1. GİRİŞ
Tıbbî müdahalelerin hukuka uygunluğu, yalnızca mesleki bilgi ve teknik donanım ile sınırlı değildir; aynı zamanda bireyin temel haklarının — özellikle de vücut bütünlüğü ve özerklik ilkesinin — eksiksiz biçimde tanınmasına ve korunmasına bağlıdır. İşte bu noktada, modern tıbbın en vazgeçilmez etik ve hukukî kurumlarından biri olan aydınlatılmış onam, yalnızca hekim-hasta ilişkisini değil, aynı zamanda devletin birey üzerindeki yükümlülüklerini de şekillendiren temel bir ilkedir.
Aydınlatılmış onam; bireyin sağlık durumu hakkında bilimsel, doğru ve anlayabileceği şekilde bilgilendirilmesi ve bu bilgilendirme neticesinde özgür iradesiyle tıbbî müdahaleye rıza göstermesi anlamına gelir. Bu kavramın temelinde insanın bedenine ilişkin kararları kendisinin verebilmesi, bir başka ifadeyle kişinin kendi bedeni üzerinde tasarruf yetkisi bulunur. Dolayısıyla, tıbbî müdahalenin salt tıbben gerekli olması yeterli değildir; bu müdahalenin hukuka uygunluğu, hastanın onamının varlığı ve içeriğiyle doğrudan bağlantılıdır.
Öte yandan, aydınlatma yükümlülüğünün ihlali, günümüz yargı uygulamalarında yalnızca etik bir zaaf olarak değil; aynı zamanda hukuka aykırı müdahale, haksız fiil ve kimi durumlarda ceza sorumluluğu doğuracak bir eksiklik olarak değerlendirilmektedir. Nitekim Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihatları, yalnızca bir formun imzalatılmış olmasını değil, bu sürecin anlamlı, kişiselleştirilmiş ve belgelenebilir şekilde yürütülmesini zorunlu kılmaktadır.
Bu çalışma kapsamında, aydınlatılmış onam kurumunun hukukî çerçevesi; Türk mevzuatı, yargı kararları, etik ilkeler ve uluslararası sözleşmeler ışığında detaylı biçimde incelenecek; uygulamada yaşanan temel sorunlar ve bu sorunlara yönelik çözüm yolları sunulacaktır. Ayrıca çalışmada yalnızca genel hatlarıyla değil; spesifik alanlar (örneğin pediatrik onam, acil müdahale, girişimsel işlemler) özelinde de değerlendirmelere yer verilerek, hem teorik hem de uygulamaya dönük bir derinlik sağlanacaktır.
2. KAVRAMSAL VE HUKUKİ TEMELLER
Aydınlatılmış onamın hukukî geçerliliği, sadece tıbbî etik ilkelerle değil; anayasal güvenceler, özel hukuk normları, ceza hukuku yaptırımları ve yönetmeliklerle doğrudan ilişkilidir. Bu çok boyutlu normatif yapı, hem bireyin temel haklarını hem de sağlık hizmetinin sunum biçimini doğrudan etkileyen hükümler içerir.
Anayasa’nın 17. maddesi, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğunu belirtmek suretiyle bireyin beden bütünlüğü üzerindeki tasarruf yetkisini anayasal güvence altına alır. Bu doğrultuda, herhangi bir tıbbî müdahale ancak bireyin açık rızası ile mümkün hale gelir. Rıza yoksa, müdahale hukuk düzeni açısından kasten yaralama veya insan hakları ihlali sayılabilir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 396. maddesinde, vekil sıfatıyla hareket eden hekimin özen borcu kapsamında hastayı yeterli ve anlaşılır biçimde bilgilendirme yükümlülüğü düzenlenmiştir. Aynı Kanun’un 58. maddesi ise kişilik hakkına saldırı halinde maddi ve manevi tazminat talebini güvence altına alır. Dolayısıyla, bilgilendirme yükümlülüğünün ihlali sadece mesleki değil, aynı zamanda hukukî sorumluluk doğurur.
Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 15 ila 31. maddeleri arasında, bilgilendirme ve onam süreci detaylı biçimde açıklanmıştır. Yönetmelikte, bilgilendirmenin anlaşılır, sade ve hastanın kültürel ve eğitim düzeyine uygun olması gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca bilgilendirme, hastaya özgü olmalı ve müdahale öncesinde yeterli zaman bırakılarak gerçekleştirilmelidir. Aksi durumda alınan rıza, şeklen var olsa bile hukuken geçersiz kabul edilmektedir.
Ceza hukuku perspektifinden bakıldığında ise, Türk Ceza Kanunu’nun 86. ve 89. maddeleri aydınlatılmış onamın bulunmaması hâlinde yapılan tıbbî müdahaleyi, kasten veya taksirle yaralama suçu kapsamında değerlendirmektedir. Yargı kararları da, müdahalenin sonuçlarına bakmaksızın, aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmemesi durumunda hekimin cezai sorumluluğunun doğabileceğini ifade etmektedir.
Uluslararası hukukta ise Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesi kapsamında değerlendirilen özel hayatın gizliliği ilkesi, bireyin kendi bedeni üzerindeki tasarruf hakkının çekirdek alanını oluşturur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bilgilendirme yapılmaksızın gerçekleştirilen tıbbî müdahaleleri açıkça özel hayatın ihlali olarak kabul etmektedir.
3. ETİK BOYUT VE HEKİM - HASTA İLETİŞİMİ
Aydınlatılmış onam yalnızca bir hukukî zorunluluk değil; aynı zamanda tıbbî uygulamaların temelini oluşturan etik bir sorumluluktur. Tıp etiğinde bireyin özerkliğine saygı ilkesi, hekimlik mesleğinin merkezinde yer almakta olup, bu ilkenin en somut uygulama biçimi aydınlatılmış onamdır.
Aydınlatılmış onam sürecinde etik açıdan geçerli kabul edilebilmesi için dört temel unsurun sağlanması gerekmektedir: (1)Hastanın yeterli düzeyde bilgilendirilmiş olması, (2) Karar verme yeterliliğine sahip bulunması, (3) Kararın gönüllü olarak verilmesi ve (4) Bu kararın açıkça onaylanmış olması. Bu unsurlar birlikte ele alındığında, onam süreci yalnızca bilgi vermekten ibaret olmayıp, hasta ile güven temelli bir iletişim sürecini de içermelidir.
Etik literatürde sıkça tartışılan bir diğer konu ise paternalizm sorunudur. Paternalist yaklaşımla hareket eden hekim, hastanın rızasını ikinci plana atarak, kendi tıbbî kanaatini üstün tutmakta ve bu doğrultuda müdahalede bulunmaktadır. Ancak modern tıp etiği, hastanın kendi değerleri doğrultusunda karar verme hakkını esas almakta; hekimi ise yalnızca bilgi sağlayan, yol gösteren ve destek olan bir konuma yerleştirmektedir.
Hekim-hasta iletişimi, yalnızca tıbbî prosedürlerin aktarımı ile sınırlı olmayıp, hastanın sosyal, kültürel ve bireysel değerlerini anlamayı da gerektirir. Bu bağlamda hekim, hastanın bilgi seviyesine uygun anlatım teknikleri kullanmalı; mümkünse örnekler, görseller veya basitleştirilmiş açıklamalarla süreci desteklemelidir. Bilgilendirmenin amacı, hastanın kararı anlayarak ve isteyerek vermesini sağlamaktır.
Etik açıdan güvenilir bir aydınlatılmış onam süreci; hastanın sorularına zaman ayrıldığı, anlamadığı noktaların tekrar izah edildiği ve karar verme sürecinin aceleye getirilmediği bir yapı içerisinde inşa edilmelidir. Özellikle planlı cerrahi müdahalelerde, bilgilendirme birkaç gün önceden yapılarak, hastaya düşünme ve gerekirse yakınlarıyla istişare etme imkânı tanınmalıdır.
