Lysander Spooner, 1887 yılındaki ölümünden kısa bir süre önce ABD Başkanı Grover Cleveland’a oldukça sert üslupla bir mektup yazarak ABD anayasa ve hukuk sistemini eleştirdi. Spooner'in adalet haykırışını yüzyıllar ötesine ileten bu mektubunu aşağıda aynen aktarıyorum.

Lysander Spooner

GROVER CLEVELAND’A MEKTUP, 1885

“Beyefendi, sizin açılış konuşmanız muhtemelen son elli yıl içindeki ya da devletin kurulmasından beri her hangi bir başkanın nutku kadar dürüst, makul ve tutarlıdır. Bu nedenle nutkun yanlış, saçma, kendisiyle çelişen ve gülünç olsaydı, bence, bu seleflerinden şahsen daha az dürüst, makul ya da tutarlı olduğundan kaynaklanmayacaktı; tam tersine, bu durum senin tanımına göre ve neredeyse yüz yılı bulan bir yönetim tecrübesi dikkate alındığında tamamen ve aşikar bir şekilde hatalı, ve suçlu olan devletin kendisinden kaynaklanacaktı. Dolayısıyla ona atfettiğin övgülerde yanlış, saçma ve gülünç olacaktır.

Bu nedenle, onu “bütün insanlara eşitlik ve tam adalet sağlamayı taahhüt eden bir devlet” olarak tanımlamaktasın.

Bunun ne anlama geldiğini düşünmeyi bir kenara mı bıraktın? Tabii ki öyle yapmadın. Söylevinin geriye kalanının neredeyse tamamı onunla doğrudan çelişmektedir.

O halde adaletin değişmez ve doğal bir ilke olduğunu ve her hangi bir insanın yapacağı, yapamayacağı ya da değiştirebileceği bir şey olmadığını sana hatırlatmak isterim.

Bunun yanı sıra bilimin konusudur ve matematik ya da diğer her hangi bir bilim gibi öğrenilmesi gereklidir. Otoritesini, kendilerine ister devlet desinler isterse başka herhangi bir şey, insanların bir araya geldiği her hangi bir grubun emirlerinden, iradesinden ya da takdir yetkisinden almaz.

Bütün zamanlarda ve her yerde en üstün kanundur. Her yerde ve üstün kanun olması nedeniyle ister istemez her yerde olmalıdır ve her zaman tek kanun olmalıdır.

Kendilerini bu şekilde adlandıran meclis üyeleri ona ne hiçbir katkıda bulunurlar ne de ondan her hangi bir şeyi çekip alabilirler. Bu nedenle onların adlandırdığı şekliyle çıkardıkları tüm kanunlar yani kendilerinin yaptıkları kanunlar, hiçbir otorite ve yükümlülük özelliği taşımayacaklardır. Onları kanun olarak adlandırmak yanlıştır, zira onlarda insanların yapması gereken vazife ve haklarla ilgili ya da vazife ve hakları konusunda onları aydınlatma ile ilgili her hangi bir şey bulunmaz. Sonuçta onlarda bağlayıcılık taşıyan ya da zorunluluk gerektiren bir şey yoktur. Ve hiç kimse onları ayakları altına almaksızın onların en küçük bir uyarısında bile kendisini mecbur hissetmez. Eğer insanlara adaletli olmaları emredilirse insanların adaleti yerine getirme yükümlülüklerine ya da her hangi bir kişinin adaleti uygulama hakkına hiçbir şey ilave edemezler. Bu nedenle onlar sadece aylak boş bir rüzgar gibidirler... Eğer her hangi bir kişiye adil olmaması yönünde emir verirlerse veya buna yetkilendirirlerse tam anlamıyla bir suç işlerler. Adaletin ondan yapmasını talep etmediği her hangi bir şeyi bir kişiye emrederlerse onlar bayağı ve adi birer gasıp ve zalimdirler. Adaletin yapmasına izin verdiği her hangi bir şeyi bir kişinin yapmasını yasaklarlarsa o kişinin doğal ve hak sahibi olduğu özgürlüğe saldıran birer mücrimdirler. Bu nedenle otorite ve yükümlülük benzeri her şeyden tamamen yoksundurlar. Bunların hepsi, ister istemez, ya tiranların, hırsızların ve katillerin arsız bir şekilde, hile ile ve suç işleyerek zorla el koydukları şeylerdir ya da ne yaptıklarının farkında olmayan veya bilmeyen cahil ya da düşüncesiz insanların anlamsız işleridir.

