A. GENEL OLARAK SÖZLEŞME FİYATLARI

Sözleme hizmetlerinin nasıl ücretlendirileceği konusunun, derli toplu bir şekilde ele alınmaya ihtiyacı vardır. İnternette sözleşme yazım ücretlerine ve sözleşme danışmanlık ücretlerine dair bir arama yaptığınızda; sadece Baro tarifeleri ve bazı meslektaşlarımızın yazdığı “avukata danışmak gerekli mi” konulu makaleler karşınıza çıkar. Sözleşme fiyatlandırmasının hangi kriterlere göre yapılacağı konusunda çalışma, yok denecek kadar azdır.  

Sözleme ücretlerine dair en geniş tarife, İstanbul Barosu’nun tarifesidir. Diğer Baroların tarifelerinin sözleşmeler için ayırdığı alan çok kısa ve yetersizdir. Bununla birlikte; İstanbul Barosu Tarifesinde bile bayilik sözleşmesi, franchising sözleşmesi, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi, tedarik sözleşmesi gibi son derece yaygın sözleşmelere dair herhangi bir başlık ya da ücretlendirme bulunmamaktadır.

Sözleşmelerin fiyatlandırılması konusunda bilgi eksikliği yaşanmaktadır. Diğer yandan; sözleşme fiyatlarının, müvekkil firmalar ile avukatlar arasında ticari sır niteliğinde olması, piyasa fiyatının sağlıklı bir şekilde oluşmasını engellemektedir.

Özellikle yurtdışında kullanılan “saat kriterinin”, ülkemizde uygulanması çok zor. Çünkü, kaç saat çalışıldığının ispatı çok zor. Saat kriteri, yazılım ve e-ticaret gibi dijital iş alanları için uygun bir fiyatlandırma yöntemi. Oysa, bir hukuk metnini yazarken, ne kadar uzun süre çalışırsanız o kadar iyi olur. Ne kadar çalışırsanız çalışın, hala çalışabileceğiniz süreler ve ekleyebileceğiniz metinler hep vardır.

B. RESMİ TARİFE VE SÖZLEŞME FİYATLARI

Sözleşme fiyatları konusunda Türkiye Barolar Birliğinin Asgari Ücret Tarifesi son derece yetersizdir.  TBB Asgari Ücret Tarifesinde sözleşmeler için sadece üç ana kategori belirlenmiştir:

a) Kira sözleşmesi ve benzerleri

b) Tüzük, yönetmelik, miras sözleşmesi, vasiyetname, vakıf senedi ve benzeri belgelerin hazırlanması

c) Şirket ana sözleşmesi, şirketlerin devir ve birleşme vb. ticari işlerle ilgili sözleşmeler

Bu kategorizasyonu anlamak, güçtür. Hangi kritere göre yapıldığı belli olmayan bu sınıflandırma çelişkilerle doludur. Bu sınıflandırmaya göre, vasiyetname daha pahalı, oysa birleşme gibi devasa bir işlem daha ucuzdur.

Bu sınıflandırmanın birçok ağır kusuru bulunmaktadır. Birincisi, bu sınıflandırma işleme konu malvarlığının parasal değerine dair rakamları, hiç dikkate almamaktadır. Oysa, bir sözleşmenin vergilendirilmesinde ve harçlandırılmasında temel kriter, işleme konu malvarlığının değeridir. O halde, sözleşmeler işleme konu malvarlığı değeri, esas alınarak ücretlendirilmelidir. Zira büyük meblağlar içeren bir sözleşme için yapılan hazırlıklar, görüşmeler, katlanılan stres ve işe katılan değer; küçük meblağlar içeren bir sözleşmeye göre çok daha fazladır. Bu büyük farklılıkları görmezden gelerek adil ve makul bir fiyatlandırma yapmak mümkün değildir.

İkincisi, meblağ içermeyen ancak hacmin büyüklüğü nedeniyle kıymetli olan sözleşmeler vardır; örneğin, bayilik sözleşmesi böyle bir sözleşmedir. Bayilik sözleşmesinin adı hiçbir tarifede geçmediği gibi bayilik sözleşmesini değerlendirebileceğimiz herhangi bir kategori de bulunmamaktadır. Dolayısıyla bayilik sözleşmesi gibi çok temel sözleşmeleri içermemesi de TBB Asgari Ücret Tarifesinin kusurlarından biridir.

