TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

B. T. VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/36956)

 

Karar Tarihi: 20/7/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Ayşe Didem ÖZDEMİR AKCA

Başvurucular

:

Başvurucular Vekili

:

Av. Mehmet SATICI

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, Şırnak'ın Cizre ilçesinde güvenlik güçleri tarafından terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonlar sırasında ölüm olayı meydana gelmesi ve bu olay hakkında etkili ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Olayların arka planı PKK/KCK Terör Örgütü, Çözüm Süreci ve 6-7 Ekim Olayları ile ilgili açıklamalara Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], (B. No: 2017/37897, 5/7/2022, §§ 16-28) kararında yer verilmiştir.

3. Suriye'nin Türkiye sınırında bulunan Ayn el Arap (Kobani) kentinde -PKK'nın Suriye kolu olduğu kabul edilen- PYD ile DAEŞ arasındaki çatışmalar, 2014 yılının Eylül ayı sonunda ve Ekim ayı başında yoğunlaşmıştır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 21).

4. Suriye'deki çatışmalar dolayısıyla tepkilerini dile getirdiğini ileri süren gruplar 6/10/2014 tarihinden itibaren Türkiye'nin birçok yerinde günlerce devam eden ve kamuoyunda “6-7 Ekim olayları” olarak adlandırılan şiddet eylemlerini gerçekleştirmiştir. Bu eylemler sırasında ülkenin pek çok yerinde kamu binalarına, banka şubelerine, işyerlerine, araçlara, güvenlik güçlerine ve sivillere taş, sopa, molotof kokteyli ve silahlarla saldırıda bulunulmuştur. Bu sırada kamu makamlarınca güvenliğin sağlanması için birçok şehirde eğitime ara verilmiş ve sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), § 26).

5. Türkiye, 2015 yılı Temmuz ayından itibaren giderek yoğunlaşan terör saldırılarına maruz kalmıştır. Tırmanan terör saldırılarını PKK/KCK terör örgütünün öz yönetim ilanları izlemiştir. Öz yönetim ilan edilen bölgelerde Öz Savunma Birlikleri (ÖSB) adı altında silahlı gruplar oluşturan PKK terör örgütü, bu gruplar ve YDG-H (Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi) eliyle yollara barikat kurma, hendek kazma ve tünel açma gibi eylemlerde bulunmuştur (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 25-27).

6. Öz yönetim ilan ettiği bölgelerde patlayıcıyla tuzaklanmış hendekler kazmak ve barikatlar kurmak suretiyle yalıtılmış bölgeler oluşturmaya çalışan PKK terör örgütü, kamuoyunda hendek olayları olarak adlandırılan ve aylarca devam eden bu süreçte roketatarlar, keskin nişancı tüfekleri, patlayıcılar ve otomatik saldırı tüfekleri kullanarak terör saldırıları düzenlemiştir. Okullar, hastaneler, barajlar, adliye binaları, ambulanslar gibi temel kamu hizmetlerini sağlayan eşya ve binaların yanında sivilleri de hedef alan bu terör saldırılarında 335 sivil hayatını kaybederken 2.106 kişi yaralanmıştır. Terör saldırılarında 859 güvenlik görevlisi ve Derik kaymakamı şehit olmuş, 4.711 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. Bu terör eylemlerinin engellenmesi, halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla sözde öz yönetim ilan edilen bazı bölgelerde mülki idare amirliklerince sokağa çıkma yasakları uygulanarak terörle mücadele operasyonları başlatılmıştır (hendek olayları, öz yönetim ilanları, PKK terör örgütünün şehir savaşı stratejisi ve sokağa çıkma yasakları hakkında arka plan bilgisi ile ayrıntılı açıklamalar için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 16-28, 67, 346-348).

7. Terörle mücadele operasyonlarının gerçekleştirildiği bölgelerin bazılarında sokağa çıkma yasakları uygulanmış ve bazıları geçici süreyle askerî güvenlik bölgesi ilan edilmiştir. Bu kapsamda terör örgütü üyelerinin yakalanarak halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla anılan il ve ilçelerin bir kısmında sokağa çıkma yasakları ilan edilmiş fakat güvenlik güçlerince yürütülen operasyonların sona ermesinin ardından söz konusu yasaklar kaldırılmıştır (Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 12).

