Vasiyetnameler, bir bireyin yaşamındaki son irade beyanı olarak hukuki ve etik anlamda derin bir önem taşır. Ancak bu belgeler, sadece vasiyetçinin arzularını yansıtmakla kalmaz; aynı zamanda miras hukukunun sıkı kurallarına da tabidir. Türk Medeni Kanunu'nun 557 ve devamı maddelerinde düzenlenen hükümler, bir vasiyetnamenin geçerliliği için belirli koşullar öngörmekte, bu koşullara uyulmaması halinde iptal davalarının önünü açmaktadır. Bu bağlamda, tasarruf ehliyetinin bulunmaması, yanılma veya aldatma gibi irade sakatlıkları ve hukuka aykırılık gibi gerekçelerle vasiyetnamelerin iptali mümkün olabilmektedir. Bu makale, Yargıtay kararları ışığında, vasiyetnamenin iptali davalarındaki temel ilkeleri ve uygulama örneklerini sade ve anlaşılır bir şekilde ele almayı amaçlamaktadır.
HANGİ HALLERDE VASİYETNAMENİN İPTALİ DAVASI AÇILABİLİR?
“Kural olarak anılan hüküm dışında bir nedenle vasiyetnamenin iptali istenemez ve hâkim bu nedenlerle bağlıdır. Bu bakımdan vasiyet alacaklısının miras bırakandan önce ölmesi olgusuna dayanılarak vasiyetnamenin iptali istenemez. Bu husus vasiyetname alacaklısı tarafından açılan vasiyetnamenin tenfizi davasında itiraz olarak ileri sürülebilir.
O halde mahkemece, davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, Esas No: 2010/19745, Karar No: 2011/2854, Karar Tarihi: 28.2.2011: TMK'nın 557. maddesi iptal nedenlerini sınırlamıştır.)
“Türk Medeni Kanunu’nun 557. maddesinde belirtilmiş olan iptal sebepleri dışında herhangi başka bir sebebe dayanarak vasiyetnamenin iptaline ilişkin dava açılması mümkün değildir. Bunun sebebi, yasa koyucunun iptal sebeplerini sınırlı sayı ilkesine (numerus clausus) dayandırmasıdır”. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas No: 2020/540, Karar No: 2021/1223, Karar Tarihi: 14.10.2021)
Türk Medeni Kanunu Madde 557’ye göre aşağıdaki sebeplerle ölüme bağlı bir tasarrufun iptali için dava açılabilir:
1. Tasarruf Miras Bırakanın Tasarruf Ehliyeti Bulunmadığı Bir Sırada Yapılmışsa:
“Yasa hükümleri ve açıklamalar dikkate alınmak suretiyle, öncelikle vasiyetnamenin iptali yönündeki iddialarının değerlendirilmesi noktasında dosyanın ... Kurumu'na sevki sağlanarak, murisin dava konusu vasiyetnamenin yaptığı tarih itibariyle hukuki işlem ehliyetine sahip olup olmadığının tespit edilmesi; eldeki davada vasiyetnamenin iptali koşulları mevcut değil ise, davacının tenkis talebinin değerlendirilmesi, bu değerlendirme yapılırken de yukarıda ifade edilen ilke ve esaslara göre alanında uzman bilirkişi yada bilirkişiler tarafından düzenlenen taraf ve Yargıtay denetimine elverişli raporlar alınmak suretiyle hüküm tesisi yoluna gidilmesi gerekirken…” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, Esas No: 2018/3204 , Karar No:2018/6267 )
“Dava, vasiyetnamenin iptali istemine ilişkindir. Vasiyetçi 1939 doğumlu olup, vasiyetnamenin düzenlendiği tarihte 67 yaşındadır. Davacı tanıkları vasiyet edenin 5 yıl siroz hastalığından tedavi gördüğünü, konuşurken bazen dilinin peltekleştiğini, akıl sağlının yerinde olduğunu beyan etmişlerdir.