Düşünebiliyor muşunuz, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi gibi çok sık akdedilen bir sözleşme bile tarifelerde yer almamaktadır. Oysa, en fazla dava konusu olan sözleşmelerden biridir. Böyle önemli bir sözleşmenin tarifede yer almaması büyük bir eksikliktir.

Maalesef, TBB Asgari Ücret Tarifesi, sözleşmeler hukukunun temel ayrımı olan “tipik sözleme – atipik sözleşme” ayrımını da dikkate almamıştır, oysa tipik bir sözleşme için harcanacak emek ile atipik bir sözleşme için harcanacak emek mukayese bile edilemez.

TBB Asgari Ücret Tarifesinin sözleşmeleri fiyatlandırma konusundaki en büyük eksikliği ve kusuru ise, “uyuşmazlık öncesi – uyuşmazlık sonrası” ayrımı yapmamış olmasıdır. Halbuki, uyuşmazlık çıkmadan önceki evrede sözleşme yazmak ve sözleşme danışmanlığı vermek çok rahat ve kolaydır. Uyuşmazlık çıktıktan sonra verilen hizmet ise, adeta ateşten gömlektir; kullandığınız her kelimeyi bin defa düşünerek kullanmanız gerekir. Çünkü, uyuşmazlık psikolojisine girmiş olan taraflar, en ufak detayı büyük bir sorun kaynağına dönüştürme potansiyeline sahiptir. Nitekim, uyuşmazlık çıktıktan sonra akdedilen sözleşmelerin çok daha yüksek rakamlarla fiyatlandırılmalıdır. Çünkü, böyle bir durumda sözleşme akdedilmezse, taraflar için mahkemeye gitmek kaçınılmaz bir hal alacaktır. Mahkemeye süreci başladığında; sorunun uzun zaman sürüncemede kalması, zaman-emek-para kaybı, psikolojik yıpranma, dava kaybedildiğinde uğranılacak zarar gibi birçok büyük problem ortaya çıkacaktır. Bu problemlerin her biri ayrı bir risktir. Bu kadar çok riskten kurtaracak bir çözüm, elbette işe büyük bir değer katmış olacaktır. Dolayısıyla uyuşmazlığın mahkemeye taşınmasını engelleyen bir sözleşmenin, kattığı değerle orantılı bir şekilde fiyatlandırılması gerekir. 

C. ADİL BİR SÖZLEŞME FİYATI NASIL OLMALI?

Şirketler için “fiyatlama”, hayati bir konudur. Piyasa şartlarına en uygun fiyatlamanın ve en adil ücretin belirlenmesi büyük bir maharettir. Bu nedenle şirketler fiyatlama konusuna büyük önem verirler.

Sözleşme bilincinin ve sözleşme hizmetlerinin gelişmesi, ücret tarifelerinin piyasa şartlarına uygun ve adil fiyatlandırmalar içermesine bağlıdır. İyi bir fiyatlama için, fiyatlandırmanın arka planında tutarlı bir teorik altyapı bulunması gerekir. İşte bu makalede sözleşmelerin fiyatlandırılması konusunda tutarlı bir altyapının nasıl kurulacağını göstermeye çalışacağız.

Öncelikle, temel ayrım “hacim esaslı sözleşme – para esaslı sözleşme” olmalıdır. Bir sözleşmenin hacme göre mi, yoksa paraya göre mi ücretlendirileceği belirlenmelidir. Söz gelimi, bayilik sözleşmesi, franchising sözleşmesi, tedarik sözleşmesi gibi sözleşmeler herhangi bir parasal değer içermezler. Bu sözleşmelerin hacme göre kategorize edilmeleri gerekir ve fiyatlandırmasının buna göre yapılması gerekir. Buna karşılık, kira sözleşmesi, gayrimenkul satış vaadi, şirket hisse devri sözleşmesi gibi sözleşmeler zaten doğaları gereği bir malvarlığının parasal değeri üzerine kuruludurlar. Bu tarz sözleşmelerin ücretlendirilmesinde de sözleşmeye konu olan malvarlığının parasal değerlerinin dikkate alınması gerekir.

