TCK md. 191’e göre kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak suçu ‘’Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.’’ şeklinde tanımlanmışken TCK md. 188’de uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçunun unsurları ‘’Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imal, ithal veya ihraç eden kişi, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis ve ikibin günden yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.’’ şeklinde belirtilmiştir.

Yargıtay’a göre “kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçu” ile “uyuşturucu madde ticareti suçu” birbirine karıştırılmamalıdır. İşlenen fiilin kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma mı yoksa uyuşturucu madde ticareti mi olduğunun tespiti için sanığın amacının ve sanıkta bulunan uyuşturucu maddenin miktarının değerlendirilmesi gerekir.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, 16-19 Mayıs 2013 tarihli hukuki müzakare toplantı tutanağı ile uyuşturucu madde kişisel kullanım miktarı/sınırı konusunda aşağıdaki görüşü ifade etmiştir:

Yaygın uygulama kriterlerine göre, her ne kadar mahkemelerde yıllık 1 kg. Esrar bulundurmanın kişisel ihtiyaç miktarı olarak bilinse bile son zamanlarda uyuşturucu madde nakletme ve ticaret suçlarında daha küçük miktarlar taşınarak bu suç işlendiği için yıllık net 600-700 gram üzerindeki esrar maddesinin ticaret amacıyla bulundurma olarak Yargıtay’ca benimsediği gözlemlenmiştir.

Eroin ve kokain maddelerinde başka bir yan delil yoksa kişiden ele geçirilen 20 gram ve üzeri madde, uyuşturucu madde içeren sentetik haplarda ise 50 adet ve üzerinin kullanım amacıyla değil ticaret amacıyla bulundurulduğu yine Yargıtay’ca benimsendiği paylaşılmıştır. Yapılan araştırmalarda esrar maddesinde günlük kullanım miktarının 2 gram, eroinde 150 miligram, kokainde 60 miligram, haplarda 3-4 adet olduğu görülmüştür.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 22.10.2013 tarih ve 2012/10-1335E-2013/423K sayılı kararında ‘’Bir ihbar üzerine yakalanan sanığın üzerinde taşıdığı poşetin içerisinde ele geçirilen kenevir bitkisi dışında, uyuşturucu madde ticareti yaptığı yolunda teknik ya da fiziki takip, tanık beyanı, iletişimin tespiti vb gibi somut, yeterli, her türlü şüpheden arınmış, kesin ve inandırıcı herhangi bir delil elde edilememesi, uygulamada ilke olarak kabul edilen yıllık uyuşturucu madde kullanım miktarı göz önünde bulundurulduğunda, adli raporda belirtilen miktarda esrar maddesinin yıllık şahsi kullanım sınırları içerisinde olması, sanığın uyuşturucu maddeyi satmak için değil kullanmak amacıyla satın aldığı yönündeki aksi kanıtlanamayan istikrarlı savunmaları birlikte değerlendirildiğinde, uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediği şüphe boyutundan öteye geçememektedir. Bu itibarla; sanığın sübuta eren eyleminin kullanmak amacıyla uyuşturucu madde bulundurma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.’’ Karar incelendiğinde sanığa ait olan uyuşturucu maddenin miktarının 345,510 gr olduğu ve uyuşturucu madde ticareti yaptığı yolunda somut yeterli her türlü şüpheden arınmış kesin ve inandırıcı herhangi bir delil elde edilemediğinden şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince sanık daha ağır ceza gerektiren uyuşturucu madde ticareti suçundan değil kullanmak amacıyla uyuşturucu madde bulundurma suçundan cezalandırılmıştır.

Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin Karar: 2007/6552 sayılı kararında yine kişisel kullanımı aşacak miktarda olmayan ve kuşkudan uzak bir şekilde başka delillerle desteklenmeyen iddialarla uyuşturucu madde ticareti suçunun oluşmayacağı belirtilmiştir. ‘’Kişisel ihtiyaç sınırını aşmayacak miktardaki suç konusu uyuşturucu maddeyi tüm aşamalarda kullanmak için bulundurduğunu söyleyen sanığın savunmasının aksine, satmak için bulundurduğuna ilişkin, muhbirin yaptığı soyut ihbar dışında, kuşku sınırlarını aşan yeterli ve kesin kanıt bulunmadığı gözetilmeden, 5237 sayılı TCK’nın 191/1. maddesi yerine, 188/3. maddesi uyarınca mahkumiyet kararı verilmesi hukuka aykırıdır.’’