8. Şırnak Valiliği, Cizre ilçesinde ilk olarak terörle mücadele operasyonlarının düzenlendiği bazı yerlerde uygulanan sokağa çıkma yasakları kapsamında 4/9/2015 tarihinden itibaren terör örgütü mensuplarının etkisiz hâle getirilmesi, mayın ve patlayıcılarla tuzaklanmış barikat ve hendeklerin bertaraf edilmesi, vatandaşların can, mal güvenliğinin ve kamu düzeninin sağlanması amacıyla sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini açıklamıştır. Cizre'de bu tarihten itibaren çeşitli defalar kaldırılıp yeniden uygulamaya konulan ve uygulama saatleri değiştirilen sokağa çıkma yasağı 10/4/2017 tarihinde tamamen kaldırılmıştır (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 28).

9. Şırnak Valiliğinin olaylarla ilgili olarak Anayasa Mahkemesine 28/1/2016 tarihinde verdiği bilgiler özetle şöyledir:

i. Sokağa çıkma yasağı ilan edilen bölgelerde terör örgütü üyelerinin saldırıları devam etmektedir. Terör örgütü, silahlı ve bombalı eylemlerle temel kamu hizmetlerinin sunulmasını engellemektedir. Sokağa çıkma yasaklarıyla, yerleşim yerleri içinde terör örgütü mensupları ile girilen silahlı çatışmalar sırasında bölgede yaşayan vatandaşlarımızın can ve mal emniyetinin sağlanması amaçlanmaktadır.

ii. Şırnak Valiliği güvenlik operasyonlarının icra edileceği Silopi ve Cizre ilçelerinde yaşayan halkın temel ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli planlama ve düzenlemeleri yapmıştır. Bu kapsamda Cizre Devlet Hastanesi hizmet vermeye devam etmekte, dört eczane dönüşümlü olarak eczacılık hizmetlerini sürdürmektedir. Ambulanslar 14/12/2015 ile 27/1/2016 tarihleri arasında 1.295 vakaya müdahale etmiştir. 112 ve 155 yardım hatları faaliyettedir. 155 hattına başvuran tüm vatandaşlara gıda ve temel ihtiyaç malzemesi dağıtımı yapılmıştır. Bazı market ve bakkallarla birlikte ekmek fırınları açık tutulmaktadır.

iii. 5/9/2015-4/1/2016 tarihleri arasında Cizre’de 112 Acil yardım hattına yapılan çağrıların %84’ü cevaplanmıştır. Sağlık personelinin yaşamlarının korunması amacıyla müdahale edilemeyen vakalara, vaka bölgesinde güvenlik sağlandıktan hemen sonra müdahale edilmektedir. Bu süreçte sağlık personeli ve ambulanslar terör örgütü tarafından birçok defa saldırıya uğramış, buna rağmen hizmetler devam etmiştir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 35).

10. Başvurucuların yakını H.T. 21/2/2016 tarihinde Cizre ilçesi Cudi Mahallesi Niran Sokak'ta bulunan ve kolluk tarafından C-3154 olarak kodlanan binada ölü olarak bulunmuştur.

11. Cizre Emniyet Müdürlüğünün 21/2/2016 tarihli Ev Arama ve Muhafaza Altına Alma Tutanağı'nda Cizre ilçesi Cudi Mahallesi Niran Sokak C-3154 olarak tanımlanan adreste 17/2/2016 tarihinden itibaren devam eden arama çalışmalarının bölgenin güvenli olmaması nedeniyle tamamlanamadığı, yeniden alınan arama kararı gereği adrese gidildiğinde iş makinesi ile yapılan çalışmalarda kamera, telsiz vb. ile Kaleşnikof tüfeğe ait boş şarjör, 6 adet patlamamış el bombası, içinde 60 adet dolu fişek ile birlikte Kaleşnikof tüfek şarjörü, 1 adet hücum yeleği ve yeleğin içinde 118 adet dolu fişek ile birlikte 4 adet Kaleşnikof tüfek şarjörü, 2 adet hücum yeleği ve yeleklerden birinin içinde 53 adet dolu fişek ile birlikte Kaleşnikof tüfek şarjörü, 5 adet hücum yeleği ve yeleklerin içinde 504 adet dolu fişek ile birlikte 21 adet Kaleşnikof tüfek şarjörü bulunduğu tespit edilmiştir. Tutanakta çürümeye başlamış insan bacağı görülmesi üzerine iş makinesinin durdurularak el ile kazıya başlandığı, tahta parçaları ile bacağına atel yapıldığı görülen cesedin sıkıştığı yerden çıkartılarak Cizre Devlet Hastanesine gönderildiği belirtilmiştir.