Peki, parasal değerler açısından adil bir oran nasıl belirlenebilir. Parasal oranların neye göre belirlenmesi gerekir? Bu konuda, “uyuşmazlık öncesi – uyuşmazlık sonrası” ayrımı yapılmalıdır.

Uyuşmazlık sonrasında akdedilen ve konusu para ile değerlendirilebilen  sözleşmeler için, TBB Asgari Ücret Tarifesinin Üçüncü Kısmında (Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olan ve Para ile Değerlendirilebilen Hukuki Yardıma Ödenecek Ücret) yer alan oranlar dikkate alınmalıdır. Zaten Mahkemeler de davayı kaybeden tarafın, kazanan tarafın avukatına ödeyeceği vekalet ücretini, dava konusu malvarlığının değeri üzerinden, buradaki oranlara göre belirlenmektedir.

Buna göre; yüzbin liraya kadar olan davalar için %15; sonra gelen üçyüzbin için %14; sonra gelen beşyüzbin için %11; sonra gelen yediyüzbin için %8; sonra gelen dokuzyüzbin için %5; sonra gelen bir milyon yüzbin için %3; sonra gelen bir milyonüçyüzbin için %2; beş milyondan yukarısı için %1 oranında kanuni vekalet ücretine hükmedilir. Bu rakamlar dava kaybedildiğinde karşı tarafın avukatına ödenecek rakama dairdir.

Bir de uyuşmazlığa düşen tarafların kendi avukatlarına ödeyecekleri akdi vekalet ücreti vardır ki, bu daha çok ilgili Baro’nun tarifesi esas alınarak belirlenmektedir. Baro tarifeleri, parasal değeri olan malvarlığına dair davalarda genellikle dava konusu malvarlığı değerininim yüzde onbeş(%15)’den az olmamak üzere akdi vekalet ücreti belirlenmesini öngörmektedirler.

Şu halde, uyuşmazlık çıktıktan sonra akdedilen ve konusu para ile değerlendirilebilen sözleşmeler için, muhtemel avukatlık ücreti hesap edilmeli ve bunun üzerinden bir değer belirlenmelidir. Söz gelimi, dava konusu edildiğinde en az yüz bin lira, avukatlık masrafına neden olacak bir uyuşmazlık konusu, sözleşme ile çözülüyorsa, en azından bu tutarın yüzde on beşi veya yüzde yirmisi kadar sözleşme hizmeti için ücret ödenmelidir.

Uyuşmazlık konusu olmayan ancak parasal malvarlığı devri içeren sözleşmelerin hangi orana göre ücretlendirilmesi gerektiği de önemli bir problemdir. Burada tarife üzerinden esas alınacak bir rakam bulunmamaktadır. Çünkü tarifeler, daha çok taban fiyatı belirlemekle ilgilenmektedirler. Bu yüzden kıyasen uygulanmaya elverişli bir oranın bulunması gerekmektedir. Özellikle tapu dairelerinin harç oranları ve noter harç oranları bu konuda kıyasen uygulanmaya son derece elverişlidir. Çünkü tapu daireleri ve noterlerde, tıpkı sözleşme hizmeti gibi bir hukuki güvenlik zemini oluşturmayı amaç edinmektedirler. Dolayısıyla, kıyasa temel alınabilecek bir amaç ortaklığı bulunmaktadır. O halde, uyuşmazlık öncesi evrede akdedilecek olan ve parasal bir malvarlığını ilgilendiren sözlemeler için noter harç oranları veya tapu dairesi harç oranları esas alınabilir ve fiyatlandırma buna göre yapılabilir. Zaten uygulamada kabul gören yöntemlerden biri budur.

Diğer bir yöntem ise, sözleşme ile taraflara sağlanan faydanın değerini esas almaktır. Sözleşme ile taraflar belli bir meblağı ödemekten ya da belirli bir maddi zarara uğramaktan kurutuluyorlarsa ve bu yaklaşık da olsa hesap edilebiliyorsa, yani matematiğe dökülebiliyorsa, o zaman sağlanan faydanın yüzde onu ya da on beşi oranında sözleşme hizmet bedeli belirletilmesi de adil bir yöntemdir.

