“Büyük çoğunluk yoksulluk içinde kıvranırken, doymak bilmez bir avuç insana memleketin bütün zenginliklerini sömürten bir devlette mutluluk olamaz.”
Thomas More. Ütopya
Suç, toplumlarda çeşitli ekonomik, sosyal ve politik etkilere neden olan yaygın bir sorun olmaya devam etmektedir. Suç, belirsizliğe yol açmanın yanı sıra, kaynakların üretken faaliyetlerden suçun azaltılması ve önlenmesine yeniden tahsis edilmesi gerektiğinden ekonomik faaliyetleri de verimsiz hale getirmek- tedir.
1950'lerde Amerikalı kriminolog Robert K. Merton,1 insanların hayatta geleneksel yollarla başarıya ulaşma fırsatından (çok çalışmak, iyi eğitim, iyi işler) mahrum bırakıldığı durumlarda, bazılarının ihtiyaç duydukları ve istediklerini elde etmenin alternatif bir yolu olarak suça yönelebileceğini savundu.
Yoksulluğun suça yol açmadığı giderek daha fazla kabul görse de hâlâ bu ikisini birbirine bağlayan pek çok kanıt var. İhtiyaçları karşılayamamanın maliyeti, sosyal ve ekonomik ilerleme fırsatının olmayışı ile birleştiğinde, suç faaliyetleri için bir üreme alanı yaratıyor. Tarihsel boyutta bakıldığında nedensel konusunda değişimlere tanık olunmaktadır.
Roma İmparatoru Marcus Aurelius (MS 121-180) “Yoksulluk suçun anasıdır” diyor. Gelir eşitsizliği, literatürün çoğunluğu tarafından şiddet suçlarının da ana itici gücü olmakla suçlanıyor. Uzun zamandır, en azından rasyonel bir seçim perspektifinden, yoksulluk ve mülkiyet suçları arasında nedensel bir bağlantı olduğu teorize edilmiştir. Başka bir deyişle, çoğu mala karşı işlenen suçlar, hayatta kalmak için bunu yapma ihtiyacı hisseden insanlar tarafından işlenmektedir.
Şiddet olgusuna gelindiğinde, şiddet bir canlıya yönelik fiziksel zararla karakterize edilen kasıtlı bir eylem olarak tanımlanmakta; herkesin şiddetli olma potansiyeline sahip olduğu vurgulanmakta; girift nedenleri olarak biyolojik, psikolojik ve kültürel(öğrenilen/kurumsal)2 olgular yer almakta ve farklı şiddet türlerine tanık olunmaktadır.
Sezgisel olarak, şiddet içeren suçların en azından belli bir oranının mülkiyete karşı suçlarda işlendiğini ve bu nedenle, mülkiyet karşı işlenen suçlarda herhangi bir düşüşün şiddet içeren suçları da etkileyeceğini tahmin edilmektedir.
Toplum düzeyindeki şiddete özgü risk faktörleri arasında artan işsizlik ve yoksulluk seviyeleri; azalan ekonomik fırsat ve topluma katılım seviyeleri; kötü barınma koşulları, çete faaliyeti, duygusal sıkıntı ve hizmetlere erişim eksikliği de yer almaktadır. Şiddet fiilleri, aniden oluştuğu gibi, bir hazırlık sonucu da ortaya çıkabilirler.
Eşlerin sergilediği şiddet üzerine yapılan araştırmalar, ekonomik sıkıntıyı daha yüksek düzeylerde eş şiddetiyle ilişkilendiren tutarlı bir model bulmuştur. "Daha fazla ekonomik güvensizlikle karşı karşıya kalan çiftlerin, durumsal şiddete yol açabilecek daha fazla stres yaşadıkları" teorileştirildi. Ayrıca, bağımsız ekonomik kaynakların olmaması, kadınları sağlıksız veya şiddet içeren ilişkiler içinde kalmaya zorlamaktadır. Başka bir çalışmada, aşırı alkol tüketimi, uyuşturucu madde kullanımı, işsizlik ve cehalet aile içi şiddetle pozitif ilişkili olduğunu göstermiştir. Ülkemizdeki tablo bu yaklaşımı kanıtlamaktadır.
Yabancı ülkelere bakıldığında örneğin Londra'da kaydedilen suç, gelir yoksunluğunun en yüksek olduğu mahallelerde daha yaygındır: Genel olarak, 2022 yılında gelirden en yoksun bölgelerde %52 daha fazla suç kaydedildiği; şiddet, hırsızlık ve cinsel suçlar, en az gelirden yoksun olan %10'luk bölgeye kıyasla en fazla gelirden yoksun %10'luk bölgede 2,1 kat daha yaygın olduğu saptandı.6 Amerika Birleşik Devletleri'ndeki ilçe yoksulluk oranları ile adam öldürme oranları arasındaki ilişki-korelasyon oldukça güçlü (r = 0,52) ve istatistiksel olarak oldukça anlamlıdır (p < 0,001). Suça yönelimde yoksulluk önemli bir etken olduğu gibi suç işleyen kişileri daha da yoksullaştırmaktadır.
Ülkede yoksulluğun arttığı dönemlerde suç oranlarında da artış görülmektedir. Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre, Türkiye’de 2020 yılında işlenen toplam suç sayısı 2.175.811 olmuştur. Bu sayı, 2019 yılına göre %11,6 artış göstermiştir. Suç türleri arasında en fazla artış gösterenler ise hırsızlık (%14,8), gasp (%13,7) ve uyuşturucu madde ticareti (%12,4) olmuştur. Bu suç türleri, genellikle yoksulluktan kaynaklı ihtiyaçları karşılamak amacıyla işlenen suçlardır.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’de 2020 yılında yoksulluk oranı %21,9 olarak gerçekleşmiştir. Bu oran, 2019 yılına göre % 0,4 artış göstermiştir. Yoksulluk oranı 2022 yılında %21,6 olmuştur. Yoksulluk oranı, hane halkının harcamalarına veya gelirlerine göre belirlenen bir eşik değerin altında kalan bireylerin oranını ifade etmektedir. Yani, Türkiye’de her 5 kişiden biri yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır.
Eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert gelirine göre hesaplanan yoksulluk oranı (%), 2013-2022
Yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında olanların oranı ise %32,6 oldu. Göreli yoksulluk, maddi ve sosyal yoksunluk ve düşük iş yoğunluğu göstergelerinin en az birinden yoksun olma durumu olarak açıklanan yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında olanlar söz konusudur. 2022 yılı sonuçlarına göre de fertlerin %32,6'sı yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında kaldı. Bu oran yaş gruplarına göre incelendiğinde; 0-17 yaş grubunda % 42,7, 18-64 yaş grubunda %30,2, 65+ yaş grubunda ise %20,5 olarak tahmin edildi.
Yaş gruplarına göre yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında olanların oranı* (%), 2015-2022
Toplum düzeyindeki şiddete özgü risk faktörleri arasında artan işsizlik ve yoksulluk seviyeleri; azalan ekonomik fırsat ve topluma katılım seviyeleri; kötü barınma koşulları, çete faaliyeti, duygusal sıkıntı ve hizmetlere erişim eksikliği de yer almaktadır.7 Şiddet fiilleri, aniden oluştuğu gibi, bir hazırlık sonucu da ortaya çıkabilirler.
Suç İstatistiklerinde Şiddet-Karanlık Sayı(!?)
Karanlık sayı, mağdurları ve bazen de üçüncü kişilerce “neme lazımlık” sonucu ihbar edilmediği için kayıtlara geçmeyen karanlıkta kalan suç miktarıdır. Suç gerçeği ile adli makamlarca takip edilen suç olguları arasında büyük bir uçurum vardır. Suç istatistikleri yalnızca ilgili makamlarca saptanan suçlar hakkında bilgi vermektedir. İşlenen her suç ortaya çıkarılmadığından ve ortaya çıkarılan her suç da ihbar edilmediğinden, suçun izlerini, resmi tespit ağının dışında da takip etmek suretiyle hangi suçların ihbar edildiğini ve hangilerinin karanlıkta kaldığını belirlemek öncellikle önem taşımaktadır. Kriminolojik bir gerçek, suç türlerine göre değişmekle beraber faili meçhul suç oranlarının yüksek bulunduğudur. Aşağıda yer alan istatistik verileri bu saptama çerçevesinde değerlendirilmelidir.
6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun (2023)
C.Savcılıkları
Dosya Şüpheli Suç
Yetişkin 15,917 244,466 291,677
Çocuk 7 027
Ceza Mahkemeleri
Dosya Şüpheli Suç
Yetişkin 121,133 121,805 152,387
Çocuk 7,665
Ceza mahkemelerinde seçilen şiddet suçlarına göre yıl içinde açılan dosya endeksi (2015-2022)
Suç türü 2015(1) 2016 2017 2018 2019 2020 2021 2022
Kasten öldürme (TCK 81-83) 100 95 97 105 110 101 117 137
Kasten yaralama (TCK 86-87) 100 80 75 86 93 82 107 118
Cinsel saldırı (TCK 102) 100 86 88 107 120 101 123 128
31 Aralık 2022 tarihi itibarıyla ceza infaz kurumlarında bulunan 298 952 hükümlüye ilişkin 1 112 501 suç kaydının seçilmiş suç türü ve cinsiyete göre dağılımı şöyledir:
Toplam Erek Kadın
Kasten yaralama- 81 106 80 056 1 050
Kasten öldürme- 47 263 45 917 1 346
Nitelikli yağma- 43 640 42 819 821
Cinsel saldırı- 6 058 6 003 55
Şiddet Olgusu
Şiddet eylemleri, biyolojik, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal etmenler etkileşimi olarak belirmektedir. Bu bağlamda kavramsal bir alet olarak ekolojik bir model yeğlenebilir. Bu modelde dört kategori yer almaktadır:
1. Birey: Biyolojik ve kişisel özgeçmişe özgü etmenler;
2. İlişkiler: Aile, arkadaş grubu, yakın ilişki içindeki insanlar, yaşıtları-kişileri şiddet faili/ mağduru yapabilmektedir.
3. Küçük gruplar: Okul, iş yeri, mahalle/komşuluk;
4. Geniş ölçekteki toplumsal etmenler: Silahın sağlanabilirliği, sosyal ve kültürel normlar.
Siyasi kutuplaşmanın etkisi de aynı derecede önemlidir. Siyasi kutuplaşma bir yere kadar siyasetin doğasından kaynaklansa da geri döndürülemez ve tedavi edilemez nefret tohumlarının topluma atılmasına neden olabilmektedir. Nefret edenler nefret etmeye devam edecek; bu negatiflik hali onların yaşamının her alanına sirayet edecek ve karşılarına çıkan her durumda negatif olma eğilimi güçlenecektir.
Silahlı şiddet en temel hakkımız olan yaşam hakkımızı tehdit eden her gün tanık olduğumuz sosyal bir beladır. Silah kullanımı şiddetin ölümle sonuçlanma olasılığını büyük ölçüde artırmaktadır. Her gün ortalama (7)’den fazla kişi, ateşli silahlara kolay erişim (yasal ya da yasa dışı) nedeniyle ölüyor. Nitekim, yüksek riskli gruplara (aile içi şiddet suçluları, şiddet içeren suçlardan hüküm giymiş kişiler ve kendilerine veya başkalarına tehdit oluşturduğuna karar verilen akıl hastalığı olan kişiler) yönelik ateşli silah yasaklarının şiddeti azalttığı görülmüştür.
Silahlı cinayetler ve saldırıların şehirlerde yüksek oranlarda meydana geldiği ve bu durumun ülkenin uzun süredir devam eden sistemik ve yapısal eşitsizliklerini/yeraltı dünyasını yansıttığına tanık olunmaktadır.
Silahlı şiddet vakalarının azaltılması, hukuk, kamu sağlığı, kamu güvenliği, toplum ve sağlık dahil olmak üzere birden fazla sistem aracılığıyla müdahale edilmesini gerektirecektir.