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun Karar: 2012/1769 sayılı kararında ‘’Antalya Kriminal Polis Laboratuvarı Ekspertiz Raporuna göre; sanığın ikametinden elde edilen, net ağırlığı 530 gram gelen yeşil renkli bitki parçalarının, uyuşturucu niteliğe sahip esrarın aktif maddelerinden THC (Tetrahidrocannabinol) ihtiva eden kenevir bitkisi parçaları olduğu ve bu parçalardan net 212 gram toz esrar elde edilebileceği, sanığa ait seralardan toplanan, net ağırlığı 97 gram gelen yaş halde, köklü, yeşil renkli bitkilerin, uyuşturucu niteliğe sahip esrarın aktif maddelerinden THC (Tetrahidrocannabinol) ihtiva eden kenevir bitkisi oldukları ve bu bitkilerden net 14.55 gram toz esrar elde edilebileceğinin hesaplandığı, anlaşılmaktadır. Suç tarihinde yapılan istihbari çalışma sonucunda, usulüne uygun olarak gerçekleştirilen aramalarda sanığın ev ve seralarında uyuşturucu madde ele geçirilmiş ise de, tanık H.E.’nin sonradan değişen kolluktaki beyanı ve istihbari bilgi dışında, sanığın uyuşturucu maddeyi sattığı yönünde başka herhangi bir kanıtın bulunmaması, el konulan uyuşturucu madde miktarının kişisel kullanım sınırları içinde olması, uyuşturucunun evde rahatlıkla bulunabilecek bir yerde ele geçmesi, sanığın tüm aşamalarda istikrarlı olarak uyuşturucu maddeyi satmak için değil, kullanmak için bulundurduğunu savunması gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde, sanığın uyuşturucu madde ticareti suçunu değil; uyuşturucu madde kullanmak için bulundurma suçunu işlediği kabul edilmelidir.’’ denilmiştir. Bu kararda da sanığa ait 2 farklı yerde de uyuşturucu madde bulunmuş olmasına karşın bulunan maddelerin miktarının düşük olması nedeniyle yine uyuşturucu madde kullanmak için bulundurma suçunu işlediğine hükmedilmiştir.

Yargıtay 20. Ceza Dairesi’nin Karar: 2019/5111 sayılı kararında ‘’Suç tarihinde ele geçirilen net 19,6 gram esrarı kullanma amacı dışında satmak veya başkasına vermek amacıyla bulundurduğuna ilişkin tanık Yaşar’ın ve beyanından sonradan dönen tanık Murat’ın soyut beyanları dışında kuşku sınırlarını aşan kesin ve yeterli delil elde edilemediği anlaşılmakla; sanığın eyleminin TCK 191. maddesinde belirtilen kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunu oluşturduğu ve bu yönden hakkında tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verildiği gözetilmeden, sanığın uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi, bozma nedenidir.’’ denilmiştir. Bu kararda soyut tanık beyanından başka bir delil olmaması ile birlikte sanığın uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işlemediği kabul edilmiştir.

Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin Karar: 2013/3480 sayılı kararında ‘’Sanığın suç konusu uyuşturucu madde ile gümrük memuruna beyan aşamasından önce Atatürk Havalimanı dış hatlar gidiş katında bulunan X-Ray cihazından geçerken güvenlik kontrolü sırasında yakalanmış olması nedeniyle; uyuşturucu madde ihraç etme suçunun icra hareketinin başlamadığı ve bu suça teşebbüsün söz konusu olmadığı, sanığın eyleminin tamamlanmış uyuşturucu madde nakletme suçunu oluşturduğu gözetilmeden; hükmün gerekçesinde eyleminin TCK’nın 188. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen, “uyuşturucu madde ihraç etmeye teşebbüs” suçunu oluşturduğunun kabul edilmesi hukuka aykırıdır.’’ denilmiştir. Bu kararda Yargıtay uyuşturucu madde ihraç etme suçuna henüz teşebbüs dahi edilmediğini, TCK md. 188/3’te belirtilen ve daha az ceza öngören uyuşturucu madde nakletme suçunu oluşturduğunu belirtmiştir. Uyuşturucu madde ihraç etme, ancak uyuşturucu maddenin gümrük kapısından geçmesiyle meydana gelen bir fiildir. İhraç edilmek istenen uyuşturucu maddenin sınıra doğru taşınırken henüz “gümrük alanına” ulaşmadan önce yakalanması halinde uyuşturucu madde ihraç etme suçu değil, uyuşturucu madde nakletme veya bulundurma suçu (TCK md.188/3) işlenmiş olur.

Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin Karar: 2014/3707 sayılı kararında ‘’Birecik’ten İstanbul’a gitmekte olan yolcu otobüsünün Nizip’de durdurularak arama kararı uyarınca yapılan arama sonucu sanığın eşyaları arasında 25 gram esrar bulunduğu; bu maddenin başka bir ülkeden Türkiye’ye getirildiğine ilişkin hiçbir delil olmadığı halde sanığın suç konusu esrarı Suriye’den getirdiğini söyleyerek ithal suçunu kendi beyanı ile ortaya çıkardığı ve etkin pişmanlığı nedeniyle 5237 sayılı TCK’nın 192. maddesinin 1. fıkrası gereğince “uyuşturucu madde ithal etme” suçundan ceza verilemeyeceği, sanık hakkında TCK’nın 188. maddesinin 3. fıkrasında tanımlanan “uyuşturucu madde bulundurup nakletme” suçundan mahkûmiyet hükmü kurulması gerekir.’’ Yargıtay bu kararda ilginç bir şekilde sanık tarafından yapılan açık ikrara rağmen ithal etme suçunun oluştuğuna dair hiçbir delil olmadığına ve bu suçun işlenmediğine hükmetmiştir. Yargıtay orta yolcu bir yaklaşımla sanığın yine daha az cezayı gerektiren TCK’nın 188. maddesinin 3. fıkrasında tanımlanan “uyuşturucu madde bulundurup nakletme” suçundan cezalandırılmasına karar vermiştir.

Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin Karar: 2013/778 sayılı kararında ‘’Gine uyruklu olan sanığın, Mali’ye götürmek üzere Brezilya ülkesinden temin ettiği suç konusu kokaini hava yoluyla Brezilya’dan İstanbul’a getirdiği, sanığın uçaktan indikten sonra şüphe üzerine yakalandığı, sanığın savunmasında Sao Paulo’dan Casablanca’ya gitmek üzere yola çıktığını söylediği; İstanbul-Casablanca biletinin de mevcut olduğu anlaşıldığından savunmasının aksine, suç konusu uyuşturucu maddeyi Türkiye’de bırakacağına veya başkasına vereceğine ilişkin delil bulunmadığı, transit geçiş niteliğindeki eyleminin ithal veya ihraç değil, uyuşturucu madde nakletme suçunu oluşturduğu gözetilmeden, uyuşturucu madde ithali suçundan hüküm kurulması hukuka aykırıdır.’’ Bu kararda ülkeye getirilen uyuşturucu maddenin transit rejim çerçevesinde yurtiçine sokularak başka bir üçüncü ülkeye gönderileceği ve maddenin Türkiye’de bırakılacağına yani ithal etme fiilinin gerçekleştiğine dair herhangi bir delil bulunmadığı gerekçesiyle uyuşturucu madde ithali suçunun işlenmediği belirtilmiştir. Yargıtay’ın uyuşturucu madde suçları özelinde kamu sağlığına karşı işlenen suçlardaki istikrarlı yaklaşımı olan şüpheden sanık yararlanır ve kuşkuya yer bırakılmadan ispat şartı bu kararda karşımıza çıkmaktadır.

Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin Karar: 2016/1323 sayılı kararında ‘’Sanığın il genelinde, uyuşturucu madde ticareti yaptığına, uyuşturucu maddeleri torbacı ve içici tabir edilen şahıslara para karşılığı sattığına, elinde bulunan yüklü miktardaki esrarı olay yerinde sakladığına dair kolluk tarafından bilgi edinilmesi üzerine …‘in kullanımında olan dairede yapılan aramada, hakkındaki hüküm onanan … ile birlikte sanıklar … ve …‘ın suç konusu uyuşturucu madde ile birlikte yakalanmaları ve tutanak düzenleyicisinin olay yerine gidildiğinde dört kişinin ellerinde makasla esrar ayıkladıklarını gördüğüne dair duruşmada alınan beyanı ile Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesi Ses ve Görüntü İnceleme Şubesinin, 73 numaralı telefon görüşme tutanağında belirtilen ses kaydının (+2) oranında sanığa ait olmasının mümkün olduğu yönündeki 09.01.2015 tarihli raporu ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde sanıkların fikir ve eylem birliği içerisinde birlikte hareket ederek uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işledikleri anlaşıldığından mahkumiyetleri yerine, yerinde olmayan gerekçelerle beraatlerine karar verilmesi hukuka aykırıdır.’’ Yargıtay bu kararda iştirak halinde uyuşturucu madde alım-satım suçunun işlendiğini belirtmiştir. Somut olayda kolluk tarafından araştırma yapılmış, tutanak düzenleyenleri duruşmada dinlenmiş, Adli Tıp Kurumu’ndan hükme esas alınabilecek rapor alınmış ve sanıkların iştirak ilişkisi içerisinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işlediklerine hükmedilmiştir.

Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin Karar: 2016/885 sayılı kararında ‘’Sanık tarafından kendisine uyuşturucu madde satıldığı iddia olunan A’nın üzerinde ve sanığın ikametinde yapılan aramalarda suça konu uyuşturucu maddelerin ele geçirilmesinden ibaret olaylarda, sanığın bir suç işleme kararının icrası kapsamında aynı suçu birden fazla işlediğinin kabul edilemeyeceği, sanığın uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu oluşturan başkaca bir eyleminin de bulunmadığı gözetilmeden sanık hakkında TCK’nın 43. maddesi uygulanması suretiyle fazla ceza tayini hukuka aykırıdır.’’ Bu kararda sanığın üzerinde ve yerleşim yerinde ayrı ayrı uyuşturucu madde bulunması sonucunda zincirleme suç hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilmiştir. Yani Yargıtay sanığa ait farklı yerlerde uyuşturucu maddelerin bulunmasının birden fazla suç oluşturmadığına hükmetmiştir. Sanığın tek bir uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işlediğine, zincirleme suç hükümleriyle cezanın artırılmasına yer olmadığına karar vermiştir.

Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin Karar: 2015/33285 sayılı kararında ‘’Sanığın, ilk olaydan önce 2014 yılının Nisan ayında 50 fişek halinde uyuşturucu madde satın aldığına, bunun bir miktarını kimliğini gizleyen kolluk görevlilerine para karşılığında verdiğine, bir miktarını kullandığına, kalanın ise daha sonra evinde ele geçirildiğine ilişkin savunmasını aksine, evinde ele geçirilen 20 fişek halindeki uyuşturucu maddeyi sonradan temin ettiği konusunda istihbarî bilgi dışında şüpheyi aşan kesin delil bulunmadığı, sanığın eyleminin bütünüyle tek bir kere “uyuşturucu maddeyi satışa arz etme” suçunu oluşturduğu gözetilmeden; görevlilere verdiği uyuşturucu maddelerin bir suç ve evinde ele geçirilen uyuşturucu maddelerin ayrı bir suç olarak kabul edilerek iki ayrı suçtan mahkûmiyet hükmü kurulması hukuka aykırıdır.’’ Somut olayda sanık uyuşturucu maddeyi önce satın almış, daha sonra bu maddeyi bazı kişilere satmış ve kullanmıştır. Ancak sanığın evinde ele geçirilen uyuşturucu maddeler dışındaki fiillerin kesin delillerle ispatlanamadığı belirtilmiştir. Uyuşturucu maddeyi satışa arz etme, henüz satış aşamasına gelmese de uyuşturucu maddenin satışı için bazı hazırlık hareketleri yapmayı ifade eder. Yargıtay da uyuşturucu maddelerin evde olduğuna ancak satışının henüz yapılmadığına hükmederek ayrı ayrı iki suç değil sadece uyuşturucu maddeyi satışa arz etme suçunun işlendiğine karar vermiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 4.10.2011 tarih ve 2011/10-159E-2011/202K sayılı kararında özetle ‘’Uyuşmazlık, sanığın üzerine atılı suçun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir. Amacı, maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden kurmak olan ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden birisi de öğreti ve uygulamada; "suçsuzluk" ya da "masumiyet karinesi" olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı "kuşkudan sanık yararlanır" ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın cezalandırılması bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna dair kuşkunun, sanığın yararına değerlendirilmesidir. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olay ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Sanığın üzerinde herhangi bir uyuşturucu veya uyarıcı madde bulunmadığı, üzerine atılı suçu işlediği hususu her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanamamıştır. Geçmişte uyuşturucu madde ticareti suçundan sabıkası olan sanığın bu suçu da işlediği şeklindeki dosya içeriğindeki kanıtlarla desteklenmeyen değerlendirme, suçsuzluk karinesine de aykırıdır. Sanık hakkında uyuşturucu madde ticareti suçundan mahkûmiyet hükmü kurulması yerinde değildir.’’ denilmiştir. Yargıtay bu kararda sanığın daha önceden aynı suçla ilgili sabıkasının bulunmasının sanığın tekrar aynı suçu işlediğine dair karine olamayacağına hükmetmiş ve mahkemenin masumiyet ilkesine dikkat edilmesini istemiştir. Sanığın suçu işlediğine dair herhangi bir kanıt olmadan salt sabıkası olması nedeniyle bu suçu işlediğine dair hükmün masumiyet ilkesine aykırı olduğuna dikkat çekmiştir. Kesin ve inandırıcı delil olmadan hiçbir kişi hakkında mahkumiyet hükmü kurulamayacağı belirtilmiştir. Geçmişte uyuşturucu madde ticareti suçundan sabıkası olan sanığın bu suçu da işlediği şeklindeki dosya içeriğindeki kanıtlarla desteklenmeyen değerlendirme, masumiyet karinesine aykırıdır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 6.12.2018 tarih ve 2017/9-378E-2018/618K sayılı kararında özetle ‘’Dava; kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçuna ilişkindir. Tanığın kollukta, cüzdanında ele geçirilen uyuşturucu maddeyi sanıktan aldığını ifade etmesine karşın mahkemede, suç konusu eroini tanımadığı kişilerden satın aldığını söyleyip soruşturma evresindeki beyanından dönmesi, tanığın da suç konusu eroinin ele geçirilmesi sonrasında aynı gün açık kimlik ve adres bilgileri tespit edilen sanığın yakalanarak üzerinde veya evinde herhangi bir arama işlemi yapılmayıp tam dokuz gün sonra evinde görevlilerce yapılan aramada, kolayca erişilebilir yerde ve bir parça hâlinde suç konusu eroinin ele geçirilmesi, net 0,07 gram eroinin miktar itibarıyla kullanma sınırları içinde kalması, sanığın üzerinde ve ikametgâhında yapılan aramada başkaca bir uyuşturucu ya da uyarıcı madde ile uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediğini gösterir herhangi bir bulgunun elde edilmemiş olması, sanığın aşamalarda, tanığı tanımadığını, adı geçene uyuşturucu madde satmadığını ve evinde ele geçirilen eroini kullanmak için bulundurduğunu söyleyip atılı suçlamayı kabul etmemesi birlikte değerlendirildiğinde; sanığın, tanıdan ele geçirilen eroini sattığına ilişkin adı geçenin sonradan döndüğü ve suç atma niteliğinde kalabilecek olan soruşturma evresindeki soyut beyan ve teşhisi dışında delil bulunmadığı, ayrıca evinde ele geçirilen suç konusu uyuşturucu maddeyi satacağına, başkasına vereceğine veya kullanma dışında başka bir amaçla bulundurduğuna ilişkin sanığın savunmasının aksine, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil de bulunmadığı anlaşıldığından, sanığın sabit olan eyleminin kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.’’ denilmiştir. Bu kararda hükme esas alınan tanık beyanı vardır. Ancak tanık beyanından daha sonra dönmüştür. Bu tanık beyanından başka da sanığın uyuşturucu maddeyi satacağına dair herhangi bir delil bulunmamaktadır. İşte Yargıtay burada gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddiaların sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamayacağına hükmetmiştir. Gerçekten de şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca tanığın sanığa suç atma niteliğindeki beyanı ve daha da önemlisi sanığın tanığı tanımadığını belirtmesi nedenleriyle sanığın üzerine atılı suçu işlediğine dair kesin ve inandırıcı delillerin olduğu söylenemez. Sanığın da yargılama aşamalarının tümünde istikrarlı bir şekilde uyuşturucu maddeyi satmadığını, söz konusu maddeyi kullanmak için evinde bulundurduğunu söylemesi üzerine uyuşturucu madde ticareti suçundan hüküm kurulması isabetsiz olmuştur.

SONUÇ

Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçu ile uyuşturucu madde ticareti suçunun ayırt edilmesi için Yargıtay birçok kriter belirlemiştir. Bu kriterlerin başında uyuşturucu madde miktarı, hükme esas alınabilecek deliller, sanığa atılı suçun işleniş şekli, fiilin işlendiği coğrafi bölge, bulunan uyuşturucu maddenin sanık tarafından saklanıp saklanmadığı, sanığın uyuşturucu maddeyi başkasına satma çabasının olup olmadığı gelmektedir. Yargıtay incelenen bu suçlarda şüpheden sanık yararlanır ilkesini ve masumiyet karinesini diğer suçlarda görülmediği karar dikkatle uygulamakta ve sanıklar lehine kararlar vermektedir. İncelenen bu suçların geçişli suçlar olması nedeniyle mahkemeler tarafından dikkatli incelemeler yapılmalı ve hak kayıplarına mahal verilmemelidir. Yargıtay’ın belirlediği kriterler her soruna çözüm olamasa da kamu sağlığının korunması ve hakkaniyetli kararlar verilebilmesi için önemli ve değerlidir. Mahkemelere düşen görev tüm delillerin dikkatlice değerlendirilmesi ve adaletli kararlar verilmesidir.