TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

KADER UZUN MADENKUYU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/19294)

 

Karar Tarihi: 19/1/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Eren Can BENAKAY

Başvurucu

:

Kader UZUN MADENKUYU

Vekili

:

Av. Serhat EREN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; işveren ile arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesiyle iş sözleşmesinin feshedilmesi üzerine açılan işe iade davasında, kesin bir mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan ceza yargılamasının esas alınması ve gerekçeli kararda suçluluğu ima eden bazı ifadeler kullanılması nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 28/5/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucu 1/8/2015 tarihinden itibaren çeşitli taşeron şirketler bünyesinde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı bünyesinde basın yayın biriminde sözleşmeli bir şekilde çalışmakta iken 17/10/2017 tarihinde başvurucunun iş sözleşmesi feshedilmiştir.

7. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle 3/11/2017 tarihinde dava açmıştır.

8. Diyarbakır 6. İş Mahkemesi (Mahkeme) 20/6/2018 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararda, başvurucu hakkında terör örgütü propagandası yapmak suçundan dolayı verilen 10 ay hapis cezasının hükmünün açıklanmasının geri bırakıldığı ve kararın kesinleştiği bilgisine yer verilmiştir. Başvurucunun 667 sayılı KHK kapsamında iş sözleşmesinin feshedildiği ifade edilmiştir.

9. Başvurucu karara karşı 19/9/2018 tarihinde istinaf yoluna başvurmuştur.

10. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 14/2/2019 tarihinde istinaf başvurusunu kabul ederek Mahkeme kararını gerekçe yönünden düzelterek yeniden hüküm kurmak üzere ortadan kaldırılmış ve davayı kesin olarak reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Alt işveren yönünden ise davacının PKK Terör Örgütü ile bağlantılı olduğu, davacı hakkında terör örgütü propagandası yapmaktan mahkûmiyet hükmü bulunduğu görüldüğünden davacının iş sözleşmesinin en azından şüphe feshi kapsamında feshedildiğinin kabulü ile davanın reddi gerekecektir.

Aynı şekilde alt işveren yönünden yine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından kamu asıl işverenince 667 sayılı KHK kapsamında alt işveren işçisinin işten çıkarılmasını istenmesi durumunda bu durumun alt işveren bakımından zorunluluk oluşturduğu ve alt işverence yapılan feshin geçerli olacağı belirtildiğinden (Yarg. 22. Hukuk Dairesi, 2017/5151-4850 E. K. Sayılı karar) işverence yapılan fesih yine geçerli olacaktır.

Görüldüğü gibi feshin haklı neden boyutu ileride açılması muhtemel alacak davalarında tartışılmak üzere fesih en azından geçerli olduğundan mahkemece ulaşılan sonuç bu gerekçelerle yerinde görülmüştür."

11. Nihai karar başvurucuya 4/5/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu, karara karşı 28/5/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

12. Başvurucunun Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi (Ağır Ceza Mahkemesi) tarafından 21/9/2010 tarihinde PKK silahlı terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan dolayı 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş ve başvurucu hakkında yeniden suç işlemeyeceği hususunda olumlu kanaat oluşması nedeniyle hükmün açıklanması geri bırakılmıştır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

13. İlgili mevzuat için bakınız Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.

B. Uluslararası Hukuk

14. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:

"Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır."

15. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında, masumiyet karinesi ile sağlanan güvencenin iki yönünün bulunduğu ifade edilmiştir. Ceza yargılamasının yürütülmesine ilişkin usule dair güvence ile -sonucunda mahkûmiyet kararı dışında bir hüküm kurulan ceza yargılaması ile bağlantılı olan durumlarda- daha sonra yürütülecek yargılamalar boyunca kişinin masumiyetine saygı gösterilmesinin sağlanması amaçlanır. Bu usule ilişkin yön kapsamında masumiyet karinesi ilkesi, ceza yargılamasının adil olmasını sağlayacak usule ilişkin güvence olarak kamu görevlilerinin davalının suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunmasını yasaklar. Ancak bu husus, cezai meselelerde usule ilişkin güvence ile sınırlı değildir. Bu kapsam daha geniştir ve devletin hiçbir temsilcisinin mahkeme ile suçluluğu ispatlanıncaya kadar kişinin bir suçtan suçlu olduğunu söylememesini gerekli kılar. Bu kapsamda sadece ceza yargılaması kapsamında değil aynı zamanda ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen bağımsız hukuk yargılamaları, disiplin işlemleri veya diğer yargılamalarda da masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir. Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrası kapsamındaki güvencenin ilk yönü, kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar ceza gerektiren bir suçla suçlandığı süreye ilişkin iken masumiyet karinesi güvencesinin ikinci yönü, ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suç karşısında kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını gerektirir (Seven/Türkiye, B. No: 60392/08, 23/1/2018, § 43).