Silah ruhsat sayısı bakıldığında, Emniyet Genel Müdürlüğü Tarafından Verilen Ateşli Silah Ruhsat Sayısı (2014-2017) toplamı 885,586; Jandarma Sorumluluk Bölgesinde 2015-2020 Yılları Arasında Verilen Ruhsat Sayısı toplamı ise 366,925 olup; 4-5 yılda verilen toplam ruhsat sayısı “1,252,511” i bulmuştur. Ruhsatsız silah bulunduran/taşıyanların sayısı karanlıkta (dark figure) kalmaktadır.
Türkiye’de sivillerin sahip olduğu ateşli silah sayısının nüfusa oranı (SAS, 2018) her 100 kişide 15,8’i bulmuştur.
Nüfus Silah sayısı Her 100 kişide (*)
83.614.362 13.200.000 15,8
(*) 2007 yılında bu oran 13.0 idi.
Sivillerin sahip olduğu silah sayısının, silahlı kuvvetlerden ve kolluktan yaklaşık olarak beş kat daha fazla olduğu ifade edilmiştir.
Şiddet ve Duygu
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından, “fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda maruz kalan kişide yaralanma, ölüm ve psikolojik zarara yol açması ya da açma olasılığı bulunması” durumu olarak tanımlanmaktadır.
Bu doğrultuda şu beş duygusal kuvvetten (kabile etkisinden) kendinizi soyutlamanız gerekmektedir:
1. Vertigo-Pirenin deve yapılması ve bunun insan düşüncesine egemen olması;
2. Tabular-sosyal yasaklar-toplumda kabul görmeyen eylem, düşünce ve duygular;
3. Yinelenen zorlayıcı (compulsion) davranış, örneğin Freud’un gerçeklik (zevk peşinde ve acıdan kaçınma) ilkesine karşın kocasından şiddet gören kadının aynı evde yaşamaya devam etmesi;
4. Kutsal olana saldırı ve
5. Kimlik siyaseti-bazı siyasi amaç için kimliğin şekillendirilmesidir.3
Şiddet, siyasi, ekonomik veya sosyal amaçları elde etmek için kullanıldığında kolektif nitelik kazanmaktadır. Şiddet grupları, devlet destekli militanlardan yeraltı terör örgütleri ve şehir çetelerine kadar değişmektedir. Kişilerin kolektif şiddete katılma döngüsünde grup kimliği (grupla özdeşleşme) şiddete başvuruyu motive etmekte ve şiddet olgusu gruba özdeşleşme derecesinde artış göstermektedir.
Kolektif şiddette ortaya çıkan soru, örgütteki bazı kişiler en ekstrem şiddet yöntemine başvururken ötekilerin neden pasif kalmalarıdır. Açıklamalar arasında öne çıkan, bu kişilerin örgütle özdeşleşme derecesi yoğunluğu yanında kişisel yaşamında önemli görünme arzusudur. Araştırmalar da genelde şiddete başvuranların gelecekte az derece değil, fazlaca şiddete başvurma eğiliminde olduklarına işaret etmekte; şiddet şiddeti doğurmakta, duyarsızlaşma (desensitization) olgusuna tanık olunmaktadır.
Etiyolojisi
Şiddete yönelten etmenler; namusu/şerefi koruma, ateşli silah taşıyanlardaki artış, para harcama hastalığına tutulan kişilerdeki doyumsuz kalan istekler; televizyonda şiddet gösterileri (şiddet kanalları), şiddete yönelenlerin karşı bir şiddetle karşılaşma korkusu taşımamaları; futbol fanatizmi, çeteler/ organize suçluluk, uyuşturucu madde tutkunluğu ile haksızlıklara/eşitsizliklere karşı toleransın azalması olarak görülmektedir. Aynı paralelde şiddetle eşitsizlik arasındaki ilişki de yavaş yavaş gün ışığına çıkmağa başlamakta ve bu ilişki bireysel boyutta olabileceği gibi yaygın bir nitelikte gösterebilmektedir. Bu bağlamda, şiddet belli bir aşamadan sonra aşağılanmayı yenecek/nötrleştirecek bir duygu olarak kendisini gösterebilmekte; haklı veya haksız nitelikteki şiddet eylemleri eşitsizliği giderici bir olgu olarak algılanmaktadır. Bu oluşumların altında yatan temel etmen, kötü bir kentleşme olgusudur. Bu kentlerdeki belirgin özellikler ise (en son Mart 2002 tarihinde İstanbul’daki Esenler olgusunda görüldüğü üzere) sırasıyla şunlardır:4
- Üst üste yığılmış gecekonduların egemen olduğu kalabalık bir topluluk-yoksulluk,
- Ailede şiddet uygulaması,
- Toplum dışı bırakılmışlık,
- Birbirine yabancılaşan topluluklar.
İki kutbun müstesna silahşorları “symbiosis” hayatı yaşıyorlar. Birbirlerinden geçiniyorlar. Biliyorlar ki, karşıdaki olmazsa, kendisi de olmaz. “Biz” ve “onlar” arasında algılanan farklılık son derece önemsiz ayrıntılara dayanabilir. Yalnız farklılığın büyüklüğü ile husumetin büyüklük derecesi de farklı olabilir. Kişiler çoğu kez grubun değer ve yargılarını kendi değer ve yargıları yerine geçirirler. Kişisel sorgulama ihtiyacı kaybolmakta ve kendi başına düşünmek gruba sadakatsizlik olarak da görülebilmektedir. Vicdan yoksunu olan grup tehlike saçmakta; grup kimliği kişisel ahlaki sorgulamaya üstün gelmektedir. Kutuplaşma herkes için çıkmaz sokaktır. İçine itildiğimiz fay yarıklarının en derin ve kökleşmişi: dindar-laik karşıtlığıdır.
