GİRİŞ

Temel hak ve özgürlüklerin korunması bakımından etkin iç hukuk yollarından bir tanesi de Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuru yoludur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen kararlarda ise AYM’nin iç hukuk yolu olduğu kabul edilmiştir. AİHM’e göre AİHS tarafından tanınan hak ve özgürlüklerin güvence altına alma yükümlülüğü ilk olarak ulusal makamlara düşer. Böylece ihlal iddialarının ilk olarak iç hukuk mercilerinde incelenmekle birlikte ihlalin düzeltilmesi imkanının devletlere tanınması gerekir. AYM’ye bireysel başvuru yolunun 2010’da gerçekleştirilen değişiklikle birlikte hukukumuza girmiştir. AYM tarafından da 2012’den beri bireysel başvurular kabul edilmeye başlamıştır. Bu düzenlemenin amacı AİHM’e yapılan başvuruların sayısını azaltmaktır.

AYM’nin bireysel başvurulara yönelik 2013’ün sonlarında vermiş olduğu ihlal kararları ile birlikte AYM tarafından hakları koruyucu ve özgürlükçü bir anlayışla kararlar verdiğini göstermiştir. Bu durum da mahkemeye olan güvenin artmasında etkili rol oynamıştır. AYM tarafından verilen kararlar, devletin yasama, yürütme ve yargı organlarına yönelik ve idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayıclığı bakımından açık hükümler olmasına karşın kimi derece mahkemelerince AYM kararlarına karşı kimi gerekçelerin ileri sürülerek direnilmesi ve neticesinde de kararların gereklerinin yerine getirilmemesi ve güncelliğini korumayarak yeniden incelenmesi ve yorumlanmasını gerekli hale getirmiştir.

I. ANAYASA MAHKEMESİ TARAFINDAN YAPILAN İNCELEME

1. AYM Tarafından Bireysel Başvuruları İnceleme Yetkisinin Sınırları

Anayasanın 148/3. 6216 sayılı Kanunun 45/1. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı düzenlenmiştir. Bu hükümlere göre, herkes AİHS kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerinin Anayasa ile güvence altına alındığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Anayasa Mahkemesine bireysel başvurular hakkında karar verme görev ve yetkisi verilmiştir. 6216 sayılı Kanunun 47/1. Maddesi, bireysel başvuru usulü düzenlenmiş olup, bu Kanunda ve İç Yönetmelikte belirtilen şartlara göre doğrudan veya mahkemeler veya yurt dışı temsilcilikler aracılığıyla bireysel başvuru yapılabileceği belirtilmiştir. Başvurunun başka yollarla kabulüne ilişkin usul ve esaslar İç Yönetmelikte düzenlenir[1].

6216 Sayılı Kanunun 49/6. Maddesi Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruları incelemesinin "temel bir hakkın ihlal edilip edilmediği" ve "bu ihlalin nasıl giderileceği" ile sınırlı olduğunu belirtmektedir. Aynı şekilde Anayasanın 148/4. 6216 sayılı Kanunun 49/6. "Hukuken dikkate alınması gereken hususlar bireysel başvuruda incelenemez" ve son olarak Kanunun 50/1 maddesinde yer verilmiştir. İhlal kararı verilmesi durumunda, ihlal kararı verilmesi halinde ihlalin giderilmesi için gereken işlemlerin uygunluğunun ve sonuçlarının denetlenemeyeceği belirtilir[2].

Bu hükümlerden Anayasa Mahkemesinin, Anayasa ve AİHS'nin ortak korunması alanındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuruları inceleyerek karar alacağı ve bunu yapacağı anlaşılmaktadır. Temel hak ve özgürlüklerin Anayasa'da öngörülen teminatlara göre incelenmesi gerekir. Aynı şekilde temel hak ve özgürlüklere müdahale olmadıkça hukuk kurallarının uygulanması, yorumlanması ve delillerin takdir ve değerlendirilmesi derece mahkemelerince yapılacaktır. Son olarak, temel hak ve özgürlüklere müdahale durumunda, derece mahkemelerinin değerlendirmesi Anayasa'daki teminatlar çerçevesinde Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilecektir[3].

Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurulardaki yargı yetkisi ikincil olduğundan, Mahkeme “süper temyiz mercii” olarak inceleme yapmamaktadır. Nitekim bireysel başvuruda hukuken ele alınması gereken konuların incelenmesinin mümkün olmadığı Anayasa'da açıkça belirtilmiştir (md. 148/4). Bu bağlamda, ilke olarak, bireysel başvuru konusu davadaki olayların ispatı, hukuki kuralların yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ve derece mahkemelerinin bir kişiye getirilirse, uyuşmazlık çoğunlukla adil olsun veya olmasın, uyuşmazlık bireysel başvuru incelemesine tabi tutulamaz. Anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmedikçe veya açıkça keyfi olmadıkça, derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru kapsamında ele alınamaz. Bu durumda, derece mahkemelerinin delillerinin takdirinde bariz bir keyfilik olmadığı sürece Anayasa Mahkemesi bu takdir yetkisine müdahale edemez[4].

Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurulardaki yetkisi, bir hakkın ihlal edilip edilmediğini belirlemek ve varsa ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için ne yapılacağına karar vermekle sınırlı görünmektedir. Anayasa Mahkemesi, ihlalin nasıl giderileceğini ve sonuçlarını, 6216 sayılı Kanunun 50/1. maddesi hükümlerine göre değerlendirilecektir. Anayasa Mahkemesinin bu konudaki takdir yetkisinin sınırları da Kanunun bu maddesinde belirtilmiştir, ancak uygunluk denetlenemez ve idari işlem veya eylem biçiminde karar alınamaz[5].

