Yargıtay uygulaması ve doktrinde ifade edildiği üzere ödemek zorunda olmadığı bir borç ile tehdit edilen kimse, henüz aleyhine başlatılmış bir icra takibi olmasa bile takibe maruz kalabileceğinden menfi tespit davası açmakta hukuki yarara haizdir (Y.19.HD. 01.10.1999 T. E.2898 K.5464). Yüksek mahkeme borçlunun itirazı ile yapılmış olan ilamsız icra takibinin durması üzerine, henüz alacaklı tarafından itirazın iptali davası (İİK.m.67) açılmadan önce de borçlu tarafından menfi tespit davası açılabileceğini, bu aşamada borçlunun menfi tespit davası açmakta hukuki yararının bulunacağını vurgulamaktadır (YHGK. 20.02.2013 T. 19-780/258 ; Av.Talih UYAR, Menfi Tespit ve İstirdat Davası, 5.Baskı, Ankara 2022, s.114). Yargıtay bu kararının gerekçesi olarak, elinde itirazın kaldırılmasına olanak tanıyacak belgeler (İİK.m.68, 68a, 68b) bulunmayan alacaklının yaptığı icra takibinin itiraz ile durmasından sonra, alacaklı tarafından itirazın iptali davası açılmamış olsa dahi icra takibi konusunda oluşan belirsizliği gidermek isteyecek borçlunun, bu aşamada menfi tespit davası açabileceğini, bunda hukuki yararının bulunduğunu ifade etmektedir (YHGK. 18.01.2012 T. 19-622/9 ; Y.11.HD. 30.11.1982 T. 6501/7252 ; Y.19.HD. 11.07.2006 T. 1509/7543 ; Y.19.HD. 03.11.2008 T. 9384/10472 ; Y.6.HD. 17.07.2012 T. 5382/10713 ; Y.19.HD. 27.11.1995 T. 7875/10257 ; YHGK. 07.12.2011 T. 13-576/747).

Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 03.11.2008 Tarihli 9384/10472 sayılı kararında da aynı husus vurgulanmıştır; “…İcra takibine süresi içinde itiraz edilmesi kural olarak takibi durdurur ise de alacaklı tarafından itirazın iptali davası açılmadığı sürece, taraflar arasındaki ilişkinin kesin hükme bağlanması söz konusu olamayacağından, menfi tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunduğunu…”

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.01.2012 Tarihli 19-622/9 sayılı kararında; “…borçlunun borçlu olmadığını ileri sürerek ilamsız icra takibine itiraz etmesinin ancak takibin durmasını sağlayacağını, icra takibini ortadan kaldırmayacağını, takibin iptalinin ise menfi tespit davasının açılmasından sonra gerçekleşen bir sonuç olduğunu ve bu nedenle, davacının, takibe konu icra dosyasından dolayı borçlu olmadığının tespiti davası açmakta hukuki yararı olduğunu…”

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 25.02.2013 Tarihli E. 2013/972 K. 2013/3442 Sayılı Kararında; “…Bir davada hukuki yararın varlığının kabulü için talepte bulunanın hakkının tehlike altında bulunması ve verilecek bu tespit kararının bu tehlikeyi bertaraf edici nitelikte bulunması gereceği, haciz baskısı altında icra dosyasına kefaletin geçersizliği ve asıl borcun zamanaşımına uğradığından bahisle borçlu olunmadığının tespiti istemiyle açılan davada mahkemece görevli mahkemenin İcra Hukuk Mahkemesi olduğu ve davacının bu davayı açmakta hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, somut olayda davacı borçlu olmadığının tespitini istediğine göre uyuşmazlığın İİK'nun 72. maddesi uyarınca menfi tespit istemine ilişkin olduğu ve bu çerçevede bir karar verilmesi gerekeceği…”

Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 09.09.2013 Tarihli 9628/11929 sayılı kararında; “…Yapılan bir icra takibine itiraz üzerine alacaklı tarafından itirazın iptali açılması durumunda itirazın iptali davasının açılmasını beklemeden menfi tespit davası açmakta hukuki yarar bulunduğunun kabul edileceğini…” (Aynı yönde Y.19.HD. 06.01.2014 T. 17311/621 ; Y.6.HD. 17.07.2012 T. 5832/1071 ; Y.6.HD. 28.06.2012 T. 5833/9685 ; Y.6.HD. 28.06.2012 T. 5825/9682 ; Y.6.HD. 28.06.2012 T. 5835/9683 ; Y.6.HD. 28.06.2012 T. 5829/9684 ; Y.6.HD. 28.06.2012 T. 5831/9686 ; Y.6.HD. 28.06.2012 T. 5828/9687 ; Y.6.HD. 28.06.2012 T. 5824/9688 ; Y.6.HD. 28.06.2012 T. 5827/9689 ; Y.6.HD. 28.06.2012 T. 5834/9690 ; Y.6.HD. 28.06.2012 T. 5826/9691 ; Y.6.HD. 28.06.2012 T. 5830/9692).

Yine icra hukuk mahkemesi kararları, takip hukukuyla ilgili olup maddi hukuk bakımından kesin hüküm teşkil etmediğinden borçlunun takip alacaklısına karşı borçlu olmadığının tespiti için olumsuz tespit davası açmakta hukuki yararı vardır (Y.19.HD. 15.12.2011 T. 5820/15869). Yine icra mahkemesince takibin iptaline karar verilmiş olması, şekli hukuk anlamında bir karar olup menfi tespit davası açılmasının iyi niyet kurallarına aykırı bir durum oluşturmaz (Y.19.HD. 25.01.2008 T. 6225/388). Yine borçlunun icra mahkemesine yaptığı şikayet süre yönünden reddedilmişse de; bu karar kesin hüküm teşkil etmediğinden takip borçlularının menfi tespit davası açmalarında hukuki yararı vardır (Y.19.HD. 16.04.2012 T. 15445/6467 ; Av.Talih UYAR, Menfi Tespit ve İstirdat Davası, 5.Baskı, Ankara 2022, s.121).

Konuya arabuluculuk yönünden bakılacak olursa; Yargıtay uygulaması ve doktrinde ifade edildiği üzere menfi tespit davaları bir miktar paranın ödenmesi talebini içermeyip aksine ödenmemesi gerektiğinin tespiti talebiyle açıldığından ticari dava niteliğindeki menfi tespit davalarının açılabilmesi için önce arabulucuya başvuru zorunluluğu yoktur. Nitekim TTK.m.4’te ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmasını TTK.m.5/A dava şartı olarak öngörmüştür. Ancak dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmasının, TTK.m.5/A uyarınca zorunlu özel dava şartı olarak kabul edilebilmesi için davanın ticari dava olması ve dava konusunun bir miktar paranın (alacak veya tazminat) ödenmesi (eda) talebi olması gerekir. Menfi tespit davaları ise, bir miktar paranın ödenmesi (alacağın tahsili – eda) talebini içermeyip, aksine ödenmemesi gerektiğinin tespiti (olumsuz tespit) talebiyle açıldığından ticari dava niteliğindeki menfi tespit davalarının açılabilmesi için önce arabulucuya başvuru zorunluluğu yoktur (Prof.Dr.Timuçin MUŞUL, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, 3.Baskı Ankara 2020, s.216). Yani menfi tespit davalarıyla, bir miktar alacağın tahsili talep edilmediğinden ticari dava niteliğindeki menfi tespit davalarının açılabilmesi için arabuluculuğa başvuru şartı aranmaz (İstanbul BAM 19.HD. 23.05.2019 T. 2019/1509 E. 2019/1299 K.). Nitekim menfi tespit davaları, eda davası niteliği taşımaz (İstanbul BAM 16.HD. 30.12.2019 T. 2019/2845 E. 2019/2878 K).