12. Cizre Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri Grup Amirliği görevlilerince düzenlenen 21/2/2016 tarihli olay yeri inceleme raporlarında olay yerinde bulunan cesedin svap ve parmak izi alındıktan sonra Cizre Devlet Hastanesine gönderildiği, bulunan materyallerin numaralandırılarak kamera ve fotoğraf çekimi yapıldığı belirtilmiştir.

13. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığının 22/2/2016 tarihli Otopsi Tutanağı'nda adli tıp uzmanı bilirkişi hekimlerin kişinin ölümünün penetran cisim yaralanmasına bağlı kafa ve kosta kemik kırıkları ile birlikte beyin kanaması, beyin doku harabiyeti ve iç organ yaralanmasından gelişen iç kanama sonucu meydana gelmiş olduğu kanaatini bildirildiği belirtilmiştir.

14. Başvurucu Fatma Tağ, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığında (Başsavcılık) 2/5/2016 tarihinde müşteki sıfatıyla alınan ifadesinde özet olarak H.T.nin oğlu olduğunu, oğlunun kesinleşmiş hapis cezası bulunması nedeniyle Cudi Mahallesi'nden çıkmak istemediğini, Cizre'ye döndüğünde oğluna ulaşamadığı için kan örneği verdiğini, otopsi işlemi yapılan cesedin oğluna ait olduğunun belirlenmesinden sonra cesedi Silopi'den teslim aldığını, oğlunun örgüt ile bağlantısının olup olmadığını ise bilmediğini, cesedin taşınmış olabileceğini, oğlunun ölümüne neden olan kişi ya da kişilerden şikâyetçi olduğunu belirtmiştir.

15. Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturma neticesinde 5/12/2016 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Karar gerekçesinde özet olarak, ölen H.T.nin cesedinin bulunduğu binada terör örgütü mensuplarınca kullanılan çok sayıda silah, şarjör, mermi ve yelek bulunduğu, ölenin kıyafetlerinde antimon elementi tespit edildiği, ölenin terör örgütü üyesi olarak faaliyetlerde bulunduğuna dair farklı kişilerin birbiri ile uyumlu beyanlarının bulunduğu belirtilmiştir. Kararda dosya kapsamında toplanan bütün delillere göre ölenin terör örgütü üyesi olduğu, Cizre ilçesinde terör örgütü PKK'nın amaçları doğrultusunda ilan edilen sözde öz yönetim kapsamında birçok mahallede silahlı faaliyet gösterdiği ifade edilmiştir. Kararda, H.T.nin sokağa çıkma yasağının uygulandığı dönemde güvenlik güçleri tarafından başlatılan operasyonda diğer terör örgütü üyeleri ile birlikte güvenlik güçleri ile yapılan çatışmalara katıldığı, güvenlik güçlerine karşı silahlı faaliyet gösterdiği esnada meşru müdafaa hakkı kapsamında güvenlik güçlerince öldürüldüğü, güvenlik güçlerinin yetkili bir merciden almış oldukları hukuka uygun bir emri yerine getirdikleri, meşru müdafaa sınırının aşıldığına dair herhangi bir delil elde edilemediği, olayda meşru müdafaa şartlarının ve hukuka uygunluk sebebi bulunduğu belirtilmiştir.

16. Başvurucular, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara özetle ölüm olayı yönünden etkili bir soruşturma yürütülmediğini belirterek itiraz etmiştir.

17. Başvurucuların itirazını inceleyen Cizre Sulh Ceza Hâkimliğince özet olarak Başsavcılığın kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında usul ve yasaya aykırı yön bulunmadığı gerekçesi açıklanarak 5/4/2017 tarihinde itirazın reddine karar verilmiştir.