Bu bağlamda aşırı kalabalık nüfus ve şiddet arasındaki ilişki göz ardı edilmemelidir. Yukarda değinildiği üzere, barınma yoğunluğunun belirli bir düzeyi aştığı durumlarda saldırgan davranışların ve suç işleme eğilimlerinin arttığı görülmektedir. Aynı bulgu, “adam öldürme sanatını teşvik etmek istiyorsanız, iki kişiyi bir ay süreyle dar bir odada kapalı bırakmak yeterde artar bile” (O’Henry) görüşünün mal edildiği cezaevi ortamı için de geçerliliğini korumaktadır.
Şiddetin şiddeti çağrıştırdığı toplumsal yaşamda kanıtlanmış; sosyo-kültürel nedenlerle oluşan kural çiğneme histerisinde etkili olduğu görülmüştür. Şiddet gösterisiyle (ekran ve haberler ile roman, hikâye türlerinde) bireylerin etkilenme ve eyleme yönelmeleri arasında nedensellik ilişkisi kesin değilse de fantezi dünyası oldukça yüklü, şiddet ve saldırgan eğilimli olanların tahrik olma olasılığının oldukça yüksek olacağı göz ardı edilmemelidir.
Tüm bu faktörlere karşın kaynak sorunun “bizleri rahatsız eden olaylar değil, onları görüş biçimimiz/ tepkimiz” olduğunu görememektir. İradeniz dışında zarar görebilirseniz ama iradeniz dışında incinemezsiniz. İncinmeyi yadsıyarak kişi iç huzurunu, her şeyde incinecek bir yan arayarak kaygısını en üst seviyeye çıkarabilir. Bu güçlü bir ayrımdır. İşte incinme algısındaki paranoya, farklı bir görüş ve herhangi bir küçümseme belirtisi gibi ufak şeyler kişileri şiddete yöneltmektedir-kan davası.
Şiddet olgusu çeşitli olduğu kadar değişken ve göreceli bir nitelik de göstermektedir. Bireysel şiddet, failin başka bir kişinin fiziki veya moral bütünlüğüne zarar verme amacına yönelik duygusal dışa vurma eylemidir. Bu eylem bazen gruplardan da kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda, organize suç örgütleri/ teröristlerin ekonomik suçlar yanında yıldırma amacıyla müessir fiil ve adam öldürme suçlarını işledikleri görülmektedir. İşte, şiddet bazen belirli bir amaca yönelik bir vasıta iken bazen de rastgele oluşan ve faillerine bireysel doyum sağlama ötesinde bir özellik taşımayan eylem veya eylemler serisi olmaktadır. Şiddet her zaman kendisini belirli bir eylem olarak da göstermez; şiddeti içeren durum ve anlar da vardır. Şiddet eylemleri aniden oluştuğu gibi uzunca bir hazırlık ve planlama sonucu da ortaya çıkabilmektedir.
Bir diğer açıdan, şiddet gösterisi genelde kınanmakta ise de göz yumulan /kabul gören şiddet eylemlerine de tanık olunmaktadır. Bu doğrultudaki başlıca örnekler, aile bireylerine fena muamele ve şiddet, sportif faaliyetler (boks, futbol, güreş) ile haklı savunudur. İşte şiddet bu görünümü ile, karmaşık bir olguyu ifade etmektedir. Bu deyim zaman zaman güç ve saldırganlıkla karıştırılmakta ise de şiddet yalnızca ne güç ve ne de saldırganlığın dışa vuruluşudur. Aslında, kişiyi topluma ve kişileri birbirilerine bağlayan veya zıtlaştıran ilişkilerin özüne yerleşik, bir antitez ve zıtlık olarak algılanmalıdır. Kuşkusuz, toplumda süregelen şiddet eylemleri genel güvensizlik duygusunu da etkilemektedir. Toplumda güvensizlik duygusunu oluşturan başlıca öğeler; korku, endişe, hayal kırıklığı ve kolektif korku/endişe olup, bu duygu toplumda periyodik olarak belirdiği gibi yeniden de ortaya çıkabilmektedir.5
Davranış kuralları ikna edici şekilde şu sonuca varmaktadır; daha fazla cezaevi inşa etmek çalışmıyor; adil yasal düzenlemelere uyum için yoksulluğu azaltıcı ve motivasyonu inşa edici kurumlara yönelinmelidir.” JOHN BRAITHWAITE, Prof. Avustralya
Yoksulluk ve Şiddet
Yoksulluk-şiddet ilişkisine ilişkin (birbirini dışlamayan) üç potansiyel açıklaması şöyledir:
1. Nedensel: Yoksulluk şiddet eğilimini etkilemekte,
2. Ters nedensellik: Suç ekonomik koşullara zarar vermekte,
3. Seçim/karıştırma: Diğer değişkenler hem ekonomik beklentileri hem de şiddet eğilimini etkilemektedir
Bauer, "Büyük refah karşısındaki aşırı yoksulluk, dışlanma ve adaletsizliğin ve bunun da kaçınılmaz sonucunun saldırganlık olduğunu belirtiyor. 7
Yoksulluk25 içinde bulunan bu gruptaki gençler, kabul gören tüketim biçimlerini yaşatabilecek meşru vasıtalardan uzak bulunmaktadır. Bu kişiler, maddi kaynak eksikliği yanında genellikle kaliteli eğitim/sanat eğitimi göremediklerinden marjinal konumdaki yoksunluklarını giderme şansları az olmaktadır. Anomi teorisine göre, bu kişiler toplumsal kültürce belirlenen amaçları elde etmek ve genel kabul gören sosyal koşullara uyum sağlamak üzere suça, olası bir sonuç olarak, başvurmaktadırlar. Anomik baskılar, zenginler ile fakirler arasındaki uçurum kesinleştikçe artmaktadır.26 Yalnız yoksulluk ta suça neden olan “mutlak yoksulluk”tan ziyade-mevcut vasıtaların dayanılmaz arzulara oranı olan “göreceli yoksulluk” olduğu belirtilebilir. Dünyanın çoğu kentlerinde anomi egemen oldu. Her şeyin şirazesi kaymış ve akıllılık artık “geçer akçe olmaktan” çıkarak “düzenbazlık” kabul görmeye başlamış!8
Vatandaş olmanın yetilerinden yoksun olan birey konforu çete üyeliğinde bulmakta ve bireyin çete üyesi olması için yüz ayrı neden sayılabilmektedir: Anne/babadan yoksunluk; yoksulluk, aile içi şiddet, okul başarısızlığı; iletişim kuracakları kişilerin olmayışı, aşağılık duygusu gibi. Ülke de yaygınlaşan çete kültürü de itici bir güç oluşturmaktadır.