Görüldüğü gibi Anayasa Mahkemesi, ihlali ve sonuçlarını nasıl gidereceğine karar verirken, idareyi değiştirerek düzgün bir inceleme yapamayacak ve bir işlem tesis edemeyecektir. Mahkeme, ihlalin ve sonuçlarının nasıl giderileceğine karar vermekle yetinecek ve gerekli işlemlerin yapılması için kararını ilgili makamlara gönderecektir. Bazı durumlarda Anayasa Mahkemesi, somut olayın özellikleri çerçevesinde ihlalin ve sonuçlarının nasıl ve ne şekilde ortadan kaldırılacağına ilişkin esasları belirleyebilecektir[6].

2. Bireysel Başvuru Kararlarının Kesinliği

Anayasanın 153/1. madde Anayasa Mahkemesinin kararlarının kesin olduğunu belirtiyor. Bu hükmün yorumlanmasından Anayasa Mahkemesi kararlarının kesinleşmiş olduğu anlaşılmaktadır. Yargı hukukunda, temyiz, mahkeme kararına karşı karar düzeltme gibi hukuki yollara başvurulmaması veya hukuki çarenin olmaması şartı aranmakta veya bu hukuk yollarının tüketilmesi biçimsel anlamda kararın kesinliği olarak adlandırılmaktadır. Mahkeme kararıyla sonuçlanan bir ihtilaf, yeni bir dava konusu olamaz; aynı taraf, konu ve sebeple yeni bir dava açılmaması mali olarak kesin hüküm olarak adlandırılır[7].

Anayasa Mahkemesi kararlarına karşı başka bir yargı merciine itiraz etme imkanı olmadığından Anayasa Mahkemesi kararları şekil olarak kesindir. Anayasa Mahkemesi kararlarının şekilsel kesinliği konusunda herhangi bir tereddüt olmamakla birlikte, maddi kesinlik açısından diğer mahkeme kararlarından farklı özelliklere sahip oldukları görülmektedir. Mahkemenin norm denetimi sonucunda verdiği iptal kararı ile anayasaya aykırılık ortadan kalkmakta ve bu normun yeniden Mahkeme önüne çıkarılması mümkün olmamaktadır. Bu nedenle Mahkemenin kararı maddi açıdan kesinleşir. Ancak Anayasa Mahkemesinin norm denetimine ilişkin red kararları için aynı şey söylenemez. Çünkü Anayasanın 152 / son hükmü gereği ret kararlarının süresi sınırlı bir kesinliğe sahiptir[8].

Anayasa'nın 138. Maddesi uyarınca, yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymakla yükümlüdür; bu organlar ve idare mahkeme kararlarını hiçbir şekilde değiştiremez. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin söz konusu kuralın iptali veya norm incelemesi sonucunda iptal talebinin reddedilmesine ilişkin verdiği kararların, nihai kararın sübjektif sınırlarının da kapsadığı sonucuna varıldığı söylenebilir[9].

Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurulara ilişkin kararlarına karşı olağan bir hukuk yolu öngörülmediğinden, bu tür kararların şekil olarak nihai olduğu söylenebilir. Bireysel başvuru nedeniyle Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ihlal kararının ilgili merci tarafından yerine getirilmemesi nedeniyle Anayasa Mahkemesine yeniden başvuru veya AİHM'ye başvuru, Anayasa Mahkemesi kararlarının kesinliğini engellemez. Bireysel başvuru kararına konu olan hak ihlali iddiasının bireysel hak ihlalinden kaynaklanması, Anayasa Mahkemesi kararının hukuk sistemi üzerinde nesnel bir etkisi olmayacağı anlamına gelmemektedir. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kararları, mahkemenin norm kontrol kararları gibi nihai kararları oluşturduğundan, bu tür kararların da genel bağlayıcı nitelikte olduğu söylenebilir[10].

3. Bireysel Başvuru Kararlarının Yerine Getirilmesi

Yargı kararlarının uygulanmasına ilişkin hükümler, Anayasa'nın 138/4. Makalede yer almaktadır. Bu maddeye göre yasama ve yürütme organları mahkeme kararlarına uymakla yükümlüdür; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir şekilde değiştiremez ve bunların uygulanmasını geciktiremez. Anayasa'nın bu hükmü ile yasama ve yürütme organlarının ve idarenin yargı kararlarına uymasının anayasal zemini oluşturulmuştur. Mahkeme kararlarının yargı organlarınca icrasından söz edilmemekle birlikte Anayasa Mahkemesi bu hükmü yargı organlarını da kapsayacak şekilde yorumlamaktadır[11].

Anayasa Mahkemesi, yasama organının yargı kararının uygulanmasını kaldıracak bir düzenleme yapmasının Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrasına aykırı olacağı kanaatindedir. Yargıtay'a göre; “… Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymakla yükümlüdür. Yürütme organı ve idareye ek olarak, yasama organı, birtakım düzenlemelerle, 138. maddenin dördüncü fıkrasına aykırı olmasının yanı sıra, mahkeme kararlarını değiştirecek ve yargı kararının icrasının kaldırılmasına neden olabilecek niteliktedir. Anayasanın 125. maddesinin de birinci fıkrasıdır[12].

Anayasa Mahkemesi, yargı kararlarına uyulmasını zorunlu kılar. Anayasanın 138/4. Hükmüne ek olarak, hukukun genel ilkeleri bağlamında da değerlendirir. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini iddia ederek olağan hukuk yollarını kullanarak sonuç alamadıkları durumlarda son çare olarak başvurdukları son çaredir. Dolayısıyla son çare olarak öngörülen çare arama yolunda alınan kararların yerine getirilmemesi, her şeyden önce bireylerin ve toplumun hukukun üstünlüğüne olan inancına zarar verecektir.