18. Başvurucular nihai kararı 8/12/2018 tarihinde öğrendikten sonra 12/12/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

II. DEĞERLENDİRME

19. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

20. Başvurucular, yakınları H.T.nin sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı dönemde mahsur kaldığı bodrum katında enkaz altından ölü olarak çıkartıldığını, yapılan soruşturmada ölüm sebebinin araştırılmadığını, sorumluların tespit edilmediğini, cesedin bulunduğu yerde el konulan hücum yeleği, silah ve diğer eşyada ölenin parmak izi ve doku örneğinin bulunmadığını, ölüm tarihinden sonra ölen hakkında soruşturma açılarak terör örgütü ile ilişkilendirilmeye çalışıldığını, olayda orantılı güç kullanılmadığını, tarafsız, bağımsız ve etkili soruşturma yürütülmediğini, kolluk görevlilerinin ifadelerinin alınmadığını belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

21. Bakanlık görüşünde ihlal iddialarının incelenmesi sırasında ilgili mevzuat hükümleri ve içtihatlar ile somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir.

22. Başvurucular; Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında özet olarak, ölenin terör örgütü ile bağlantısının bulunmadığını, Başsavcılık tarafından olayın faillerinin ifadesi alınmadan meşru müdafaa koşullarının oluştuğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini belirtmiştir.

23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvuruda yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

24. Anayasa Mahkemesi, yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerini dikkate alarak maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelemektedir. Devletin negatif yükümlülüğü, kamusal bir yetkiyle güç kullanan görevlilerin, kasıtlı ve hukuka aykırı bir şekilde hiçbir bireyin yaşamına son vermeme ödevini (öldürmeme yükümlülüğü) içerirken pozitif yükümlülük hem her türlü tehlikeye karşı bireylerin yaşam hakkını korumayı (yaşamı koruma yükümlülüğü) hem de doğal olmayan her ölüm olayının tüm yönleriyle ortaya konulmasına, sorumlu kişilerin belirlenmesine ve gerektiğinde bu kişilerin cezalandırılmasına imkân tanıyan bir soruşturma yapmayı (etkili soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. Yaşam hakkının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile yaşamı koruma yükümlülüğünü kapsamakta iken yaşam hakkının usul boyutu, pozitif yükümlülüğün bir başka unsuru olan etkili soruşturma yükümlülüğünden ibarettir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Aziz Biter ve diğerleri, B. No: 2015/4603, 19/2/2019, § 58).

25. Somut başvurunun yaşam hakkı bağlamında incelenmesinden önce bazı hususlara açıklık getirilmesi elzemdir. Öncelikle inceleme kapsamının bireysel başvurunun niteliği gereği başvuruya konu olaylarla sınırlı olduğu belirtilmedir. Yapılan tespit ve değerlendirmeler başvuru konusu olayı çevreleyen koşullara ilişkin ve bunlarla sınırlıdır, “öz yönetim” ilanlarını takip eden süreçte ülkemizin bir bölümünde yaşanan terör olaylarına karşı düzenlenen güvenlik operasyonlarının ve alınan diğer tedbirlerin genel bir değerlendirilmesi olarak anlaşılamaz. Başvuru formunda dile getirilen tüm iddialarla ilgili bir değerlendirmede bulunmak Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Buna karşılık yoğun terör hadiselerinin ve buna bağlı can kayıplarının yaşandığı, bunları sona erdirmek üzere güvenlik operasyonlarının düzenlendiği, son derece tehlikeli ve öngörülemez bir ortamda meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin somut başvuru değerlendirilirken olayların arka planında yaşananların gözardı edilmesi de düşünülemez (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 332).

A. Maddi Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

26. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, dokunulmaz ve vazgeçilmez temel bir hak olup Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Cem Sarısülük ve diğerleri [GK], B. No: 2015/16451, 15/12/2021, §§ 50, 51). Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır .

27. Kamusal yetkiyle güç kullanılması sonucu gerçekleşen ölümlerin devletin yaşam hakkına ilişkin negatif yükümlülüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Bu yükümlülük hem kasıtlı biçimde hem de kasıt olmaksızın ölümle sonuçlanan veya sonuçlanabilecek güç kullanımını kapsamaktadır (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 44).

