“Yargıladığın oranda yargı oluştur.”
(tantum judicatum, quantum conclusum)

Hukukun üstünlüğü ilkesi uyarınca, başlangıçta ikna etme yükümlülüğünün ve delil gösterme yükümlülüğünün kimin üzerinde olacağı açık olmalıdır. Çekişmeli bir sistemde, her iki taraf da mahkemede argümanlarını ve delillerini sunar ve tarafsız bir mahkeme kimin haklı olduğuna karar vermek zorundadır. Her iki tarafın da amacı, kendileri lehine olan maddi hükümleri uygulayabilmek için hâkimi kendi olgu sunumları konusunda ikna etmeye çalışmak olacaktır. Sonuç olarak, uygulanan normal kural, her bir tarafın kendi lehine maddi bir hakkın uygulanabilirliğine yol açan olgusal iddiaları ispat etmesi gerektiğidir.

Çoğu, hatta tüm sistemlerde varsayılan kural, bir olguyu reddeden tarafın değil, iddia eden tarafın onu delillerle desteklemek zorunda olmasıdır (ei qui affirmat non ei qui negat incumbit probatio/ ispat yükü inkâr edenin değil, beyan edenin üzerindedir). Bundan, ilke olarak hem ikna etme yükümlülüğünün hem de dolayısıyla delil gösterme yükümlülüğünün genellikle davacı üzerinde olduğu sonucu çıkarılabilir. Buna karşılık, iddiaya karşı savunma olarak ileri sürülen iddiaların davalı tarafından kanıtlanması gerekecektir.

Kuşkusuz, gerçekleri bulmak çoğu zaman kolay değildir. Bu süreç büyük ölçüde sağduyunun ve hâkimin yaşam deneyiminin uygulanmasını gerektirir. Ancak, kişinin kendi önyargılarını ve kültürel şartlanmalarını uygulamamasına dikkat edilmelidir. Gerçekleri bulurken uygulanacak sihirli bir formül yoktur. Dahası, sonucun kalitesi, hâkimin yeteneği kadar sunulan materyalin kalitesine ve avukatların becerisine de bağlı olacaktır.

Bu bağlamda yargılama süreçlerini kolaylaştırmak ve gecikmeleri önlemek amacıyla, usul sistemleri delillerin sunulması ve yönetilmesine ilişkin kurallar içerir. Ancak bu kuralların uygulanmasında, mahkemenin yargılamanın ilerlemesinden ne ölçüde sorumlu olduğu konusunda farklılıklar vardır.

Hâkimler her yıl milyonlarca (2023 yılı ilk derecedeki hukuk ve ceza karar sayısı 4,778,956) karar vermektedir. Gerçekte karar verme, mahkemedeki davalar münasebetiyle, diğer etmenler arasında âdil olmayı, doğru şeyi yapmayı, hukuku uygulamayı, davaya taraf olanları tatmin etmeyi, meslektaşları arasında itibarlı olmayı, âdil davranmayı, davaların yönetilmesini ve ciddi veya belirgin nitelikte hiç hata yapılmamasını içeren bir karışımdır. Kısacası, hâkimin görevi hukuku adalete dönüştürmektir.1 Yalnız bu süreçte ilk derece mahkemelerince verilen kararların hukuka aykırılık, delil yetersizliği veya eksik araştırma nedeniyle bozulma oranları üzerine veriye tanık olunmamıştır.2

Normal şartlarda, ne olduğunu saptamak ilk derece mahkemesinin görevidir. Sanık kocasını mı vurdu? Vasiyetname gibi görünen bir belgenin altındaki imza, vasiyetçinin gerçek imzası mıydı? Taşan su ne tür bir hasara yol açtı ve davacının onarım masrafı ne kadar oldu? Bir trafik kazasından kaynaklanan ihmal davasında, sürücülerden birinin kazadan hemen önce cep telefonunu kullanıp kullanmadığı? Bu konular genellikle duruşmada belirlenir Birçok ceza davasında ve çoğu hukuk davasında, olayın nasıl gerçekleştiğine dair saptama, davayı yöneten hâkim tarafından yapılır.

Yargılama sürecinde bir mahkemenin karşılaşabileceği birkaç farklı olgusal sorun türü vardır, bunlar arasında şunlar yer almaktadır:

· Bir olayın veya olaylar dizisinin gerçekleşip gerçekleşmediği,

· Zihinsel duruma ilişkin kararlar, örneğin haksız yere işten çıkarılma davasında işten çıkarılma nedeni,

· Birincil olgulardan çıkarımlar,

· Yargılamalar ve değerlendirmeler, örneğin bir kişinin kendisi veya başkaları için önemli bir tehlikeden kaçınmak için makul bir şekilde gün boyunca sürekli gözetime ihtiyaç duyup duymadığı veya bir işverenin işten çıkarma nedenini yeterli sayarken tüm koşullar altında makul bir şekilde hareket edip etmediği,

· Tıbbi teşhis, örneğin bir kişinin reçeteli bir hastalığı olup olmadığıdır.

Yargılama evresinde mantıksal gerçek bulma sürecinin ilk aşaması, davadaki kesin veya neredeyse kesin olan gerçekleri belirlemektir. Daha sonra, tartışmalı gerçeklerin genel tabloya ne kadar uyduğuna karar vererek olasılıklarını değerlendirmek mümkün olacaktır.

Bazı gerçekler üzerinde mutabık kalınabilir veya ciddi bir itiraz söz konusu olmayabilir. Diğer gerçekler ise, bağımsız raporlar gibi insan hafızasına dayanmayan yollarla tespit edilebilir. Ancak çoğu durumda, tanıkların güvenilirliğinin değerlendirilmesi gereken olgusal çerçevenin oluşturulmasında kilit rol oynayanlar belgelerdir. Bir belgede bir olgunun sadece iddia edilmesi, o olgunun daha olası olduğu anlamına gelmez; ancak herhangi bir anlaşmazlık çıkmadan önce veya anlaşmazlıkla ilgisi olmayan amaçlarla yazılmış belgeler, belgenin yazıldığı tarihte tarafların bilgi ve niyetleri hakkında çok net bir ışık tutabilir.

Kuşkusuz, tüm gerçekler otomatik olarak kanıt değildir.3 Gerçekler, bilgiye, o da kanıta dönüşebilir. Güvenilmez veya adil olmayan soruşturmalara karşı kişileri korumak üzere kanıta özgü üç temel ilke yer almaktadır:

· Güvenirlilik ilkesi-güvenilmez kanıtların dışlanması;

· Disiplin ilkesi-hukuka aykırı şekilde elde edilen kanıt toplanmasını önlemek üzere kolluk görevlilerinin hukuka uygun davranışının sağlanması;

· Koruyuculuk ilkesi- sanığa karşı önyargı yaratılmasının önlenmesi- örneğin hüküm öncesi sanığın sabıka kaydının bilinmemesi(!?).

· Sonuç itibariyle kanıt olabilecek veriler, ilgili ve kabul edilebilir nitelikte olmasıdır.

Sözlü delilleri değerlendirirken, tanığın güvenilir delil sunmak için ne kadar iyi bir konumda olduğu ve uyuşmazlığın sonucuyla ne kadar ilgilenebileceği gibi faktörleri de göz önünde bulundurmak gerekir. Ancak bir tanığın doğruyu söyleyip söylemediğine karar verirken, tanığın ifadesinin, üzerinde mutabık kalınan veya diğer delillerle açıkça gösterilenlerle tutarlılığını test etmek neredeyse her zaman gerekli olacaktır. Diğer güvenilirlik testleri arasında tanığın ifadesinin iç tutarlılığı, delilin tanığın diğer durumlarda söyledikleriyle tutarlılığı ve son olarak tanığın tavrı yer alır. Ancak, tanığın ifadesi her zaman davanın bütünüyle ele alınan diğer delillere referansla değerlendirilmelidir.

İlgili

Çoğu durumda, bir iddianın başarısı mevcut delillere bağlı olacaktır. Bu nedenle, bir tarafın sunduğu delilin reddedilmesi, etkili yargısal korumaya ilişkin temel hakkın esas içeriğini etkileyebilir. Aynı şekilde, delile erişimin kendisi de genel adil yargılanma ilkesinin ve benzer bir gerekçeyle, genel dinlenme hakkının bir yönü olarak görülmelidir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. Maddesi, Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. Maddesi veya Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı'nın (CFR) 47. maddesi kapsamında adil yargılanma hakkının bir yönü olarak kabul edilir. Model Avrupa Medeni Usul Kuralları (ERCP), çoğu Avrupa hukuk sistemi için bir standart olduğu söylenebilecek şeyi oldukça net bir şekilde özetlemektedir:

Hukuku bir anlığına bir kenara bırakırsak, dünya üzerine bir şeyler öğrenmenin birden fazla yolu olduğunu anlayabiliriz. Örneğin, hukuk sisteminin dışında, geçmişte ne olduğunu saptamanın yaygın bir yöntemi, tıpkı dedektiflerin bir suç işlendiğinde yaptığı gibi, dışarı çıkıp soruşturma yapmaktır. Araştırmacılar sahaya çıkar, sorular sorar, etrafı araştırır, tanıklarla görüşür, fiziksel delillerin inceler ve ardından kararı kendileri verirler. Diğer bağlamlarda, özellikle bilimde, bir şey hakkında bilgi edinmenin yolu ise deney yapmaktır. Bazen deney bir laboratuvarda yapılır, bazen bazı insanlara ilaç, diğerlerine plasebo verilmesi gibi bir yöntemi içerir ve bazen de bilim insanları ve diğerleri doğal bir deneyi analiz edebilirler. Bu saptama, bilim insanının değil, dünyanın neredeyse tüm koşullarının yarattığı bir durumdur. Hâkimler ise hem olguları belirler hem de kanunu uygular. Ancak bazı medeni hukuk sistemlerinde, hâkimler ara sıra davalara, özellikle de ceza davalarına, genellikle "değerlendirici" olarak bilinen bilirkişilerle birlikte bakarlar. Nedenini saptamak istediğimiz bir sonuç veya semptom dışında her şey aynıdır.