Yoksulluk çeşitli şekillerde şiddetle ilişkilendirilmektedir. Çoğu akademisyen ve sıradan kişiler, yoksulluk içinde yaşayanların, maruz kaldıkları koşullar nedeniyle daha sık şiddet eylemlerine giriştiklerine inanmaktadır. Ancak hangi koşulların önemli olduğu ve bunların nasıl ve neden şiddete yol açtığı konusunda bilim adamları arasında anlaşmazlıklar var. Bu koşullar, yetersiz konutları, yoksul mahalleleri ve parçalanmış aileleri içerebilir. Bu tür yaşam koşulları genellikle yoksulluğun toplumsal yapısal sonuçları olarak tanımlanır. Bu yapısal yaklaşım genellikle yoksulluğu bağımsız değişken ve şiddeti bağımlı değişken olarak görse de bazı bilim adamları ayrıca şiddetin, ekonomik kalkınmaya veya büyümeye yardımcı olmayan istikrarsız veya tehlikeli bir ortam yaratarak toplam düzeyde yoksulluğa neden olabileceğini de ileri sürmüşlerdir (Staley,1992). Aynı zamanda mali açıdan daha iyi durumda olanların şiddet oranlarının yüksek olduğu bölgelerden taşınması ve geriye yalnızca ekonomik açıdan yer değiştirmesi mümkün olmayanların kalması da söz konusu olabilmektedir.
Temel bir tartışma, şiddet içeren suçları yoksulluğun mu yoksa eşitsizliğin mi tetiklediğine odaklanır. Birçok çalışma gelir eşitsizliği ile şiddet içeren suç oranı arasında pozitif bir ilişki gösterse de benzer verileri kullanan bazı eleştirel çalışmalar, regresyonlara yoksulluk eklendiğinde gelir eşitsizliğinin artık anlamlı olmadığını ve (mutlak) yoksulluğun suç oranını açıkladığını sergilemektedir. Öte yandan, araştırmalar hem olumlu hem de olumsuz çocukluk deneyimlerinin bireylerin yaşam boyu sağlığı ve fırsatları üzerinde etkisi olduğunu göstermektedir. Olumsuz çocukluk deneyimleri, kronik sağlık koşulları, düşük yaşam potansiyeli ve erken ölüm ile ilişkilendirilmiştir. Düşük sosyal-ekonomik koşullardaki (SEK) çocukların üç veya daha fazla olumsuz deneyim yaşama olasılığı, yüksek SEK'li akranlarına göre iki kattan fazladır.
Yoksulluk Çalışması
İşsizlik bağlamında yapılan son bir çalışmada, genç insanların işsiz kaldıklarında suç işleme olasılıklarının fazla olduğuna işaret edilmekte ise de (Farrington et al. 1986), tüm yaş gruplarını kapsayan mekân ve zaman boyutunda işsizlik ve suç oranları mukayesesi inandırıcı kanıtlar sunamamıştır. Buna karşın, işsizlik yoksul kişinin durumunu kötüleştiren ilave bir faktör olarak görülmelidir. Birkaç çalışmanın da vurguladığı üzere, işsizliğin artış göstermeğe başladığı bir toplumda, işsiz olan suçlu sayısı da orantısız bir şekilde artış göstermektedir.30
Fazlaca hapis cezasına başvurmak, yeni cezaevleri açmak, eğitim, boş zamanları değerlendirme, yoksulluk yardımı ve diğer suç riskini azaltıcı tedbirler pahasına olmaktadır. Fazla cezaevi inşa edildiğinde daha fazla mahpusa sahip oluruz. İnşa etmeyenler ise daha az mahpusa sahip olurlar. Her iki halde de mahpus sayısı suç oranına ilintili değildir. Fazla cezaevi inşası ile, bir bakıma başarısızlığı planlamaktayız(!). Hapis cezası süreleri ülkede yüksek oranda suç olmaksızın azaltılabilir. Nitekim, Türkiye ve İngiltere dışındaki Avrupa örneklerine bakıldığında, mahkûmiyet süreleri önleyici etkisi kayba uğramadan azaltıldığına tanık olunmuştur.
Toplumsal alan kültürünün ve davranış biçimlerinin geldiği noktanın bireyler için belirleyici olması önemli gibi durmaktadır. Bu yapılanmanın refah ve sosyal devlet normlarını alt üst etmesiyle birlikte boşluğun “serseri kurşunlarla” doldurulmaya başlaması ilk etabı oluşturmakta. İkinci etapta ise alışkanlıkların yeni yapıyı oluşturmaya başlamasıdır. Bu yeni yapıda eğitimin değil paranın ve sembolik değerlerin rolü ön plana çıkmaktadır. Alt sınıflardan gelenlerin sembolik olarak değerlerinin “aşırı değerlendirilmesi” önce sembolik şiddeti ve sonra da gerçek şiddeti ve cinayetleri tetiklemektedir. Bu merhalede artık kontrol mekanizması ortadan sanki kalkmaya başlamaktadır.31
Anomi
Sosyolojide anomi kavramı, standart normlar ve değerlerin zayıf veya belirsiz olduğu bir toplumda normsuzluk, düzensizlik veya karışıklık hali olarak tanımlanabilir. Bu sosyal veya etik standartların eksikliği, bireyler arasında kopukluğa, sapmaya ve sosyal istikrarsızlığa yol açabilir.