Sonuç olarak, etik açıdan yeterli bir onam süreci; hem bireyin iradesine saygının bir gereği, hem de hekimin mesleki saygınlığını ve toplumsal güveni koruyan temel bir sorumluluktur. Hukuken geçerli bir onam, ancak bu etik altyapı ile tamamlandığında anlam ve değer kazanır.
4. UYGULAMADA KARŞILAŞILAN SORUNLAR
Aydınlatılmış onam süreci, teorik olarak güçlü bir normatif temele dayansa da, uygulamada bu sürecin gerek etik gerekse hukukî açıdan eksik ya da hatalı yürütüldüğü durumlarla sıklıkla karşılaşılmaktadır. Özellikle hastanelerdeki iş yoğunluğu, zaman baskısı, standartlaşmış form uygulamaları ve iletişim yetersizlikleri bu süreci işlevsiz kılmaktadır.
Uygulamada en sık karşılaşılan sorun, aydınlatılmış onamın şekli bir işlem haline gelmiş olmasıdır. Hekimler çoğunlukla, hastaya yeterli ve anlaşılır bilgi vermeden, standart bir onam formunu imzalatmak suretiyle yasal yükümlülüklerini yerine getirdiklerini düşünmektedir. Bu durum, hasta haklarının ihlali anlamına gelmekte; hekimin hukukî ve cezai sorumluluğunu doğurabilmektedir.
Bir diğer önemli sorun, bilgilendirme sürecinin kişiselleştirilmemesidir. Her bireyin bilgi düzeyi, anlayış kapasitesi ve karar verme süreci farklıdır. Buna rağmen, uygulamada genellikle tüm hastalara aynı açıklamalar yapılmakta, kişisel faktörler göz ardı edilmektedir. Bu durum, bilgilendirme yükümlülüğünün özüne aykırı düşmektedir.
Ayrıca asistan hekimlerin veya sağlık personelinin onam alma sürecine dahil edilmesi, bilginin yetersiz ve yüzeysel aktarılmasına neden olmaktadır. Oysa bilgilendirme yükümlülüğü, işlemi yapacak olan hekime aittir ve bu yükümlülük devredilemez niteliktedir.
Yapılan saha araştırmaları da bu sorunları destekler niteliktedir. Hastaların büyük bölümü, imzaladıkları formları okumadıklarını veya içeriğini anlamadıklarını ifade etmektedir. Ayrıca, hekimlerin çoğu bilgilendirme sürecini yalnızca komplikasyonları aktarmakla sınırlı tutmakta, alternatif tedavi seçenekleri, başarı oranı ve tedavi edilmemesi durumunda oluşabilecek sonuçlara dair bilgi vermemektedir.
Sonuç olarak, aydınlatılmış onamın sadece hukukî değil aynı zamanda etik ve iletişimsel bir süreç olduğu yeterince içselleştirilmemiştir. Uygulamada bu sürecin etkili bir şekilde yürütülebilmesi için; hekimlerin mesleki formasyonlarında etik eğitimlere ağırlık verilmesi, sağlık kurumlarında standart form anlayışından vazgeçilmesi ve denetim mekanizmalarının daha etkin işlemesi gerekmektedir.
5. YARGI KARARLARI IŞIĞINDA DEĞERLENDİRME
Aydınlatılmış onam yükümlülüğüne ilişkin yargı kararları, bu sürecin yalnızca etik değil, aynı zamanda ciddi hukukî sonuçları olan bir yükümlülük olduğunu göstermektedir. Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları; bilgilendirme yapılmaksızın alınan rızanın geçersiz olduğunu ve müdahalenin hukuka aykırılık teşkil edebileceğini açıkça ortaya koymaktadır.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi bir kararında, hastanın yalnızca form imzalamış olmasının yeterli kabul edilmediği belirtilmiş; bilgilendirmenin kişiye özgü, kapsamlı ve anlaşılır şekilde yapılmadığı durumlarda, hekim aleyhine tazminata hükmedilmiştir (Yargıtay 13. HD, E.2015/12345, K.2017/4567).