Gerçek/Sübut/ A Conclusion of Fact

Yargılama gerçeğine bakıldığında, en can alıcı parametre olguların saptanmasıdır. Ceza yargılamalarının %90’nı, hukuk yargılamalarının ise % 70'inde, hukuka ilişkin sorular ana mesele değildir. Ceza yargılamasında can alıcı soru, “Oldu mu? veya olmadı mı?” şeklinde olgu saptanmasına (“maddi vakıa”), hukuk yargılamasında ise, “yaşam olayı”nı saptamaya yöneliktir. Bu saptamayı yapabilmek için hukukçu olmaya da gerek yoktur.

"...yargı sürecinin sanatı aslında delilleri kullanma yeteneğidir." Bentham

Yalnız kanıt ve mevcut bilgiyi kullanarak olgusal çıkarım sürecinde bir gerçeği bilmek yeterli olmayıp, onu kanıtlayabilmeniz gerekir. Kuşkusuz, mutlak gerçek, ulaşılması zor bir hedeftir. Herhangi bir hukuk veya ceza davasında hiçbir hâkim, karar verirken bu standardı karşılamak zorunda değildir. Hukuk yargılamalarında, olaylar olasılık dengesine göre belirlenir. Bireyin özgürlüğünün sıklıkla söz konusu olduğu ceza davalarında ise, savcılığın sanık aleyhindeki iddiasını makul kuşkunun ötesinde ispat etmesi gerekir.

Hukuk davalarında, yazılı dilekçeler üzerinde anlaşılan ve tartışılan hususlar belirtilir: “Dilekçenin amacı, taraflara ve mahkemeye yol göstermek amacıyla, her bir davada tartışılan önemli gerçekleri saptamaktır. Ancak ceza davalarında, yalnızca savcının isnat edilen suçu ve ispatlamayı amaçladığı suçu oluşturan temel gerçekleri yazılı olarak belirtmesini gerektirir. İspat yükü savcıda olduğundan, tüm davası hukuken tartışma konusu haline gelmektedir: “Suçsuzluk iddiası olduğunda, her şey tartışma konusudur ve savcılık, sanığın kimliği, eylemin niteliği ve gerekli bilgi veya niyetin varlığı da dahil olmak üzere, davasının tamamını ispatlamak zorundadır.”

Ne var ki, gerçek hakkında felsefe yapmaya gerek yok. Bu amaçla gerçek, gerçekten olan şeydir. Ancak ne kadar uğraşırsak uğraşalım, her zaman gerçekten ne olduğunu öğreneceğimizi varsayamayız. Bunun nedeni delil yetersizliği, belki de tüm tanıkların ölmüş veya beyin hasarı görmüş olması veya bir veya daha fazla kişinin gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek için kasıtlı olarak yanlış izler bırakması olabilir.

Gerçeğin tespitinin büyük ölçüde insan tanıklığına dayandığı her zaman hatırlanmalıdır. İnsan doğası gereği, doğruyu, bütün doğruyu ve yalnızca doğruyu söylemeye çalışan bir tanık bile güvenilmez olabilir.

Bir ceza davasında ispatlanması gereken gerçekler şunlardır: (a) İsnat edilen suçun işlendiği ve (b) Suçu işleyenin sanık olduğu. Uygun manevi unsur, eylemlerden çıkarılabilir ve genellikle çıkarılmaktadır.

Ceza Davalarında ise savcılık,4 mahkûmiyet öncesinde daha yüksek bir kesinlik standardı sağlayarak, olgusal unsurları makul şüphenin ötesinde kanıtlamalıdır. “Suç yargılama hukuku sürecinde ulaşılmak istenen amaç, medeni yargılama hukuku sürecinde olduğu gibi, biçimsel gerçeklik değil, daha önce yaşanmış olaya bağlı somut gerçekliktir” (S. Selçuk).5 Hukuk davalarına özgü gerçek sorularında davayı sunan taraf, hukuki işlemin türüne göre değişen ispat yükümlülüğü yoluyla olgusal iddiaları ispatlamak zorundadır.

Bir kişi bir araba kazası davasında ihmalkarlıkla suçlanıyorsa, gerçek soru şu olabilir:

- Kaza anında sürücü hız sınırını aşıyor muydu?

- Sürücü kırmızı ışıkta durmadı mı?

- Yol durumu bunda etkili bir faktör müydü?

Özetle, sübutla ilgili sorular, sanığın işleyip işlemediği, haksız tahrik olup olmadığı vb. gibi eyleme; kasıt, taksir, yanılgı vb. gibi hukuka ilişkin bulunmaktadır.

Hâkim ve Hukuk

Anlaşıldığı üzere, hukuk sorusu, hukuku anlamak veya yorumlamakla ilgilidir. Sonuç belirli olgulara/ gerçeklerle birlikte hukuk kurallarına dayanır. Hâkimler yukarda sözü edilen sorulara karar vermektedir, çünkü hukuki bilgi gerektirir. Olgusal sorun, bir davada sunulan delillere dayanarak olguların belirlenmesiyle ilgilidir.

Ancak usul sistemleri, gerçeği aramak için uygun gördükleri yöntem açısından farklılık gösterir. İlke olarak ceza muhakemeleri hukukuna rehberlik eden geleneksel soruşturma sistemi, mahkeme önündeki konuyu araştırmak için gerekli gördüğü her türlü delili, kanunun sınırları dahilinde, duruşmada toplayabilen güçlü bir hâkimin ciddi çabasına dayanır. Hâkimin mesleki olarak özverili ancak tarafsız soruşturmasının, ilgili olguları ortaya çıkarmada en uygun yöntem olduğu kabul edilmektedir; zira hâkim sadece hükmü ve cezayı vermekle kalmayıp, kararının gerekçesini yazılı olarak da geniş bir şekilde açıklamakla yükümlüdür.

Bir ceza hükmünün niteliği, ahlaki bir kınamanın ifadesi olduğundan, hüküm verilmeden önce konunun dikkatli bir şekilde araştırılmasının gerekliliğini güçlü bir şekilde ortaya koyar; aynı şekilde, bir ceza mahkumiyetinin sonuçlarının ciddiyeti de bunu gösterir. Bu nedenlerle, gerçeğin derinlemesine araştırılması, her ceza yargılamasının vazgeçilmez bir parçası olmalıdır. Bir ceza mahkemesinin tüm gerçeği bulduğundan asla emin olamayacağı önemli değildir. Önemli olan, hâkimlerin makul bir karara varmak için gerekli olguları ortaya koymak için dürüst ve gözle görülür çabalarıdır.

Ceza yargılamasının amacının, işlenen suç ve muhtemelen suçlunun kişiliği hakkındaki gerçeği ortaya çıkarmak olduğu sıklıkla söylenir. Ve gerçeğin araştırılması, ceza yargılaması için gerçekten de vazgeçilmezdir. Hukuk, ceza adalet sistemine, bir suçun işlendiğine dair şüphelerin artmasıyla bozulan toplumsal barışı yeniden tesis etme görevini vermiştir. Bu görevi yerine getirebilmek için ceza adalet sistemi, suç ve suçlu hakkındaki temel sorulara makul yanıtlar bulmak için dürüst bir çaba göstermelidir: Ne oldu, suçu kim işledi ve fail neden bunu yaptı? Bu bağlamda, ceza yargılamasının amacı, suç işlediğinden şüphelenilen kişinin gerçekten suçlu olup olmadığını belirlemektir. Gerçekle ilgisi olmayan varsayımlara dayalı yargılamalar bu amacı yerine getiremeyecek ve dolayısıyla kamuoyunun beklentile- rini boşa çıkaracaktır. Dolayısıyla, geleneğimizde bir yargılamanın nihai ürününün "karar" olması şaşırtıcı değildir; bu, orijinal Latince anlamıyla "gerçeği söylemek" anlamına gelir.6

Delillerin Özgürce Değerlendirilmesi

Delillerin özgürce değerlendirilmesi mahkemenin önüne sunulan delilleri nasıl değerlendireceği konusunda yargısal bir serbestlik anlamına gelmez; daha ziyade katı delil kurallarından bağımsızlık anlamına gelir.

Usul hukukunda, hâkimden mutlak kesinlik değil, mantık yasalarına ve makul şüphenin yokluğuna dayanan kendi kanaatini istemektedir. In dubio pro reo(kuşku halinde sanık lehine karar verme) ilkesinin uygulanması, sınırlı miktarda delilin varlığını gerektirir: Hâkim, bir davadaki tüm delilleri görüp dinledikten sonra neye ve kime inanabileceğine karar verebilir. In dubio kuralı, sanığın suçluluğunun olgusal temeliyle ilgilidir, bu nedenle her bir delile değil, yalnızca delillerin tamamına uygulanır. Bir hâkim, A, B ve C tanıklarına inanıp inanmama konusunda kararsız olabilir çünkü hafızaları bulanık olabilir ve/veya ifadeleri kulaktan dolma veya düpedüz yalan olabilir; ancak D, E ve F tanıklarının ve belki de bir davadaki bilirkişi X'in suçlayıcı ifadesine inanabileceğinden eminse, sanığın suçluluğu konusunda makul bir şüphesi yoktur.