16. Bu bağlamda Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrasının sağladığı korumanın ikinci yönüne göre sanığın beraatiyle veya davanın düşmesiyle sonuçlanan ceza yargılamaları sonrasında, söz konusu kişiye masumiyetine uygun bir muamelede bulunulması gerekir. Bu ikinci yönde maddenin genel amacı; bir suçtan beraat eden bireyleri veya ceza yargılaması düşen kişileri, itham edildiği suçu işlediğini düşünen kamu görevlileri ve makamlarına karşı korumaktır. Bu davalarda masumiyet karinesi, adil olmayan bir cezai hükmün önlenmesi için bu karineyle sağlanan usule ilişkin güvencenin çeşitli koşullarının yargılamada uygulanması suretiyle hayata geçirilmiştir. Beraat veya herhangi bir düşme kararına riayet edilmesi hakkının korunmaması hâlinde Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan adil yargılanma güvenceleri teorik ve hayalî olma riskiyle karşı karşıya kalabilir (Seven/Türkiye, § 54).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

17. Anayasa Mahkemesinin 19/1/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

18. Başvurucu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararına ilişkin denetim süresi içerisinde herhangi bir suç işlenmediği takdirde açıklanması geri bırakılan davanın düşmesine karar verileceğini belirtmiştir. Kesinleşmiş yargı kararı olmaksızın suçlu olarak kabul edilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

19. Bakanlık görüşünde, masumiyet karinesine ilişkin herhangi bir değerlendirmede bulunulmamıştır.

2. Değerlendirme

20. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

21. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

 “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

22. Başvurucunun temel şikâyeti, hükmün açıklanması geri bırakılan kararın değerlendirmesinin mahkûmiyet şeklinde yapılmasıdır. Bu nedenle masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin ikinci yönünün (bkz. §§ 15, 16) devreye girdiği somut başvuruda masumiyet karinesinin sağladığı güvencelerin ve Anayasa'nın 36. maddesinin uygulanabileceği sonucuna varılmaktadır. Bu itibarla ihlal iddialarının Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanının kapsamında yer aldığı, bir başka ifadeyle başvurunun Anayasa ve Sözleşme hükümleriyle konu bakımından bağdaşmazlık göstermediği anlaşılmıştır.

23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

24. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anılan maddeye adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Fameka İnş. Plastik San ve Tic. Ltd. Şirketi, B. No: 2014/3905, 19/4/2017, § 27).

25. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).

26. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır.

27. Güvencenin ilk yönü; kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu yönünün kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence, aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 39).

28. Güvencenin ikinci yönü ise ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40).

29. HAGB, erteleme ve kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar gibi hükmün ve cezanın bireyselleştirilmesi kurumlarından biridir. Hâkim, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurmakla beraber hükmü açıklamamakta ve sanığı belirli bir süre denetim altında tutmaktadır. Sanık, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemediği ve mahkemece öngörülen denetimli serbestlik tedbirine uygun davrandığı takdirde açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet hükmü ortadan kaldırılmaktadır (Enez Ersöz, B. No: 2018/19673, 31/3/2022, § 35).

30. Hüküm, açıklanması hâlinde kanun yolu denetimine tabi olacağından mahkemenin sanığın suçlu olduğuna dair söz konusu kanaatinin kanun yolu mercilerinde bozulması ve buna bağlı olarak kişinin isnat edilen suçtan beraat etmesinin de mümkün olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle denetim sürecinde kişinin suçluluğunun sabit olmadığı, dolayısıyla suçlu sayılamayacağı, masum olduğu açıktır (Enez Ersöz, § 36).

31. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarında HAGB kurumunun niteliği değerlendirilmiş, HAGB kararı ile kurulan hükmün belirli bir süre sanık hakkında hüküm ifade etmediği ve herhangi bir sonuç doğurmadığı belirtilmiştir. Yine sanığın bulunduğu hâl üzere bırakıldığı, aynen yargılanan kimsenin durumunda kaldığı ve yapılan yargılamanın geçici bir süre askıda kaldığı vurgulanmıştır. Yargılanan kimsenin askı süresi boyunca sanık sıfatı devam etmekte ise de hiçbir şekilde bu kimsenin hükümlü sayılamayacağı değerlendirmesinde bulunulmuştur (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 1/2/2012 tarihli ve E.2011/19-639, K.2012/30 sayılı; 23/10/2018 tarihli ve E.2017/4-1353, K.2018/1552 sayılı; 31/1/2019 tarihli ve E.2017/13-681, K.2019/46 sayılı kararları).

32. HAGB, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı mahkûmiyeti bulunmayan kişilerin toplumda suçlu olarak damgalanmaması ve yararlı bir birey olarak tekrar topluma kazandırılması amacıyla belli koşullara bağlı olarak tanınan bir imkândır (AYM, E.2015/23, K.2915/56, 17/6/2015).