Durkheim (1897), modern toplumlarda toplumun normları ve değerleri konusunda bir mutabakat veya fikir birliğinin olduğuna ve bunun sonucunda toplumsal düzenin ve istikrarlı toplumların oluştuğuna inanıyordu. Durkheim'a göre, toplumun normları ve değerleri belirsiz olduğunda, insanlar nasıl davranacakları konusunda kafaları karışır, toplumsal düzen tehdit altına girer ve insanlar davranışlarının normlar ve değerler tarafından kısıtlandığını hissetmezdi- anomie veya normsuzluk hissi.
“Anomi” toplumsal şiddeti, cinayetleri ve intihar eğilimini arttırıyor. “Anomi”nin belirtileri şunlar:
1. Kurallar belli olmadığı için, insanlar hayatta başarılı olma yollarını tıkalı görür.
2. Bireyler, gelecek için kendilerine koydukları hedeflerin geliştiğini değil, gerilediğini düşünür.
3. İnsanlar boşluk ve hiçlik duygusuna kapılır.
4. Toplumda güven duygusu azalır; bireyler destek için kurumlara da kişisel ilişkilere de güvenemez.
5. Gelecek umudu yok olur ve
6. Liderlere olan güven kaybolur.
Bir toplumdaki şiddet, cinayet ve intihar eğilimlerini güçlendiren “anomi”nin ortaya çıkmasından hiç kuşkusuz o toplumu yönetenler birinci derecede sorumludur!32
Bilim adamları, Amerika Birleşik Devletleri'nde artan yoksulluk, gelir eşitsizliği ve cinayet oranlarındaki artış arasında güçlü bir bağlantı olduğunu tespit etti. 1990'dan 2020'ye kadar olan verileri kapsayan çalışma, yoksulluk ve gelir eşitsizliğinin en yüksek olduğu eyaletlerin, özellikle çalkantılı 2020 yılında cinayet oranlarında en önemli artışları yaşadığını ortaya koyuyor.
“İnsan Hakları Savunma Merkezi Brookings'in” verileri şunu gösterdi: "Hemen hemen tüm eyaletlerde, hapishane nüfusunun yüzde 40 ila 50'si, gelir dağılımının en alt beşte birlik diliminde (% 20) yer alan ailelerde büyüdü." Ek olarak şu sonuca varmıştır: “Mahalleler ve sosyal içerme, hapsetme ve işgücü piyasası sonuçları açısından önemlidir. Mahkumların ayrıca orantısız bir şekilde, çocuk yoksulluğunun yüksek olduğu sosyal olarak izole edilmiş ve ayrışmış mahallelerde ve ağırlıklı olarak Afrikalı-Amerikalı veya Amerikan Kızılderili mahallelerinde büyümüş olmaları muhtemeldir.
Araştırmalar, yoksul bölgelerde yaşayan insanların mülk suçları işleme olasılığının daha varlıklı meslektaşlarına göre daha yüksek olduğunu gösteriyor; çünkü bu insanlar genellikle aile üyelerinin ihtiyaçlarını sağlama konusunda umutsuz bir ihtiyaçla motive oluyorlar.
Ayrıca yoksulluk ve suçun sıklıkla dolaylı bağlantıları vardır. Yoksulluğun yaygın olduğu ve istihdamın az olduğu bölgelerde bireyler sosyoekonomik merdivende çıkmak için gereken kaynakları elde etmekte zorluk yaşayabilir. Bu onların daha fazla suç faaliyetine yol açacak bir damgalanma duygusu hissetmelerine neden olabilir. Üstelik yoksulluk, suç davranışına yol açabilecek bir umutsuzluk, çaresizlik ve güven eksikliği ortamı yaratabilir. Bir kişinin ailesinin geçimini sağlaması yönündeki baskı, aksi takdirde elde edilemeyecek kaynakları elde etme aracı olarak suç faaliyetlerine girişmesine yol açabilir. Yoksulluğun hayal kırıklığı, saldırganlık ve madde bağımlılığına yol açabileceği ve bunların suç faaliyetlerine katkıda bulunan faktörler olabileceği de doğrudur.
Yoksulluğun en ciddi sonucu, sağlıksız koşullar, istikrarlı bir barınma imkanının bulunmaması ve yetersiz beslenme nedeniyle hastalıkların artması olmalıdır. Kanada, ülkenin zenginliği ve kaynakları göz önüne alındığında, Birleşmiş Milletler tarafından yoksulluk durumu konusunda uyarıldı.
Yoksulluğa yol açan en önemli faktörlerden biri işsizliktir. Bu da finansal yükler ve artan enflasyon nedeniyle zihinsel strese vücut vermekte; birçok insan kaygı, depresyon ve hatta intiharın kurbanı olmaktadır. Ayrıca, özellikle geçindirecek bir ailesi olanlar arasında yoksulluğun yarattığı hayal kırıklığı, insanların istikrarlı bir gelire sahip olmak için her yolu denemesine neden olduğu ve bu durumun, hızlı ve kolay para sağladığı ve aynı zamanda çoğu durumda yoksulluktan kurtulmaya yardımcı olduğu için uyuşturucu ticaretine de yol açtığı göz ardı edilmemelidir.33