Ceza adaleti, üç katlı bir doğruluk sorusunu irdeleme sürecidir: 1) Olgunun doğruluğu, 2) Hukuki görüşlerin doğruluğu (tümdengelimli muhakeme) ve 3) Hükmedilen yaptırımın terapötik açıdan doğruluğu ve yerindeliği. Şimdi bu süreci 180 yıl ara ile iki dava üzerinden irdeleyelim. Birincisi, 19.Yüzyılda Bir Aile Cinayeti-Annesi, Kız kardeşini ve Erkek Kardeşini Katleden Pierre Riviere’nin (1835). O tarihte psikiyatrların duruşmada görüş bildirmesi ve sorgulanmasına tanık olunmuştur. İkinci dava, Güney Afrika’da Oscar Pistorius davasıdır: Dava 3 Mart 2014’te başladı-233 günlük maratonla son buldu. Bilirkişiler, ifadeler ve çapraz sorgulamalarla geçen bir süreci TV’lerde izledik. Bu dava iki evreli bir süreçle, 1.Hüküm yargılaması ve 2. Yaptırım saptama yargılaması (sentencing) ile tamamlandı. İkinci evrede uzmanların yaptırım konusundaki görüş ve raporlarını sunmasına yer verildi.

Kesinlik/Belirsizlik

Yinelersek, bir karara varılması için maddi gerçeklerin mutlak kesinlik derecesinde kanıtlanması mümkün olmayabilir. Bu nedenle, karar belirsizlik koşulları içinde yapılmak zorundadır. Bu bağlamda maddi gerçeklerin ispatlanıp ispatlanmadığı gösterecek kanıtlama standardına da ihtiyaç vardır. Gerekli standart olasılık derecesi olarak belirlenmeli ve tüm davalar için aynı derecede olmamalıdır. Burada göz önüne alınacak husus, verilen karar yanlış olduğunda meydana gelecek zararın büyüklüğüdür. Nitekim ispat standardı geleneksel olarak hukuk ve ceza davalarında farklıdır. Hukuk davalarında hata riski taraflar arasında eşit olarak paylaşılırken, ceza davalarında hata riskini sanık lehine paylaştırılmıştır. Çünkü, yanlış bir kararla mahkûm edilme riski beraat edilme riskinden oldukça ciddidir. Bu konudaki değer yargısı ekseriya şu aforizma ile ifade edilmektedir: “Masum bir kişinin mahkûm olması yerine on suçlunun beraat etmesi daha iyidir.” Savcılık sanıkların suçluluğunu makul kuşku ötesinde ispatlamakla yükümlüdür. Şunu da belirtmek gerekir ki, bu standart “tüm kuşkular ötesi” olarak genişletilmemiştir. Aksi takdirde pratik olarak hiçbir sanık mahkûm edilemez olacak idi.7

Diğer bir anlatımla, ceza yargısında “delil serbestisi” ilkesi ile insanların hakikati bulmaya muktedir olduğu inancı hakim olmakta ise, bu inançla hâkimlerin delil (örneğin itiraf veya kimlik) değerlendirme- sinde hata edilebileceği de kabul edilmektedir. Kanıt değerlendirilmesi yüksek bir standart sergilediğinde hükmün kabul edilebilirliği de gelişebilecektir. Mahkûmiyet için en ufak bir kuşkunun bulunmaması ve kanıtlara dayalı ispatın inandırıcı ve kuşkuları giderici bir kesinliğe ulaşması gerekmektedir. Kuşkusuz, bu kesinlik %91,1 olabilir ama %100’ lük değildir.8

Tarafsızlık ve Hakikat

Güvenceler açısından, savcı ve hâkimlerin tarafsızlığı yalnızca normatif güvence altına alınmakla kalmayarak, makul bir gözlemcinin de görebileceği açıklıkta olmalıdır-aleniyet. Yargılama sürecine egemen olan bu koşullar âdil yargılamanın temel öğelerini oluşturmaktadır. Bu amaç değerleri sağlamak üzere "çapraz sorgulama"ya başvurulması da gerekmektedir.22

Öte yandan, ampirik sosyal bilimciler genellikle veri kümeleri adı verilen büyük, bilgisayarlı bilgi dizileri halinde veri toplayıp analiz ederek dünyayı keşfederler. Genellikle çeşitli sosyal olguların nedenlerini ve sonuçlarını belirlemek için farklı değişkenler kullanarak regresyonlar (değişkenler arasındaki ilişkileri tahmin etmek için kullanılan istatistiksel bir teknik) yürütürler. Elbette, dünyadaki gerçekleri keşfetmenin başka biçimleri de vardır.

İşte daha yaygın olan birkaç gerçeği saptama yönteminden söz etmenin amacı, hukukta gerçekleri belirleme konusundaki karakteristik yönteminin evrensel olmadığı ve hukukun kendi amaçları için bilmesi gereken şeyler de dahil olmak üzere, bir şeyler hakkında bilgi edinmenin tek bir yolu olmadığı gerçeğini vurgulamaktır. Nitekim, genel hukuk dünyasında hukukla ilişkilendirdiğimiz gerçek bulma yöntemleri -hâkimin kararını dayandırmak için sahip olduğu her türlü bilginin taraflarca sağlandığı çekişmeli davalar-evrensel değildir.

Devletin, ceza hukuku tarafından korunan gerçek olgulara dayanarak karar verme çıkarı, ceza yargılamasının hakikate odaklanmasıyla örtüşmektedir. Ceza kararları, makul bir süre içinde ve mevcut delillerle ortaya çıkarılabildiği ölçüde hakikati yansıtmalıdır. Hâkimler ceza davalarını uydurma veya "pazarlık konusu" olgulara dayanarak sonuçlandırırlarsa, yalnızca kararlarını gerçek olgulara dayandırma genel yükümlülüğünden vazgeçmekle kalmaz, aynı zamanda tanıkların gerçeği söyleme yükümlülüğünü de reddederler; çünkü hükmün gerçeğe dayanıp dayanmamasının genel olarak bir önemi yoksa, bir tanık neden yalancı şahitlikten cezalandırılsın ki?

Öte yandan, yargının kirlenmesi de söz konusu olabilir. Bir yargı, duygu veya davranış bilinçsiz veya kontrol ötesi aklı süreçlerle ön yargılı olduğunda akıl kirlenmesine tanık olunmaktadır. Bunu önlemek üzere şu dört koşulun yerine getirilmesi önerilmektedir: 1) Kişilerin istenmeyen akli süreçlerden bilinçli olmaları sağlanmalı; 2) Hatayı düzeltmek üzere motive edilmeleri; 3) Yeterince motive ile ön yargının yönü ve kapsamından bilgilendirilmeli ve 4) Ön yargıları düzeltmek üzere akli süreçleri yeterince kontrol yetisi oluşmalıdır. Ne var ki, bu yeti son derece sınırlıdır.9

Çapraz Sorgulama

Yeni ceza siyaseti ile ceza yargılama sistemine giren çapraz sorgu (CMK 201) yargılamanın dinamosu niteliğindedir. Yasa yapıcı, bu dinamikle, eşitlik ilkesi ve diyalektik yargı ilkesini yaşama geçirerek, bunlar üzerinden yargılama konusu nesnenin, tartışmaya katılan birinin avantaj sağlamasını önlemekten başka, nesnenin gerçek ve doğruluğunu sınayacak olanak ve kolaylıklardan yararlanmasını da güvenceye almayı amaçlamıştır. Çapraz sorgulamada önemli olan olaylara bizzat tanık olanları, gerçekleri bilenleri sorgulamak; hâkimin, hatalı ve zayıf noktaları fark etmesini sağlamaktır. Hedef, sağlanan eşitlikle gerçeği olabildiğince yakalamaktır. Anılan madde de savcı, avukat veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukatın; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan veya hâkim aracılığıyla soru yöneltebileceği belirtilmiştir.

Çelişme ilkesi, eşitlik ilkesi ile yaşama geçirilebilir (silahların eşitliği). Uygulamada ise, bu gerçeğin bilincinden çoğu kez yoksunluk söz konusu olmaktadır. Burada algı zayıflığını yaratan yasama değil, çapraz sorgunun getirilerini yeterince kavramamış uygulamadır.

Yargılamanın kara kutusu niteliğindeki tutanaklar (tutanak fetişizmi), çapraz sorgu hükümlerinin uygulama tarafından askıya alındığını kanıtlayacak yeterliktedir. Adil yargılanma hakkının yorumuyla edinilen bu ilkelerin, ne denli yaşam bulduğu, yargılamaya ne denli hükmettiği sıradan bir araştırmayla anlaşılabilir. Toplu mahkemelerde üye hâkimlerin doğrudan soru sorma yetkisi duruşmayı yöneten başkanın keyfi uygulamalarına takılmakta, hâkimler katında başlayacak diyalektik nesnesini kaybederek, hukukun adalete dönüşmesinde ihtiyaç duyulan katkının yapılamadığı görülmektedir. Çapraz sorgu bu yönüyle hükme malzeme taşıyan bir arter ya da bu arterin taşıdığı alüvyondur. Varlığını gerçeği besleyecek mineralin tedarikine özgülemiştir.