Konusu para ile değerlendirilemeyen sözleşmeler için tarifeler daha önemlidir. Söz gelimi, şirket ana sözleşmesi yazılması ya da şirket ana sözleşmesinde değişiklik yapılması gibi sözleşmelerin fiyatlarının tarifelerde ayrı birer başlık olarak gösterilmesi gerekir.

D. SÖZLEŞME DANIŞMANLIĞI ÜCRETLERİ

Son olarak, düzenli danışmanlık ücretleri konusuna da değinmek gerekir. Bir firma tüm işlerini en baştan sistematik bir şekilde hukuki zeminler üzerine inşa etmeyi de amaç edinebilir. Şuan da sayıları çok az olsa da özellikle imalat yapan sanayi firmalarının bu konuda çok ciddi çabalar gösterdiğini ve neticeler aldığını da kendi şahsi tecrübelerimle gördüğümü belirtmek isterim.

Şüphesiz, böyle bir hizmeti vermek çok daha sistematik bir çalışma gerektirmektedir. Bununla birlikte düzenli danışmanlık hizmeti, parça başına hizmet vermekten çok daha kolaydır. Çünkü, düzenli danışmanlık hizmetinde süreçleri en baştan beri kendiniz inşa ettiğiniz için sonradan sözleşme yazımında problem teşkil etmezler. Örneğin bir fabrika kira sözleşmesinde iade prosedürünü belirlediyseniz, fabrikanın iadesi sırasında yaşanacak problemlerden ortaya çıkacak sorunları çözmek çok basit olacaktır. Oysa, kira sözleşmesini başka biri hazırlamışsa ya da profesyonel hizmet alınmadan kira sözleşmesi hazırlanmışsa, fabrikanın iadesinde yaşanacak problemlerin incelemesini yapmak bile günlerce sürecek bir çalışmayı gerektirebilir. Özellikle de fabrikanın iadesi sırasında imzalanmaması gereken bir belge imzalanmışsa, artık bir çok tadilat masrafı için yapılacak hiçbir şey kalmamış da olabilir. Zaten davalar da genellikle böyle ortaya çıkar. Netice itibariyle düzenli danışmanlık hizmetinin bedeli çok daha makul bir bedel olmalıdır. Çünkü, bu hizmeti alan firmaların işlerin karmaşık ve yorucu sorunlar ortaya çıkmaz. Ayrıca, sistematik bir şekilde hizmet aldıkları için sorunları öngörülebilirdir. Peki, düzenli danışmanlık hizmetinde hangi kriter esas alınmalıdır.

Düzenli danışmalık isteyen firmalara fiyatlandırma yapılırken dikkate alınacak en önemli kriter “personel sayısı” dır. Personel sayısının çokluğu, aylık ortalama kaç iş çıkacağını da büyük ölçüde gösterir. İş Kanunda, iş güvencesi hükümleri için otuz işçi çalıştırma şartı vardır. Bu nedenle temel kriter otuz işçi çalıştırılmasıdır. Eğer otuzdan daha az işçi çalıştırılıyorsa, aylık danışmanlık ücretinin daha düşük belirlenmesi gerekir. Otuz ile yüz arasında işçi çalıştırılıyorsa, daha yüksek belirlenmesi gerekir.

Yüz personelden daha fazla sayıda çalışanı olan firmalar için ise, insan kaynakları biriminin bulunup bulunmadığına bakılmalıdır. Eğer insan kaynakları birimi varsa, ücret daha düşük belirlenmelidir. Çünkü, bir çok iş insan kaynakları birimi tarafından yapılacaktır. Fakat insan kaynakları birimi yoksa ücret daha yüksek belirlenmelidir.

Aylık danışmanlık ücretlerinin de asgari ücret rakamları esas alınarak belirlenmesi gerekir. Söz gelimi, yüzden fazla işçi çalıştıran firmalar için asgari ücretin iki katı tutarında danışmanlık ücreti belirlenebilir. İş piyasaları asgari ücrete göre fiyatlandırma yaptıkları için, başka hizmetlerin fiyatlarını da asgari ücretle mukayese ederek değerlendirmektedir. Bu nedenle, tarifelerde aylık danışmanlık rakamlarının asgari ücrete oranlanarak belirlenmesi çok daha isabetli olacaktır.

