TCK’nın 327, 328, 329, 330 ve 331. maddeleri maddi anlamada devlet sırrı niteliğindeki bilgilerin temin edilmesi, açıklanması ve bu fiillerin siyasal veya askeri casusluk maksadıyla yapılmasını ayrı ayrı suç tipleri olarak düzenlemiştir. TCK’nın 327. maddesi, devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından gizli kalması gereken, bu gizlilik karakteri de bizatihi niteliğinden kaynaklanan bilgilerin temin edilmesi eylemini suç olarak düzenlemektedir. TCK’nın 327. maddesi, devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından gizli kalması gereken, bu gizlilik karakteri de bizatihi niteliğinden kaynaklanan bilgilerin temin edilmesi eylemini suç olarak düzenlemektedir[1].

5237 Sayılı TCK’nın 328. maddesinde düzenlenen siyasal veya askerî casusluk suçu şöyle düzenlenmektedir; “(1) Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askerî casusluk maksadıyla temin eden kimseye on beş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Fiil; a) Türkiye ile savaş halinde bulunan bir devletin yararına işlenmişse, b) Savaş sırasında işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye sokmuşsa, fail, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır”.

Yasa koyucu bu düzenleme ile devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları gereği, niteliği bakımından gizli kalması gerekli bilgilerin temin edilmesi cezalandırılmaktadır. Maddenin koruduğu yarar, millî savunmadır. Maddenin uygulanmasında dikkat edilmesi gerekli husus temin edilen bilgilerin Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları gereği gizli kalmasının zorunlu olmasıdır. Demek oluyor ki, bilgi sır niteliğinde olacaktır. Eğer bilgi, temin olunduğu sırada sır olma vasfını kaybetmiş ise, söz gelimi temin edilmeden önce açıklanmış veya herkes tarafından bilinen bir husus hâline gelmiş ise, artık sır olmaktan çıkacağından, bunun temininden dolayı faile ceza verilemeyecektir. Sırdan maksat, yetkili bulunmayan kişilerin hakkında bilgi sahibi olmaları hâlinde “Devletin güvenliğinin, millî varlığının, bütünlüğünün, Anayasal düzeninin veya iç veya dış siyasal yararlarının tehlikeye düşebileceği bilgiler”dir. Ancak, vurgulamak gerekir ki, suç olgusuna ilişkin bilgi ve belgeler, bir hukuk toplumunda hiçbir surette devlet sırrı olarak koruma altına alınamaz. Maddede geçen “temin” kelimesi gizli kalması gereken bilgilerin öğrenilmesi için çaba göstermek, bu hususta vasıtalara başvurma gereğini ifade etmektedir. Bilgilerin böylece temini yani öğrenilmesiyle suç oluşur; bu suçun oluşabilmesi için bunların açıklanmasına gerek yoktur. Elde edilen bilgilerin, ilgili mevzuat hükümlerine göre Devletin güvenliği yahut iç ve dış siyasal yararlarının gizli kalmasını gerektirdiği bir bilgi olup olmadığının belirlenmesi gerekir[2].

TCK’da casusluk suçları olarak siyasal ve askerî casusluk suçları olarak düzenlenmiş olup sanayi casusluğu, teknoloji casusluğu veyahut ekonomik casusluk ise kapsam dışı bırakılmıştır. 5237 sayılı Kanun’daki casusluk suçları, devlet sırlarına karşı suçlarda olduğu gibi, soyut tehlike suçu ve ani suç olarak formüle edilmiş yine bu suçların savaş zamanında, savaş sırasında işlenmiş olması, savaş etkinliğini ve askerî hareketleri tehlikeye düşürmesi ise nitelikli hal olarak belirlenmiştir. Bu suçların taksirli hali TCK md. 338’de ihdas olunmuştur[3]. Siyasal casusluk veya askeri casusluk suçları ayrı ayrı suçlar olup unsurları birbirinden farklı olmasına rağmen aynı maddede ayrı ayrı düzenlenmiş suçlardır.