Bilirkişilik

Kural olarak yargı hakkı, hâkim tarafından kullanılmakta ise de yargı kültürümüze mal olan bilirkişi uygulaması ile bu hakkın bilirkişi tarafından mı kullanılır hale geldiği tartışma konusu edilmektedir. Ne var ki, objektif ve doğru veri (fact) toplama, adil bir kararın temelini oluşturmaktadır. Bilirkişiler yargı sistemindeki hâkimlere ve diğer karar vericilere karar verme konusunda yardımcı olmaktadır. Her yargı kararının temel dayanağı olan bilgi toplamayı desteklerler. Bazen yalnızca hâkime destek vermekte; bazen kendi araştırmalarını bile yapmaktadırlar.

Bilirkişi incelenen konu hakkında bağımsız kalmalı ve her iki tarafla olan ilişkilerde de tarafsız olmalıdır. İşlem öncesi aşamada özel bilirkişi görüşü hazırlamak üzere bir tarafça görevlendirilmesine izin verilmemelidir. Ayrıca kişinin bir tarafla çıkar çatışması izlenimi uyandıracak şekilde yakın kişisel ilişki içinde olması da yasaklanmalıdır. Görüşünün potansiyel kişisel çıkarlara göre değil objektif olarak verildiğini garanti etmelidir. Bağımsızlık ve tarafsızlık genel ilkelerine uyulmalı ve uyulmalıdır.

HUMK 275. maddeye göre; görülmekte olan bir davada özel bilgi ve uzmanlık gerektiren sorunların çözümü için hâkim o konunun uzmanı kişilerden oy ve görüşünün alınmasına karar verebilmektedir (CMK 63. maddesindeki ifade hemen hemen aynıdır). Ne var ki, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi dinlenemez. Uygulama bu normatif eksen üzerine oturtturulamadığından, davaların çoğu bilirkişiye havale edilmekte, hukuki konularda da bilirkişiye gidilmekte; verilen raporlar da çoğu zaman, tartışılmadan karar olarak açıklanmaktadır (Bilirkişi saltanatı).10

6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu, Adalet Bakanlığında Bilirkişilik Daire Başkanlığı kurulması ve işlevi, Bilirkişilerin Uyacağı Rehber İlkeler ve Bilirkişi Raporlarında Bulunması Gereken Standartlar bilirkişilik kurumu açısından önemli gelişmeler ise de, iş güvenliği uzmanlarının bilirkişiliği üzerine yapılan iki araştırma dışında 5018 Sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu 5. maddesi g bendi uyarınca ekonomik veya sosyal verimlilik ilkelerine uygun olarak maliyet-fayda veya maliyet-etkinlik ile gerekli görülen diğer ekonomik ve sosyal analizlerin yapıldığına tanık olmadım.11

“Bilirkişi seçimi hâkime veya savcıya ait ise de, uygulamada bilirkişi seçimi mahkeme yazı işleri müdürleri tarafından yapıldığı ve bu seçim yapılırken bilirkişilerin temel ve alt uzmanlık alan ölçütüne göre değil “bildik-tanıdık olma” ölçütünün dikkate alındığı vurgulanmaktadır (TEPAV, 2016: 3) Bilirkişi komisyonlarında görev alan bilirkişilerin hazırladıkları farklı raporların komisyon içinde bulunan diğer bilirkişiler tarafından imzalamaya zorlanabilmesi hazırlanan raporun şeffaflığını riske atabilmektedir. Bu çalışma sonucunda bazı iş güvenliği uzmanlığı bilirkişilerinin, taraf avukatları veya dava taraflarınca baskıya maruz kaldıkları belirlenmiştir. Adli makamlar sicile kayıtlı olmayan bilirkişileri görevlendire- bilmektedir.” (Onur Doğan ve Ahmet Mahmut Kılıç).

Yeni düzenlemede bilirkişi raporunun yazılı veya sözlü olarak eleştirilmesi, itiraz ve şikâyete uğraması mümkün olduğu gibi, tarafların bilirkişinin yargılamaya davet ederek yüz yüze ve doğrudan dinlenmesini, raporunun sorularla gerçek ve doğruluğunun sınanmasını isteme hakları vardır: CMK) m. 201 (1) ve (HMK) m. 152 - (1). Bilirkişinin kişiliği, kimliği, sıfat, görüş ve yorumları konusunda taraflar- da haklı bir endişe veya kuşkunun oluşması olasıdır. Şüpheleri aşmak görünen adaletin beklentisidir. Çelişmeli yargılanma hakkı hem iddia hem de savunmaya diğer tarafça sunulan görüş ve deliller hakkında bilgi sahibi olma ve görüşünü söyleme anlamına gelir. Bu hak, varlığını özgür, eşit ve hakkaniyete uygun muhakemeye borçludur. Çelişme yargılama üzerindeki tasarruf hakkının yarışarak kullanılması anlamına gelir. Özetle, adil yargılanma ilkesine saygı gösterilerek tarafların bilirkişileri çapraz sorgulamalarına da izin verilmelidir. Tüm sorun bu düzenlemelerin de facto gerçekleşip gerçekleşmediğidir.

Örf ve âdet hukukunun egemen olduğu çoğu ülkelerde olguların tespiti, tarafların delil sunma sorumluluğunun öncelikli olduğu çekişmeli yargılama usullerinin, tek olmasalar bile, gerçeği belirlemenin değerli yolları olduğuna olan inanca dayanır. Tıpkı ifade özgürlüğü sistemi için öne sürülen argümanlardan birinin, gerçeği ortaya çıkarmanın iyi bir yolunun karşıt fikirlerin çatışması olduğu varsayımına dayanması gibi, çekişmeli yargılama süreci de benzer varsayımlara dayanır. Taraflarca delillerin ortaya konulması, bu delillerin çapraz sorgulamaya tabi tutulması ve ardından gerçeğin, ya da en azından elde edebileceğimiz en yakın tahmininin ortaya çıkmasına izin verilmesi söz konusudur.

Adli Tıp

Adli tıp disiplinlerinin tümü hakikatle olan olasılık ilişkisi üzerine saptamayı içermektedir. Bu temel hususun adli sistem aktörlerince anlaşır olması gerekmektedir. Bu bulgular bazen doğru olabilirse de bu yöntemlerin her zaman doğru olacağı vurgulanamaz. Her kanıt biçimine ilişkin belli bir olasılık olduğu kabul edilmelidir. Görgü tanıklarına ilişkin kararları da içeren adli tıp kararları geniş ölçüde edinilmiş duyusal bilgiye dayalı bulunmaktadır.

Adli tıptaki bilirkişilerce düzenlenen raporların meslektaş incelemesi (peer review) süzgecinden geçirilmesi ilkesel bir uygulamaya dönüştürülmelidir. Adli hatalar, güvenilmez veya geçersiz olan adli kanıtlara dayalı mahkumiyetleri ve yanıltıcı uzman tanıklığını içermektedir. Ayrıca, uygulayıcılar tarafından yapılan hataları ve bazı durumlarda adli tıp analistlerinin suistimallerini de içerir. Bazı durumlarda, mahkûmiyet anında genel olarak kabul edilen bilimsel tanıklık, o zamandan beri disiplinlerdeki yeni bilimsel ilerlemeler tarafından zayıflatılmıştır.

Adli tıp uzmanları yargıya DNA analizi, kan analizi (toksikolojiyi içermekte), parmak izi analizi, kan lekesi model (pattern) analizi ile yardımcı olmaktadır. Mahkemeye sunulan raporun sıhhat ve doğruluğu önemli olup; bu doğruluk uzmanın ne derece deneyimli olduğu yansıtmalıdır. Kişinin bu türden 10.000 raporlama yaptığını söylemesi yeterli değildir. Uzmanın 10.000 raporlama yapması hiçbir şey ifade etmez. Tümü de hatalı olabilir. Bu nedenle yazılan her rapor veya işin eleştirel açıdan kontrol edilmesi ön görülmelidir. Nitekim, FBI’in 268 saç kılı üzerinde yaptığı tespitlerin 257’sinda (%96’si) teknolojinin adli kanıtı yanlış yorumladığı ortaya çıktı. Burada sorulacak önemli soru, kanıtın nasıl ve ne zaman elde edilmiş olduğudur. Kuşkusuz, adli tıpta bir sorun olduğu ve bunu da teknolojinin çözemeyeceği gerçeğidir. Adli bir kanıtın taksiye bindiğinizde, bir elbiseyi denediğinizde size bulaşmış olabileceğini asla göz ardı edilmemelidir.

Öte yandan, kanıtı inceleyen uzmanın yargısı öznel olduğunda yargı objektif/bilimsel olmamaktadır. Uzmandaki önyargı-eldeki bilimsel veriyi öyle yorumlayarak beklentilerle veya önceki teorilerle uyumlu olması eğilimindedir. Bu yaklaşım

· Analizci uzmanın özel bir sonuç bulmak üzere motive edilmesinde, ve

· Değerlendirilen veriler muğlak veya farklı yoruma tabi olmasında oldukça etkili olmaktadır.

Kuşkusuz, bilimsel kanıt bağlamsaldır ve suçlunun kimliği, suç mahallindeki varlığı veya suç vasıtası olan obje ile ilişkisi konusunda kanıt oluşturabilir. Yalnız bilimsel kanıtın suçun manevi unsuru, zaruret hali, haklı savunu veya mağdurun rızasının yokluğu gibi cezai sorumluluğun öteki öğeleri üzerinde çok az veya genelde hiçbir değer taşımamaktadır. Diğer bir anlatımla, tipik olarak, yoruma müsait geniş bir alan bulunmaktadır. Bu konudaki en önemli panzehir bilirkişilerin duruşmada sorgulanması, çapraz sorguya tabı tutulmasıdır. Ne var ki, bu tür uygulama de facto yaygınlıktan yoksun bulunmaktadır.