28. Anayasa'nın 17. maddesinin son fıkrasında hangi durumlarda yaşam hakkına yapılan müdahalenin hukuka uygun olacağı belirtilmiştir. Bu durumlarda dahi başka şekilde müdahale olanağı kalmaması nedeniyle son çare olarak öldürücü kuvvet kullanılması zorunlu olmalıdır. Yaşam hakkının dokunulmaz niteliği de dikkate alınarak ölümle sonuçlanabilecek bir güç kullanımı söz konusu olduğunda bunun gerekliliği ve ölçülülüğü çok sıkı bir şekilde denetlenmelidir (İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016, §§ 116, 117).

29. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin gereklilik ve ölçülülük bakımından değerlendirmesi yapılırken sadece fiilen güç kullanan görevlilerin eylemlerinin değil söz konusu eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamalarının dikkate alınması gerekmektedir (İpek Deniz ve diğerleri, § 118). Bunun yanı sıra bu konuda yapılacak değerlendirmede bir bütün olarak somut olayın hangi koşullarda gerçekleştiğinin ve nasıl bir seyir izlediğinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir (Cemil Danışman, § 57).

30. Devlet görevlileri tarafından kullanılan gücün Anayasa’nın 17. maddesinin aradığı kanunen cevaz verilen zorunlu bir durumda gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda bir sonuca ulaşılırken ölüm olayının gerçekleşme şartlarının dikkatlice incelenmesi, yaşamını kaybeden kişinin daha önceki eylemlerinin ve kendisinin yaratacağı tehlikenin niteliğinin değerlendirilmesi gerekmektedir (Cemil Danışman, §§ 62, 63).

31. Devletin bir bireyin ölümünden sorumlu tutulabilmesi için öncelikle o kişinin devlet görevlileri tarafından öldürüldüğünün makul şüpheye yer kalmayacak şekilde kanıtlanmış olması gerekir. Eğer devletin ölüm olayından sorumlu olduğu kanıtlanırsa bu durumda öldürme olayının Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında izin verilen istisnai durumlardan birinin kapsamına girdiğini ispat yükümlülüğü devlete geçer (İpek Deniz ve diğerleri, § 121).

32. Yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğü bakımından ihlal edildiğine yönelik iddialar incelenirken öncelikle belirlenmesi gereken husus, ölümün devlet görevlilerinin güç kullanımı sonucu meydana gelip gelmediğidir. Başvurucular yakınlarının güvenlik güçlerince öldürüldüğünü iddia etmişlerdir. Ölüm olayıyla ilgili yürütülen soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda H.T.nin silahlı terör eyleminde bulunduğu sırada güvenlik güçlerince öldürüldüğü kabul edilmiştir. Somut başvuruda, başvurucuların yakını H.T.nin güvenlik güçlerince düzenlenen operasyon sırasında öldürüldüğü yönündeki kabul ve tespitlerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.

33. Bu belirlemenin ardından, bir başka deyişle öldürme fiilinin devlet görevlileri tarafından gerçekleştirildiği belirlendikten sonra yaşam hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'ya uygun olup olmadığı Anayasa'nın 13. ve 17. maddelerinde belirtilen ilkeler çerçevesinde ele alınmalıdır. Öldürme fiilinin bu ilkeler çerçevesinde Anayasa'ya uygun olduğunu ispat yükümlülüğü devlete aittir. Bu konuda bir sonuca ulaşılırken ölüm olayının gerçekleşme şartlarının dikkatlice incelenmesi, yaşamını kaybeden kişinin daha önceki eylemlerinin ve kendisinin yaratacağı tehlikenin niteliğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin Anayasa'nın 13. ve 17. maddeleri kapsamında değerlendirmesi yapılırken sadece fiilen güç kullanan görevlilerin eylemlerinin değil söz konusu eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamalarının dikkate alınması gerekir. Bunun yanı sıra bir bütün olarak somut olayın hangi koşullarda gerçekleştiği ve nasıl bir seyir izlediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 334).

34. Devletin yaşam hakkına müdahalesinin Anayasa'ya uygun olabilmesi için sağlanması gereken ilk ölçüt müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmasıdır. Negatif bir yükümlülük olan öldürmeme yükümlülüğü bireylerin yaşamlarına hukuka aykırı olarak son verilmemesini öngörür ve kolluk görevlilerinin ölümcül güç ve silah kullanabilecekleri durumların Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşme'si standartlarına uygun yasal ve idari düzenlemeler ile belirlenmesini gerektirir. Nitekim Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin “ancak kanunla” sınırlanabileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında ise “silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda” öldürme fiilinin hukuka uygun sayılabileceği düzenlenmiştir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 335).