Anayasa Mahkemesi çeşitli kararlarında hukukun üstünlüğüne atıfta bulunmuş ve bu ilkeyi tanımlama ihtiyacı hissetmiştir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere diğer Yargıtay kararlarına dayanılarak hukukun üstünlüğünün gelişmesi ve uygulanması açısından ülkemizde önemli bir birikim olduğu söylenebilir.

Anayasa, "Cumhuriyetin özellikleri" başlıklı 2. Madde Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğunu da belirtmiştir. Hukukun üstünlüğü, "faaliyetlerinde hukuk kurallarına bağlı olan ve vatandaşlarına hukuki güvence sağlayan devlet" olarak tanımlanabilir. Anayasa Mahkemesi hukukun üstünlüğünü şu şekilde tanımlamıştır: Anayasa Devleti, insan haklarına saygı duyan ve koruyan, adil bir hukuk düzeni kuran ve sürdüren, eylemleri ve eylemleri yargı denetimine tabi olan Devlettir. Böyle bir düzenin tesisi, yasama, yürütme ve yargı alanına giren tüm eylem ve işlemlerin hukuk kuralları ile mümkün olup, temel hak ve özgürlükler Anayasa ile güvence altına alınmıştır[13].

Hukukun üstünlüğünde adil yargılanma hakkı ve yargının bağımsızlığı sağlanmalı, idarenin işlem ve eylemleri adli kontrole tabi olmalı ve yargı kararlarına tüm devlet kurumları tarafından saygı gösterilmelidir. Hukuk devletinde, uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin mahkeme kararlarının bağlayıcılığı ve dolayısıyla karar gerekliliklerinin yerine getirilmesi konusunda hiçbir şüphe yoktur. Aksi takdirde hukukun üstünlüğünden bahsedilemez[14].

Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru kararlarının tıpkı norm inceleme kararları gibi bağlayıcı olduğu görüşündedir. Mahkemeye göre; Anayasa'nın 153. maddesinin altıncı fıkrasında; Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı hükme bağlanmıştır. Aynı hüküm 6216 sayılı Kanunun 66. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer almaktadır. Anılan hükümlerde Anayasa'nın 138. maddesinin aksine Anayasa Mahkemesi kararlarının yargı açısından da bağlayıcı olduğu belirtilmektedir. Bu nedenle, bireysel başvuru ile ilgili olanlar da dahil olmak üzere Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı konusunda herhangi bir tereddüt yoktur[15].

Anayasa Mahkemesine göre ihlal kararlarının uygulanması, kararın sonuç vermesini sağlayan bir unsurdur ve karar uygulanmazsa yargılamanın bir anlamı olmayacaktır: Yargı kararlarının ilgili kamu otoriteleri tarafından zamanında yerine getirilmediği bir durumda, bireylerin yargı kararlarıyla kendilerine tanınan hak ve özgürlükleri tam olarak kullanmaları mümkün değildir. Bu nedenle devlet, yargı kararlarının zamanında yerine getirilmesini temin ederek bireyler aleyhine doğabilecek hak kayıplarını önlemekle yükümlüdür ve bu yolla bireylerin hukuk sistemindeki güven ve saygısını korumakla yükümlüdür. Bu nedenle hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir devlette, bireylerin hukuk sistemine güven ve saygısını korumak için vazgeçilmez bir görevi yerine getiren yargı kararlarının zamanında yerine getirilmemesi kabul edilemez[16].

Anayasanın 153/1. madde uyarınca, Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru yoluyla temel bir hak ve özgürlüğün ihlal edildiğine karar verirse, hiçbir merci bu kararın Anayasaya uygunluğunu inceleme ve inceleme yetkisine sahip değildir. Aksi takdirde kaynağını Anayasa'dan almayan bir devlet iktidarı kullanılacaktır ki bu Anayasaya aykırıdır[17].

Anayasa Mahkemesine göre, ihlal kararı verilmesi halinde, ihlalin ortadan kaldırılması ve sonuçları hakkında konuşabilmek için kural olarak ihlalden önceki duruma dönmek gerekir: Bireysel başvuru kapsamında temel bir hak ve özgürlüğün ihlal edildiğine karar verildiğinde, temel kural, ihlalin ve sonuçlarının olabildiğince ortadan kaldırıldığını söylemektir. İadenin, yani ihlalden önceki duruma dönüşün sağlanması zorunludur. Bunun için öncelikle süregelen ihlalin durdurulması, ihlale konu karar veya işlemin ve bunların sebep olduğu sonuçların giderilmesi, varsa ihlalin neden olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi ve bu bağlamda diğer uygun önlemlerin alınması gerekir. Yani ihlalin sonuçları şekil olarak değil gerçek anlamda ortadan kaldırılmalıdır[18].

Anayasa Mahkemesinin temel bir hak ve özgürlüğün ihlal edildiğine dair kararını takiben, bu kararın icrası Anayasa Mahkemesine bireysel başvurular hakkında karar verme yetkisi ve görevi vermesinin zorunlu bir sonucudur. Anayasa'da yapılan ilgili gerekçelerle yapılan değişiklikler, Anayasa Mahkemesinin bireysel hukuk yolu ile ilgili olarak, temel hakların açılması hedeflerinden biri ve iç hukuk doğrultusunda etkili bir hukuk yolu olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Mahkeme, Hasan Uzun / Türkiye kararında Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruyu dikkate alarak, Anayasa Mahkemesi'nin kararına atıfta bulunan altıncı fıkranın 153'üncü maddesinin Anayasa Mahkemesi'nin kararından önce tüketilmesi gerektiği sonucuna varmıştır[19].

