Anayasanın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Bu nedenle her türlü soruşturma işlemleri hukuka uygun bir şekilde yerine getirilmek zorundadır.

"Hukuk Devleti" olmanın temel özellikleri şunlardır:

1) Her eylem ve işlemi hukuka uygundur.

2) İnsan haklarına saygı gösterir.

3) Temel hak ve özgürlükleri koruyup güçlendirir.

4) Her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdürür.

5) Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınır.

6) Hukuku tüm devlet organlarına egemen kılar.

7) Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan devlettir.

8) Kanunların üstünde kanun koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğunun bilincinde olan devlettir.

Anayasa m. 20/2 hükmüne göre, yöntemine göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça, yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz.

Koruma tedbirleri CMK m. 116-134 hükümlerinde düzenlenmiştir.[1] Belirtmek gerekir ki, ceza yargılamasına dair çeşitli usul hükümleri ile “arama ve elkoyma” gibi koruma tedbirlerine ilişkin hükümlere birçok özel kanunda da yer verilmiştir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu uygulamasında da aramaya ilişkin hükümlerin varlığı göze çarpmaktadır.

213 sayılı Kanun m. 359 hükmündeki suçlara ilişkin olarak Cumhuriyet savcısının dava açması, “vatandaşın mali emniyeti mülahazası ile” vergi idaresinin vereceği mütalaaya bağlanmıştır.

213 sayılı Kanun'un 142-147. maddeleri arasında “arama” ve “aramalı inceleme”nin usul ve şartları hüküm altına alınmıştır.

213 sayılı Kanun'un 142. maddesi uyarınca "İhbar veya yapılan incelemeler dolayısıyla, bir mükellefin vergi kaçırdığına delalet eden emareler bulunursa, bu mükellef veya kaçakçılıkla ilgisi görülen diğer şahıslar nezdinde ve bunların üzerinde arama yapılabilir.

Aramanın yapılabilmesi için şu koşulların varlığı gerekir:

1) Vergi incelemesi yapmaya yetkili olanların buna lüzum göstermesi ve gerekçeli bir yazı ile arama kararı vermeye yetkili sulh yargıcından bunu istemesi gerekir.

2) Sulh yargıcının istenilen yerlerde arama yapılmasına karar vermesi gerekir.

Buna göre, vergi kaçırıldığına delalet eden emarelerin bulunması halinde, vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlar, arama yapılmasını gerekli kılan bir yazıyla sulh ceza hâkiminden talepte bulunmaları gerekir.

Burada arama kararının verilmesi durumunda, arama işlemi genel kolluk görevlileri tarafından değil, vergi inceleme elemanları tarafından gerçekleştirilecektir.

VUK m. 7 hükmüne göre genel kolluk, talep üzerine sadece gerekli güvenlik önlemlerinin alınmasını sağlamakla yükümlüdür.

VUK m. 147 hükmünde, 213 sayılı yasada açıkça yazılı olmayan hallerde Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun arama ile ilgili bulunan hükümlerinin uygulanacağı ifade edilmektedir.

Bu düzenlemeyle, 213 sayılı Kanun'un aramaya ilişkin 142-146. maddelerinde açıkça düzenlenen konularda bu hükümlerin, açıkça düzenlenmeyen konularda ise CMK hükümlerinin uygulanması temin edilmeye çalışılmıştır.

Ceza muhakemesinde, arama olağan bir koruma tedbiridir. Buna karşılık Vergi Hukuku’nda istisnai, olağandışı bir denetim yolu olarak öngörülmüştür.

Niteliği itibariyle adli arama olmasına rağmen, bu aramanın genel suç kolluğu tarafından değil, vergi inceleme elemanlarınca yapılabilmesi, vergi suçlarına ilişkin olarak yapılacak aramanın temel bir özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır.

Vergi araması, koruma tedbiri olarak 213 sayılı yasada öngörülmüştür. Bu yüzden vergi araması, vergi incelemesi denetim yolunun ön basamağını oluşturmaktadır. Burada arama işlemi, vergi kaçırıldığını ortaya çıkaracak ve destekleyecek belge ve kayıtların bulunması amacıyla yapılmaktadır.