35. Kolluk kuvvetlerinin güç ve silah kullanımını düzenleyen kanun hükümlerinin varlığı kanunilik kriterini sağlamaya yeterli değildir. Bu kriterin yerine getirilmiş sayılması için kanun hükümlerinin yaşam hakkına ancak mutlak bir zorunluluk altında ve ölçülü olarak müdahale edilmesi gerektiğini düzenlemesi; gücün kötüye kullanılmasına, keyfîliğe ve belirli bir ölçüde de olsa kazalara karşı koruma sağlayabilecek düzeyde yeterli ve açık kurallar içermesi gerekir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 336).

36. Kolluk kuvvetlerinin güç ve silah kullanımını düzenleyen mevzuata Gazal Kolanç ve diğerleri, (§§ 208, 214, 216-218, 221) kararında yer verilmiştir. Bu mevzuat her kolluk biriminin kendine özgü hizmet gerekleri nedeniyle farklı biçimlerde formüle edilmiş olsa da gücün ancak zorunlu hâllerde ve tehlikeyle orantılı olarak kullanılması, silahlı güç kullanımına son çare olarak ve önceden uyarı yapılarak başvurulması gibi keyfîliği önlemeye yönelik kurallara mevzuatın tamamında yer verilmiştir. Bu açıdan bakıldığında gerek Türk Silahlı Kuvvetleri gerekse emniyet ve jandarma teşkilatlarının güç ve silah kullanımının şartlarını düzenleyen kurallar tek başına kanunilik kriterini karşılayacak düzeyde açık ve yeterlidir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 337).

37. Netice olarak anılan düzenlemelerin hangi görevlilerin hangi durumlarda ve ne ölçüde güç kullanacaklarını belirleyen, gücün kötüye kullanımını, keyfîliği önlemeye ve yaşam hakkına yapılan müdahalelerin asgari düzeyde tutulmasını sağlamaya yönelik yeterli ve açık kurallar içerdiği, böylece kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir.

38. Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği düzenlenmiştir. Yaşam hakkına hangi durumlarda müdahale edilebileceği ise Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında belirtilmiştir. Bu hükümlere göre yaşam hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'ya uygun sayılması için karşılanması gereken ikinci kriter, müdahalenin Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında sayılan istisnai durumlardan biri kapsamında gerçekleştirilmesidir.

39. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda güvenlik güçlerinin güç kullanımının bu istisnai durumlardan meşru müdafaa kapsamında olduğu kabul edilmiştir. Başvuruya konu olayda maktulün kıyafetlerinde antimon elementi tespit edilmesi, güvenlik güçlerince maktulün yanında çok fazla sayıda uzun namlulu silah ile ateşli silahlara ait mühimmat ve el bombası ele geçirilmiş olması dikkate alınarak meşru müdafaa şartlarının gerçekleştiğine dair kabulden ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmadığı değerlendirilmiştir.

40. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında, silahlı bir ayaklanma kapsamında ağır silahlar kullanılarak gerçekleştirilen kesintisiz ve öngörülemez nitelikteki ölümcül terör saldırılarına karşı güvenlik güçlerince ölümcül güç kullanılarak mukabele edilmesinin, silahlı ayaklanmayı bastırmak ve güvenlik güçleri ve diğer kişilerin yaşamları bakımından ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için orantılı bir müdahale olduğu sonucuna varılmıştır. Başvuruya konu olayda, başvurucuların yakını H.T.nin, Gazal Kolanç ve diğerleri kararında açıklanan ayaklanma ortamında yaşanan silahlı çatışmada güvenlik güçlerinin kendileri ile diğer kişilerin yaşamlarını korumak için -meşru müdafaa amacıyla- zorunlu olarak ve bu meşru amaçlarla orantılı güç kullanımı sonucu hayatını kaybettiği, bu nedenle yaşam hakkının maddi boyutu yönünden bir ihlal bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

41. Açıklanan gerekçelerle başvuruda yaşam hakkı kapsamındaki öldürmeme yükümlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