Siyasal veya askerî casusluk, insanlık var olduğu müddetçe egemenlik savaşları kapsamında devam edecektir. Gelişen ve değişen dünyada devletlerarası rekabet alanları askeri sınırların ötesine taşınmış, devletler ekonomi, bilişim, strateji, bilim veya teknik gibi birçok farklı alanlarda birbirleriyle açık ya da örtülü olarak rekabet eder hale gelmişlerdir. Faaliyet sahası belirli sınırlara hapsedilmesi mümkün olmayan uluslararası terör örgütleri, çok uluslu şirketler, sivil toplum kuruluşları gibi aktörler de bu rekabetin önemli bir parçası olarak konumlanmışlardır. Siyasal veya askerî sırlarının korunmasının önemi de buna paralel olarak her geçen gün artmakta ve çeşitlenmekte olup, devlet sırlarını korumaya yönelik yeni tedbirler geliştirilmesi zorunlu hale gelmektedir[4].

Devlet sırrı niteliğindeki bilginin netleştirilmesi ve sınırlarının belirlenmesi, ne tarz bilginin devlet sırrı olduğu, hangi tür bilginin asla devlet sırrı olarak kabul edilemeyeceğinin ceza hukuku ilkeleri de göz önüne alınarak saptanabilmesi için devlet sırrı kavramının ceza kanununun tanımlar kısmında normatif olarak açıklanması gerekir. Öte yandan devlet sırrı niteliğindeki bilginin gizliliğinin korunmasındaki amaç; bireylerin, demokratik bir toplumda, güven ve barış içinde özgürce yaşama haklarını korunması olarak belirlenince, temel hakların kullanılmasıyla devlet sırrı niteliğindeki bilginin gizliliğinin korunması arasındaki hukuki dengenin evrensel hukuk normları ışığında belirlenmesi gerekir[5].

Devlet sırrı kavramının kapsamı, tartışmalı ve çok yönlü bir konudur. Devlet de bir tüzel kişilik olarak hukuki olmak kaydıyla bazı sırlara sahip olabilir. Devletlerdeki güvenlik ihtiyacı, sır olgusunu en yüksek değere taşır. Bir bilginin, nasıl ve hangi hukuki dayanaklarla devlet sırrı olduğu kim tarafından belirlenecektir. Sırrın açıklanması ile sırrın saklanması arasındaki kamu yararının sınırlarının tespiti, belirlilik ve öngörülebilirlik ilkeleri üzerinden hukuk güvenliğine uygun bir değerlendirme ile saptanmalıdır[6].

Devlet sırları, devletin güvenliğini ve bekasını ilgilendirdiğinden, hukuk sistemi bu sırların muhafazası hususunda büyük bir hassasiyet göstermekte, ihlaline veya buna teşebbüs edenlere ağır yaptırımlar öngörmektedir. 5237 sayılı Ceza Kanununda, devlet güvenliği ve bekası için devletin gizli bilgilerinin korunmasına ilişkin düzenlemeler mevcuttur. Bunlar, “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” başlığı altında, ikinci kitap, dördüncü kısım, yedinci bölümde 326. ile 339. maddeler arasında düzenlenmiştir. Sır, sözlükteki kelime anlamı bakımından; “varlığı veya bazı yönleri açığa vurulmak istenmeyen”, “gizli kalan, gizli tutulan şey”, “aklın erişmediği, açıklanamayan veya çözülemeyen şey”, “giz, gizem”, “bir amaca ulaşmak için kullanılan, başvurulan özel ve gizli yöntem“ olarak tanımlanmaktadır. Ceza kanunu dışındaki yasalar ile uluslararası hukukta da devlet sırrına ilişkin tanımlara ve düzenlemelere yer verilmiştir[7].