İstanbul BAM 16.Hukuk Dairesinin 30.12.2019 Tarihli 2019/2845 E. 2019/2878 K.sayılı kararında da aynı husus vurgulanmıştır; “…TTK’nın 5/A maddesine göre konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olmasına ilişkin dava şartı; alacak davası niteliğinde olmayan menfi tespit davasında uygulanamayacak olup somut olay yönünden davacı tarafın arabulucuya başvuru zorunluluğu bulunmamaktadır.” (İstanbul BAM 16.HD. 08.11.2019 T. 2019/2520 E. 2019/2418 K. ; İstanbul BAM 16.HD. 13.09.2019 T. 2019/1789 E. 2019/1732 K. ; İstanbul BAM 14.HD. 21.03.2019 T. 2019/521 E. 2019/423 ; Antalya BAM 11.HD. 13.09.2019 T. 2019/1416 E. 2019/1666 K. ; Antalya BAM 11.HD. 30.05.2019 T. 2019/1086 E. 2019/1150 K. ; Sakarya BAM 7.HD. 11.04.2019 T. 2019/346 E. 2019/373 K.).

Konuya dava açılış süresi yönünden bakıldığında ise; Yargıtay uygulaması ve doktrinde ifade edildiği üzere yasa gereği özel nitelik taşımayan menfi tespit davaları, icra takibi başlamadan önce açılabileceği gibi takip sırasında ve hatta takibin kesinleşmesinden sonra dahi açılabilir. Zira menfi Tespit davasının açılabilmesi için İcra ve İflas Kanununda özel bir süre öngörülmemiştir (Yargıtay Üyesi Mahmut Coşkun, İtirazın İptali - Menfi Tespit – İstirdat – Tasarrufun İptali Davaları, Seçkin Yayınları, 6.Baskı, Ankara 2020, s.601). Yani menfi tespit davası, icra takibi başlamadan önce açılabileceği gibi, takip sırasında ve takibin kesinleşmesinden sonra da açılabilir (Prof.Dr.Baki KURU, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s.351 ; YHGK. 20.02.2013 T. E.2012/19-788 K.2013/250). Mahkemece ilamsız takiplerde yedi günlük itiraz süresi içinde ödeme emrine itiraz edilmediği gerekçesiyle menfi tespit davasının reddine karar verilemez (Y.21.HD. 24.04.2003 T. E.2003/2728 K.2003/3830). İlamsız (genel haciz yoluyla) takipte ödeme emrine karşı borçlunun itiraz, gecikmiş itiraz, takibin iptalini talep imkanlarının olması, menfi tespit davası açmasına engel de değildir (Prof.Dr.Timuçin MUŞUL, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, 3.Baski Ankara 2020, s.127). Menfi tespit davasının açılabilmesi için İcra ve İflas Kanununda özel bir süre de öngörülmemiştir (Y.19.HD. 21.11.1996 T. 3930/10363 ; Y.19.HD. 20.11.1996 T. 2295/1032 ; Av.Talih UYAR, Menfi Tespit ve İstirdat Davası, 5.Baskı, Ankara 2022, s.103 ; Prof.Dr.Timuçin MUŞUL, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, 3.Baskı Ankara 2020, s.310). Yani takip sırasında menfi tespit davası, takip konusu borcun cebri icra tehdidi altında tamamen ödenmesine kadar açılabilir (m.72/f.7) (Prof.Dr.Timuçin MUŞUL, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, 3.Baski Ankara 2020, s.321 ; Prof.Dr.Ramazan ARSLAN-Prof.Dr.Ejder YILMAZ, İcra ve İflas Hukuku, 6.Baskı, Ankara 2020, s.232-233 ; Y.19.HD. 04.03.2010 T. 8087/2298 ; Y.19.HD. 26.06.2008 T. 11563/7097).

Tekraren belirtmek gerekir ki süresi içinde hakkında yapılmış olan genel haciz yolu ile takibe itiraz etmemiş ya da itiraz edememiş olan borçlu, takip kesinleştikten sonra menfi tespit davası açabilir (Av.Talih UYAR, Menfi Tespit ve İstirdat Davası, 5.Baskı, Ankara 2022, s.14). İİK.m.72’ye göre borçlunun icra takibi kesinleştikten sonra borcunun bulunmadığının ispatında hukuki yararı bulunduğundan menfi tespit davası açmasında herhangi bir sakınca yoktur (Y.4.HD. 05.04.2012 T. 3239/5744 ; Av.Talih UYAR, Menfi Tespit ve İstirdat Davası, 5.Baskı, Ankara 2022, s.122). Bu dava zamanaşımına da tabi değildir (İstanbul Hakimi İsmail ERCAN, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2021, s.341).

Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 02.05.2005 Tarihli 2005/1661 E. 2005/7411 K.sayılı kararında da aynı husus vurgulanmıştır; “…Sözleşme ilişkisinin bulunduğu hallerde zamanaşımı süresi B.K.’nın genel hükümlerine göre 10 yıl olup, menfi tespit davasının icra takip tarihinden itibaren 1 yıl içinde açılacağına dair yasada icra iflas kanununun 72.maddesinde bir hüküm bulunmamaktadır. Davacı tarafından aleyhine yapılan takip sonucu satış aşamasında menfi tespit davasının açıldığı anlaşılmaktadır. İİK’nın 72/VII.maddesinde düzenlenen 1 yıllık hak düşürücü süre, borçlu olmadığı paranın yatırılmasına nedenine dayalı olarak açılan istirdat davası için öngörülmüştür. Böyle olunca, açılan menfi tespit davasında zamanaşımı süresi dolmamıştır. Mahkemece işin esası incelenerek taraf delilleri toplanarak sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.”

Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 27.11.1995 Tarihli 7875/10257 sayılı kararı; “…Kendisine icra takibiyle ödeme emri gönderilen borçlunun, takibe itiraz etmekle beraber alacaklının 1 yıl içinde itirazın iptali davası ya da genel hükümler çerçevesinden alacak davası açmasını beklemeden borç tehdidinden kurtulmak amacıyla olumsuz tespit davası açmakta hukuki yararının bulunacağını…”