Yoksulluk suçun anasıdır. Marcus Aurelius
Kötülüklerin en büyüğü ve suçlarım en kötüsü fakirliktir. George Bernard Shaw
Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel
--------------------
1 Merton’un Anomi/Gerilim Teorisi için bkz. Mustafa T. Yücel. Kriminoloji, 6. Baskı, Ankara, 2024.
2 Z. Kızmaz. Şiddetin Sosyo-Kültürel Kaynakları Üzerine Sosyolojik Bir Yaklaşım. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 16(2), 2006, ss.247-267: “Ülkemizde gerçekleşen çoğu şiddet eylemlerinin temelinde bireylerin kültürel algılama biçiminden kaynaklanan, “şeref”, “namus” ve “erkeklik” gibi olguların olduğu söylenebilir. Günümüzde daha çok kentlerde yoğunluk kazanan şiddet olaylarının nedenlerine bakıldığında; göç, çarpık kentleşme, alkolizm, madde bağımlılığı, aile parçalanması, yoksulluk, eşitsizlik, başıboşluk, çete oluşumları, kimlik arayışları, kitle iletim araçlarının etkisi, ataerkil yapı/erkeklik rolleri, namus ve prestije ilişkin tanımlamalar, başarısızlık, bastırılmışlık veya engellenmişlik gibi çok sayıda faktör dikkat çekmektedir.” Canan Gönüllü. “Şiddet Kavramı Üzerine Nitel Bir Araştırma: Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Öğrencileri Örneği” Sosyoloji Araştırmalar Dergisi, C. 25 Sayı, s.3 (Ekim/2022). 10 Çocuktan 7’si zorbalığa uğruyor-Zorbalığa uğrama dönemi anaokullarına kadar indi…Hürriyet (17/12/2024) s.13. Aysel Günindi Ersöz. Toplumsal Yaşamda Şiddet: Trafikte Yol Vermeme Nedeni İle Yaşanan Şiddet Olaylarının Nedenlerine Multidispliner Bir Bakış DOI: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.13551 Dijital şiddet, internetin ve sosyal ağların yoğun bir şekilde kullanılmasıyla birlikte giderek daha belirginleşen ve çeşitlenen bir sorun olmaya başlamıştır.
6 Yüksek Gini katsayısı (yüksek gelir eşitsizliğinin), incelenen büyük kentlerle kırsal alandaki tüm ilçelerde şiddet içeren suçlarla pozitif bir korelasyona sahiptir.
7 Suç işleyen kişilerin işsiz olup olmadığı sorusu için bkz. Mehmet Çınar ve Canan Taş. “Türkiye’de Bölgesel İşsizlik ve Suç Türleri İlişkisi: Panel Veri Yaklaşımı” Business and Ecomoics Research Journal, C.13, S.2, 2022, ss.179-197: “2000 yılına ait İl bazındaki veriler kullanılarak yapılan yatay kesit analizine göre, gelir düzeyinin, işsizlik oranının, göç oranının, eğitim seviyesinin, nüfus yoğunluğu ve doğum hızı gibi demografik unsurların ve şehirleşmenin suç oranını belirleyen temel ve önemli faktörler olduğu görülmüştür”. “Ayrıca yoksulluk göstergesi olarak alınan yeşil kartlı kişi oranının ise, suç miktarını negatif olarak etkilediği tespit edilmiştir. Kişi başına güvenlik elemanı sayısının ise, suç oranını belirlemede etkili olmadığı görülmüştür”.
3 Bkz. Daniel L. Shapiro. Negotiating the Nonnegotiable, Penguen Ses, 2016.
4 Tolga Şardan “Kanaması durdurulamayan yara: Esenyurt” T24 1/08/2023.
5 M.T. Yücel. Kriminoloji, 2024, Ank. “İnsan Hakları Şiddetle Sivil Mücadele Bilinci Güçlendirici Saha Aktörleri Yetiştirme Projesi (2021-2030). Türkiye’nin Az Gelişmiş Bölgelerindeki (Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz Bölgeleri) Kadın ve Kadın STK’larının Güçlendirilmesi Projesi Hazırlayan: Ayşe Sargın 2010- 2012. Çocuklarınızın zamanla şiddete karşı daha duyarsızlaşmasına izin verirseniz, başkalarına karşı empatilerini kaybedebilirler. Televizyonda gördükleri şiddet onları gerçek insan acısı ve ıstırabına karşı duyarsızlaştırır ve eğlence ile gerçek arasında ayrım yapmakta güçlük çeker, genellikle kötü adamı romantikleştirme eğilimi geliştirirler (Yazarın notudur). Elif Özlem Aşkın Umur Aşkın Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet ve Yoksulluk İlişkisi- Aile İçi Şiddet Mağduru Kadınlar Üzerine Bir Araştırma, Dergi Park Cilt: 1 Sayı: 2, 2017 ss. 16 – 37.
7 Fikret ZENGİN Şiddetin Anatomisi, Artı Gerçek 7/09/2020.
25 2003 yılı 69.2 milyonluk nüfusun 19.5 milyonu (% 28.2) yoksulluk sınırının altında olup, dağılımı şöyledir: % 61’ı bulan kent nüfusundaki yoksulluk oranı % 22 ilken, % 39’ u bulan kırsal kesim nüfusundaki yoksulluk oranı % 37’dir. 19.5 milyon yoksulun 13.8 milyonu (% 71) beş kişi ve daha kalabalık ailelerde yaşıyor. 5.6 milyonu (% 29’u) bir işte çalışıyor. 13.9 milyonu (% 71’ı) çalışmıyor. Ayrıca bkz. TÜİK. İstatistiklerle Aile 2014. The Analysis Of Relationship Between Crime And Poverty For The Test Of Culture Of Poverty In Turkey1 Ayşe Nur Çiftçi, İskender Gümüş Uluslararası Sosyal ve Ekonomik Çalışmalar Dergisi YIL:2023 CİLT:4 SAYI:2: 2019 yılı TÜİK verileriyle geçekleştirilen analizler, Türkiye’de yoksulluk ve suç ilişkisinin çok sınırlı olduğunu, birkaç suç türünde görüldüğü desteklenmiştir.