Sır’dan maksat, yetkili bulunmayan kişilerin hakkında bilgi sahibi olmaları hâlinde “Devletin güvenliğinin, milli varlığının, bütünlüğünün, Anayasal düzeninin veya iç veya dış siyasal yararlarının tehlikeye düşebileceği bilgiler”dir. (TCK. m. 326 madde-gerekçesi) Devlet Sırrı; açıklanması veya öğrenilmesi devletin milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek anayasal düzenine dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek ve bu nedenlerle gizli kalması gereken bilgi ve belgelerdir. (Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı m. 3). Devlet sırları olgusu kamu otoritesini güçlü ve denetimsiz hale getirmek, demokratik hukuk devletini törpülemek böylece bireylerin hak ve özgürlüklerine keyfi olarak müdahale etmek amacıyla kullanılacak bir hukuk kavramı olarak formüle edilemezler. Bilakis TCK 326 ila 339 maddeleri arasında devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk suçlarının tanımlanmasında amaç, bireylerin hukuksal öngörünün ve belirliliğin olduğu bir sistem ışığında hukuk güvenliği içerisinde yaşadıkları bir devletin varlığını sağlamaktır[8]. Özetle devlet sırrı, bilgi veya özü itibarıyla temin edilmesi halinde devletin güvenliğine, iç veya dış siyasal menfaatlerine zarar verebilecek her türlü bilgi veya belge şeklinde ifade edilebilir[9].

Devlet sırrı kavramı ve gizlenmesi gerekli bilgi kavramları ile karşılaştırdığımız bir başka yasal düzenleme, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nun 16’ncı ve 18’inci maddeleridir. Bu düzenlemelere göre devlet sırrı; “açıklanması hâlinde devletin emniyetine, dış ilişkilerine, milli savunmasına ve millî güvenliğine açıkça zarar verecek ve niteliği itibarıyla devlet sırrı olan gizlilik dereceli bilgi veya belgelerdir. Sivil ve askeri istihbarat birimlerinin görev ve faaliyetlerine ilişkin bilgi veya belgeler, istihbarata ilişkin bilgi veya belgelerdir.” Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 47. maddesinde “Açıklanması, Devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikteki bilgiler, Devlet sırrı sayılır” ifadelerinde kısa bir tanım görmekteyiz. Uluslararası ilişkiler bakımından üçüncü kişilerce bilinmesi sakıncalı olan ve devletin dış ilişkilerine zarar verici nitelikte olan, savunmaya, güvenliğe ilişkin bilgiler devlet sırrı kapsamındadır[10].

Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yönetmeliğine göre; gizlilik dereceleri aşağıda belirtildiği şekilde dört sınıfa ayrılır. a) Çok gizli: Bilmesi gerekenlerin dışında diğer kişilerin bilmelerinin istenmediği ve izinsiz açıklandığı takdirde devletin güvenliğine, ulusal varlık ve bütünlüğe, iç ve dış menfaatlerimize hayati bakımdan son derece büyük zararlar verecek, yabancı bir devlete faydalar sağlayacak ve güvenlik bakımından olağanüstü önemi haiz mesaj, rapor, doküman, araç, gereç, tesis ve yerler için kullanılır. b) Gizli: Bilmesi gerekenlerin dışında diğer kişilerin bilmelerinin istenmediği ve izinsiz açıklandığı takdirde devletin güvenliğine, ulusal varlık ve bütünlüğe, iç ve dış menfaatlerimize ciddi şekilde zarar verecek, yabancı bir devlete faydalar sağlayacak nitelikte olan mesaj, rapor, doküman, araç, gereç, tesis ve yerler için kullanılır. c) Özel: İzinsiz açıklandığı takdirde, devletin menfaat ve prestijini haleldar edecek veya yabancı bir devlete faydalar sağlayacak nitelikte olan mesaj, rapor, doküman, araç, gereç, tesis ve yerler için kullanılır. d) Hizmete özel: Kapsadığı bilgi itibarıyla çok gizli, gizli veya özel gizlilik dereceleri ile korunması gerekmeyen fakat bilmesi gerekenlerden başkası tarafından bilinmesi istenmeyen mesaj, rapor, doküman, araç, gereç, tesis ve yerler için kullanılmaktadır. Özünde devlet sırrı olan bilgi ve belgelerin, siyasal veya askeri casusluk amacı ile temin edilmesi halinde casusluk suçu, böyle bir amaç olmaksızın temin edilmesi halinde ise TCK’nın 327’nci maddedeki tanımlanan suç oluşacaktır[11].