Son olarak konuya ispat yükü yönünden bakılacak olursa; Menfi tespit davasında ilk ispat yükü, alacaklı olduğunu iddia ederek takibe girişen alacaklıda (HMK.m.190/1) olduğundan, davalı alacaklı, bu ispat yükünü kural olarak senet (HMK.m.200) veya diğer kanuni delillerden biri (HMK.m.225, m.188, m.169) ile yerine getirmek zorundadır (Y.13.HD. 11.03.2019 T. E. 2016/26139 K.2019/3105 ; Prof.Dr.Timuçin MUŞUL, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, 3.Baski Ankara 2020, s.374). Menfi tespit davasında tarafların davadaki sıfatları değişik olduğundan, ispat külfeti bakımından bir değişiklik akla gelebilirse de, dikkatli bir inceleme sonuncunda menfi tespit davasında ana kuraldan sapma bulunmadığı anlaşılmaktadır. Burada da davacı, kural olarak davalı tarafından var olduğu iddia edilen hukuksal ilişkinin mevcut olmadığını (yani menfi bir durumu) ispat edecek değildir (Yargıtay Üyesi Nihat YAVUZ, Menfi Tespit ve İstirdat (Geri Alma) Davası, ANKARA 2007, s.142). Nitekim bu dava türünde davacı borcun olmadığını iddia ettiğinden yokun ispatı mümkün olmadığından kural olarak ispat yükü alacaklıya aittir. Zira hukuki ilişkin varlığını ispat yükü davalı alacaklıda olduğundan alacaklı hukuki ilişkinin yani borcun varlığını kanıtlamak durumundadır (Yargıtay Üyesi Mahmut COŞKUN, İcra ve İflas Kanunu Şerhi, 5.Baskı, ANKARA, s.1725-1730). Kaldı ki; adi (ilamsız) haciz yoluyla takipte de ödeme emrini tebellüğ eden borçlunun, yasal süresi içinde borca itiraz edip etmemesi, sadece ve ancak takip hukuku bakımından sonuç doğurur. Alacaklı tarafından itirazın iptali veya borçlu tarafından borçsuzluğun tespiti (menfi tespit) talep edilerek açılacak davalarda ispat yükü yer değiştirmez. Öyle ki itirazın iptali davasında (m.67) ve menfi tespit davasında (m.72) ispat yükü alacaklıda olup takip konusu alacağın varlık ve miktarının 6100 sayılı HMK’nın genel hükümlerine göre ispatlanması gerekir (Y.13.HD. 19.12.2019 T. E.2018/1508 K.2019/12867 ; Y.13.HD. 06.06.2005 T. E.2005/7246 K.2005/9604 ; YHGK. 05.11.2003 T. E.2003/13-695 K.2003/630 ; Prof.Dr.Timuçin MUŞUL, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, 3.Baski Ankara 2020, s.375). Eş söylemle takip konusu alacağın hiçbir belgeye dayanmadığı haciz yoluyla takibe itiraz etmeyen borçlu, icra tehdidi altında ve haciz sırasında borcu kabul etmiş olsa bile açılan menfi tespit davasında ispat yükü, davalı alacaklı üzerindedir (Y.13.HD. 08.12.2005 T. E.2005/11299 K.2005/18183). Zira borçlunun, ödeme emrine itiraz etmemesi sebebiyle ilamsız takibinin kesinleşmesi sadece, takip hukuku bakımından sonuç doğurup, borçlunun, borcu olduğunu ikrar ettiğine dair maddi hukuk yönünden bir karine teşkil etmez (Y.13.HD. 26.05.2006 T. E.2006/3913 K.2006/8569). Herhangi bir belgeye dayanmayan adi haciz yoluyla takipte ödeme emrini tebellüğ eden borçlunun borca vaki itirazının alacaklının başvurması üzerine icra mahkemesince kesin olarak kaldırılmasına karar verilmiş olması; borçlunun, alacaklıya karşı açacağı menfi tespit davasında ispat külfetini yer değiştirtmez. İcra mahkemesi kararı, menfi tespit davası bakımından kesin hüküm oluşturmayacağından davalı alacaklı, ispat yükü altında olup, alacağının varlık ve miktarını HMK’nın genel hükümlerine göre ispat edecektir (Y.13.HD. 20.11.1986 T. E.1986/5028 K.1986/5655 ; Y.13.HD. 15.03.2012 T. E.2012/2328 K.2012/6462 ; Y.19.HD. 19.04.2011 T. E.2010/11623 K.2011/5184 ; YHGK. 03.02.1982 T. 1980/3-1347 E. 1982/73). İspat külfetinin yanlış tarafa yükletilmesi ise bozma nedenidir (Y.11.HD. 22.06.1984 T. E.1984/3276 K.1984/3641).

Tekraren belirtmek gerekir ki borçlunun ödeme emrine itiraz süresini mazeretsiz olarak geçirmesi sadece, derdest takip bakımından sonuç doğurur. Ödeme emri kesinleşip cebri icra belgesi halini alır ve alacaklıya haciz isteme yetkisi verir. Ödeme emrine itiraz süresini mazeretsiz geçirilmesi, maddi hukuk bakımından borçlunun takip konusu alacağın varlığını ikrar ettiğine karine teşkil etmez. Yargıtay da isabetli olarak ödeme emrine itiraz süresinin mazeretsiz geçirilmesinin derdest takip dışında bir etkisi olmayacağından takip konusu borcun hiç doğmadığının tespiti talebiyle açılan menfi tespit davasında ispat yükünün yine davalı alacaklıda olduğuna karar vermiştir (Prof.Dr.Timuçin MUŞUL, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, 3.Baski Ankara 2020, s.380). Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 26.05.2006 Tarihli E.2006/3913 K.2006/8569 sayılı kararında; “…Eldeki dava, …kesinleşen …takibe karşı, davacı borçlu tarafından açılan menfi tespit davasıdır. Dava konusu olayda icra takibi bir belgeye dayanmamaktadır. Ödeme emrine itiraz edilmemesi sonucu ilamsız icra takibinin kesinleşmesi, takip hukuku yönünden sonuç doğurur. Bu husus, borçlunun borcu olduğunu ikrar ettiğine dair maddi hukuk yönünden bir karina teşkil etmez. O halde, davalı alacaklı davacı borçluda alacaklı olduğunu ispat etmekle yükümlüdür. Alacaklı olan davalının icra takibinde herhangi bir belgeye dayanmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle davalı, takip tarihi olan 01.03.2005 tarihinden önce alacaklı olduğunu yazılı belgeyle kanıtlaması gerekir. Diğer taraftan genel hükümler uyarınca ispat yükünün dağıtımında objektif iyi niyet kurallarının da gözönünde tutulması gerekir. Alacaklı davalının herhangi bir belgeye dayanmayarak icra takibinin kesinleştiğini ileri sürmekle davacı borçlunun, borçlu olmadığını ispat etmesi olumsuz olayların ispatındaki güçlük ve çoğu zaman imkansızlık gözününe alınırsa borçluyu olumsuz bir olayın ispatına zorlamak olur ki bu objektif iyiniyet kurallarıyla bağdaşmaz. Mahkemece değinilen bu husus gözetilerek, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken ispat yükü ters çevrilerek ve davacı borçluya yüklenerek davanın reddi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.”.

Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 22.06.1984 Tarihli E.1984/3276 K.1984/3641 sayılı kararında; “…Davacı, davalının …icra memurluğunun …dosyasında senetsiz verdiği nakit para ile ADİ ORTAKLIK SONUCU PAYINA DÜŞEN ALACAĞI TUTARI 485.000 liranın tahsili için BELGEYE DAYANMAKSIZIN icra takibi yaptığını, ancak davalıya hiçbir borcu olmadığını ileri sürerek, menfi tespit davası yoluyla borçlu olmadığının tespitini istemiştir. İcra ve İflas Kanununun koyduğu şekli hukuk kaideleri ile esasa ait maddi hukuk kaideleri ekseri ahvalde birbirine uygun düşen sonuçlara vasıl olmakla beraber bu uygunluk her zaman zaruri değildir. İcra ve İflas Kanununun, şekli hukuka ilişkin kaidelerinin tatbiki bazı hallerde borçlu aleyhine maddi hukukun ihlaline yol açarsa, bozulan dengenin düzeltilmesi için menfi tespit ve istirdat davaları ile mahkemelerin cebri icraya müdahaleleri, icra ve iflas kanununun 72.maddesinde kabul ve tanzim edilmiştir. Menfi tespit davasının konusu, takip mevzuu alacağın doğum şartlarından herhangi birisinin eksikliği veya sübut sebeplerinden birisinin varlığı halinde yokluğunun tespitidir (Prof.İ.E.POSTACIOĞLU, İcra Hukuku Esasları, 1982, sh.261). Amaç, bir kimsenin maddi hukuk bakımından borçlu olmadığı halde ÖDEME EMRİNE İTİRAZ ETMEYİ ŞU VEYA BU SEBEPLE İHMAL ETMESİ VEYA İTİRAZ EDİP DE BU İTİRAZIN İİK.68.MADDESİNDEKİ BELGELERDEN BİRİYLE İSPAT ETMEMESİ NEDENİYLE HAKKINDA İCRA TAKİBİNİN KESİNLEŞMESİ HALİNDE MADDİ HUKUK BAKIMINDAN GERÇEKTEN BORÇLU OLMADIĞINI İDDİA EDEN BORÇLUYA BORÇLU OLMADIĞININ GENEL HÜKÜMLERE GÖRE TESPİTİ İMKANINI TANIMAKTIR. …Yukarıda açıklandığı üzere davalı alacaklı …icra dosyasında, 485.000 liralık alacağın tahsili için ilamsız icra takibine girişmiş ve borçlunun itiraz etmemesi nedeniyle takip kesinleşmiştir. Dava konusu olayda icra takibi bir belgeye dayanmamaktadır. ÖDEME EMRİNE İTİRAZ EDİLMEMESİ SONUCU İLAMSIZ İCRA TAKİBİNİN KESİNLEŞMESİ, TAKİP HUKUKU YÖNÜNDEN SONUÇ DOĞURUR. BU HUSUS BORÇLUNUN BORÇLU OLDUĞUNU İKRAR ETTİĞİNE DAİR MADDİ HUKUK YÖNÜNDEN BİR KARİNE TEŞKİL ETMEZ. O halde davalı alacaklı, evvelemirde davacı borçludan alacaklı olduğunu ispat etmekle yükümlüdür. Diğer taraftan genel hükümler uyarınca ispat yükünün dağıtımında objektif iyiniyet kurallarının da gözönünde tutulması gerekir. …Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı alacaklının, senetsiz takip konusu yaptığı 485.000 lira alacak için borçlu tarafından açılan bu menfi tespit davasında, ispat yükü davalı alacaklıya yüklenerek 485.000 liralık alacak yönünden delillerini ibraz olanağı tanınması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, ispat yükü ters çevrilerek davacı borçluya yüklenmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş…”

Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 03.11.1988 Tarihli 1988/5011-5146 sayılı kararında; “…İcra takibi herhangi bir belgeye dayanmamaktadır. Alacağın varlığını ispat yükü alacaklıya aittir. Alacağın miktar itibariyle TANIKLA İSPAT OLANAĞI DA YOKTUR. Tanık dinlenmesine davacı açıkça muvafakat da göstermemiştir. Bu nedenle tanık sözlerine dayanılarak hüküm kurulamaz. İspat yükü davalıda bulunduğundan ve davalı usulüne uygun şekilde iddiasını kanıtlayamadığından davacının kendisini ispatla yükümlü sanarak davalıya yemin yöneltmesi ve davalının da yemini yerine getirmiş olması hukuken bir hüküm ifade etmez ve bu yemin hükme dayanak yapılamaz.”

Sonuç olarak; ödemek zorunda olmadığı bir borç ile tehdit edilen kimse, henüz aleyhine başlatılmış bir icra takibi olmasa bile takibe maruz kalabileceğinden menfi tespit davası açmakta hukuki yarara haizdir. Yüksek mahkeme borçlunun itirazı ile yapılmış olan ilamsız icra takibinin durması üzerine, henüz alacaklı tarafından itirazın iptali davası (İİK.m.67) açılmadan önce de borçlu tarafından menfi tespit davası açılabileceğini, bu aşamada borçlunun menfi tespit davası açmakta hukuki yararının bulunacağını vurgulamaktadır. Menfi tespit davaları bir miktar paranın ödenmesi talebini içermeyip aksine ödenmemesi gerektiğinin tespiti talebiyle açıldığından ticari dava niteliğindeki menfi tespit davalarının açılabilmesi için önce arabulucuya başvuru zorunluluğu da yoktur. Yasa gereği özel nitelik taşımayan menfi tespit davaları, icra takibi başlamadan önce açılabileceği gibi takip sırasında ve hatta takibin kesinleşmesinden sonra dahi açılabilir. Zira menfi Tespit davasının açılabilmesi için İcra ve İflas Kanununda özel bir süre öngörülmemiştir. Son olarak menfi tespit davasında ilk ispat yükü, alacaklı olduğunu iddia ederek takibe girişen alacaklıda (HMK.m.190/1) olduğundan, davalı alacaklı, bu ispat yükünü kural olarak senet (HMK.m.200) veya diğer kanuni delillerden biri (HMK.m.225, m.188, m.169) ile yerine getirmek zorundadır. Menfi tespit davasında tarafların davadaki sıfatları değişik olduğundan, ispat külfeti bakımından bir değişiklik akla gelebilirse de, dikkatli bir inceleme sonuncunda menfi tespit davasında ana kuraldan sapma bulunmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim bu dava türünde davacı borcun olmadığını iddia ettiğinden yokun ispatı mümkün olmadığından kural olarak ispat yükü alacaklıya aittir. Zira hukuki ilişkin varlığını ispat yükü davalı alacaklıda olduğundan alacaklı hukuki ilişkinin yani borcun varlığını kanıtlamak durumundadır.