E. SÖZLEŞMENİN FİYATLAMASINDA KALİTE KRİTERİ

Bu kategoriler, sözleşmelerin ücretlendirilmesi konusunda yaşanan sorunların tamamı olmasa bile önemli bir bölümü çözecektir. Tabi ki, sözleşmenin kalitesine dair kriterlerin de fiyatlandırma kriteri olarak gelişmesi gerekir. Mesela, dil ve anlatım kriteri sözleşmeler için çok önemlidir. Açık ve net ifadelerle akıcı bir şekilde kaleme alınmış olan sözleşme, şüphesiz muğlak ve devrik cümlelerle dolu bir sözleşmeden çok daha değerlidir.

Sözleşmenin kalitesi gösteren diğer bir kriter de sözleşme maddelerinin kendi içinde tutarlı olmasıdır. Her sözleşme için iç tutarlılık, önemlidir. Sözleşme metni, özellikle kullandığı terimleri özenle kullanmalı, terim birliğini sağlamalıdır.

Sözleşmelerin için bir fiyatlandırma kriteri olabilecek hususlardan biri de, metnin uzunluğu ya da detay seviyesidir. Gerçekten bir konun detaylı bir şekilde düzenlenmesi isteniliyorsa, sözleşme hizmeti daha fazla yorucu hale gelebilir. Bununla birlikte, bazen kısa ve öz ifadeler bulunması özellikle talep edilebilir, zira bazı sözleşmelerde konunun uzatılması yerine genel bir ifadenin kullanılması tarafların menfaatine daha uygun olabilir. Böyle hallerde, kısa ve öz sözleşme metinlerinin daha değerli olduğu kabul edilir.

Sözleşmeler için en önemli ve hayati olan husus ise, yazılan maddelerin geçerli olması ve yasal dayanaklarının bulunmasıdır. Bazen sözleşme taslaklarında yasal dayanakların gösterilmesi talep edilebilir. Yasal dayanakların özenle gösterilmesi ve üretilen terimlerin kanuni dayanaklara sahip olması sözleşmenin değerine etki etmesi gereken çok önemli bir vasıftır. Bununla birlikte, bu kıymetli vasfı çok az insan görebilir.

Bu hususlarda sözleşmelerin fiyatlandırılmasına etki etmesi gereken hususlardır. Ancak henüz temel fiyatlandırma kriterlerini geliştirmeden, içerik ve kaliteye dair kriterin fiyatlamada kullanılması, çok zor görünmektedir. Umarım, sözleşme bilincinin bu kadar geliştiği günleri görebiliriz.

F. SONUÇ ve ÖNERİ

Ücret tarifelerinin hazırlanması konusuna daha profesyonel bir yaklaşım getirilmelidir. Uzmanlığın giderek arttığı, önleyici hukuk hizmetlerinin yaygınlaştığı, dijitalleşmenin arttığı bir zamanda çok eskiden yapılmış fiyatlandırma kategorileriyle devam edilmemelidir. Başarılı bir şirket yöneticisinde aranan yöneticilik becerilerinden biri de isabetli fiyatlandırmalar yapabilmesidir. Hali hazırda, ücret tarifelerinin sözleşmeler için ayırdığı bölüm yetersizdir. Bu yetersizlik, fiyatlandırmalarda büyük problemler yaşanmasına neden olmaktadır. Ülkemizde, sözleşme bilincinin gelişebilmesi için, sözleşmelerin piyasa koşullarına uygun ve adil bir şekilde ücretlendirilmesi gerekmektedir.

Son olarak, ihtarnamelerin fiyatlandırılmasının sözleşmelere göre yapılması gerektiğini belirtmeliyiz. Oysa, tarifelerde tüm ihtarnameler için tek bir fiyat belirtilmektedir. İhtarnameler, çoğu kez uyuşmazlığın kilit noktasını oluşturmaktadır. İyi bir ihtarname, uyuşmazlığın anlaşma masasında çözülmesini sağlamakta, dava açıldığında ise, davayı kazanmaya giden yolu inşa etmektedir. Uyuşmazlık çözümünde bu kadar kritik bir role sahip olan ihtarnameleri, tek bir başlıkta düzenlemek isabetli bir yöntem değildir.