Casusluk Türk Dil Kurumu’na göre, “Casus olma durumu, çaşıtlık, ajanlık, espiyonaj” şeklinde tanımlanmıştır. Ayrıca casusluk; bir devletin hem tüzel kişiliğine hem de kurum ve kuruluşlarına yönelik zarar verici ve gizli şekilde yürütülen faaliyetlerdir. Askerî Yargıtay Daireler Kurulu’nun 02.10.1997 gün ve 1997/98-114 esas sayılı kararında casusluk şu şekilde tanımlanmaktadır: “Casusluk, sözlük anlamıyla; gözetlemek amacıyla düşman içine sızmak, yabancı bir devletle ilgili sırları öğrenmeye çalışmaktır. Hukuki kavram olarak casusluk; bir devlet menfaatine bir başka devletin askerî, siyasi ve iktisadi durumuna ilişkin gizli bilgilerin veya belgelerin araştırılması, sağlanması ve yabancı devlete ulaştırılmasıdır”.

5237 Sayılı TCK’nın 328. maddesinde düzenlenen siyasal veya askerî casusluk suçları ve 5237 Sayılı TCK’nın 330. maddesinde düzenlenen “Gizli kalması gereken bilgileri açıklama” suçları şekli bir suç olup, suçların tamamlanması açısından herhangi bir zararın meydan gelmesine gerek yoktur ve bu suçların oluşması için devlet sırlarının askeri veya siyasi casusluk maksadıyla temin edilmesi yeterlidir. Niteliği gereği devlet sırrı olan bilgi ve belgelerin, örgütsel saik ile ve iş bölümü çerçevesinde temin edildiği ve açıklandığı kanıtlanamadığından; bu suçlar bakımından verilen beraat kararları yerindedir[12].

Katılan TBMM Başkanlığının, Devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal casusluk amacıyla temin etme, Devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal casusluk amacıyla açıklama suçlarından; Katılan T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığının, Devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal casusluk amacıyla temin etme, Devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal casusluk amacıyla açıklama, suçlarından; Bu suçların niteliği itibariyle doğrudan doğruya zarar görmedikleri, bu nedenle bu suçlar yönünden davaya katılma hakları ve kurulan hükümleri temyiz yetkileri bulunmadığından, katılanlar vekillerinin bu suçlara yönelik temyiz istemlerinin, CMK’nın 298/1. maddesi gereğince reddine karar verilmiştir[13].

Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına göre kamu görevlilerinin herhangi bir suç örgütüne üye veya yönetici olmaları ve bu örgütün faaliyeti çerçevesinde bağlantılı devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal ve askeri casusluk amacıyla temin etme suçlarını işlemesi kişisel suç olarak değerlendirilmektedir[14].

Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk suçlarının konusu olan devletin güvenliğine ilişkin gizli kalması gereken bilgilerin yazılı veya görsel medyada haber olarak yer alması, Anayasal bir hak olan basın özgürlüğü veya gazetecilik faaliyeti kapsamında olup olmadığı bireysel ve toplumsal gelişme açısından büyük önem arz etmektedir. Anayasanın 26/2. maddesinde, “Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması…”, AİHS’nin 10/2. maddesinde “…gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi” 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3/2 maddesinde, “Devlet sırlarının açıklanmaması…” özel olarak koruma altına alınmış, bu olgular sınırlama için öngörülen meşru sebepler arasında yer almıştır. AİHM’ye göre devletlerin gizlilik içinde yürüttükleri istihbarat faaliyetlerindeki usulsüzlükleri, kanundışılığı veya diğer yanlışları ortaya çıkarmak açısından halkın haber alma hakkı kapsamında basın özgürlüğüne ihtiyaç bulunmaktadır.

Bilginin devlet sırrı kapsamına girip girmediği yürütme organı tarafından belirlenemez. Bu durum demokratik bir hukuk devletinin temel ilkeleri olan, şeffaflık ve hesap verilebilirlik açısından çeşitli sakıncalara sebebiyet verebilmektedir. Devletler, siyasi iktidarlar veya idari kurumlar kendi kılcal damarları içerisine hapsettikleri bilgileri, kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmak ve iktidarlarını sürdürmek üzere her zaman bir sır statüsüne yükseltecek tekeli ellerine aldıklarında, bu ayrıcalığın denetim dışına çıkarılması yönündeki tercihleri ile kendi demokrasi ve hukuk devleti algılarını ortaya koymaktadırlar[15].