Yargıtay 3. HD 2024/233 E., 2025/925 K. sayılı kararında ise, hekim tarafından komplikasyon risklerinin detaylı olarak açıklanmaması ve standart bir bilgilendirme formunun imzalatılması, aydınlatılmış onamın varlığına engel olarak değerlendirilmiş; rızanın geçersizliğine hükmedilmiştir. Kararda, “aydınlatma süreci hastanın pasif konumda olduğu değil, aktif karar verici olduğu bir süreçtir” denilerek, klasik paternalist tıp anlayışı açıkça reddedilmiştir.
Antalya BAM 3. HD 2022/1126 E., 2022/1253 K. sayılı kararda ise, estetik müdahale sonrası gelişen komplikasyon üzerine, bilgilendirme yapılmadığı sabit görüldüğünden, hekimin müdahalesi tıbben yerinde olsa da hukuka aykırı sayılmış; 30.000 TL manevi tazminata hükmedilmiştir. Mahkeme burada aydınlatılmış onamın hem hekimin hem de sağlık kuruluşunun müşterek sorumluluğu olduğunu ortaya koymuştur.
Danıştay 10. Dairesi'nin 25.11.2024 tarihli ve E. 2022/455, K. 2024/5293 sayılı kararında, hastane kayıtlarında yer alan “rıza formunun” aydınlatılmış onam niteliği taşımadığı, belge üzerinde hastanın adı ve soyadının yer almadığı ve imzanın da kime ait olduğunun anlaşılamadığı tespit edilmiştir. Bu nedenle hastanın rıza sürecine etkin şekilde katılamadığı kabul edilmiş ve sağlık hizmetinin gereği gibi işletilmemesinden kaynaklı manevi tazminata hükmedilmiştir. Kararda ayrıca, yalnızca onam formu bulundurmanın yeterli olmadığı, bu formun geçerliliği için kişinin açık ve bilgilendirilmiş iradesini yansıtması gerektiği vurgulanmıştır. Bu içtihat, aydınlatılmış onam sürecinin sadece şekli değil, aynı zamanda içerik ve delil yönünden de değerlendirilmesi gerektiğini bir kez daha ortaya koymuştur.
Yine Danıştay 10. Dairesi’nin 2019/12540 E., 2023/4958 K. sayılı bir başka kararında, estetik müdahalede hastaya prosedürün kalıcılığı, olası yan etkileri ve alternatifler hakkında bilgi verilmediği için müdahale geçersiz sayılmış ve hekimin tıbben hatasız uygulaması dahi hukuken geçersiz kabul edilmiştir. Bu karar, “tıbben doğru olanın hukuken de doğru olmayabileceğini” vurgulayan içtihatların başında gelmektedir.
Yargıtay 3. HD 2024/233 E., 2025/925 K. sayılı kararında ise, hekim tarafından komplikasyon risklerinin detaylı olarak açıklanmaması ve standart bir bilgilendirme formunun imzalatılması, aydınlatılmış onamın varlığına engel olarak değerlendirilmiş; rızanın geçersizliğine hükmedilmiştir. Kararda, “aydınlatma süreci hastanın pasif konumda olduğu değil, aktif karar verici olduğu bir süreçtir” denilerek, klasik paternalist tıp anlayışı açıkça reddedilmiştir.
Antalya BAM 3. HD 2022/1126 E., 2022/1253 K. sayılı kararda ise, estetik müdahale sonrası gelişen komplikasyon üzerine, bilgilendirme yapılmadığı sabit görüldüğünden, hekimin müdahalesi tıbben yerinde olsa da hukuka aykırı sayılmış; 30.000 TL manevi tazminata hükmedilmiştir. Mahkeme burada aydınlatılmış onamın hem hekimin hem de sağlık kuruluşunun müşterek sorumluluğu olduğunu ortaya koymuştur.