Ancak, hukuki ehliyet durumunun doktor raporu ile kanıtlanması esastır. Mahkemece, davacıdan murisin vasiyetname tarihindeki sağlık durumunu gösterir hastane kayıt, reçete, rapor, sağlık karnesi vs. gibi delilleri re ‘sen sorulup istenerek, vasiyetnamenin tanzimininde alınan Sağlık Ocağı raporu da celp edildikten sonra, vasiyetnamenin tanzim tarihinde murisin hukuki ehliyete sahip olup olmadığı husunda Adli Tıp Kurumundan rapor alınarak sonucu uyarınca bir karar verilmelidir” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, Esas No. 2012/18348, Karar No. 2012/22707, Karar Tarihi. 6.11.2012) (Hukuk Genel Kurulu, 18.07.2007 tarih ve 583-556 ve 3.Hukuk Dairesi, 22.06.2009 tarih ve 7669-10711)
2. Tasarruf Yanılma, Aldatma, Korkutma veya Zorlama Sonucunda Yapılmışsa:
“Somut olaya gelince; davacılar vekili özetle vasiyetnamenin şekil noksanlığı ve ikrah (korkutma) nedeniyle geçersiz olduğunu belirtmiş, mahkemece bu hususlara ilişkin ayrıntılı araştırmalar yapılmıştır. Vasiyetnamenin iptali sebepleri TMK'nın 557. maddesinde sınırlı olarak sayılmıştır. Mahkemece bu çerçevede yapılan yargılama sırasında davacının sunmuş olduğu tüm tanıklar dinlenmiş, vasiyetname getirtilmiş, incelenmiş, toplanması gereken delillerin tamamı toplanmıştır.” (Ankara Bölge Adliye Mahkemesi, 17. Hukuk Dairesi, Esas No: 2017/1206, Karar No: 2018/575, Karar Tarihi: 3.5.2018)
3. Tasarrufun İçeriği, Bağlandığı Koşullar veya Yüklemeler Hukuka veya Ahlaka Aykırı İse:
“Tasarrufun içeriğinin hukuka ve ahlaka aykırı ögeler içermediği, herkesin sağlığında dilediği şekilde vasiyetname düzenleme hakkının bulunduğu, vasiyet eden öldükten sonra asıl olanın, onun iradesinin tam olarak hayata geçirilmesi olacağı, ancak bu vasiyetname sonucu davacının dile getirdiği şekilde miras paylarının etkilenmesi durumunda bunun vasiyetnamenin iptali davası ile değil, bir tenkis talebi içeren dava ile ileri sürülmesi gerektiği gözetilerek davanın reddine karar verilmiştir.” (Antalya Bölge Adliye Mahkemesi, 6. Hukuk Dairesi, Esas No: 2017/153, Karar No: 2017/201, Karar Tarihi: 5.4.2017)
4. Tasarruf Kanunda Öngörülen Şekillere Uyulmadan Yapılmışsa:
“TMK’nın 557. maddesinde vasiyetnamenin iptali sebepleri sınırlı (tahdidi) olarak sıralanmıştır. Aynı maddenin 4. bendinde “Tasarruf kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmışsa” iptal sebebi olarak gösterilmiştir. Davada, resmi vasiyetnamenin şekil koşullarını taşımaması nedeniyle iptali, olmadığında tenkisi talep edilmektedir. TMK’nın 532. maddesine göre, resmi vasiyetname; resmi memur, sulh hâkimi, noter veya kanunla kendisine bu yetki verilmiş diğer bir görevli tarafından iki tanığın katılmasıyla düzenlenir. Uygulamada vasiyetnameler genel olarak noter tarafından düzenlenmektedir.” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, Esas No: 2013/10121, Karar No: 2013/10974, Karar Tarihi: 25.6.2013)
Okuma Yazma Bilmeyenlerin Düzenleyeceği Vekaletnamede Şekil Şartı:
“Mahkemece; Medeni Kanun'un 533.maddesi uyarınca okuma yazma bilenler için memurun vasiyetnameyi yazması veya yazdırıp okuması için miras bırakana vermesi, vasiyetnamenin ise miras bırakan tarafından okunup imzalanması gerekir. Yine, mirasçı okuma yazma bilmesi halinde de Medeni Kanun'un 535.maddesine göre, vasiyetname yapılabilir, fakat 535.maddeye göre yapılan vasiyetnamenin ise 535/2.maddesinde gösterilen şekle uyulmak gerekir. Dava konusu vasiyetnamede muris tarafından 535.maddeye göre yapılan vasiyette tanıkların miras bırakanın beyanının kendi önlerinde yapıldığını beyan etmedikleri anlaşıldığından, vasiyetnamenin TMK’nın 533. ve 535. maddelerindeki şartları taşımadığı anlaşıldığından, davanın kabulü ile Adana 14. Noterliğinin 05/07/2006 tarih 21049 yevmiye sayılı vasiyetnamenin iptaline karar verilmiş,” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, Esas No:2015/5445, Karar No:2015/15389)
KİMLER VASİYETNAMENİN İPTALİ DAVASI AÇABİLİR?