AİHM' in nihai yargı kararlarının uygulanması, AİHS'nin 6/1. Madde kapsamında mahkemeye başvuru hakkının bir parçası sayılır. AİHM'ye göre, yargı tarafından verilen ve bir hukuk sisteminde bağlayıcı olan nihai karar, zarar gören taraf açısından etkisiz hale geldiğinde, adil yargılanma hakkının sağladığı garantiler işlevsiz hale gelecektir. Bu nedenle AİHM, yargı kararlarının uygulanmamasını “mahkemeye başvuru hakkının kaldırılması” olarak değerlendirmektedir. Mahkeme, nihai adli kararların uygulanması, Sözleşme'nin 6/1. madde kapsamında kararın ayrılmaz bir parçası olarak görür[20].

2014 yılında Avrupa Konseyi tarafından Türkiye'de yapılan bir çalışmada; İlk derece hukuk mahkemelerinde yargıçların benzer davalar açısından Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğunu düşündükleri, ceza mahkemesi yargıçlarının ise bir davanın özellikleri bağlamında bağlayıcı sayılamayacağını düşündükleri tespit edilmiştir. Aynı çalışmada, Danıştay üyelerinin Anayasa Mahkemesi kararlarını dikkate aldıkları ve Yargıtay üyelerinin bu tür kararları açık bir yasal hüküm bulunmadığı için “taraflar arası” kabul ettikleri tespit edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kararlarının genel etkiye sahip olduğunu belirtmiştir. Bu araştırmada AYM kararlarının uygulanmasının yakından takip edilmesi gerektiği de belirtildi[21].

Bu bulgular, bireysel başvuru yolunun etkili bir iç hukuk yolu olarak işlev görmesi için tüm yargı organlarının Anayasa Mahkemesi içtihat hukukuna uyması gerektiğini göstermektedir. Çünkü yargı kararlarının ilgili kurum / kuruluşlar tarafından zamanında yerine getirilmediği bir durumda bireyler, mahkeme kararıyla kendilerine tanınan haklardan tam olarak yararlanamayacaklardır[22].

II. ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARININ UYGULANMASI

1. Mahkeme Tarafından Yeniden Yargılamanın Yapılması

Başvuranın temel haklarının ihlali bir mahkeme kararından kaynaklanıyorsa, Anayasa Mahkemesi, mahkemenin kararını bozma yetkisine sahip değildir. Ancak yukarıda da belirtildiği üzere Anayasa Mahkemesi, davanın yeniden başlaması için dosyayı "ilgili mahkemeye" geri gönderebilir[23].

Anayasa Mahkemesi Anayasa Mahkemesi'nin 79. maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesi davayı her zaman ilk derece mahkemesine iade eder. Yeniden yargılamada hukuki bir fayda yoksa maddi tazminat verilir. Yargılamanın uzun sürdüğü hallerde Anayasa Mahkemesi tazminat sağlamanın yanı sıra ihlali ilgili mahkemeye bildirir. Türk yargıçların Anayasa Mahkemesi kararından sonra yeniden yargılama yapma konusundaki tutumları dikkate alındığında, mevcut hukuki çerçevedeki belirsizlikler, hakimler arasındaki anlaşmazlıkları artırma tehlikesi oluşturmaktadır[24].

Yargıtay üyeleri, bazı hassas hukuki konulardaki yorumlarının (örneğin, evlilikten sonra kızlık soyadının kullanılması gibi) AYM içtihadından farklı olduğunu ve Yargıtay'ın önceki maddeye göre ilgili dosyaları çözümlemeye devam edeceğini belirttiler. Çünkü eski yorum, Anayasa Mahkemesi'nin ihlal kararı olsa bile geçerliliğini sürdüren hukukla doğrudan ilgilidir. Hukukun üstünlüğü, insan hakları, Anayasa'nın 90. maddesi ve Anayasa Mahkemesi kararlarına göre tüm hâkim ve mahkemelerin yasal hükümlere uyması zorunludur[25].

Yargıtay üyeleri arasında davanın Yargıtay'a mı yoksa yeniden yargılama için ilk derece mahkemesine mi gönderilmesi gerektiği konusunda başka anlaşmazlıklar olduğu görüldü; Üyelerin çoğunluğu, ihlale Yargıtay kararından kaynaklansa bile yeniden yargılamanın ilk derece mahkemesi tarafından yapılması gerektiğini; sadece bir yargıç, davayı Yargıtay'a göndermenin daha iyi olacağını ve ilk derece mahkemesinin kararının iptal edilip edilmeyeceğine karar vereceğini belirtti. Yeniden yargılamada ihlalden sorumlu mahkeme, Yargıtay veya ilk derece mahkemesi tarafından yapılması gerektiği görüşünü dile getirdi[26].

Tüm üyeler, Anayasa Mahkemesinin mahkeme kararından kaynaklanan bir ihlal tespit ettiği ve davayı yeniden yargılama için ilk derece mahkemesine gönderdiği davalarda, Yargıtay'ın bu davaya itiraz edildiğinde karar verip vermeyeceğinden şüphe duyduklarını ifade etmişlerdir. İlk derece mahkemesinin ilk kararına yapılan itirazda, Yargıtay kararının kesin olacağı belirtildi: Anayasa Mahkemesinin mahkeme kararlarını iptal etme yetkisi bulunmadığından, mahkemenin kararına engel teşkil edebilir[27].

Askeri Yargıtay üyeleri, Anayasa Mahkemesinin temel hak ihlallerinin tespiti halinde davayı ilk derece mahkemesine geri gönderme yetkisini kabul ettiler, ancak Anayasa Mahkemesinin davaları yüksek yargı kurumlarına göndermesine karşı çıktılar. Bu durumda Anayasa Mahkemesi, diğer yüksek yargı kurumlarının üzerinde ek bir temyiz mahkemesine sahip olacaktır ve bu üstünlük Anayasada öngörülmemektedir[28].

Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde de benzer sorunlar tespit edildi. Mahkeme üyeleri, BB kapsamında üç mahkeme kararına itiraz edildiğini belirtti. Davalar Anayasa Mahkemesi tarafından yeniden görülmek üzere Askeri Yüksek İdare Mahkemesine gönderildikten sonra dava yeniden açıldı. Ancak, her iki davaya da yetkili olan Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 1. Dairesi, Anayasa Mahkemesi Kanunun 50 § 2 maddesinin anayasaya aykırı olduğunu ileri sürerek davayı durdurmuş ve Anayasaya aykırılığın tespiti için Anayasa Mahkemesine başvurmuştur. . Bu Daire üyelerine göre, ilk karar kesindir ve halen yürürlüktedir ve bu, Anayasa Mahkemesinin kararları bozma yetkisi olmadığı için yeniden yargılamanın önünde bir engel teşkil etmektedir[29].

İlk derece mahkemeleri Anayasa Mahkemesi kararlarına uymak için gerekeni yapmak zorunda olduklarını bilmelerine rağmen, yüksek mahkemeler davanın zaten nihai bir kararla sonuçlandırıldığını ve kararlarını değiştiremeyeceklerini düşündükleri için farklı bir yaklaşım sergiliyorlar[30].

Ayrıca Anayasa Mahkemesi tarafından davanın yeniden yargılanmak üzere gönderileceği "ilgili mahkemenin" neden her zaman ilk derece mahkemesi olacağına ilişkin hukuki gerekçeler net değildir. Anayasaya aykırılık, kanunun o mahkeme tarafından anayasaya aykırı yorumlanmasından kaynaklanıyorsa ve diğer delillerin toplanıp incelenmesi gerekmiyorsa, Anayasa Mahkemesi davayı son derece mahkemesine gönderebilmelidir. Anayasa Mahkemesinin temel hakların ihlaline neden olan üst veya alt mahkeme kararına bakılmaksızın davayı ilk derece mahkemesine gönderme uygulaması, uzun yargılama riskini de beraberinde getirmektedir[31].

2. AYM Kararlarının Bağlayıcılığı

Anayasa'nın 153. maddesine göre Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Bununla birlikte, AYM kararlarının sadece ara taraflar (prosedürün tarafları) için bağlayıcı olup olmadığı veya bu kararların tüm benzer durumlarda takip edilip edilmeyeceği bir tartışma konusudur[32].

Birinci derece hâkim ve savcılar, AYM kararlarının sadece bireysel davalara doğrudan etkisi olsa bile, benzer davalarda karar alma süreçlerinde Anayasa Mahkemesi tarafından belirlenen ilkeleri dikkate alacaklarını belirtmişlerdir. Yargıçlar, Anayasa Mahkemesi kararlarının benzer davalar için kesinlikle bağlayıcı olduğunu, ancak ceza hakimleri Anayasa Mahkemesi tarafından belirlenen ilkelerin bireysel davanın belirli özellikleriyle yakından bağlantılı olabileceğini ve Anayasa Mahkemesi kararlarının ötesine geçeceğini belirtti[33].

Anayasa Mahkemesinin yasama organından kaynaklanan temel hak ihlalini tespit etmesi durumunda bu sorun ortaya çıkabilir. Böyle bir durumda yürürlükteki kanun, yürürlükten kaldırılmadığı, yürürlükten kaldırılmadığı veya değiştirilmediği için hâkimler ve savcılar için bağlayıcıdır. Yüksek yargı mensuplarının benzer davalarda Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığına ilişkin görüşlerinin büyük farklılıklar gösterdiği görülmüştür[34].

Danıştay üyeleri, benzer davalarda AİHM kararlarını takip ederek bu içtihadı dikkate aldıklarını belirtirken, Yargıtay üyelerinin çoğu AYM kararlarının bağlayıcılığının ötesine geçmesi gerektiği görüşüne itiraz etti. Askeri Yargıtay üyeleri, hukuki durumun anayasal standartlara aykırı olduğu durumlarda AYM kararlarının bireysel davanın ötesinde bağlayıcılığını açıkça reddetmişlerdir. Üyelere göre, önce yasa koyucu yasal çerçeveyi anayasal standartlara uygun hale getirmelidir ve herhangi bir yargı yetkisi anayasal standartlara değil yasaya bağlıdır. Anayasaya aykırı olan ve kanun koyucunun iptal etmediği kanun maddelerinin bile bağlayıcı olduğu görüşünde olan Askeri Yargıtay, Anayasa Mahkemesine, Anayasa'yı geçersiz kılma yetkisi verilmesi gerektiği görüşündedir[35].

Anayasa Mahkemesinin mahkeme kararlarından kaynaklanan ihlallere ilişkin kararlarına ilişkin olarak Askeri Yargıtay üyeleri T.C. Anayasasının 90. maddesine atıfta bulunarak benzer durumlarda bağlayıcı yetkiye sahip olmasına itiraz etti. Üyelere göre, uluslararası sözleşmelerin ve AİHS'nin ulusal hukukun maddeleriyle çelişmesi halinde geçerli olmasını öngören ilke bu anayasal normda açık ve net bir şekilde yer alsa da, mevcut durumları düzenleyen benzer bir kanun hükmü bulunmamaktadır. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyeleri ise Anayasa Mahkemesi kararlarına ikna olduklarında Anayasa Mahkemesi kararlarının bireysel davanın ötesinde bağlayıcı bir güce sahip olduğunu kabul edeceklerini belirttiler[36].

Bir AYM kararı resmi olarak sadece prosedürün tarafları için geçerlidir. Diğer bir soru AYM kararlarının genel etkisi ile ilgilidir. Anayasa Mahkemesinin Anayasa'ya ilişkin Anayasa yorumlama kararlarının bağlayıcılığı açısından, bu sonuçta her bir adli temsilcinin Anayasa Mahkemesi içtihadına uyma yaklaşımına ve istekliliğine ve alt mahkeme kararlarına yapılan itirazların ne zaman yapıldığına bağlıdır. Çözüldüğünde, yüksek mahkemelerin AYM içtihatlarına uyması esas olarak sağlanacaktır[37].