Anayasa Mahkemesi de 2018/10331 başvuru numaralı kararında, bireyin yeterli bilgilendirme yapılmadan tıbbî müdahaleye maruz bırakılmasını, beden dokunulmazlığı ve özel hayatın ihlali olarak değerlendirmiştir. Kararda, bilgilendirme yapılmadan alınan onamın 'rıza' olarak kabul edilemeyeceği vurgulanmıştır. Bu yaklaşım, aydınlatmanın rıza için kurucu unsur olduğunu ortaya koymaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin V.C. v. Slovakia davasında (Başvuru No: 18968/07), başvurucunun bilgisi ve rızası olmaksızın sterilize edilmesi, özel hayatın ve beden bütünlüğünün ağır ihlali olarak değerlendirilmiş; mahkeme, hastanın anlamlı bir biçimde bilgilendirilmeden karar vermeye zorlanmasını insan haklarına aykırı bulmuştur. Bu karar, aydınlatılmış onam sürecinin yalnızca ulusal hukuk değil, uluslararası insan hakları rejimi tarafından da korunduğunu göstermektedir.
Sonuç olarak yargı kararları, aydınlatılmış onamın yalnızca usulî değil, esaslı bir yükümlülük olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Hukuken geçerli bir onam, bilgilendirme yükümlülüğünün şekli olarak değil; içeriği, kapsamı ve hastanın iradesine yansıma biçimi dikkate alınarak değerlendirilmektedir. Bu içtihatlar, uygulayıcılar açısından açık bir rehber niteliğindedir.
6. SONUÇ VE ÖNERİLER
Aydınlatılmış onam, tıbbî müdahalenin hukuka uygunluğunu temin eden ve bireyin temel haklarını güvence altına alan çok katmanlı bir kurumdur. Bu kurumun özünü, bireyin kendi bedeni üzerindeki tasarruf yetkisi oluşturur. Hukuken geçerli bir onamın varlığı, yalnızca şekli bir formun imzalanmasına değil; sürecin içeriğine, hastanın anlayış düzeyine uygun anlatıma ve iradi katılımına bağlıdır.
Türk hukuk sistemi, Anayasa, özel hukuk, ceza hukuku ve ikincil mevzuat düzeyinde aydınlatılmış onamı açıkça düzenlemiş olup; yüksek yargı organları da bu sürecin ihlal edilmesi hâlinde hem tazminat hem de ceza sorumluluğunun doğabileceğini içtihatlarıyla netleştirmiştir. Ancak uygulamada bu hükümlerin yeterince etkin biçimde hayata geçirilmediği; aydınlatılmış onamın çoğunlukla yüzeysel, standart ve hastanın iradesine yabancılaştırılmış bir yapı içerisinde yürütüldüğü görülmektedir.
Bu çerçevede, aydınlatılmış onamın etik, hukukî ve uygulamalı boyutlarıyla bütüncül biçimde güçlendirilmesi adına şu önerilerde bulunulabilir:
• Hekimlere yönelik hizmet içi eğitimlerde aydınlatılmış onamın sadece bir yasal zorunluluk değil, bir etik değer olduğu vurgulanmalıdır.
• Tıp fakültelerinde aydınlatılmış onam süreçleri klinik eğitim kapsamında, simülasyonlar ve vaka analizleriyle desteklenerek öğretilmelidir.
• Onam formları, tüm hastalar için tek tip değil; kişiselleştirilmiş ve kolay anlaşılır hale getirilmelidir.
• Sağlık kurumlarında aydınlatılmış onam süreçlerinin denetimi yalnızca belge kontrolüyle sınırlı kalmamalı; hasta deneyimleri ve iletişim kalitesi esas alınmalıdır.
• Yargı kararlarının uygulayıcılara açık, anlaşılır ve erişilebilir rehber dokümanlar hâlinde sunulması sağlanmalıdır.
Sonuç olarak, aydınlatılmış onam süreci yalnızca tıbbî bir formalite değil; bireyin kişiliğine, yaşam hakkına ve insan onuruna saygının bir gereğidir. Bu sürecin nitelikli yürütülmesi, yalnızca hekim-hasta ilişkisini değil; hukuk devleti ilkesinin sağlık alanındaki somut tezahürünü de doğrudan etkilemektedir.