“Türk Medeni Kanunu’nun 558. maddesinde “…İptal davası, tasarrufun iptal edilmesinde menfaati bulunan mirasçı veya vasiyet alacaklısı tarafından açılabilir. Dava, ölüme bağlı tasarrufun tamamının veya bir kısmının iptaline ilişkin olabilir. İptal davası, ölüme bağlı tasarrufla kendilerine, eşlerine veya hısımlarına kazandırma yapılanların tasarrufun düzenlenmesine katılmalarının yol açtığı sakatlığa dayandığı takdirde tasarrufun tamamı değil, yalnız bu kazandırmalar iptal edilir…” şeklinde düzenleme mevcuttur.
Ölüme bağlı tasarrufun iptali davasını açabilecekler kanunda gösterilmiştir. Tasarrufun iptalinde menfaati bulunan mirasçı tarafından iptal davası açılabilir. Bu davayı yasal mirasçı açabileceği gibi, atanmış mirasçının da açması mümkündür. Ayrıca iptal davası tasarrufun iptal edilmesinde menfaati bulunan vasiyet alacaklısı tarafından da açılabilir.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas No:2020/540, Karar No: 2021/1223, Karar Tarihi:14.10.2021)
Yukarıda açıklandığı üzere madde metninde iflas idaresine dava hakkının verilmemiş olması kanun koyucunun bilinçli bir tercihidir. Dolayısıyla İİK’nın 184. maddesindeki “iflasın kapanmasına kadar müflisin uhdesine geçen mallar masaya girer” şeklinde düzenlemeden hareketle TMK’nın 558. maddesinde sınırlı olarak sayılan mirasçı ve vasiyet alacaklısına ek olarak iflas idaresine vasiyetnamenin iptali davası açma hakkının verilmesi kanunun amacına da aykırıdır. Zira TMK’da iflas idaresinin hangi hâllerde dava açabileceği açıkça düzenlenmiştir. (TMK m. 562, 617) Bu nedenle iflas idaresinin vasiyetnamenin iptali davası açma hakkı bulunmayıp, bu davanın münhasıran mirasçı veya vasiyet alacaklısı tarafından açılabileceği cihetle ilk derece mahkemesince vasiyetnamenin iptali davasının usulden reddine kararı verilmesi yerindedir.
VASİYETNAMENİN İPTALİ DAVASI HANGİ SÜRELER İÇERİSİNDE AÇILMALIDIR?
Türk Medeni Kanunu’nun 559. Maddesine göre: İptal davası açma hakkı, davacının tasarrufu, iptal sebebini ve kendisinin hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her halde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın geçmesi tarihinin üzerinden, iyiniyetli davalılara karşı on yıl, iyiniyetli olmayan davalılara karşı yirmi yıl geçmekle düşer.