İlk derece ve yüksek mahkeme yargıçlarının AYM içtihadına uyma yaklaşımı, Anayasa Mahkemesi ile yüksek yargı mensupları arasında karşılıklı istişareler ve eğitim yoluyla genişletilmelidir. Yüksek mahkemeler, Anayasa Mahkemesi kararlarının benzer davalarda bağlayıcı olduğuna Anayasa Mahkemesi tarafından ikna edilmelidir. Bir argüman olarak, T.C. Anayasanın 11 § 1 maddesine atıf yapılmıştır. AYM, kararlarını ikna edici bir şekilde gerekçelendirerek bu çabayı başaracaktır[38].Anayasa Mahkemesinin dava yükünü en aza indirmek için, ilk derece mahkemeleri, Anayasa Mahkemesi kararlarının bireysel davanın ötesinde bağlayıcılığını kabul etmeye ikna edecek adımlar atılması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesinin dava yükünün makul bir düzeye indirilmesi için, mahkemelerin her iki tarafında ve AYM'nin temel haklarının korunmasında karşılıklı güven ve gönüllülüğe dayalı işbirliği sağlanmalıdır.

3. AYM ile Yüksek Yargı Kurumları Arasındaki İlişki

Yargıtay ve Danıştay üyeleri, AİHM içtihadını sürekli takip ettiklerini ifade ettiler. Üyelerinin insan hakları standartları konusundaki farkındalıklarını artırmak ve içtihat hukukunu AİHM içtihatlarına uygun hale getirmek amacıyla Yargıtay bünyesinde özel bir insan hakları birimi kurulmuştur. Birim, Yargıtay üyelerini AİHM içtihatlarına ilişkin kararlarını mahkemenin internet sitesinde ve internette yayınlamaya davet eder. Sözleşme sistemine bu açıklık, Yargıtay ve Danıştay üyelerinin AİHS üyeleriyle düzenli diyalogları ve tartışmalarıyla güçlendirilmiştir. Üyeler, Anayasa Mahkemesi üyeleriyle benzer görüşmeler yapmak istediklerini belirttiler.

Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin yüksek ihtisaslaşmış Türk yüksek mahkemelerinin yetkilerine uygunsuz bir şekilde müdahale ederek "süper temyiz mahkemesine" dönüştürülmesinden duydukları endişeyi açıkça ifade etmişlerdir. Anayasa Mahkemesi'nin hukuki açıdan dikkate alınması gereken konular hakkında soruşturma yapılamayacağını öngören 49. Maddesinin 6. Fıkrasına atıfta bulunmuşlardır[39].

Türkiye'deki olağan mahkemeler arasında AYM'nin gelecekteki müdahalesini kabul etme konusunda belirli bir isteksizlik konusudur. Anayasa Mahkemesi, kararları ve doğrudan diyalog yoluyla yüksek mahkemeleri, AYM'nin diğer yüksek mahkemelerin üzerinde olan ve kararlarını denetleyen bir yüksek temyiz mahkemesi olmadığına ikna etmelidir[40].

Ocak ayındaki ilk ziyarette, istişare heyetine, Anayasa Mahkemesi üyelerinin, Anayasa'nın 148. maddesinin 4. fıkrasında belirtildiği üzere, olağan mahkemeler açısından yargı yetkilerinin sınırlarını iyi bildikleri belirtildi. Ancak diğer yüksek mahkemelerin algısı göz ardı edilemez çünkü böyle bir olumsuz algı Anayasa Mahkemesi ve kararlarına karşı direnişe neden olabilir[41].

Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi ile yüksek mahkemeler arasında ihtiyaç duyulan diyalog hayati önem taşımaktadır, çünkü yukarıda belirtildiği gibi, yeni hukuk yolunun etkinliği nihayetinde, temel hakların korunması alanında sıradan mahkemelerin işbirliği yapma istekliliğine bağlıdır. Anayasa Mahkemesi ile olağan mahkemeler arasında, farklı insan hakları konularında düzenli toplantılar çerçevesinde yürütülecek diyalog, olağan mahkemelerin gönüllülüğüne ve bu konuda yerinden edilme ilkesinin uygulanmasına katkı sağlayacaktır[42

4. AYM Kararlarının Uygulanması ve AYM Tarafından Uygulanan Takip Mekanizmasının Etkisi

Yargıtay ve Danıştay üyeleri, AİHM içtihadını sürekli takip ettiklerini ifade ettiler. Üyelerinin insan hakları standartları konusundaki farkındalıklarını artırmak ve içtihat hukukunu AİHM içtihatlarına uygun hale getirmek amacıyla Yargıtay bünyesinde özel bir insan hakları birimi kurulmuştur. Birim, Yargıtay üyelerini AİHM içtihadına ilişkin kararlarını mahkemenin internet sitesinde ve intranette yayınlamaya davet eder. Sözleşme sistemine bu açıklık, Yargıtay ve Danıştay üyeleri tarafından AİHS üyeleriyle düzenli diyaloglar ve görüşmeler yoluyla güçlendirilmiştir. Üyeler, Anayasa Mahkemesi üyeleriyle benzer toplantılar yapmak istediklerini belirttiler[43].

