Gene karşılaştık oksimoron bir başlıkla. Ne demek törensiz nişanlanmak? Tören de olacak, bohçalar da değiş tokuş edilecek. Hem töreni kız tarafı yapıyor, müstakbel kaim pederinizin sizi ne kadar sevdiğini de görün.
Evet, kaim peder, yani baba yerine geçen. Hani eskiden kağıt paraya kayme denirdi ya, bilirsiniz canım Aziz Nesin kitaplarından, doğrusu kaimedir. Yani para yerine geçen. Hani altın standardının geçerli olduğu zamanlardan. Sonradan dilimize kayın olarak yerleşti.
Söz kayınpederden açılmışken. Adamın biri aç mı nasıl aç. Günlerdir yemek yememiş. Bir şarküterinin önünden geçerken bakmış ki içeride kelli ferli, kürklü mürklü, göbekli purolu bir adam. Ne o diyor kaşar mı, ver iki teker, bizim damat sever. Ne o pastırma mı, ver iki kilo, bizim damat sever. Kavurma mı, tart iki kilo, bizim damat sever…
Şimdi parantez içinde parantez açıyor inception gibi, lakin şarküteri frenkçe domuz kasabı demektir. Yani hani varsa sağda solda, şarküteri Hacı Osman, haberi olsun.
Neyse devam edelim biz hikayemize. Bizim aç dayanamamış sormuş, “çok afedersiniz beyefendi. Sabahtan beri dükkanda ne varsa aldınız bizim damat sever, bizim damat bayılır diye. Çok merak ettim, ne iş yapar sizin damat?”. Bizim zengin de lafını esirgemez, aksi bir adammış. “Kızımı sever, anladın mı?” demiş. Bizim aç gülmüş, “Aman efendim, siz bana şuradan 250 gr beyaz peynir ile yarım somun ekmek alın, ben sizin sülalenizi severim”.
Ay bu hikayede hayallerinin beyaz Mercedesli kayınpederlerini beklerken evde kalanlarımıza gelsin. Biz dönelim hukuki eksenimize.
Nişanlanmak için tören gerekli midir diye soruyorsak, bu nişanımızın hukuken tanınması içindir. Efendim evlilik tamam da, hukuken nişanlanmak nasıl mı oluyor? Nişanlılığın da hukuken bazı sorumlulukları vardır. Bir kere nişanlandıysanız öyle kafanıza göre nişan atamazsınız. Gerçi TMK m. 119 bir kere nişanlandık diye bu evliliğe zorlanacağız anlamına gelmez diyor ama hemen devamındaki maddelerde de haksız yere nişan bozan hem maddi hem de manevi tazminat öder der. Üstelik bir ilerisi de, anne, baba ya da onlar gibi davrananların verdikleri hediyeler geri istenebilir der.
Bakınız bu TMK m. 122 nişanlılığınn evlilik dışında bir sebeple, yani ölüm ve nişan atma gibi sebeplerle sona ermesiyle verilen hediyelerin geri istenebilmesi kısmı biraz ilginç. Özünde hediye dediğimiz TBK m. 289 kapsamında bir elden bağışlamadır. TBK m. 295 de bağışlamanın ancak bağışlanan bağışlayana ya da onun yakınlarına karşı ağır bir suç işlemişse, onlara karşı kanundan doğan bir yükümlülüğünü önemli derecede yerine getirmemişse ya da yüklemeli bağışlamada yükleneni haklı bir sebep olmaksızın yerine getirmemişse geri alınabileceğini söyler. Demek ki kanun koyucu nişanlanmayı TBK m. 291 yüklemeli bağış kapsamına koymuş; bu hediyeleri verme amacım siz nişanlandınız diye değil, evleneceksiniz diye.
Yani özünde nişanlanma maddi sonuçları açısından ciddi bir iş. Tamam da, nişanlılık nasıl kuruluyor? Yani tören kısmı tamam da, bohçası, hediyesi, kuaförü…
Hayır efendim, bunlara hiç gerek yok. TMK m. 118 açık, nişanlanma evlilik vaadiyle olur diyor. Benimle evlenir misin, evet evlenirim, nişanlanma kurulmuştur.
Gerçi burada madde biraz eksik. Nişanlanma karşılıklı evlilik vaadiyle olur demeliydi. Daha doğrusu biz öyle iktibas etmeliydik. Evet, iktibas. Yani cumhuriyetin ilk yıllarında yabancı bir ülkeden bir kanun iktibas etmek anlaşılabilir de, yıl olmuş ikinci milenyum, biz neden kendi kanunumuzu yapamıyoruz da böyle iktibaslara başvuruyoruz? Desek ki biz kanun yapmayı beceremiyoruz, yo iş kamuya geldi mi, çok güzel ceza kanunu yapıyoruz. Özelde sıkıntı ne? Desek imperium etkisi, o zaman doğru düzgün iktibas edelim. Gerçi Sezar'ın hakkı Sezar’a, özünde bizim medeni kanun güzeldir de, var işte böyle bir kaç sakıncalı maddesi.