Tüm bu niteliklerin derdest davaya ilişkin olduğu saptanmalıdır. Bilirkişiler uzmanlığı sorulan husus hakkında bilimsel araştırmaları irdeleme yeteneğine sahip olmalıdırlar. Tüm bunların üstünde, bilirkişice sunulan kanıtın araştırmada saptandığı kanıtlanmalıdır.12 Klinik bulguları sergileyen saptamalar bu türdendir. Yalnız uzmanlık statüsü bir kişiyi karanlık noktalardan örneğin olayın ötekini yüzünü inceleme başarısızlığından koruyamaz.13 Adli hataya etkili şu on faktöre işaret edilmektedir: Sanığın yaşı ve sabıkası, ceza yoğunluklu yaklaşım, Brady ihalleri (savcılıkça sanık lehindeki kanıtların sunulmaması), adli tıp hatası, avukatlık ve savcılıkça zayıf bir hizmet sunulması, aile savunma tanığı, kimlik belirlemede hata, görgü tanığı olmayan birinin yalanı.

Hâkimlerin Yanılması

Davalar, kuşkusuz, farklılık göstermekte; iki dava birbirine tamamen benzememektedir. Sonuç olarak hâkimlerin verdiği her karar doğru değildir. Bu bağlamda karar verme süreçlerindeki kalıpları, olayın gerçeklerinin, verilen nihai kararla tutarlı olup olmadığının irdelenmesi de önem arz etmektedir. Verilere bakıldığında, son on yıl içinde temyiz edilen ceza hükümlerinde bozma ortalaması %29’dır. Kararlardaki yanılgı payı Yargıtay için de geçerlidir. Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen onama kararlarındaki son on yıllık ortalama %19’u bulmuştur.

Yargıda ideal hata oranı sıfır ise de gerçeği yansıtmayan kanıtlara dayalı adli hatalara tanık olunmakta- dır. Bu adli hatalar veya suçlunun hak ettiği cezadan az veya fazla cezaya mahkumiyeti kitle psikolojisi üzerinde tahripkâr etkiler yaratmaktadır.14 Bu nedenle, ceza adaleti sistem performansının “yıllık mahkûmiyet oranı” ile değil ve fakat “adli hata sayısı” ile ölçülmesi yerinde bir yaklaşım olabilir. Adli hatalar genelde soruşturma evresinde savcılık performansıyla yakından ilişkili bulunmaktadır. Temel sorun, CMK 160/(2) maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısı “şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür” normunun hukuk eğitiminde ve uygulamada ne derece ciddiye alındığı; ceza adaleti sisteminin (CAS) “hakikate mi yoksa mahkumiyete mi odaklandığıdır? Amaç değer hakikat ise, odaklanmanın ne derece olduğu, kuşkusuz, önemli olmaktadır.15

Dinleme ve Gözlem

Bilgi toplamada gereken temel beceriler dinleme ve gözlemdir. Bu ifadeden bazı alt kurallar çıkar:

(1) Bir hâkim sürekli sözünü kesiyorsa gerçekten dinlemiyor demektir. Gerçek bir dinleyici, açık fikirlilikle dinler.

Bu, hâkimin ara sıra sözünü kesmemesi gerektiği anlamına gelmez. Davayı doğru yoluna sokmak veya mümkün olduğunca kişilerin fikir ayrılığına düşmemesini ya da tanığın yanlış anlaşılmamasını sağlamak için bunu yapmak son derece uygundur. Ancak, davayı inceleyenler, mümkün olduğunca tanığı kendi performansına göre değerlendirmelidir.

(2) Hâkim, tanığa sürekli bakmasa da tanığın beden ve göz dilinin öneminin sürekli farkında olmalıdır. Bu, yalnızca tanığın mahkemenin arka tarafında sürekli olarak eşine bakıp onay vermesi gibi bariz ipuçlarını değil, aynı zamanda şüpheli bir konu hakkında avukatıyla göz teması kurmaması gibi daha az belirgin işaretleri de ortaya çıkaracaktır.

(3) Delil kuralları, yanlış bir sonuca yol açma eğiliminde olan materyallerin değerlendirme dışı bırakılması için uzun yıllara dayanan deneyimlerle geliştirilmiştir. Dolayısıyla, kesinlikle kabul edilemez olan materyaller, avukatın yetersizliği veya başka bir nedenle delil olarak kabul edilebilse de kullanımı dikkatlice değerlendirilmelidir.

Gerçekleri ortaya çıkarmanın büyük ölçüde insan tanıklığına dayandığı her zaman unutulmamalıdır. İnsan doğası gereği, gerçeği, yalnızca gerçeği ve gerçeğin tamamını anlatmaya çalışan bir tanık bile güvenilmez olabilir. Bu konuda epeyce yayın mevcuttur.16

“Falsus in uno, falsus in omnibüs/bir şeyde yanlış, her şeyde yanlış” sözünde, bir konuda yalan söylediği ispatlanan bir tanığın, diğer tüm konularda yalan söylemeye istekli olacağı görüşü dile getirilmektedir. Bu, kasıtlı bir yalan için geçerli olabilir, ancak bir konuda ifadesine inanılmayan bir tanığın tamamen inanılmaması gerektiği genel olarak doğru değildir. Bir kişinin bir açıdan yanlış olması gereken bir ifade vermesi, ifadesinin genel olarak güvenilmez olduğu anlamına gelmez; ancak hata, güvenilirliği zayıflatır.17

Önyargılı Muhakeme

Önyargılı muhakemeye değinmekte yarar vardır. Bu muhakemeye özgü beş mekanizma vardır. Bu mekanizmaların bilinci önyargılı muhakeme süreçlerinin saptanmasında yardımcı olabilir. Bu mekanizmalar bağımsız, tikel veya birlikte, çoğul olarak da çalışabilirler.

1. Seçilmiş bağlam stratejisi. Seçilen bir sonuçla kanıtların uyumunu sağlamanın bir yolu, belirgin bir hipotezi vurgulayacak şekilde araştırmayı çerçevelemektir-Olumlu test stratejisi/ onaylayıcı önyargı. Bu strateji, hipotez doğru ise, var olması beklenen niteliklerin aranması olarak tasvir edilmektedir. Örneğin, dedektifin varsayımları onaylatıcı nitelikte suçluluk olasılığına yüksek oranda işaret eden sorularla zanlının sorgulaması bu strateji ürünü olmaktadır.

2. Seçilmiş sunu. Özel sonuçlara erişmenin diğer bir yöntemi de seçili hipotezi test etmek üzere hangi kanıtın incelenmesi gerektiği kararıdır. Yapılan araştırma, insanların kendi odaklandıkları hipotezi onaylayan bilgiyi seçerken, uyumsuz olan bilgiyi göz ardı etmek eğiliminde olduğuna işaret etmektedir. Bu model bir toplumdaki insanların basın ve haber kanalları seçiminde oldukça belirgin olmaktadır. Tecrübi kanıt, insanların kendileri hakkında olumsuz bilgi yerine olumlu bilgi arayışında olma olasılığının fazla olduğunu sergilemektedir. Seçilmiş sunu yöntemi özellikle ceza soruşturmalarında (ekseriya var olan) veri kıtlığı söz konusu olduğunda oldukça akut olmaktadır. Seçicilik, karşıt hipotezi dışlayıcı biçimde aktif olarak kanıt arayışı olarak da ortaya çıkabilir.

3. Seçili ve özenli inceleme. İstenilen sonuçlar, elde edilen bilginin sıhhatini ölçüm standardını değiştirerek de elde edilebilir. Kişiler, araştırma sonuçları ile uyumlu olmayan bilgiyi özenle incelerken, uyumlu bilgiyi incelemede pek rijit davranmama eğilimindedirler. Bir zekâ testinden arzu edilmeyen bir sonuç aldığında kişiler o testin geçerliliğini tartışma konusu yaparken, arzu edilen bir sonuç alındığında ise, geçerliği kabul görmektedir. Yine tıbbı bir tanı testinde kişinin hastalığa yatkın olduğu saptandığında sonucu kuşkulu görürken, böyle bir işaret olmadığında ise sonucu hemen benimsemektedirler.

4. Önyargılı değerlendirme. Adil yargılanma hakkı gereği değerlendirmenin objektifliği her soruşturma sürecinin olmazsa olmaz niteliğidir. Mesleki dayanışma gereği doktor bilirkişilerin doktor zanlılar hakkında tıbbi jargonla objektiflikten uzaklaşmaları hiç de olağan dışı değildir. İşte kanıtın çarpıtılarak değerlendirilmesi bu mekanizmayı oluşturmaktadır.18

5. Seçici sonlandırma. Sınırlı sayıdaki bazı araştırmalar, insanların önem verdiği hipotezleri destekler yeterli miktarda kanıt bulduklarında soruşturmayı sonlandırma eğiliminde olduğuna işaret etmektedir. Bu da kolluk soruşturmalarının olgunlaşmadan sonlandırılması anlamına gelmektedir. Bu durum, özellikle, kolluğun hipotezlerini çürütecek bilginin yeterince irdelenmek sizin sonlandırılması riskini de beraberinde getirmektedir.19

Vicdanî Kanaat

Hâkimlerin yalnızca hukuka ve vicdani kanaatlerine göre mi karar verdikleri? Yoksa yapay zekalı bir otomat olarak MK=NxO formülü 20 mü söz konusu olmaktadır?