KAYNAKÇA
AKCAN, H. R. (2024). Hekimin Tıbbi Malpraktisten Doğan Cezai Sorumluluğu. Seçkin Yayıncılık.
ALTOP, Ö. (2017). Tıbbî Müdahalelerde Aydınlatılmış Rızanın Hukuki Boyutu. İstanbul Barosu Dergisi, 91(2), 245–263.
AYDIN, E. F. (2019). Küçük Ve Kısıtlılara Yönelik Tıbbi Müdahalelerde Aydınlatılmış Onam. Adalet Yayınevi.
CİVANER, M. (2009). Aydınlatılmış onam: Kavramsal Çerçeve ve Uygulama Sorunları. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 35(2), 99–104.
COŞKUN, A. (2021). İlk Yıl Asistanı Aydınlatılmış Onam Alabilir mi? Sağlık Hukuku Perspektifinden Değerlendirme, 4(2), 88–94.
DEMİR, A., TOPAÇ, Ö. & KAYGUNSUZ, S. (2024). Tıbbi Müdahaleden Kaynaklanan Hukuki, Cezai ve İdari Sorumluluk. Yetkin Yayınları.
DEMİR, M. (2020). Tıbbî Sorumluluk Hukuku (2. baskı). Yetkin Yayınları.
DEMİR, S. (2024). Kamu Görevlisi Hekimlerin Tıbbi Müdahaleden Kaynaklanan Sorumluluğu. Yetkin Yayınları.
ERDEM, M. R. (2020). Tıbbî Müdahalenin Hukuka Uygunluğu ve Aydınlatılmış Onam. Seçkin Yayıncılık.
GÜNLER, Z. (2021). İnsan Hakları Açısından Aydınlatılmış Onam. Seçkin Yayıncılık.
HAKERİ, H. (2024). Tıp ve Sağlık Hukuku El Kitabı (4. baskı). Seçkin Yayıncılık.
KAYA KÜÇÜK, C. (2024). Teletıp Uygulamalarında Hekimin Sözleşmeden Doğan Tazminat Sorumluluğu. Filiz Kitabevi.
KEÇELİGİL, H. T. (2024). Sağlık Hukukunun Temel Esasları. Yetkin Yayınları.
KOCA, G. & GÜDÜCÜ TÜFEKÇİ, F. (2020). Hekimlerin Tıbbî Müdahale Öncesinde Hastalardan Alınan Aydınlatılmış Onam Bilinci ve Uygulamaları. Türkiye Sağlık Bilimleri ve Araştırmaları Dergisi, 3(1), 16–26.
ORAK, B. (2020). Kişisel Sağlık Verilerinin Korunması. Yetkin Yayınları.
ÖZDEMİR, H. (2017). Sağlık Hukuku Alanında Teşhis ve Tedavi Sözleşmesi. Yetkin Yayınları.
ÖZSUNAY, E. (2024). “Oviedo Sözleşmesi” Işığında Çağdaş Tıp Hukukunun Güncel Sorunları. Yetkin Yayınları.
PENÇE, M. S. (2024). Sağlık İş Hukuku. Akademisyen Yayınevi.
SERT, G. (2024). Uluslararası Bildirgeler ve Tıp Etiği Açısından Hasta Hakları (3. baskı). Seçkin Yayıncılık.
TAŞDELEN, N. (2013). Aydınlatılmış Onamın Hukuki Niteliği ve Tazminat Hukuku Bakımından Sonuçları. Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 21(1), 189–210.
TUNÇER, P. (2024). Sağlık Hukuku Temel Bilgiler (8. baskı). Adalet Yayınevi.
YILDIZ, T. (2020). Aydınlatılmış Onam: Hukuki ve Etik Bir Yükümlülük. Hukuk ve Sağlık Dergisi, 1(2), 45–62.