AYM üyeleri, hakimler, savcılar ve avukatlarla düzenli olarak görüşmek istediklerini belirttiler. AYM üyelerinin avukat olmasını zorunlu kılan herhangi bir yasal hüküm bulunmadığından ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin MK konusunda uzmanlığı bulunmadığından Anayasa Mahkemesi, AİHS'de belirtildiği gibi insan hakları standartlarının başarılı bir şekilde uygulanmasına engel teşkil etmektedir. Ayrıca, son derece uzmanlaşmış Türk yüksek mahkemelerinin yetkilerine uygunsuz bir şekilde müdahale ederek Anayasa Mahkemesinin "süper temyiz mahkemesine" dönüştürülmesinden duydukları endişeyi de ifade etmişlerdir. Anayasa Mahkemesi'nin hukuki değerlendirme gerektiren konularda soruşturma yapılamayacağını öngören 49. maddesinin 6. fıkrasına atıfta bulunmuşlardır[44].

Yargıtay'ın belli bir isteksizliği kabul etmekte belli bir isteksizlik konusudur. AYM, Türkiye'deki olağan mahkemelere müdahalesini yasakladılar temel haklarla ilgili içtihatları dikkate almaya ikna edemezler. Bu sistem ciddi bir isteksizlik olarak değerlendirilecek asla tam olarak ulaşamayacak etkililiktedir. Anayasa Mahkemesi kararları ve doğrudan diyalog yoluyla yüksek mahkemeleri Anayasa Mahkemesinin diğer yüksek mahkemelerin üstünde ve denetleyen bir yüksek temyiz mahkemesi olmadığına ikna etmelidir[45].

Ocak ayındaki ilk ziyarette, istişare heyetine, Anayasa'nın 148. maddesinin 4. fıkrasında belirtildiği üzere, Anayasa Mahkemesi üyelerinin olağan mahkemeler açısından yargı yetkilerinin sınırlarını iyi bildikleri belirtildi. BB'lerin sayısını kaçınılmaz olarak artıracağı ve böylelikle BB sisteminin sürdürülebilirliğini tehlikeye atacağı için limitlerini aşmak istemediklerini de belirttiler. Ancak diğer yüksek mahkemelerin algısı göz ardı edilemez çünkü böyle bir olumsuz algı Anayasa Mahkemesi ve kararlarına karşı direnişe neden olabilir[46].

Anayasa Mahkemesi ile yüksek mahkemeler arasında ihtiyaç duyulan diyalog, bu nedenle hayati önem taşımaktadır, çünkü yeni hukuk yolunun etkililiği, nihayetinde, temel hakların korunması alanında sıradan mahkemelerin işbirliği yapma istekliliğine bağlıdır. Farklı insan hakları konularında olağan toplantılar çerçevesinde Anayasa Mahkemesi ile olağan mahkemeler arasındaki diyalog, olağan mahkemelerin gönüllülüğüne ve bu bağlamda yerinden edilme ilkesinin uygulanmasına katkıda bulunacaktır[47].

5. Bireysel Başvuru Davalarında AYM Kararlarının Uygulanmasında Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Daire Başkanlığının Etkisi

Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Daire Başkanlığı'nın (İHDB) BB prosedürünün önemli bir bileşenidir. Kabul edilebilir başvurular hakkında fikir verir. Anayasa Mahkemesi'nin 49. maddesi ve İçtüzüğün 71. maddesi uyarınca kabul edilebilir görülen bir başvuru, Anayasa Mahkemesi tarafından Adalet Bakanlığına sunulduğunda, İHDB başvurunun içeriğine ilişkin görüş bildirebilir. Görüşlerin çoğu 30 gün içinde sunulur, ancak Adalet Bakanlığı görüşlerini 30 gün içinde sunabilir ve 30 gün daha talep edebilir. AYM'nin içtihatlarının mevcut olduğu durumlarda, İHDB'de görüş vermekten kaçınmak için kurum içi bir uygulama bulunmaktadır. Bakanlık, mekanizmadaki rolünü AYM'nin karar alma sürecini kolaylaştırmayı amaçlayan nesnel bir rol olarak görmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine sunulan görüşler sanık açısından yazılmamıştır[48].

Ayrıca İHDB, AİHM kararlarının uygulanmasını takip etmekte, seminer, konferans gibi etkinlikler düzenlemekte ve insan hakları ihlallerinin önlenmesine yönelik projeler gerçekleştirmektedir. Anayasa Mahkemesi kararlarının icrasının mevcut yasal çerçeveye göre İHDB tarafından izlenip izlenmeyeceği tartışmalı bir konudur. Anayasa Mahkemesi Kanunun 50. maddesinin üçüncü fıkrası gereğince, esasa ilişkin Daire kararları gerekçeleriyle birlikte Adalet Bakanlığına bildirilir[49].

SONUÇ

Anayasa'nın 138. ve 153. maddelerinde Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ve uygulanmasının tüm devlet organları, idare makamları ve kişiler için geçerli olduğu belirtilmektedir. Bu kuralın istisnası yoktur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı konusunda bir sorun çıkması veya kararların uygulanmasına direnme durumunda, Anayasa'nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü, özellikle hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı ilkeleri ciddi şekilde zarar görecektir.

Anayasa'nın açık hükümlerine rağmen Anayasa Mahkemesi kararlarının gereklerinin yerine getirilmemesi, "yasal güvenlik" ilkesinin işlevsiz kalmasına ve Anayasaya aykırı olmasına neden olacaktır. Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması, bireysel başvurunun etkisini ortadan kaldıracak sonuçlar doğurabilir. Çünkü bireysel başvuru, ancak Anayasa Mahkemesinin belirlediği ihlal ve sonuçları giderilirse etkili bir hukuk yolu olabilir.

Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ihlal kararının gereklerine uyulmaması, başvuranın haklarının ihlalinin devam etmesine neden olur. Bu nedenle söz konusu hak ihlallerinin giderilmesi için ihlal kararlarının uygulanması sağlanmalıdır.