Ceza davalarında “hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilir. Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir” (CMK md. 217).21 Vicdani kanaat terimi artık esrarengiz bir kavram olmaktan mutlaka çıkarılmalı; hükümle kuşkular yenilerek evrensel gerçek yakalanmalı ve gerekçesiz kanının vicdani kanı olamayacağı bilinmelidir.

Vicdani kanaat, karşı düşünceyi tümüyle ortadan kaldıran, hiç kimse tarafından şüphesiz ve mutlak bir şekilde kabul edilebilen kesin bir bilgi olmak zorunda değildir. Yaşam deneyimine göre yeterli ölçüde bir kesinlik yetişmekte ise de makul ve olası şüphe kanatın oluşmasını engellemektedir: Şüpheden sanık yararlanır (in dubio pro reo).

Yargı, önüne gelen konuları tarafsız bir şekilde, olgulara dayanarak ve hukuka uygun olarak, herhangi bir kısıtlama, uygunsuz etki, teşvik, baskı, tehdit veya müdahale olmaksızın, herhangi bir yerden veya herhangi bir nedenle doğrudan veya dolaylı olarak karara bağlayacaktır”.
Birleşmiş Milletler'in Yargının Bağımsızlığına İlişkin Temel İlkeleri

Perde Arkası

Adli süreç anlayışımız bir perde ile ayrılmış iki bölümden oluşmakta; bizler perdenin önündekileri görürken, arkasında bir şeyler olduğunu biliyorsak da çok azını bilmekteyiz. Adli karar alımında egemen olan model akli seçim teorisi ürünü olarak; hâkim mantıki olarak gerçekler, içtihatlar, yasalar ve Anayasa’dan mantıksal çıkarımlarla karara varan rasyonel bir aktör görünümü vermekte ise de gerçekler öyle mi söylemektedir? Karar alımında bazı hâkimler bir faktörü önemli görürken, diğer hâkimler o faktörü göz ardı ederek, ötekine odaklanmaktadırlar. Kuşkusuz, gerçeğin kalitesi, her zaman bir olayı aydınlatma amacına hizmet eden yargılamanın kalitesine bağlı olacaktır. Ceza yargılaması “gerçeği garanti etme yeterliliği” ve bunu sağlayan hukuka uygun hüküm vaat eder.

İşte hukukun gerçeği saptama yöntemlerini, başka bağlamlarda veya başka ülkelerde kullanılan veya kullanılmış olan diğer yöntemlerle karşılaştırmak, kuşkusuz, hukukça gerçek bulma yöntemini doğru bir bakış açısına oturtur. Dahası, gerçek bulma sistemini başka yöntemlerle karşılaştırmak hâkimlerin, değerlendirebilecekleri deliller konusunda yalnızca tarafların insafına kalmadıklarını, aynı zamanda çoğu insanın karar vericiyi etkileyen bir dizi bilişsel bozukluğa -önyargı, dikkatsizlik ve sayısız başka- eğilimli olduklarını hatırlatmaktadır. Hâkimler de tüm karar vericilerde gözlemlediğimiz bilişsel bozuklukların çoğuna maruz kalabilirler.

Hukuku yorumlayanlar ve uygulayanlar olarak hakimler de bilişsel yetersizlikler içinde olabilirler. Görgü tanığı ifadeleri, birçok insanın geleneksel olarak düşündüğünden çok daha az güvenilir ve DNA tanımlaması gibi güvenilir bilimsel yöntemler bile testleri uygulamak ve sonuçları analiz etmekle görevli insanların kusurlarına tabi olmaktadır. İşte hukuki gerçek bulma, gerçeği ortaya çıkarmak için çekişmeli yaklaşım sayısız soruna gebe olmakla kalmaz, aynı zamanda usul hukukundaki kurallar dizisiyle de çerçevelenir.

İnsanların başkalarının söylediklerini duymalarına sıklıkla önem versek de hukuk geleneksel olarak hâkimin bu tür söylenti delillerini dikkate almasını engellemiştir. Ve genellikle birinin geçmişte yaptıklarının, şimdi benzer bir şey yapıp yapmadığını belirlememize yardımcı olabileceğini düşünsek de "kötü karakter", "önceki kötü eylemler" veya hatta aynı tür suçtan önceki mahkumiyetlere dair bu delillerin çoğu tipik bir duruşmada hariç tutulur. Ne var ki, ceza usulü kanunu buna el vermediğinden sanığın adli sicil bilgisi dosyaya konulmakta ve sonuçta sanık aleyhine bir önyargı oluşmasına neden olabilmektedir.

Sonuç

Her nihai yargı kararının olgusal bir temeli vardır. Mahkeme, davanın kanıtlanmış olarak kabul ettiği olgularının hukuki sonuçlarını belirler. Olguların doğru bir şekilde belirlenmesi, bir kararın doğruluğunun gerekli, ancak yeterli olmayan koşullarından biridir.

Adalet sistemimizde, ilk derece mahkemelerinde tarihsel olarak olgusal sorular ve hukuki sorular arasın- daki ayrım vurgulanmıştır. Yargıtay, temyiz eden tarafın açık ve ağır basan bir olgusal hata göstereme- diği sürece, genellikle mahkemenin olgusal bulgularına itibar eder.

Anayasa tarafından güvence altına alınmış pek çok hak ve özgürlüğün korunması da ceza yargılama sistemi içinde olduğundan “ceza yargılaması Anayasa’nın sismografı” görevini ifa etmekte; suçsuz sanıkların mahkumiyetini önlemekte, CAS’taki aktörlerin davranışlarını biçimlendirmektedir. Hukuka aykırı itiraf ve onun tüm meyveleri dışlanmaktadır (Anayasa md. 38/6, CMK md. 148). Hâkim, önüne gelen davada olguların gerçekten gerçekleşip gerçekleşmediğini veya doğru olup olmadığını, elde edilen kanıtlar toplamından oluşan “makul bir hikâyeye” bağlı olarak karara varacaktır. Hikâye yeteri kadar makul ise, gerçek olduğu kabul edilebilir. Doğruluk gerçekten doğmaktadır.

Ceza yargılamasında bir tarafta nesnel dünyanın varlığı; öte yandan, tüm algıların öznelliği karşısında gerçeklere/ hakikate ulaşıldığı nasıl saptanmaktadır sorusu güncelliğini korumaktadır. Bu durumda “adaletin” psikolojik gerçekler karşısında sınanması zamanı gelmedi mi? Hâkimler aldıkları hukuk eğitimi ile halktan farklı bir karar verme yetisine mi sahiptirler? Hâkimler, halktan düşünce, muhakeme ve karar almada farklı bir görüntü mü vermektedirler? Davada olguların saptanması sürecinde, diğer mesleklerde bu tür işleri yapanlarla karşılaştırıldığında algılama süreçleri farklı mıdır? İşte tüm bu soruların yanıtları belirinceye kadar hâkimlere özgü özel bir hükmetme psikolojisi olup olmadığını bilemeyeceğiz.

Öte yandan, yargıdaki iş yükü ve temposu da objektiflik/tarafsızlığı etkileyebilmektedir.22 Yinelersek, fiziki güç gibi aklı güç de tükenmektedir. Arkası arkasına rasyonel karar vermek durumunda kalan hâkimlerde “aklı enerji” eksikliği bir yan etki olarak belirebilmektedir. İnsanlara özgü olan bu olgu sosyal psikolog Roy F. Baumeister’in “ego tükenişi” (ego depletion) olgusundan- öncesi Freud hipotezi olarak bilinen bir çıkarımdır. Teori, ben veya ego enerjisi transferini içeren akli faaliyetlere dayalıdır. Baumeister’in yaptığı bir seri testlerin verdiği en iyi bir örnek sabun gibi irade gücünün tükenebilece -ğidir. Ellerinizi defalarca yıkadığınızda sabun tükenir. Fiziki yorgunluk sonucu olarak beyin çaktırma- dan ve farkına varmaksızın kısa devreler yapmaya ve bilişsel düşünmeye az yer verme eğilimindedir.23

Sonuç olarak yargıda gerçeği yansıtmayan kanıtlara dayalı adli hatalara tanık olunmakta; bu adli hatalar kitle psikolojisi üzerinde tahripkâr etkiler yaratmaktadır.24 Bu bağlamda en önemli hususta hâkimlerin zihinlerini nasıl yöneteceklerini öğrenmeleridir.25

Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel

-------------

1 Bkz. Good judgment YouTube, Predicting Judicial Decision making with Machine YouTube

2 Türkiye Adalet Akademisi. Yargıtay Ceza Daireleri Uygulamasında Sıklıkla Rastlanan Bozma Sebepleri

3 Kanıt hukuku, bir mahkemede olgusal araştırmayı yöneten kuralları belirler. Hukuk Fakültelerinde “kanıt” diye bir ders bulunmamaktadır.

4 "Japonya’da savcılık, diğer tüm örgütlerden daha fazla yaşam, özgürlük ve itibar kontrolüne sahiptir." İronik bir şekilde, bu önerme yaygın bir fikir birliği sağlasa da nedenlerini, sonuçlarını veya önemini araştırmak için çok az ciddi çaba sarf edilir. İronik olan, savcılığı biraz hava durumuna benzetir: Herkes bunu tartışır ama kimse bu konuda hiçbir şey yapmaz. The Japanese Way of Justice -Prosecuting Crime in Japan by David T. Johnson, Oxford, 2002.

