manyetik yere sabitlenmesi eyleminin, 5237 sayılı TCK’nın 134/1. maddesinin 2. cümlesinde tanımlanan özel hayatın gizliliğini ihlal suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, kişinin özel hayatına ilişkin görüntü, fotoğraf ya da sesin, 5237 sayılı TCK’nın 135. maddesi kapsamında kişisel veri olarak kabul edilemeyeceği, iddiaya konu olayda, mağdurenin çıplak vaziyetteki görüntü ve fotoğraflarının kaydedilmesinden ibaret eylemin, “Kişisel verilerin kaydedilmesi” suçunu oluşturmayacağı..” değerlendirmelerine yer vermiştir.

Yargıtay 12. Ceza Dairesi 10.02.2014 tarih 2013/11016 E. 2014/2973 K. Sayılı kararında,”.. bahse konu görüntülerin içeriğine göre, katılanın soyunmuş vaziyette, ancak iç çamaşırlarının üzerinde olduğu, müştekinin ise üst tarafından tişörtünü çıkardığı, pantolonunun ve atletinin üzerinde olduğu halde, birlikte dans edip eğlendiklerine ilişkin görüntü olduğu, olayın duyulması üzerine, müşteki ve katılanın şikayetçi olup sanıklar hakkında adli soruşturma başlatıldığı, bahse konu görüntünün kişisel veri olduğu kabulü ile sanıklar hakkında TCK'nın 136/1. maddesinden açılan davada mahkemece, dava konusu görüntüler kişisel veri olarak kabul edilerek sanıkların cezalandırılmalarına karar verildiği görülmüş ise de, müşteki ve katılanın fiziksel mahremiyetini içeren görüntülerini, onların bilgisi ve rızası dışında ifşa eden sanıklar hakkında, TCK'nın 134/2. maddesindeki özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan mahkumiyet hükmü kurulması gerekirken, suç vasfında yanılgıya düşülerek, yasal ve yeterli olmayan gerekçelerle, sanıkların kişisel verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan mahkumiyetlerine karar verilmesi bozmayı gerektirmiş..

Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2014/19700 E. 2015/1219 K. Sayılı kararında ise, “..Sanığın, evli olan müşteki ile duygusal arkadaşlık kurarak bir süre birlikte yaşadığı, müştekinin, ilişkiye son vermesi üzerine duyduğu tepki ile, müştekiye ait sesleri ve müşteki ile yaptıkları bir piknikte cep telefonuyla çektiği video görüntülerini CD'ye aktararak, ses ve görüntülerin bulunduğu CD'yi, müşteki ile olan ilişkisinden söz ederek, müştekinin eşine verilmek üzere, müştekinin kaynı tanık ...'a bırakmak suretiyle ifşa ettiği olayda; müştekinin, üçüncü kişiler tarafından görülmesini ve bilinmesini istemediği, evlilik dışı ilişkisini ortaya koyan, özel yaşam alanına ilişkin ses ve görüntüleri yasal anlamda kişisel veri kapsamında değerlendirilemeyeceğinden, eylemin, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunu değil, TCK'nın 134/2. maddesine uyan özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturduğu ve sanığın bu suçtan sorumlu tutularak cezalandırılması gerektiği gözetilmeden..” ibarelerine yer vererek iki suç arasındaki farkı ortaya koymayı amaçlamıştır.

Her iki suçun uygulamadaki farklılıklarıyla ilgili emsal teşkil edecek bir çok karar mevcut olmakla birlikte,  yukarıda paylaşılan kararda “ özel yaşam alanına ilişkin ses ve görüntüleri yasal anlamda kişisel veri kapsamında değerlendirilemeyeceğinden..” ibaresine yer verilmesi hatalı olmuştur. Bunun yanında ilk paylaşılan karardaki bir özel hayat görüntüsü ya da sesinin, “kişisel veri” olduğunda kuşku bulunmamakta ise de, kişinin özel hayatına ilişkin görüntüsü ya da sesinin, bilgisi dışında, resim çekme veya kaydetme özelliğine sahip aletle belli bir elektronik, dijital, manyetik yere sabitlenmesi eyleminin, 5237 sayılı TCK’nın 134/1. maddesinin 2. cümlesinde tanımlanan özel hayatın gizliliğini ihlal suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiği..” açıklamasıyla suç vasfının ortaya konulması daha isabetli olmuştur.

Son olarak, Yargıtay’ın “hukuka aykırılık bilinci” olmadığı gerekçesiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerektiği yönünde emsal teşkil edecek kararlarını da  görmek mümkündür. Buna göre,

Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2017/5122 E. 2018/2516 K. Sayılı kararında, “Özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: Dosya kapsamına göre; sanığın ayrı yaşadığı eşinin babası olan katılanın evine çocuklarını görmek için geldiğinde çıkan tartışmayı kamera ile kaydedip soruşturma dosyasına delil olarak sunduğu iddia edilen olayda, kayda aldığı görüntüleri üçüncü kişi ya da kişilerle paylaştığı ve/veya çoğaltarak dağıttığına ilişkin hakkında bir iddia ileri sürülmeyen sanığın, kendisine yönelen eylem nedeniyle başkaca şekilde ispatlanması mümkün olmayan bir hal içerisinde iken, kaybolma olasılığı bulunan delilin muhafazasını sağlayıp, katılanın eylemini ispatlama amacını taşıyan eyleminde, hukuka aykırı hareket etme bilinciyle davranmaması nedeniyle yerel mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir..” şeklindeki değerlendirmeleriyle kendisine yönelik eylem nedeniyle  başkaca şekilde ispatlanması mümkün olmayan bir hal içerisindeyken tartışmanın video kaydına alınması durumunda hukuka aykırılık bilincinin olmadığı gerekçesiyle beraatine karar verilmesini yerinde bulmuştur.

Yine özellikle uygulamada en çok karşılaşılan durumlardan bir tanesi de boşanma davalarında, dava dosyasına ispat amaçlı sunulan video kaydı, fotoğraf vb. belgelerdir. Konuyla ilgili Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2015/81 E. 2015/7817 K. Sayılı kararında Sanığın, katılanın başka erkeklerle birlikte yürürken fotoğraflarını çekme eyleminin TCK’nın 134/1-2. cümlesinde düzenlenen özel hayata ait görüntüleri kaydetme suçunu oluşturduğu, ancak; bahse konu fotoğrafların sanığın oğlu ile katılan arasında görülen boşanma dosyasına delil olarak sunulması eyleminde, sanığın, oğlu ile gelini arasında görülen boşanma davasındaki katılanın oğluna karşı sadakat yükümlülüğünü yerine getirmediği iddiasını ispatlama amacını taşıyan eyleminde, hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket etmediği anlaşılmakla, sanığın özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan beraatine karar verilmesi gerekirken..” ibarelerine yer vererek yine “hukuka aykırılık bilincinin bulunmadığı” gerekçesiyle özel hayatın gizliliği suçundan sanığın beraatine karar verilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Av. Berk YİĞİT

-----------------------------------

[1] ÖZBEK / Veli Özer, KANBUR / Mehmet Nihat, DOĞAN / Koray, BACAKSIZ / Pınar, TEPE / İlker, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 9. Baskı, Ekim 2015, s.563

[2] ÖZBEK / Veli Özer, KANBUR / Mehmet Nihat, DOĞAN / Koray, BACAKSIZ / Pınar, TEPE / İlker,  s.558

[3] KÖSE AYSUN/ Melike ,” Kişisel verilerin kaydedilmesi suçu (TCK m. 135)” Yüksek lisans tezi, Akdeniz Üniversitesi,2018.