“Davacı iptal sebeplerini Temmuz 2021 tarihinde öğrendiğini iddia etmiştir. Davacı öğrenme tarihini Temmuz 2021 olduğunu iddia etmekle öğrenme tarihi daha farklı bir tarih olduğu iddia ediliyorsa iddia eden bu iddiasını ispatlamalıdır. Dosya kapsamına bakıldığında davacının iptal nedenlerini öğrenme tarihi olan Temmuz 2021 tarihinde önce öğrendiğine dair dosyada somut bir delil olmayıp davanın hak düşürücü süre içerisinde açıldığının kabulü gerekir.” (Samsun Bölge Adliye Mahkemesi, 1. Hukuk Dairesi, Esas No:2023/935, Karar No: 2023/881, Karar Tarihi: 29.3.2023)
“Vasiyetnamenin iptali ve tenkis davasının incelenebilmesi için; öncelikle, dava konusu vasiyetnamenin açılıp açılmadığı konusunda araştırma yapılmalıdır.
Vasiyetnamenin açılıp okunduğunun tespit edilmesinin amacı, mirasçıları ve lehine kazandırma yapılan kişileri bilgilendirme ve yasal haklarını kullanmayı temine yönelik bir işlemdir.
Vasiyetname usulünce açılıp ilgililere tebliğ edilmeden yukarıda anılan maddede gösterilen 1 yıllık zamanaşımı süresi işlemeye başlamaz.
Bu durumda, davacının vasiyetnameden 05.12.2013 tarihindeki tebliğ ile haberdar olduğunun, dava açma hakkının vasiyetname içeriğini öğrendiği bu tarihte doğduğunun kabulü gerekir. O hâlde, eldeki davanın 27.12.2013 tarihinde açıldığı dikkate alındığında, bir yıllık hak düşürücü süre geçmemiştir.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas No: 2020/231, Karar No: 2022/1258, Karar Tarihi: 5.10.2022)
“Dava yoluyla ölüme bağlı tasarrufun iptalini isteyebilmek için, dava tarihinde mirasçılık sıfatının kazanılmış olması şarttır. Vasiyetçi hayatta olduğu sürece, mirasçılar vasiyetnamenin iptali için dava açamazlar.” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Esas No: 2007/2204, Karar No: 2007/3809, Karar Tarihi: 12.3.2007)
DAVA AÇMA EHLİYETİ-YETKİ-GÖREV
“Ölüme bağlı tasarrufun iptal edilmesinde çıkarı bulunmayan kişiler bu davayı açamazlar. Buna göre vasiyetçi hayatta olduğu sürece olası mirasçılar tarafından vasiyetnamenin iptali davası açılamaz. Vasiyeti yerine getirme görevlisi, miras bırakanın alacaklıları, miras bırakanın borçluları, mirasçının alacaklıları, mirasçının borçluları, mirası resmen idare eden kişiler de bu davaları açamazlar.
Ölüme bağlı tasarrufun iptali davasında görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Yetkili mahkeme miras bırakanın yerleşim yeri mahkemesidir.
Dosya arasındaki veraset ilamına göre davacıların mirasçı oldukları, davanın yetkili ve görevli mahkemede açıldığı sabittir.” (Ankara Bölge Adliye Mahkemesi, 17. Hukuk Dairesi, Esas No: 2017/1206, Karar No: 2018/575, Karar Tarihi: 3.5.2018)
“Ehliyetsiz kişilerin yaptığı vasiyetnameler kendiliğinden batıl olmaz. Mirasçılar vasiyetname geçersiz de olsa; miras bırakanın son arzularına saygı duyup, vasiyetnameye geçerlik tanıyabileceklerinden dava açılıp, iptal hükmü alınmadıkça bu vasiyetnameler geçerliliklerini korurlar.” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Esas No: 2007/2204, Karar No:2007/3809, Karar Tarihi: 12.3.2007)
MUAYYEN MAL VASİYETİNDEN VASİYETİNDEN DÖNMENİN ŞEKLİ?