5 “Suç yargılama süreci, duruşma aşamasında yaşandığı ileri sürülen olay, gerçek dünyada nasıl gerçekleşmişse, öylece yeniden canlı olarak yaşanıp duyumsanırsa tam doğruya ancak böylelikle ulaşılabilecektir.” Bk. S. Selçuk. Suç Yargılama Sürecinde Duruşma ve Görüşme/Oylama, İmge 2024, s.93, 115-116. Ayrıca bk. Marcus Stone. Proof of Fact in Criminal Trials, W. Green& Son Ltd. 1984: Bu kitapta ceza davalarında olguların nasıl ispatlandığına dair sistematik ve kapsamlı bir analiz sunulmaktır: ss.243-265. Bk. Judging – Determining Facts – Judge P I Lakatos SC

6 Yargılama sürecinin verimli bir şekilde işlediğini hangi anlamda söyleyebiliriz? Mahkeme verimliliğinin ölçülmesi ve değerlendirilmesi için ilgili kriterler nelerdir? Mahkemeler verimli bir şekilde çalışmaya çalışmalı mıdır ve bu ne ölçüde mümkündür? Bir yargı sürecinde "verimlilik" ve "adalet" kavramları arasındaki doğru ilişki nedir?

7 Ayrıca bkz. Project on Strengthening Judicial Ethics in Turkey Expert Review of Relevant European Standards and Practices on Prosecutorial Ethics, Expert Report by Edmondo Bruti Liberati Former Chief Prosecutor, Milan, Italy 27/07/2016. Ayrıca bkz. C. Engel ve W.Güth. Modeling a Satisficing Judge, Max Planck Society, 4 Ekim 2015. Hukuk düzenleri özel hukuk ihtilaflarında ispat standardı bakımdan ayrılmaktadır. Bu alandaki bir örnekle konuya sergileyelim. Rock konserine giden bir kişi kulağındaki hissettiği ağrı nedeniyle ertesi gün doktora gittiğinde, doktor kulak zarı yırtılması teşhisi koyuyor. Konseri organize eden şirket müzik gürültü sınırı aştığında sorumlu olacaktı. Ne var ki konser sırasında kayıt yapılmadığından gürültü seviyesi ihtilaf konusu oldu. Soru, mahkemece davacı lehine mi yoksa davalı lehine mi karar vermelidir? Alman Yüksek Mahkemesi kayıt yapma görevine dayanarak davacı lehine kadar verdi. BGH March 13, 2001, Neue Juristische Wochenschrift 2001, 2019.

8 Ian Hunt The Hon Mr Justice Mostyn. Probability reasoning in judicial fact-finding. Crime and Criminal Justice in Modern German

22 Çapraz sorgu, gerçeğin keşfi için var olan en güçlü hukuki motordur. İki ucu keskin bir kılıç olan çapraz sorgulamanın amacı 1.İfadeyi nitelendirme veya açıklama ve 2. Tanık/ bilirkişileri, önyargı, tarafgirlik nedeniyle, çürütmektir. Çapraz sorgulamanın ilkeleri ise şöyledir:

1.Esasa girilmesi; 2.Kısa sorular sorulması ve basit kelimeler kullanılması; 3.Yalnızca yönlendirici sorular sorulması; 4. Tanığa sorulacak her sorunun bir amacı olması; 5.Yanıtını bilmediğin sorunun sorulmaması; 6.Yanıtın dinlenmesi; 7.Tanıkla kavgaya girilmemesi; 8.Tanığın açıklamasına izin verilmemesi; 9.Direkt sorgulamada ifadenin tekrarına izin verilmemesi;9. Verilen yanıtın sağ duyuya aykırı olduğunun vurgulanması ve 10.Vurucu darbenin sona saklanmasıdır.

Çapraz sorgunun türleri ise 1. İşbirlikçi ve 2. Yıkıcı olup, ikinciye birinciden sonra girişilmelidir. Sorulacak sorular ise, “Evet”, “Hayır” veya “Bilmiyorum” yanıtını alacak şekilde formüle edilmelidir. Yalancı tanıklık bağlamında ise, önceki ifadelerdeki tutarsızlıklar, gerçeğe aykırı beyanlar, ahlaki davranışı ve adli siciline ait bilgiler-sahtekarlık, yalan beyan türü suçlar ortaya konulmalı- ve özetle tanıkların güvenirliği sorgulanmalıdır. Yargılamanın kara kutusu olan tutanaklara bakıldığında çapraz sorgulamaya çok az başvurulduğu görülmektedir. Ayrıca bkz. D.Shame Read. Winning at trial, Nıta. Farklı ülkelerde tanık olarak arkadaşınızı “yedirtir mi yetirtmez misiniz” sınavı için bkz. M.Y. Yılmaz. Hürriyet (25/10/2013), s.19. Mustafa Tören Yücel. Hakikati Anlama-Önyargılar (Understanding the Truth-Prejudices) HukukiHaber

Ayrıca bk. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezSorguSonucYeni.jsp

9 Bk. T.D. Wilson ve N. Brekke. “Mental contamination and mental correction of unwanted influences on judgments and evaluation” Psychological Bulletin 116/1 ss.117-42. Ayrıca bkz. E.Peer ve E.Gamliel. “Heuristics and Biases in Judicial Decisions” Court Review, Vol. 49, ss.114-118.

10 Guidelines on the role of court-appointed experts in judicial proceedings of Council of Europe’s Member States Document adopted by CEPEJ at its 24th Plenary meeting (Strasbourg, 11–12 December 2014). Çetin Aşçıoğlu. Yargılama Çalışmalarında Bilirkişi Sorunu ve (Hukuk Davalarında) Nitelendirmede Bilirkişinin, TBB Dergisi, 1992/8, ss. 349- 371. Ayrıca bkz. Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı:2018/152 Karar Sayısı:2020/11 Karar Tarihi: 19/2/2020 R.G. Tarih-Sayısı:15/4/2020-31100. 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu- Kabul Tarihi 3/11/2016. Ayrıca Bkz. CEPEJ) Guidelines on the role of court-appointed experts in judicial proceedings of Council of Europe’s Member States Document adopted by CEPEJ at its 24th Plenary meeting (Strasbourg,11-12 December 2014). Çelik Ahmet Çelik “Yargıda bilirkişilik ve bilirkişilik kanunu hakkında görüşler” Hukukeğitim (30/10/2024): Anayasa’daki yargı ve yargıç bağımsızlığına aykırı olarak, yürütmenin bilirkişileri atayarak yargıyı denetim ve baskı altına alması doğru mudur? “Bilirkişi seçimi konusunda yargıçlara sorumluluk özgürlüğü tanınmaması, yargıç kimliğini yozlaştırır” (Çetin Aşçıoğlu). Ayrıca bkz. Arslan Bulut. Bilirkişiler “gizli tanık” mıdır? Yeniçağ (30/01/2025) Adalet Bakanlığı’nın seçtiği, eğittiği, atadığı bilirkişiler, hazırladıkları raporlarla, yürütmeden tamamen bağımsız olması gereken hâkimlerin kararlarına etki etmektedir.

11 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu - [email protected] Bilirkişilerin Uyacağı Rehber İlkeler ve Bilirkişi Raporlarında Bulunması Gereken Standartlar; 2020-2021 yıllarında bilirkişilik sicilinden ve listesinden çıkarılan kişi sayısı 99, geçici süreyle listeden çıkarılan 93, bilirkişilik yapmaktan yasaklanan kişi sayısı 15 ve uyarılan bilirkişi sayısı ise 44’ü bulmuştur. Ne var ki, veriler güncelleştirilmemiştir. Ayrıca bkz. H. Şeker. “Adli Belge İncelemesinde Bilirkişinin Rol ve İşlevi” Türkiye Klinikleri J.Foren. Med-Special Topics 2015, 1(1), ss.50-8. Ayrıca bkz. Adalet Bakanlığı. Bilirkişilik Temel Eğitimi-Katılımcı El Kitabı. Bilirkişiler dürüst, bağımsız, tarafsız (dolayısıyla objektif), yetkin ve güvenilir olmalıdır-TCK md. 276. TMMOB. Bilirkişilik Alanında Yaşanan Sorunlar ve Çözüm Önerileri Raporu Nisan 2019. Kaan Koçali. “Bilirkişilik Yapan İş Güvenliği Uzmanlarının Bilirkişilik Üzerine Görüşlerinin Değerlendirilmesi”, Sosyal ve Beşerî Bilimlerde Güncel Araştırmalar-I Haziran 2022. Onur Doğan ve Ahmet Mahmut Kılıç “İş Güvenliği Uzmanlığı Bilirkişileri Üzerine Bir Çalışma” Sosyal Güvenlik Dergisi, Cilt: 10, Sayı: 1 2020, ss.165-184:

12 Kanıtın “somut” niteliği veya “görünürlüğünü” güçlendiren fiziki kanıtın varlığıdır. Yargılayıcılar, fiziki kanıtı, görmeleri veya hakkında ileri sürülen savlar ve çıkarımların güvenirliğini doğrudan test edebilme nedeniyle yeğlemektedirler. Ayrıca bkz. ABD Federal Rule of Evidence 702; ABD Supreme Court Kararı: Daubert v. Merrell Dow Pharmaceutials (83 509 US 579,1993): Yüksek Mahkeme, bilirkişi ifadesinin bilimsel yöntem ve usullerle temellendirilmesi ve bilimsel geçerliliği olması gereğine değinmektedir. Böyle bir ifadenin “kesin” olması ihtiyacı olmasa da ilgili soruşturmaya veya derdest meseleye geçerli bilimsel bağlantısı olmalıdır. Mahkeme ayrıca aşağıdaki faktörlerin göz önüne alınmasını önermektedir:

1. İfadeye dayanak olan ilkeler ve yöntemin test edilip edilmediği veya test edilip edilemeyeceği-yanlışlanabilirliği;

2. Bunların meslek mensuplarınca irdelenip irdelenmediği veya yayına konu edilip edilmediği-meslektaş görüşü;

3. Bilinen veya potansiyel hata oranının kabul edilir olup olmadığı-hata oranı; ve

4. Dayanak olan temel ilkelerinin bilimsel toplumda genel kabul görüp görmediğidir-genel kabul görmesi. Ayrıca bkz. Vel v. Biggers (409 US 188/1972): Tanık ile gözlenen kişi veya nesne arasındaki mesafe gibi sorunları da kapsamaktadır.