26 Council of Europe. Economic Crisis and Crime, Srasbourg, 1985, pp.76-78; Elazığ’ın Palu ilçesinde 19/05/2003 tarihinde 1601 ilköğretim ve lise öğrencilerine uygulanan anonim ankette yer alan “Görünmez biri olsaydınız ne yapardınız?” sorusuna %10’u “hırsızlık yapardım” yanıtını vermiştir. Ayrıca bkz. B.Çoşkun. “Suçlar ülkesi…” Hürriyet (21/05/2008) s.3. Sınırlı olanaklara sahip gruplar arasındaki çatışma için bkz. M. Şerif’in Robber’s Cave Experiment
8 Koçi Bey, IV. Murad’a sunduğu devlet yönetimindeki bozukluklar ile alınması gereken tedbirler hakkındaki risalesinde şöyle der:
“... rüşvet herhangi bir devlette meydana çıkar aşikâr olursa o devlet harap olup yıkılır ve talihi tersine döner (...) “İmdi, dünyayı yaratan şanı yüce Cenab-ı Hakk’ın emri üzere şeriat ve hükümet mansıplarının, siyaset ve kılıç mansıplarının ehline verilmesi vacip ve en ehemmiyetlidir. Ve bu ilahi emrin gereği gibi yerine getirilmemesine sebep, rüşvettir. O kapı açılalı, mansıp erbabı arasında azl ve tayin, değiştirme çokluğu hadden aşırı olup, büyükler alçalıp, alçaklar mevki sahibi oldu. Dünyanın hali perişan oldu. Hakimler ve valiler arasında bu çeşit çok değiştirme, mecburen zulüm yapmalarına sebep olup, bu yüzden İslam ülkeleri viran, reaya ve beraya perişan oldu…” Ayrıca bkz. Salih Cenap Baydar. “Anomi çağının anomik bireyleri” Karar 20/02/2024- İskoç sosyolog ve siyaset bilimci Robert Morrison MacIver (1882 – 1970) “psikolojik anomiyi”, ferdin topluma eklemlenme hissini kaybetmesi olarak tanımlamaktadır.
30 Eski Türklerde 1453-1559 yıllarında soygunlardaki artışın başlıca etmenin işsizlik ve yoksulluk olması hakkında bkz. M. Akdağ. Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi Cilt 2, Cem Yayınevi 1974, ss.457-474; N.Cömertler ve M. Kar. “Türkiye’de Suç Oranının Sosyo-Ekonomik Belirleyicileri: Yatay Kesit Analizi” SBF Dergisi, 62(2) Nisan-Haziran 2007, s.58:
“2000 yılına ait İl bazındaki veriler kullanılarak yapılan yatay kesit analizine göre, gelir düzeyinin, işsizlik oranının, göç oranının, eğitim seviyesinin, nüfus yoğunluğu ve doğum hızı gibi demografik unsurların ve şehirleşmenin suç oranını belirleyen temel ve önemli faktörler olduğu görülmüştür”. “Ayrıca yoksulluk göstergesi olarak alınan yeşil kartlı kişi oranının ise, suç miktarını negatif olarak etkilediği tespit edilmiştir. Kişi başına güvenlik elemanı sayısının ise, suç oranını belirlemede etkili olmadığı görülmüştür”. N.Yamak ve F.Topbaş.” Suç ve İşsizlik Arasındaki Nedensellik İlişkisi” 14.İstatistik Araştırma Sempozyumu (5-6 Mayıs 2005, Ankara) ss.705-715. İlgileşim, nedenselliği kanıtlamaz (correclation does not prove causality).
31 Mustafa Karaalioğlu. Asayiş, sokaktaki şiddet karşısında neden çaresiz? Karar 7/10/2024 Ali Akay. “Duyguların yapısal oluşumu” T24 (27/09/2024).
32 Mikdat Karaalioğlu. Günah İşlemeden Suç İşleme. Karar (28/07/2024). “Şiddet, nefret ve ajitasyon paylaşımlarının her türlüsüne o kadar alıştık ki, artık vicdani, hukuki ve ahlaki zafiyetler ortak yaşamı tehdit eden tehlikeler olarak değil, sadece bir günlük ömrü olan adi vakalar olarak algılanıyor. Sesini yükselten kazanır, algıyı oluşturmak için her şey mübah düşüncesi, toplumun su ve ekmek gibi ihtiyaç duyduğu uzlaşma düşüncesinin oluşmasını engelliyor. Günün sonunda güçten başka hiçbir geçerli argüman kalmıyor. Sosyal medyada paylaşın yapmanın ya da ‘like’ yapmanın şöyle bir rahatlatıcı yönü var: Kendisinin üretmediği bir içeriği paylaşıp onaylayanlar, sorumluluk hissetmiyor. Nefretin hızla yayılması için destek veren kişiler, günün sonunda içerikteki hatanın ortaya çıkması durumunda hiçbir sorumlulukları olmadığını düşünüyor. Bu kişilerin keşfettiği “günah işlemeden suç işleme yöntemi’’ bir taşra kurnazlığıdır”. Ayrıca bkz. Mustafa T. Yücel. https://www.hukukihabernet/ şiddetin-bireysel-toplumsal-boyutu
Ersin Kalaycıoğlu ve Ali Çarkoğlu’nun 2009’da yayınladığı The Rising Tide of Conservatism in Turkey kitabında Türkiye’de en yaygın tutumlardan biri anomi, yani kuralsızlıktır. Neredeyse toplumun yüzde 90’ı anomi ölçeğinde yüzde 50’nin üzerinde puan almaktadır. Anomi, kurallara herhangi bir şekilde vakıf olmama, bilmeme, kuralları kale almadan davranma, yani aklına estiğini yapmak anlamına geliyor.
33 Mehmet Cinara , Canan Tas.”Türkiye’de Bölgesel İşsizlik ve Suç Türleri İlişkisi: Panel Veri Yaklaşımı” Business and Economics Research Journal Vol. 13, No.2, 2022 pp. 179-197: Mala ve cana karşı suç türleri sonuçlarına bakıldığında da işsizlikteki bin kişilik artışın mala karşı suçları cana karşı suçlara göre yaklaşık üç kat artırdığı tespit edilmiştir. Ayrıca, işsizlik ve boşanmalardaki artışın suç eğilimini artırdığı; gelir ve eğitimdeki artışın ise suç eğilimini azalttığı tespit edilmiştir. İlaveten işsizlik, boşanma, gelir ve eğitim değişkenlerinin tamamının mala karşı suçlar üzerinde cana karşı suçlara göre daha fazla etkili olduğu görülmüştür. Her ne kadar çoklu regresyon modelinde birçok bağımsız değişken kullanılmış olsa da suç üzerinde en etkili olan değişkenin işsizlik olduğu tespit edilmiştir.