Mahkemece; mevcut 25.4.2005 tarihli vasiyetnamenin muayyen mal vasiyeti niteliğinde olduğu, vasiyetçinin vasiyet için kanunda öngörülen şekillerden biri ile vasiyetinden her zaman rücu edebileceği; ancak, vasiyetnameden rücu edilebilmesi için sonradan yapılan hukuki tasarrufun geçerli olması gerektiği, vasiyetten rücu halinde aranılan tek koşulun kanunda muayyen şekillere riayet etmek olduğu, vasiyetçinin vasiyet ettiği taşınmazları bir başkasına satarken hiçbir sebep gösterme zorunluğu bulunmadığından; Kanun'un öngördüğü şekil şartına uyulmak kaydıyla yaptığı takdirde, bu satış sözleşmesinin içerisine girilerek muvazaalı olup olmadığının araştırılmasına kanuni olanak bulunmadığı; bu durum karşısında, dosya da mevcut ... Noterliğinin 9.10.2007 tarih 4292 Sayılı vekaletnamesi resmi şekle riayet edilerek tanzim edildiği ve satış işlemlerinin usulüne uygun tamamladığı, vasiyetçinin serbest iradesi ile vasiyetnameden rücu etme hakkını kullandığı gerekçe gösterilerek; davanın reddine karar verilmiştir. Hükmü; davacı vekili temyiz etmektedir.
YABANCI ÜLKEDE DÜZENLENEN VASİYETNAMENİN GEÇERLİLİĞİ HANGİ ŞARTLARA BAĞLIDIR?
“Ölüme bağlı tasarruflar ölenin milli hukukuna veya ölüme bağlı tasarrufun yapıldığı yer hukukuna tabidir (2675 S.Y. m. 22), (Locus regit açtum). Şekil sebebiyle ölüme bağlı tasarrufların geçersiz hale gelmesini önlemek amacı ile 5.10.1961 tarihinde Lahey'de "vasiyet tasarruflarının biçimine ilişkin kanun uyuşmazlıkları" konusunda sözleşme (17.1.1983 tarihli resmî gazete) imzalamış ve ölüme bağlı tasarrufların;
Vasiyetçinin ölüme bağlı tasarrufu yaptığı yer hukukuna uygunsa,
a) Vasiyetçinin ölüme bağlı tasarrufu yaptığı anda veya ölümü anında vatandaşı bulunduğu devletin hukukuna uygunsa,
b) Vasiyetçinin ölüme bağlı tasarrufu yaptığı anda veya ölüm anında ikametgahının bulunduğu yer hukukuna uygunsa,
c) Vasiyetçinin ölüme bağlı tasarrufu yaptığı anda veya ölüm anında mutat meskeninin bulunduğu yer hukukuna uygunsa,
d) Gayrimenkullere ilişkin olduğu takdirde bunların bulunduğu yer hukukuna uygunsa şekil bakımından geçerli kabul edileceği hükme bağlamıştır.
Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku hakkındaki Yasanın 22. maddesi de buna uygun düzenlenmiştir.
Bu durumda, mahkemece; MÖHUK'nun 38. ve 42. maddelerinin aradığı şartların gerçekleştiği dikkate alınarak vasiyetnamenin açılmasına ilişkin yabancı mahkeme kararının tanınmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, Esas No: 2015/9241, Karar No: 2015/18734, Karar Tarihi: 24.11.2015)
“O halde mahkemece, 5718 Sayılı Kanun'un 2/1. maddesi dikkate alınarak olayla ilgili uygulanacak Alman Hukuku hükümlerinin Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü'nden sorulup getirtilmeli, Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü'nden bir cevap alınamaması halinde yetkili yabancı hukukun muhtevasının tespitinde tarafların yardımını istenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.” (Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, Esas No: 2016/13302, Karar No: 2017/5712, Karar Tarihi: 5.7.2017)
KAT MÜLKİYETİ KURULMAMIŞ BİR BİNADAKİ DAİRE VASİYETE KONU EDİLİRSE NE OLUR?
