12 Haziran Milletvekili seçimlerine az bir zaman kala, 12 Eylül 2010 Referandumuyla dokunulmazlıkları kaldırılan 12 Eylül darbecilerinin hayatta kalanlarına hukuktan bir tebligat gitti. Darbe lideri Kenan Evren ve yol arkadaşı Tahsin Şahinkaya hem telefon hem de yazılı tebligat ile darbe yapmak suçundan sanık sıfatıyla ifadeye çağrıldılar. Cumhuriyet Başsavcılığının yazılı davetle yetinmeyerek telefonla da sanıkları aramasındaki nezaketin kıymetini iyi anlamak için darbeciler olsa nasıl yapardı diye geçmişi hatırlamak yeter sanırım. Gece yarısı jandarmalar gider yataklarından kaldırır sürükleyerek yetkili komutanın önüne getirirlerdi. Hukuka uygun davranışın  güzelliği, darbelerden ve darbecilerin uygulamalarından farkı bu olsa gerek.

Anayasa değişikliğinden önce vefat eden diğer komutanlar ve tebligatın gittiği gün vefat eden Nejat Tümer dünyadaki yargıya hesap vermeyecek. Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya 1980 yılı Genelkurmay Başkanı ve Hava Kuvvetleri Komutanı olarak anayasayı ihlal ile silah zoruyla hükümeti devirmek, TBMM’ni kapatmak suçlarından yargıya hesap verecekler. 12 Eylül darbesinin suçluları bunlardan ibaret değil elbette. O dönemin işkencecileri haklarında mağdur ve müştekilerin suç duyuruları da ilgili yer Cumhuriyet Başsavcılıklarınca soruşturmaya alındı bile.
Bu soruşturmaların göstermelik, siyasi çıkar amaçlı olduğu yolundaki değerlendirmelere katılmadığımı, sonucu ne olursa olsun darbe sanıklarının adalet önünde hesap vermelerinin çok önemli olduğuna inanıyorum. Herşeyden önce darbe yapan generallerin gücünü halktan almadığı, kudretlerinin hukuktan üstün olmadığı, milletin verdiği karar ile yargılanabilmeleri başlı başına bir sonuçtur. Meseleye teorik olarak bakıp, suç işleyen herkes gibi darbe yapanlar da yargılanıyor bunda ne var deme kolaycılığı olmadığı da ortada. Yargılama normal ise otuzbir yıldır neden yargılanamadılar sorusuna ne cevap vereceksiniz?

12 Eylül darbecilerinin yargılanmasıyla ilgili farklı hukuki görüşler göndemde. Bir kısım hukukçular dava zamanaşımı süresi olan 30 yıl geçtiği için soruşturma yapılamayacağını ileri sürerken, kimi hukukçular darbe ve sonucunda uygulanan işkencelerin insanlığa karşı işlenmiş suçlar olması sebebiyle zamanaşımına tabi olmadığını bu nedenle sorumluların yargılanabileceğini ifade ediyorlar. Anayasanın geçici 15. Maddesi  engeli nedeniyle darbecilerin şimdiye kadar yargılanamadığını, 12 Eylül referandumu ile bu engelin kaldırıldığını, zamanaşımının engelin kalkmasıyla başladığını dolayısıyla 12 Eylül 2010 tarihinden itibaren zamanaşımı süresinin işlemeye başladığını bu nedenle soruşturma başlatılmasının hukuka uygun olduğunu savunan hukukçulara ben de katılıyorum. Bir milletvekili hakkında, milletvekilliğinde geçirdiği süre zamanaşımında nasıl dikkate alınmıyorsa Anayasa ile düzenlenmiş dokunulmazlık süresi bitiminde yani soruşturma engeli kalktığında yargılama yapılabiliyorsa, darbecileri koruyan Anayasa engeli kalkmasıyla onların da yargılanmaları hukuka uygun olacaktır.

Meseleye değerlendirirken gösterilecek hassasiyet, hukuk devleti ile darbecilerin vesayeti altındaki bir rejimi birbirinden ayıracak en önemli kriter olan hukukun üstünlüğü ve adalettir. Darbeciler şiddete, baskıya, silaha, namluya, faili meçhul cinayetlere, işkencelere dayanarak otoritelerini sürdürür. Muhalifleri hakkında verdikleri kararları, söz de mahkemelerde onaylattırarak infaz ederler. Hukuk devleti ise intikam duygusuyla hareketi asla onaylamaz. Önemli olan bütün kurumlarıyla hukuku üstün kılacak devletin inşasında, herkesin hukuk önünde eşit olarak adalet önüne çıkarılabilmesidir.

12 Eylül darbecilerinin yargılanmasının önündeki hukuki engel olan Anayasa engelinin kalkması, Ergenekon ve Balyoz sanıklarının yargılanmasındaki fiili ve fiziki direnişlerin sona ermesine de büyük katkı yapacaktır. Hukuk devleti, hukuk önünde eşitlik ilkeleri gereği herkesin hesap verebilir olmasını, hukuk tanımayanlara da bağımsız ve tarafsız adalet mekanizmasının hesap sorabildiği bir devlettir. 12 Eylül 2010 referandumuyla başlayan değişim 12 Haziran 2011 seçimleri sonunda insan onuru ve hukukun üstünlüğünü sağlayacak yeni bir anayasa ile taçlandırılabilirse, darbelere son nokta konulmuş olabilir.

Reşat PETEK