Adalet ya da doğal hukuk ilmi, her bir insanın, insanların tümüne ya da her hangi birine karşı doğal, tabii ve devralınamaz bireysel haklarının ne olduğunu ve ne olmadığını bize söyleyen tek ilimdir. Her hangi bir insana ya da insanların tümüne, diğer insanların uygun gördükleri tüm kanunlara ya da kanunlardan her hangi birine itaat etmeleri için insanları zorlayabileceklerini söylemek; onun kendisine ait hiçbir hakkının olmadığını; tam tersine, onların bendesi, kölesi ve malı olduğunu söylemektir.

Burada gösterilen gerekçeler nedeniyle adaletin ya da doğal kanunların idamesi hiçbir zorlayıcı gücün ya da devlet sıfatını taşıyan her hangi bir şeyin var olma hakkının olmadığı bir durumda söz konusu olabilir.

Meclis üyelerinin, fertlerin haklarını tespit eden, kararlaştıran veya her hangi bir şekilde fertler üzerinde otoriter ya da zorlayıcı nitelikteki her hangi bir kanunu yapabileceklerini veya icad edebileceklerini söylemek ya da fertlerin matematik, kimya psikoloji veya diğer sosyal bilimlere eylemlerini uydurmaları yerine bu eylemlerini kanunlara uygun bir hale getirmek için fertlerin itaat etmeye zorlanabileceğini söylemek; gerçekte yanlış, saçma ve gülünçtür.

Meclis üyeleri çıkaracakları kanunlar ile yerçekimi kanununu, ışık, ısı ve elektrik ile ilgili doğal kanunları ve madde ve mana ile ilgili diğer tüm doğal kanunları yürürlükten kaldırma hakkına sahip olduklarını iddia edebilirler. Adaletle ilgili doğal kanunun yerine başka kanun ikame etme hakkına sahip olduklarını iddia ettikleri gibi doğal kanunların yerine kendi yaptıkları kanunları geçirebilirler, onlara uyulmasını zorunlu kılabilirler ve bu tip kanunlara itaat etmeye herkesi zorlayabilirler.

Kanun yapıcı denilen meclis üyeleri kendilerinin yaptığı her hangi bir kanunla “her kese eşit ve tam adaleti” nasıl sağlayacaklarını tahayyül edelim. Eğer onların kanunları adaletin dışında hiçbir şeyi emretmiyorsa ve adaletsizliğin dışında hiçbir şeyi yasaklamıyorsa onların kendileri adil değildir ve kabahatlidir. Eğer onlar sadece adaleti emrediyor ve adaletsizliği yasaklıyorlarsa adaletin doğal otoritesine ve insanların adalete itaat etmesi yükümlülüğüne hiçbir şey eklememektedirler. Bu nedenle, emirlerinin hiçbir otoriteye sahip olmadığını iddia etmek sadece basit bir küstahlık ve tamamen bir yüzsüzlüktür. Emirlerinin adaletin ne olup ne olmadığını insanlara öğretmek için gerekli olduğunu varsaymak da büyük bir küstahlıktır. Adalet ilmi diğer insanların kendi kendilerine öğrenebilecekleri kadar açık bir ilimdir ve genelde son derece basittir ve öğrenmesi kolaydır ve onun öğrenilmesi için her hangi bir kişinin ve grubun onu öğretmesine, bildirmesine ve emretmesine ihtiyaç yoktur.

Bu nedenlerle son doksan sekiz yıl içinde kırk sekiz farklı meclis tarafından çıkarılmaya cüret edilen her kanun meşru otoriteden tamamen yoksundurlar. Başka bir deyişle, bu kanunların tümü adaletin insanlara yasakladığı şeyleri yapmaya izin vererek ve emrederek ya da adaletin insanların yapmasına izin verdiği şeyleri insanların yapmasını yasaklayarak ya hata içindedirler veya insanların adalet bilgilerine hiçbir şey eklemediklerinden ya da adil davranma veya adaletsizlikten kaçınma yükümlülüklerine bir katkıda bulunmadıklarından gereksizdirler.

O halde, uzun yıllardır, adaletin ve bütün insanların doğal, tabii ve devredilemez haklarının ihlal edilmesinde insanların yürürlüğe koyduğu, ilan ettiği ve zor kullanarak uyguladığı cahil, mantıksız, küstah ve hatalı kanunlar külliyatını halka tatbik etme teşebbüsünde bulunmanı mazur gösterecek ne olabilir?