B. Usul Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

42. Kamu görevlilerinin güç kullanımı neticesi ölüm meydana geldiği durumlarda kamu makamları üzerinde bu ölüm olayıyla ilgili etkili bir ceza soruşturması yapma yükümlülüğü oluşmaktadır. Belirli unsurları ihtiva etmeyen soruşturmalar etkili olma şartını sağlamayacağından yaşam hakkının usul yükümlülüğü bakımından ihlali sonucunu doğurabilir. Bir soruşturmanın etkili sayılabilmesi için öncelikle güç kullanımı sonucu ölüm olayının öğrenilmesi ile kamu makamlarının kendiliğinden harekete geçerek ceza soruşturmasını resen başlatmaları gerekir. Soruşturmaya doğal olmayan ölümün öğrenilmesinden itibaren makul bir sürede başlanması, soruşturma işlemlerinin makul bir hızla yerine getirilmesi ve soruşturmanın makul bir sürede sonuçlandırılması hususlarının da soruşturmanın etkililiği üzerinde önemli bir rolü vardır. Bir soruşturmanın etkili sayılabilmesi için soruşturmayı yürüten kişilerin soruşturma konusu olayda sorumluluğu bulunması muhtemel kişilerden bağımsız olmaları gerekir. Etkili bir soruşturmada, ölen kişilerin yakın akrabalarının soruşturmadan haberdar edilmeleri ve soruşturma işlemlerine dâhil olma imkânına sahip olmaları gerekir. Bunun yanı sıra soruşturmanın gerekli olduğu ölçüde kamunun denetimine açık olmasının sağlanması da gerekmektedir. Son olarak soruşturmanın etkili kabul edilebilmesi için aynı zamanda yeterli olması gerekir. Yeterlilik, soruşturmanın ölüm olayının nasıl gerçekleştiğine dair olguları ortaya çıkaracak nitelikte olmasını ifade eder. Soruşturmanın yeterli olması, ölümle sonuçlanan güç kullanımının haklı olup olmadığının belirlenmesi açısından da önem arz etmektedir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 369).

43. Somut olayda, kamu makamlarının terörle mücadele operasyonlarında yaşanan çatışmalarda ölen kişiler bulunduğunu tespit etmelerinin ardından kendiliklerinden harekete geçerek ceza soruşturması başlattıkları anlaşılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda resmî bir soruşturmanın resen başlatılması bakımından etkili soruşturma yükümlülüğüne uygun hareket edildiği sonucuna varılmıştır.

44. Ceza soruşturmalarına ölüm olaylarının öğrenilmesiyle derhâl başlanmıştır. H.T.nin ölümü nedeniyle yürütülen soruşturma 5/4/2017 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itirazın reddi ile sona ermiştir. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında etraflıca açıklanan somut olayın koşullarında soruşturmanın başlamasından sonuçlanmasına kadar geçen 1 yıl 2 ay süre etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü bakımından makul olarak değerlendirilmiştir.

45. Başvurucular, etkili soruşturma yükümlülüğünün bağımsızlık ve tarafsızlık kriteri bakımından ihlal edildiğini iddia etmektedir.

46. Somut başvuruya konu soruşturmada delil toplama işleminin Olay Yeri İnceleme görevlilerince yerine getirildiği anlaşılmıştır. Olay yeri inceleme ve delil toplama işlemlerinin çatışmalara fiilen katılan birimlerden ayrı bir yapı içindeki bu uzman birimlerce yerine getirilmesi somut olayın koşullarında soruşturmanın bağımsızlığının sağlanması bakımından önemli bir tedbir olarak değerlendirilmiştir. Buna ek olarak adli kolluk görevlileri, daha sonra tutanağa bağladıkları tüm işlemleri video ve fotoğraflarla kaydederek soruşturmayı yürütmekle görevli Cumhuriyet savcısının incelemesine imkân sağlamıştır. Soruşturmalar için kritik önemdeki ölü muayene ve otopsi işlemleri ise Cumhuriyet savcısının bizzat katılımıyla yapılmıştır. Dolayısıyla somut olayda etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü kapsamında soruşturmanın bağımsızlığının zedelenmemesi için imkânlar dâhilindeki tüm tedbirlerin alındığı kanaatine varılmıştır.