Bilgilerin siyasal veya askeri casusluk kapsamında devlet sırrı olduğunun tespiti ceza hukukuna egemen ilkeler ışığında kanunilik ve hukuki belirlilik ilkelerine göre yapılmalıdır. Adil yargılama ilkesi ışığında, bağımsız ve tarafsız Cumhuriyet savcısı ve hâkimlerce devlet sırrı kavramının tayin edilmesi hukuk devleti açısından bir zorunluluktur.

Hâkim veya Cumhuriyet savcısı kural olarak bir bilgi veya belgenin devlet sırrı olup olmadığını bilemez. Siyasal veya askeri alandaki gizliliğin tespitinin teknik bilgi gerektirdiği hallerde uzman bir bilirkişiden rapor alınması gerekir.

Siyasal veya askeri casusluk kapsamında devlet sırrı olduğu iddia edilen bilginin ifşası gizli kalmasından daha büyük yararlara hizmet ediyorsa bu sır olarak kabul edilmemelidir. Devletin bekası hukuk devleti olmaktan geçer. Olaydan önce aleniyet kazanmış kamuoyu tarafından bilinen artık önemini ve güncelliğini yitirmiş olan belirsiz ve etkisiz bilgi veya belgelerin devlet sırrı kapsamında değerlendirilmemesi gerekir.

TCK’da casusluk suçları olarak düzenlenen siyasal ve askerî casusluk suçları  Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından re’sen soruşturulur. Takibi şikâyete bağlı değildir. Cumhuriyet savcısı şikâyet, ihbar veya başka bir suretle suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrendiği anda gerekli araştırma ve delil toplama sürecini tamamlayarak kamu davası açılmasını gerektirir yeterlilikte delil elde ederse iddianame düzenler. Ön ödeme, seri muhakeme, uzlaştırma veya basit yargılama kapsamında bulunmamaktadır.

Doç. Dr. Cengiz APAYDIN
Cumhuriyet Savcısı

Cenk Ayhan APAYDIN
Avukat-Yazar

---------------

[1] Oral, Mehmet, Temel Haklar Bağlamında Türk Ceza Kanunu’nda Düzenlenen Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk Suçları, İstanbul Üniversitesi Doktora Tezi. İstanbul, 2021, 236.

[2] TCK’nın 328. maddesinin gerekçesi.

[3] Arslan, 7-8.

[4] Polat, Melikşah, Siyasal veya Askeri Casusluk Suçunun Unsurları Bakımından “Başka Devletle Anlaşmış Olma” Şartı Üzerine Düşünceler, Dergi Park, Y:2023, S:70, 502.

[5] Oral, vi.

[6] Kia, Rukiye Akkaya, “Devlet Sırrı. Kimin Sırrı”, Prof. Dr. Nur Centel’e Armağan, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, C:19, S:2, Y:2013, 751.

[7] Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 28.03.2022 tarihli, 2021/4375 esas ve 2022/1552 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[8] Arslan,  Uğur, “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk Suçları”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2021, 8.

[9] Bayındır Sinan, “Devletin Güvenliğine ve Siyasal Yararlarına İlişkin Bilgileri Casusluk Maksadıyla Temin Etme Suçu (TCK m. 328)”, Legal Hukuk Dergisi, C: 12, S: 138, 2014, 68-69.

[10] Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 12.06.2023 tarihli, 2021/19525 esas ve 2023/4166 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[11] Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 12.06.2023 tarihli, 2021/19525 esas ve 2023/4166 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[12] YCGK’nun 29.06.2022 tarihli, 2020/16-299 esas ve 2022/484 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[13] Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 9.06.2022 tarihli, 2021/15259 esas ve 2022/3429 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[14] Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 12.06.2023 tarihli, 2021/16944 esas ve 2023/4167 sayılı kararı (UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[15] Kia, 755.