Beyefendi, her hangi bir devlet rasyonel, tutarlı ve dürüst bir devlet ise her kişinin haklı olarak itaat etmeye zorlanabileceği türden bazı temel, devredilemez ve ebedi ilkelere dayanmak zorundadır. Ve devletin bütün gücü bu tek ilkenin idamesini sağlamak ile sınırlı olmalıdır. Bu ilke adalettir. Her hangi bir insanın hak sahibi olarak diğer insanlara zorla uygulayabileceği veya kendisine karşı zor kullanılarak uygulanmasına rıza gösterebileceği başka bir ilke yoktur. Bu ilkenin başkalarına da uygulanmasını istesin ya da istemesin herkes bu ilkenin kendisi açısından korunmasını talep eder. Yine de bu durum, kendi özgürlüğü ve malı söz konusu olduğunda yaşamını bile tehlikeye atan insanların diğer insanların şahsı ya da malvarlıkları üzerinde keyfi bir güç elde ettiklerinde bu ilkeyi son derece ahlaksız bir şekilde ihlal etmeleri insan doğasının bir tutarsızlığıdır. Bu ülkede bu gerçeğe özellikle son yüzyıllık sürede olmak üzere, bütün ülke tarihinde ve en çok dikkati çeken şahısların durumlarında şahit olmaktayız. Ve bunların gösterdikleri misaller ve etkiler devletin bütün karakterini ifsat etmekte kullanılmaktadır. ...

Daha önce birer fert olarak yapamadıkları halde ittifak yaparak ve kendilerini devlet olarak adlandırarak hiçbir grubun diğer insanların belirli haklarını ve mallarını ele geçiremeyeceği aşikardır. Fert olarak böyle yapmak konusunda hiçbir hakka sahip olmadığı halde kendilerini devlet olarak sıfatlandıran her hangi bir grup, ne zamanki diğer insanlara ya da onların mallarına bir şeyler yapar; işte o zaman, onların eylemlerinin niteliğine göre kendilerini mütecaviz, hırsız ya da katil olarak ilan etmiş olurlar.

Birer fert olarak insanlar başkalarını bu adalet kanununa itaat etmeleri için zorlayabilirler. Bu, dostları tarafından herhangi bir insanın adalete uygun bir şekilde itaat etmeye zorlanabileceği tek kanundur. Diğer bütün kanunlara göre bu kanuna uymak herkesin tercihine bağlıdır ve zorunlu değildir. Ancak, adalet kanununa insanlar adalete uygun bir şekilde itaate zorlanabilirler ve insanları zorlamak için gerekli olan akla uygun bütün kuvvetler insanlara karşı, haklı olarak, kullanılabilirler.

Bununla birlikte, adaletin insanlara yapmasını yasaklamadığı her hangi bir şeyi ve her şeyi yapma hakkı her insanın doğal, tabii ve devredilemez hakkıdır. Bu, az veya çok olsunlar, başkalarına karşı insanların sahip oldukları haktır. Bu her insanın en üst düzeyde mutluluğa ve bu mutluluğu neyin artıracağını ve neyin artırmayacağını belirleme ve muhakeme etme gücüne sahip olması için gerekli olan, onsuz olmaz hakkıdır. Bu hakkın kullanılması ile ilgili her hangi bir kısıtlama kişinin kendi mutluluğunu sağlaması için gerekli olan güce getirilen bir kısıtlamadır.

Beyefendi, bu doğal, tabii, devredilemez bireysel haklar kutsal şeylerdir. Onlar biricik insan haklarıdır. Onlar, bir kişinin kendisinden almaya niyetlenen her hangi bir kişiye karşı malını, özgürlüğünü ve canını koruyabileceği biricik haklardır. Bu nedenle neredeyse tüm ülkelerde yapmaya alıştıkları gibi kendilerine devlet yaftası yapıştıran kalın kafalı ya da hain kişiler grubu tarafından adalete uygun bir şekilde kendilerine aktaracakları ve keyiflerine göre kullanabilecekleri şeyler değildir.” 

LYSANDER SPOONER (1885)

(Kaynak: Coşkun Can Aktan ve İ. Yaşar Vural, Özgürlük Yazıları.)

Kanun, özgürlük ve adalet sorgulaması niteliğindeki  bu mektubu okuduktan sonra bir başka alıntı ve soru geliyor:

“Tanrı'ya karşı benim iddiam, evrenin çok acımasız ve haksız göründüğü idi. Ama bu adalet ve haksızlık fikrini nasıl elde ettim? Bir adam, düz bir çizgi hakkında bir fikri olmadığı sürece, çarpık bir çizgi demez. Bu evreni adaletsiz olarak adlandırdığımda karşılaştığım şey neydi?” (CS Lewis, Mere Christianity)