47. Soruşturmanın etkili olabilmesi için sahip olması gereken bir diğer unsur başvurucu yakınlarının soruşturma işlemlerine katılımlarının sağlanması ve soruşturmanın gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olmasıdır. Somut başvuruda, başvurucular avukat ile temsil edilmiştir. Başvurucuların soruşturma dosyasını inceleme ve yapılmasını istedikleri soruşturma işlemlerini soruşturma merciine bildirme imkânı bulunmaktadır. Başvurucular, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz haklarını da kullanmıştır. Yapılan açıklamalar ışığında başvurucuların yakınlarının olaya ilişkin ceza soruşturmasına gerektiği ölçüde katılma haklarına sınırlama getirilmediği, somut olayın gerçekleştiği koşullar gözönüne alındığında soruşturmaların yeterli derecede kamu denetimine de açık olduğu kanaatine varılmıştır.

48. Başvurucuların yakınının ölümü olayıyla ilgili usul yükümlülüğüne ilişkin diğer hak ihlali iddiaları genel olarak soruşturmaların yeterli olmadığı temeline dayanmaktadır. Somut olayda Olay Yeri İnceleme birimi tarafından olay yerinde bulunan ceset, fotoğraf ve video kaydı alınarak ölü muayene ve otopsi işlemi için hastaneye gönderilmiştir. Usul kurallarına uygun yapılan ölü muayene ve otopsi işlemlerinde ceset üzerindeki tüm bulgular kaydedilmiş, kimlik ve delil tespiti için cesetlerden örnekler alınmıştır. Olay yerinde bulunan silah ve mühimmat öncelikle bulundukları yerde numaralandırılmış, bu şekilde fotoğrafları çekilip kayıt altına alındıktan sonra delil torbalarına konulmuştur. Somut olayın koşullarında delil toplama işlemlerinin azami dikkat ve özen gösterilerek yerine getirildiği kanaatine varılmıştır.

49. Başvurucular, ölüm olaylarıyla ilgili soruşturmanın yeterli olmadığı bağlamında kolluk görevlilerinin ifadelerinin alınmadığını iddia etmiştir.

50. Soruşturmanın amacı, somut olayın ne şekilde gerçekleştiğini ortaya çıkarmak ve böylece kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında meşru olup olmadığını belirlemektir. Dolayısıyla ifade alma işlemi her soruşturmada yerine getirilmesi gereken otomatik bir zorunluluk olarak kabul edilemez. Bilakis, ifade alma dâhil herhangi bir soruşturma işleminin yerine getirilmemesi ancak bu belirtilen amaç doğrultusunda faydalı olacaksa etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 381).

51. Somut olayda, çatışmalara katılan görevlilerin ifadelerinin alınmaması etkili soruşturma yükümlülüğü ile ulaşılmak istenen amaç bakımından yerine getirilmesi gereken zorunlu ve faydalı bir delil toplama işlemi olarak değerlendirilmemiştir. Bunun da ötesinde devamlılık arz eden ve öngörülemez nitelikteki silahlı çatışmalara katılan operasyonel birliklerin çatışmaların seyrine göre sürekli değişmesi nedeniyle farklı zamanlarda gerçekleşmiş olması son derece muhtemel ölümlerin hangi birim görevlilerince kullanılan güç sonucu meydana geldiğini belirlemek de neredeyse imkânsızdır (benzer yöndeki karar için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, § 381).

52. Mevcut durumda soruşturmada ölüm olayını çevreleyen koşulların tespiti ve varsa ölüm olayının sorumlularının belirlenmesi için gerekli adımların atıldığı, soruşturma işlemleri ile bu işlemler sonucunda elde edilen deliller birlikte değerlendirdiğinde Cumhuriyet Başsavcılığının olayı aydınlatma isteğinden kuşku duyulmasını gerektirecek bir hususun bulunmadığı değerlendirilmiştir. Ayrıca soruşturmada olayın sebebinin objektif değerlendirmesinin yapılmadığını ve elde edilen delillerin kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olarak sonuca ulaşılmadığını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir durum da söz konusu değildir.

53. Açıklanan gerekçelerle başvuruda yaşam hakkının usul yükümlülüğü bakımından ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin kabulüne,

B. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talepleri kabul edilen başvurucuların yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 20/7/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.