“Bilirkişi raporu ile yapının projeye uygun yapıldığı anlaşılırsa o takdirde, kat mülkiyeti kurulmasına elverişli bir yapı olup olmadığı yönünde araştırma yapılarak bağımsız bölümlerin arsa payları ile ilgili açıklayıcı rapor alınması gerekir. Aksi halde, yani yapının projeye uygun yapılmadığı anlaşılırsa o takdirde projenin veya yapının ıslahının mümkün olup olmadığını araştırarak, bu konuda ıslah ve kat mülkiyeti kurulması için gerekli belgeleri düzenleyip ibraz etmek üzere davacıya yetki ve mehil verilmelidir. Davacı tarafından, ibraz olunan belgelere davalıların bir itirazı olduğu takdirde bunları objektif kurallar çerçevesinde inceleyip, düzeltmelidir. Bundan sonra, mahkemece; taşınmaz mal üzerinde kat mülkiyeti kurulmak suretiyle vasiyete konu bağımsız bölümlerin davacı adına tesciline, objektif imkansızlık varsa o takdirde 428 ada 9 parseldeki binada yer alan ve davacıya vasiyet edilen batı kısmındaki dairelerin vasiyet alacaklısı davacıya ait olduğunun "tespitine" karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.”(Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, Esas No: 2016/6028, Karar No: 2016/6065, Karar Tarihi: 19.4.2016)
SAKLI PAYI İHLAL EDEN VASİYETNAME İPTAL EDİLİR Mİ?
“Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında davacıların dava dilekçesinde tasarruf nisabının aşılması nedeniyle vasiyetnamenin iptalini talep ettikleri, TMK’da tasarruf nisabının aşılmasının ölüme bağlı tasarrufların iptal sebebi olarak değil de tenkis davası açılarak ya da savunma yoluyla ileri sürülebileceği hususu dikkate alındığında, davacının vasiyetnamenin iptali istemi yanında tenkis talebinin de bulunduğunu kabul eden Özel Daire bozma kararının yerinde olduğu ve bu sebeple yerel mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas No:2017/1017, Karar No: 2018/1750)
BOŞANMA DAVASI DEVAM EDERKEN GERÇEKLEŞEN ÖLÜMÜN VASİYETNAMEYE ETKİSİ NEDİR?
“TMK'nın 181. maddesine göre; "Boşanan eşler, bu sıfatla birbirlerinin yasal mirasçısı olamazlar ve boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendilerine sağlanan hakları, aksi tasarruftan anlaşılmadıkça, kaybederler." Somut olayda, iptale konu vasiyetname boşanmadan önce yapılmış olup, ölüme bağlı tasarruf olma niteliği ise tartışmasızdır. Bu nedenle; mahkemece, anılan yasal düzenleme kapsamında olup olmadığı hususu incelenmeksizin karar verilmesi doğru görülmemiştir. Bundan ayrı olarak da davacı tarafından dava dilekçesinde vasiyetname ile saklı pay sahibi oğul Anıl'ın mirasın tamamından mahrum edildiği ileri sürülmektedir. Vasiyetname yasa gereğince mutlak tenkise tabidir (TMK. 519. Md.). Bu durumda tenkis isteminin bulunduğunun kabulü gerekir. O halde talep, tenkis hükümlerine göre incelenerek, tereke miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu malvarlığı ile, (iadeye) denkleştirmeye (TMK. Md. 669 ) ve tenkise tabi (TMK. Md. 514, 565) olarak yaptığı kazandırmalar belirlenmeli (dosya içerisinde bulunan İstanbul 13. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/1653 sayılı tereke tespiti dosyası bulunduğu da gözetilerek) TMK 507/4 ve diğer maddeleri uyarınca davacının mahfuz hissesi belirlenmeli ve sonucuna uygun bir karar verilmelidir.” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, Esas No: 2012/18038, Karar No: 2013/1487, Karar Tarihi: 4.2.2013)
Av. Gökhan BİLGİN & Hukuk Öğrencisi Burcu Simay DEMİR