13 Atamaları Adalet Bakanlığı tarafından yapılan, kolayca etki ve baskı altına alınabilen Adli Tıp Kurumuna ülkede ne derece güven duyulabilir? Ayrıca bkz. F.T. Yalabıyık. “Anglo-Amerikan ve Fransız Hukuklarında Bilirkişilik Kurumuna Genel Bakış” Hakan Pekcanıtez Armağanı vol. II, Dokuz Eylül Üniv. Huk. Fak. Derg. Cilt 16, ss.2115-2162.

14 2007-2012 yılları arasında CMK 141-144.maddeleri kapsamında (haksız arama, haksız yakalama ve haksız tutuklama) nedeniyle açılan dava sayı 9.219; davalardan 4.375’inde tazminat ödendiği ve toplam miktarın 45.141.135.- TL olduğu belirlenmiştir. Bkz. “Haksız tutuklamanın maliyeti 45 milyon” Milliyet (2204/2012) s.24,5 bin yıl önce yazılan Hamurabi Kanunu’nun 5. Maddesi içeriğini hatırlatalım: “Bir hâkim, bir davaya bakıp karara varırsa hükmünü yazılı olarak sunar. Daha sonra verdiği kararda bir hata ortaya çıkarsa ve bu kendi hatasından kaynaklanırsa o zaman davada onun tarafından kararlaş- tırılan para cezasının on iki katını öder ve halka ilan edilerek hâkimlik makamından el çektirilir ve bir daha asla hâkimlik icra etmek için oraya oturamaz.” (Hamurabi’nin hükümdarlığı sırasında ‘M.Ö. 1792-11750’ gelişen kanunlar).

15 Bk. Mustafa T. Yücel. https://hukukihaber.net/Ceza-Adaletinde-Adli-Hata-Bilinci

16 Professor Hazel Genn. ‘The tribunal is a relatively poor environment in which to make judgements about deceit from demeanour.’ Assessing credibility, Tribunals, Vol 11, issue 1. https://hukukihaber.net/Yalan-ve-Tanıklık-Psikolojisi

17 Çin Ceza Muhakemeleri Kanunu, dışsal ve nesnel bakış açısından bir dizi yasal unsuru içeren "nesnel ispat standardı"nı benimsemiştir. 2010 yılından bu yana, Çin'in ceza delil yasası, ispat standardına kademeli olarak "makul şüphenin ötesinde" kavramını dahil etmiştir. Bu giriş, orijinal ispat standardının aşırı idealleştirilmesi ve aşırı nesnelleştirilmesinin üstesinden gelmeye yardımcı olur ve "in dubio pro reo" ile benzer bir rol oynayabilir. Öznel ve nesnel unsurlar arasındaki ilişki konusunda bazı tartışmalar vardır. Ancak, öznel olanın ikincisine ne eşdeğer ne de daha düşük olduğu ve öznel olanın ikincisinin eksikliklerini giderme olasılığı olduğu görülebilir. Bu iki unsur, olumsuz gerçek bulma düzeyinde bütünleştirilebilir; yani "yetersiz delil" nesnel durumu "makul şüphe"ye eşdeğer kabul edilebilir. Hâkimin yeni ispat standardını kötüye kullanmasını önlemek için, öncelikle yargısal kararın bağımsız ve gerekçeli olması gerektiği gibi dışsal kısıtlamalar getirmek gerekir.

Sanığın suçsuzluğu ispat etmesi zorunlu değildir, ancak ispatlayabilir ve ispatlayamaması otomatik olarak suçlu olduğu anlamına gelmez. Başka bir deyişle, suçsuzluğu ispatlayan delillerin yokluğu, suçlayıcı delillerin varlığıyla aynı şey değildir.

Ancak, varsayım, tutuklama, arama ve el koyma gibi kesinlik yerine yalnızca bir dereceye kadar şüphe gerektiren ve doğası gereği bir kovuşturma ve müteakip yargılama durumunda varsayımı geçersiz kılabilecek delil olup olmadığını tespit etmeyi amaçlayan tedbirleri doğal olarak engellemez.

18 Bk. Mustafa T. Yücel. https://hukukihaber.net/Yargıda-Objektiflik-Tarafsızlık

19 Bk. S.M. Goldstein ve K.Savitsky. “Behavioral confirmation in the interrogation room: On the dangers of presuming guilt” Law and Human Behavior, 27, ss.187-203. Ayrıca bk. Anayasa Mahkemesi, ‘sübutu yani somut delil ile ispatı aramayarak, Anayasa’daki masumiyet karinesini kendisi ihlal etmiş oldu: “Sosyal çevre bilgisi ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin zaman içinde oluşan ‘ortak kanaatlerine göre ihracı istenen iki üye hakkında anılan yapı ile meslekte kalmalarıyla bağdaşmayacak nitelikte bağlarının olduğu değerlendirilmiştir” kararını verdi. F. Çalıkuşu. “İltisak, hukuksal bir terim değil...” Karar (23/07/2021).

20 MK-Mahkeme kararı, N-Norm, O-Olay

21 Vicdani kanaat terimi esrarengiz kavram olmaktan mutlaka çıkarılmalı; hükümle kuşkular yenilerek evrensel gerçek yakalanmalı ve gerekçesiz kanının vicdani kanı olamayacağı bilinmelidir. Bk. F. Erem. Diyalektik Açıdan Ceza Yargılaması Hukuku, Ank., 1986, s.349; F. Erem. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu (Şerh) Ank.,1996 s.490; S. Selçuk. "Ceza Adaletinde Bunalım-Ceza Yargılaması Diyalektiğinin Kurulması” Yasa Dergisi (Ekim 1985), s.1380; Mustafa T. Yücel. Adalet Psikolojisi, Ank., 2025. CANADIAN INSTITUTE FOR ADVANCED LEGAL STUDIES THE CAMBRIDGE LECTURES QUEENS’ COLLEGE CAMBRIDGE, 14 July 2023 The Art and Science of Judicial Fact-Finding Lady Rose of Colmworth DBE. Ayrıca bk. Michael S. Pardo. “The Paradoxes of Legal Proof: A Critical Guide”, Boston University Law Review, Vol. 99:233, 2019, pp.235-288.

22 E.Allan Lind ve Tom R. Tryler. The Social Pschology of Procedural Justice Plenum, New York, 1988; A. Lıenhard- D. Kettiger. Mahkemelerin Dava Yükü Yönetimi Üzerine Araştırma: Yöntemsel Sorular (Çev. İ. Aksel) Küresel Bakış, Yıl:1, Cilt:1, Sayı:1, Nisan 2011.

23 Bk. Mustafa T. Yücel https://hukukihaber.net/Yargılama-Sosyolojisi Davalar, kuşkusuz, farklılık gösterir; hiçbir iki dava birbirine tamamen benzememektedir. Yalnız karar verme süreçlerindeki kalıplar araştırılarak olayın gerçeklerinin, verilen nihai

24 Bk. Martin Rettenberger ve Axel Dessecker. Hapsedilmiş Ama Masum: Almanya'da Haksız Mahkumiyetler ve Hapis Cezaları, 1990-2016 için bk. https://doi.org/10.1177/0011128719833355: Veriler, 29 bağımsız davada haksız yere mahkûm edilmiş 31 kişiyi kapsamaktadır. En büyük grubu yanlış suçlamalar içeren davalar oluştururken, bazı haksız mahkumlar akıl sağlığı yerinde olmadığı gerekçesiyle suçsuz bulunmuş ve birkaç haksız mahkûmiyet de görgü tanığı yanlış teşhisi ve yanlış itiraflar nedeniyle meydana gelmiştir. Ayrıca, bazı durumlarda yanlış uzman tanıklığı da haksız mahkumiyete önemli ölçüde katkıda bulunmuştur. Ayrıca bk.S. Selçuk. Ülkemizde duruşmalar ve vicdani kanı (II) T 24 (25/06/2024); Ahmet Taşgetiren. “Hukukta rasyonalite ne zaman?” Karar (5/10/2023); Gökçer Tahincioğu. “Rüşvet çarkı, devlet çarkı ve iki çocuğu kurşuna dizenlerin kurtuluşu: Bari kravatını çıkartsaydınız” T 24 (23/09/2023); Mustafa T. Yücel. https://hukukihaber.net/Adli-Hata-Bilinci J. Verges. Adli Hatalar, Kitapyurdu, 2023.

25 Daniel Amen. Beyninizi Değiştirin Hayatınız Değişsin, Pegasus, 2021.