AİHS'nin 13. maddesinde etkin uygulama ile ilgili olarak bahsedilen "etkililik", mahkemelerce alınan kararların bir an önce icra edilmesi ve tüm sonuçlarıyla birlikte ihlalin ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ancak bu hukuk yolunun uygulamada da etkili olması halinde etkili bir iç hukuk yolu olabilir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi kararlarının gereklerinin ilgili makamlarca yerine getirilmesi, bu hukuk yolunun etkili bir iç hukuk yolu olmasının en önemli koşuludur.

KAYNAKÇA

ANAYURT, Ömer: Anayasa Hukuku (Genel Kısım), Seçkin Yayınevi, Ankara, 2018.

ATAR, Yavuz: Türk Anayasa Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2019.

GÖREN, Zafer: Anayasa Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2019.

GÖZLER, Kemal: Türk Anayasa Hukuku, Ekin Yayınevi, Bursa, 2018.

İNCEOĞLU, Sibel: Hukuk Devletinin İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi ve Türk Anayasa Mahkemesi Kararlarında Tezahürü: Karşılaştırmalı Bir Çalışma, Anayasa Hukuku Dergisi, C. 4, S. 7, 2015.

İNCEOĞLU, Sibel: Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru: Türkiye ve Latin Modelleri, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2017.

KABOĞLU, İbrahim Özden: Anayasa Hukuku Dersleri, Legal Yayınevi, İstanbul, 2018.

KAHRAMAN Mehmet, ŞAHİN Muhammed: Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kararlarının Yerine Getirilmesi, Anayasa Yargısı, C. 36, S. 2, 2019.

KARAKAŞ, Işıl: Bireysel Başvuru Kararlarının Etkileri, Anayasa Yargısı, AYM Yayını, S. 33, Ankara, 2016.

KARAN, Ulaş: Öğretide ve Uygulamada Anayasa Mahkemesi Kararlarının Bağlayıcılığı ve İcrası, Oniki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2018.

KÖKÜSARI, İsmail: Anayasa Mahkemesi Kararlarının Türleri ve Nitelikleri, Oniki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2009.

ŞİRİN, Tolga: Türkiye’de Anayasa Şikâyeti, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi ve Almanya Uygulaması ile Mukayeseli Bir İnceleme, Oniki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2013.

TUNÇ, Hasan: Türk Anayasa Hukuku, Gazi Kitabevi, Ankara, 2018.

-------------------

[1] İNCEOĞLU, Sibel: Hukuk Devletinin İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi ve Türk Anayasa Mahkemesi Kararlarında Tezahürü: Karşılaştırmalı Bir Çalışma, Anayasa Hukuku Dergisi, C. 4, S. 7, 2015.

[2] İNCEOĞLU, 2015.

[3] KARAN, Ulaş: Öğretide ve Uygulamada Anayasa Mahkemesi Kararlarının Bağlayıcılığı ve İcrası, Oniki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2018.

[4] KARAN, 2018.

[5] İNCEOĞLU, 2015.

[6] İNCEOĞLU, 2015.

[7] KÖKÜSARI, İsmail: Anayasa Mahkemesi Kararlarının Türleri ve Nitelikleri, Oniki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2009.

[8] KÖKÜSARI, 2009.

[9] KABOĞLU, İbrahim Özden: Anayasa Hukuku Dersleri, Legal Yayınevi, İstanbul, 2018.

[10] KABOĞLU, 2018.

[11] ATAR, Yavuz: Türk Anayasa Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2019.

[12] ATAR, 2019.

[13] İNCEOĞLU, 2015.

[14] GÖZLER, Kemal: Türk Anayasa Hukuku, Ekin Yayınevi, Bursa, 2018.

[15] GÖZLER, 2018.

[16] GÖZLER, 2018.

[17] KÖKÜSARI, 2009.

[18] KARAKAŞ, Işıl: Bireysel Başvuru Kararlarının Etkileri, Anayasa Yargısı, AYM Yayını, S. 33, Ankara, 2016.

[19] KARAKAŞ, 2016.

[20] KARAN, 2018.

[21] KARAN, 2018.

[22] KÖKÜSARI, 2009.

[23] İNCEOĞLU, Sibel: Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru: Türkiye ve Latin Modelleri, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2017.

[24] İNCEOĞLU, 2017.

[25] İNCEOĞLU, 2017.

[26] ŞİRİN, Tolga: Türkiye’de Anayasa Şikâyeti, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi ve Almanya Uygulaması ile Mukayeseli Bir İnceleme, Oniki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2013.

[27] ŞİRİN, 2013.

[28] ŞİRİN, 2013.

[29] KAHRAMAN Mehmet, ŞAHİN Muhammed: Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Kararlarının Yerine Getirilmesi, Anayasa Yargısı, C. 36, S. 2, 2019.

[30] KAHRAMAN, ŞAHİN 2019.

[31] İNCEOĞLU, 2015.

[32] İNCEOĞLU, 2015.

[33] GÖREN, Zafer: Anayasa Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2019.

[34] GÖREN, 2019.

[35] KAHRAMAN, ŞAHİN 2019.

[36] İNCEOĞLU, 2015.

[37] GÖZLER, 2018.

[38] ANAYURT, Ömer: Anayasa Hukuku (Genel Kısım), Seçkin Yayınevi, Ankara, 2018.

[39] ANAYURT, 2018.

[40] TUNÇ, Hasan: Türk Anayasa Hukuku, Gazi Kitabevi, Ankara, 2018.

[41] TUNÇ, 2018.

[42] TUNÇ, 2018.

[43] İNCEOĞLU, 2017.

[44] GÖZLER, 2018.

[45] ATAR, 2019.

[46] KABOĞLU, 2018.

[47] KABOĞLU, 2018.

[48] GÖZLER, 2018.

[49] GÖZLER, 2018.