Sakın yanılmayın. Yargıçlardan yana tutum alacak değilim. Türk yargısının kararlarını en çok eleştirenlerden biriyim ben. Anayasa Mahkemesinin (AYM) birçok kararını herkesten önce ben eleştirdim. Türban kararıyla ilgili ilk eleştiriyi ben kaleme aldım. Mahkemenin 367 diye ünlenen kararı hakkında en uzun eleştiriyi ben yaptım. Kitapçık olarak yayımlandı.

Ama yargının önüne gelen konularda karar kesinleşinceye dek hep sustum. Herkesi de susmaya çağırdım.

Çünkü ahlak, hukuk bilinci, hukukun üstünlüğü bunu gerektiriyordu.

Son günlerde yazılanları, konuşulanları kimileyin üzülerek, kimileyin dehşetle izliyorum.

Aslında hep böyle olmuştur. Demek bundan sonra da böyle olacak.

Çok yazık.

Ama kesinlikle olmamalı, yaşanmamalı bunlar.

Bakın neden?

Çoğu anayasalar gibi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası da der ki: “Yargıçlar, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, yasaya ve hukuka uygun olarak vicdanı kanılarına göre hüküm verirler.

Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve yargıçlara buyruk ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.

Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir demeçte bulunulamaz.

Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” (m. 138).

Türk Ceza Yasasında “yargı bağımsızlığı değeri”ni koruyan bir de madde var. Suçun adı, “adil yargılamayı etkilemeye kalkışma”. Madde 288-(1) Bir olayla ilgili olarak başlatılan soruşturma ya da kovuşturma kesin hükümle sonuçlanıncaya dek savcı, yargıç, mahkeme, bilirkişi ya da tanıkları etkilemek amacıyla herkese açık yerde (alenen) sözlü ya da yazılı demeçte bulunan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Peki, bizler ne yapıyoruz?

Bu maddeleri her gün tepe tepe çiğniyoruz.

Yargıçların yerlerine geçerek kararlar veriyoruz.

Hukuk açısından da çiğniyoruz, ahlak açısından da.

Herkesin hukukçu kesildiği böyle bir ülke bulmak sanırım olanaksız.  

Bu son madde elbette ceza davalarıyla sınırlı. Ama öbür davalar açısından da etik bir değer taşımaktadır.

Ahlak açısından da çiğniyoruz dememin nedeni bu.

Ergenekon diye adlandırılan davada da hepimiz yargıçların yerine geçerek kanıtları değerlendirmedik mi? Hükümlülük ya da aklanma kararları vermedik mi?

Bunları bugün de, günün her saatinde yapmayı sürdürüyoruz. Hem de iştahla, şehvetle.

Şimdi de Anayasa’da yapılan değişiklikler nedeniyle yapıyoruz.

Toplum kutuplaşmış. Hukukçular, yazarlar ikiye ayrılmış.

İktidardan yana olanlar değişiklikleri bütünüyle savunuyor, karşı olanlar yeriyorlar.

Bir avuç uzman hukukçu, maddeleri bir bir irdeliyor, doğruları, eksikleri, yanlışları dile getiriyor. Ama bu toz duman içinde seslerini bir türlü duyuramıyorlar, bu hukukçular.

Anayasa, bir yasanın Resmi Gazetede yayımlandığı tarihten başlamak üzere belli sürede Anayasa’ya aykırı normlara karşı dava açılabileceğini öngörüyor (m. 151).

Bu anayasal değişiklik de bir yasadır. Yöntem yine aynıdır. Anayasa’da ayrık bir hüküm yok.

Anayasa’yı değiştiren yasa, TBMM’de 367 oya ulaşmış ve cumhurbaşkanı da geri göndermeyip onamışsa Resmi Gazetede yayımlanacaktır. Halkoyuna başvurulması zorunlu değildir.

Bu oya ulaşmamış, 330-367 oy arasında kalmışsa, metnin halkoyuna sunulması ve Resmi Gazetede yayımlanması zorunludur

(m. 175).

Bu maddeleri değişik yorumlayanlar, hukuksal/bilimsel yorumda uzlaşamayabilirler.  

Ama görünen o ki, daha çok iktidar yanlısı ya da karşıtı olmalarına göre görüş açıklıyorlar.

En azından bu izlenim var, toplumda.

Bende de.

Yanlış olan, şaşırtıcı olan, bu.

Üstelik karşıt görüşler, kendi aralarında tartışmıyorlar, Dalaşıyorlar. Hatta zaman zaman sövüşüyorlar.

Bundan yargıçlar da bol bol paylarını

alıyorlar.

En önemlisi de yargı bağımsızlığının bir boyutu da, yargının, yargıçların kamuoyuna karşı bağımsızlığı ilkesi de örseleniyor.  

Bu nokta da kalmıyor, ihlal. Adil yargılanma hakkı da yerle bir oluyor.

Bakıyorum. Yargı bağımsızlığı, adil yargılanma gibi ilkeler kimsenin umurunda değil.

Elbette çok sağlıksız, üzücü bir süreç bu.  

Neler denmiyor ki?



YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ. Star