Ceza usul hukukunda, resen araştırma ilkesi ve vicdani delil sistemi geçerlidir. Burada amaç maddi gerçeğe ulaşmaktır. Maddi gerçek, ceza yargılama sürecinin temel hedefi olduğundan, bunun gerçekleştirilmesi için de kullanılan yöntemlerin hukuka uygun olması gerekir. Yani hukuka uygun elde edilen her türlü delille ileri sürülen hususların ispatlanabilmesi mümkündür.

Burada bazı temel ilkelerin gözetilmesi gerekir. Bu kanıtlama faaliyetinde geçerli olan ve gözetilmesi gereken ilkeler şunlardır:

1) Anayasa'ya göre, kanuna aykırı olarak elde edilen bulgular delil olarak kullanılamaz (m.38/6).

2) CMK uyarınca, yüklenen suç, ancak hukuka uygun şekilde elde edilmiş olan delillerle ispat edilebilir (m. 217/2).

3) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse, reddolunur (CMK m.206/2-a).

4) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması, hukuka kesin aykırılık sebebidir (CMK m. 289).

Ceza yargılamasında yukarıda belirtilen ilkelere dikkat edilmesi gerekir. Yani “hukuka aykırı biçimde” elde edilen deliller, Türk Ceza Yargılaması Hukuku sisteminde dikkate alınamaz.[2]

Bu husus, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde yer alan ve Anayasamıza da eklenen (m. 36) adil yargılanma hakkının da bir gereği olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yukarıda yer verilen Anayasa ve Yasa hükümleri ile 213 sayılı Kanun'un 142 ve devamı maddeleri hükümleri dikkate alınarak vergi hukukunda arama işlemleri değerlendirmeye tabi tutulmak zorundadır.

Örneğin; kolluk güçleri tarafından, sanıkların evleri, işyeri, üstleri ve araçlarında yapılan arama sonucu, muhtelif çek defteri, el defteri ve senetlerin ele geçirilmesi sebebiyle vergi incelemesi yapılarak, dava şartı olan mütalaanın verilmesi üzerine, 22.12.2009 tarihli iddianame ile kamu davası açılmıştır.

Bu örnek olayda, dosya kapsamından arama kararı ve tutanaklarına rastlanılmamıştır.

VUK m. 359/a hükmü kapsamında kalan suçun işlendiğinin tespit edilmesi üzerine, bu aşamada gecikmesinde sakınca bulunduğuna ilişkin bir hâlin varlığı da gösterilmediğine göre, genellikle vergi mükellefleri olan failler için kanun koyucunun öngördüğü ve daha güvenceli olan 213 sayılı Kanun'un 142 ve devamı maddelerindeki özel usule uygun olarak arama ve el koyma işleminin gerçekleştirilmesi gerekir.

Başka bir söylemle, Cumhuriyet Başsavcılığının, yetkili sulh ceza hâkiminden talepte bulunması ve arama kararı verilmesi halinde arama işlemini vergi incelemeye yetkili olanların gerçekleştirmesine imkân sağlanması gerekir.

Burada vergi suçu olduğundan, genel hükümlere tabi bir suç ihbarı üzerine, delil elde edilmesi amacıyla CMK uyarınca yapılan arama işlemi sonucunda, vergi suçunun da işlendiğini gösteren delillerin bulunması veya VUK m 147 hükmü karşısında, vergi suçuna ilişkin olmasına rağmen gecikmesinde sakınca bulunan hâllerin varlığı halinde, CMK hükümlerine göre arama işlemi yapılabilir ve bu şartlarda yapılan arama sonucunda elde edilen deliller de hukuka uygun kabul edilebilirdi.

Örnek olayımızda, VUK m. 359 hükmü kapsamında olan eylemin tespit edilerek, bu suçun delillerinin elde edilmesi amacıyla arama yapılmıştır. Ancak burada arama VUK m.142. maddesindeki özel hükümlere uygun olarak gerçekleştirilmediğinden hukuka aykırı kabul edilmelidir.[3]

Ayrıca, bu yöntemle elde edilen çek defteri, el defteri, senetler ve diğer deliller hükme esas alınarak sanığın mahkûmiyetine karar verilirken bazı hususların hüküm gerekçesinde gösterilmesi gerekir.