Yalnız biliyorsunuz pozitif hukuk kanunlardan ibaret değil. Bir de içtihatı birleştirme kararları var ama uygulamada bizim hukuk düzenimizi Yargıtay’ın sıradan kararları belirliyor. Yargıtay yeri geldi düzenli cinsel ilişkiyi de nişanlanmadan saymadı, beraber yaşamayı da. Ancak 3. HD’nin 05.03.2018 Tarihli 2059 Kararı var 2016/12231 Esas’tan, hala doktrinde tartışılıyor.
Olayımızda hanım kızımız duygusal birliktelik yaşadığı esas oğlanı, anne ve babası olmadığı için nikah töreni yapmıyorlar ama, ablası ve eniştesiyle tanıştırıyor, nikah günü alıyor, nikah şekeri yaptırıyor, davetiye yaptırıyor ve dağıtıyor. Çeyiz eşyalarını da oğlanın evine yerleştiriyor. Ve Türk filmlerinde olduğu gibi oğlan kızı nikah masasında bırakıp gidiyor. Daha doğrusu nikaha hiç gelmiyor.
Şimdi insanı açıdan bakınca korkunç. Elbette ki her nişanlılık evlenmeyle sonuçlanacak değil ama böyle de bitmemeli. Akla bazı sorular geliyor ama, gelmiyor değil. Öncelikle, hani nişanı kız tarafı yapar, nikahı erkek ya, burada niye bizim hanım kızımız şekerdi, davetiyeydi, nikahtı, gün alma işlemiydi, bunları kendisi yapıyor? Biz bunları burada tartışmayacağız, belki yazımızın sonunda aklımıza takılan bir hususu sorarız da, derdimiz Yargıtay’ın gerekçesi.
Özetle diyor ki mahkeme, sen aile hukukundan doğan nişanın atılmasından dolayı haksız yere, uğranılan zararların tazminini istiyorsun ama, kusura bakma ama, sen hiç nişanlanmamışsın ki. Biz görmemişiz ortada bir tören. Ne anan gelmiş, ne baban.
E hani nişanlanmak için bir şekil şartı yoktu? Törene gerek yoktu? Evlilik vaadi, ya da daha doğru terimiyle karşılıklı evlilik vaatleri yetiyordu? Hani desek ki, ananın, babanın rızasını almamışsın, oh olsun sana, büyük sözü dinlemezsen böyle olur, yahu kızın anası yok babası yok, nasıl gelsinler?
Şimdi hukuk düzeni şu açıdan haklı olabilir. Sen maddi ve manevi tazminatlar istiyorsan bazı haklarının zedelendiğini iddia ederek, öncelikle o hakların sana ait olduğunu ispatlaman gerekir. Sen nişanlandık diyebilirsin ama adam da yok efendim, ne nişanı, bizim seviyeli bir birlikteliğimiz vardı. Evet beraber yaşadığımız eve destek olmak için bazı eşyalar aldı ama, o kadar. Yani çok üzüldüm böyle bir yanlış izlenim verdiğim için ama, kısmet bu işler, hayırlısı. Derse n’olacak? Mahkeme ne yapsın?
Yalnız benim burada aklıma takılan, çok uzun zamandan beri çiftlerin beraber nikah günü almaları gerektiğini biliyorum. Yani o Türk filmlerinde gördüğümüz ver kafa kağıdını, nikah gününü alayım muhabbetleri yok artık. Bizim davanın açılış yılı 2016. TMK m. 123 nişanlılıktan doğan zararlar için açılacak davada bir yıllık zamanaşımı koyar. Bizim bu çiftin tanışmaları 2005 imiş ama 2015 civarı bu nikah masasında bırakma olayı gerçekleşmiş olmalı, daha önce olsa zaten mahkeme zamanaşımından reddederdi, hiç böyle sıkıntılara girmezdi. Yani bunların beraber nikah günü almaları aslında birbirlerine evlenme vaadinde bulunduklarını, yani nişanlandıklarını göstermiyor mu? Gerçekten çok tartışmalı bir karar.
Bence biz hukuki okuryazarlığa sahip olanlar bundan bir ders çıkaralım. Tamam, ailemiz her şeyin en doğrusunu bilemez de, onay vermiyorlarsa bir düşünelim sebebini. Öyle romantik takılmayalım nişan törenine verilecek parayla Paris yaparız demeyelim, yapalım bir tören, herkese duyuralım. Bol bol fotoğraf çekelim, dursun elimizde.
Köşemiz hukuki okuryazarlık değil de Güzin Abla olsaydı Evlilikte Azami Yaş’a dikkat edelim, kişi gönülsüzse zorlamayalım derdik. Hele hele maddiyatı öne sürüyorsa gerçekten ısrarcılığın anlamı yok öyle şekeri sen yaptır, davetiyeleri bastır, nikahı yap.