Yani CMK m. 230/1-b hükmü gereğince, sanık hakkında kurulan hükmün gerekçesinde “delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi” gerekir.[4]

Somut olayda hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin değerlendirme dışı tutulması halinde, sanığın cezalandırılması mümkün değilse sanık hakkında beraat kararı verilmelidir.

Bundan başka, gerekçeli kararda gösterilen esaslı deliller arasında, vergi tekniği raporu mahkûmiyete esas alınmış olabilir.  

VUK hükümleri burada gözetilmelidir. Şayet hukuka aykırı arama-elkoyma sonucunda elde edilen deliller üzerinden harekete geçilerek düzenlenen vergi tekniği ve vergi inceleme raporları varsa bunlar mahkûmiyete esas alınamayacaktır.  

Başka bir söylemle, arama karar ve tutanakları temin edilip, yapılan aramanın hukuka uygun olup olmadığı belirlenmeli ve sonucuna göre sanıkların hukuki durumları takdir ve tayin edilmelidir.[5]

Örneğin; somut olayda Jandarma görevlilerince sanığın VUK m. 359 hükmü kapsamında olan sahte fatura ticareti yaptığı en başından tespit edilerek, bu suçun delillerinin elde edilmesi amacıyla arama kararı talep edilmiştir. Bu durumda aramanın VUK m. 142 hükmündeki özel hükümlere uygun gerçekleştirilmesi yerine belirtilen şekilde yapılması hukuka aykırı olacaktır.[6]

-------------

[1] 5271 sayılı CMK’nın Birinci Kitap Dördüncü Kısmında, altı bölüm halinde koruma tedbirleri, bu kapsamda “arama ve elkoyma” işlemine dair usul ve esaslar (m. 116-134) düzenlenmiştir.

[2] Bkz.; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun (29.11.2005, 2005/144 Esas, 2005/150 Karar, 17.11.2009, 2009/7-160 Esas, 2009/264 Karar) kararları ile aynı yöndeki Özel Daire Kararları.

[3] Yargıtay 11. Ceza Dairesi E. 2017/3532 K. 2017/3462 T. 08.05.2017.

[4] Yargıtay 11. Ceza Dairesi E. 2017/3532 K. 2017/3462 T. 08.05.2017.

[5] Yargıtay 11. Ceza Dairesi E. 2017/3532 K. 2017/3462 T. 08.05.2017.

[6] Yargıtay 11. Ceza Dairesi, E: 2016/4436, K: 2017/4131, T: 01.06.2017: “….Gebze İlçe Jandarma Komutanlığı’nca yapılan istihbari çalışmalar sonucu sanığın, piyasaya komisyon karşılığı sahte fatura keserek sattığının tespit edilmesi üzerine, 25.02.2008 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığından, sanığa ait... plakalı araçta suç delillerinin ele geçirilmesi amacıyla arama ve el koyma izni istenmiş, Cumhuriyet Başsavcılığınca Gebze Sulh Ceza Mahkemesi’nden CMK'nın 119 ve 127. maddeleri uyarınca arama ve el koyma kararı verilmesi talep edilmiş, mahkemeden 25.02.2008 tarihinde alınan arama kararı uyarınca aynı gün jandarma görevlilerince sanığa ait araçta yapılan aramada, kendisine ve başka mükelleflere ait olmak üzere bir kısmı düzenlenmiş, bir kısmı boş, fatura ve irsaliyeler ile boş fatura koçanları ve kaşeler ele geçirilmiş, Cumhuriyet savcısının talimatı ile belgeler incelenmek üzere Vergi Dairesi Başkanlığına gönderilmiş, idarece bu belgeler ve mükellefin tarh dosyası üzerinden yapılan incelemeler sonucunda raporlar düzenlenip, dava şartı olan mütalaanın verilmesi üzerine, 17.11.2008 tarihli iddianame ile 2005, 2006, 2007 ve 2008 takvim yıllarında sahte fatura düzenlemek suçlarından kamu davası açılmıştır…”