33. Anayasa Mahkemesinin birçok kararında (örneğin bkz. Ali Gürsoy, B. No: 2012/833, 26/3/2013); HAGB'nin -sanığa yüklenen suça ilişkin yargılama sonunda cezaya hükmedilmesi hâlinde- hükmün açıklanmasının belirli koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak ertelenmesi anlamına geldiği belirtilmiştir. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesine göre, yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası ise HAGB kararı verilebileceği, anılan maddenin (5) numaralı fıkrasında HAGB'nin kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade ettiği, öte yandan aynı Kanun’un 223. maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirtilen hüküm niteliğindeki kararlar arasında HAGB kararının sayılmadığı vurgulanmıştır. HAGB'nin uyuşmazlığın esasını karara bağlamadığı, yargılamayı hükümle sonuçlandıran bir karar niteliğinde olmadığı ve bu kapsamda nihai bir sonuç da doğurmadığı değerlendirilmiştir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi HAGB kararının suçluluğu tespit eden bir karar olarak kabul edilmesinin başta masumiyet karinesi olmak üzere temel hakları ihlal edebileceğine dikkat çekmiştir (Ümmügülsüm Salgar [GK], B. No: 2016/12847, 21/10/2021, § 85).

34. Diğer taraftan idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından salt kişinin yargılanmış olmasından ve HAGB'ye dair karardan söz edilmesi masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden bahsedebilmek için yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran HAGB'ye karar verilen fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir (Hüseyin Şahin [GK], B. No: 2013/1728, 12/11/2014, § 40).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

35. Mahkeme, 667 sayılı KHK kapsamında başvurucunun iş sözleşmesinin feshedildiği gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi ise başvurucu hakkında PKK silahlı terör örgütü propagandası yapmaktan dolayı mahkûmiyet hükmü bulunduğunu belirterek başvurucunun iş sözleşmesinin en azından şüphe feshi kapsamında -geçerli nedenle- feshedildiğinin kabul edilmesi gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.

36. Somut olayda Ağır Ceza Mahkemesi 21/9/2010 tarihinde başvurucunun terör örgütü propagandası yaptığına kanaat getirmekle birlikte 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin başvurucuya isnat edilen suça uygulanabilir olduğunu tespit ederek HAGB'ye karar vermiştir (bkz. § 12). Böylece denetim süresinin suç işlenmeden geçirilmesi hâlinde başvurucu hakkında açılan kamu davasının düşmesi imkânını tanımıştır. HAGB kararı kesin bir ceza hükmü olarak kabul edilemez. Dolayısıyla başvurucunun suçluluğu hükmen sabit olmadığından masumiyetinin devam ettiği kuşkusuzdur.

37. Başvurucunun masumiyeti devam ettiğinden anılan ceza davasından sonraki süreçte idari ve yargısal makamların başvurucunun masumiyetine halel veren yaklaşım sergileyip sergilemedikleri, bir başka deyişle masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin ikinci yönünün ihlal edilip edilmediğinin incelenmesi gerekir. Bu bağlamda yukarıda yer verilen ilkeler uyarınca masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği incelenirken yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip etmediği, ceza yargılaması kararını sorgulayıp sorgulamadığı ve münhasıran ceza yargılaması sonucunda verilen hükme dayanıp dayanmadığı değerlendirilmelidir.

38. Bölge Adliye Mahkemesinin gerekçesinde, Ağır Ceza Mahkemesi kararına atıfla "... davacının PKK Terör Örgütü ile bağlantılı olduğu, davacı hakkında terör örgütü propagandası yapmaktan mahkûmiyet hükmü bulunduğu görüldüğünden..." ifadesiyle mahkûmiyet olarak nitelenen HAGB kararına atıfla fiil nitelendirilmiştir. Kararın gerekçesinde; bir yandan kesin bir mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan ceza yargılamasında verilen karara dayanıldığı, bir yandan da kullanılan ifadelerde başvurucunun üzerine atılı suçu işlediği izleniminin oluşmasına sebebiyet verildiği görülmüştür. Bu durumda verilen HAGB kararı anlamsız hâle gelmiş ve başvurucunun masumiyetine gölge düşürülmüştür. Diğer taraftan başvuruya konu adli yargılamada yapılan değerlendirmenin 5271 sayılı Kanun'a göre HAGB ile kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmayacağına yönelik düzenlemeyle bağdaştığı da söylenemez.

39. Sonuç olarak Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesinde kullanılan ifadeler ve ceza mahkemesinin açıklanması ertelenen hükmüne dayanılması nedeniyle başvurucunun ceza yargılanmasına konu eylemi işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı anlaşıldığından Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE bu görüşe katılmamıştır.

B. Diğer İhlal İddiaları

40. Başvurucu; haksız bir şekilde iş akdinin feshedilmesi nedeniyle çalışma hakkının, haksız bir şekilde davasının reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ve derece mahkemelerinin gerekçelerinin yeterli olmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

41. Başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verildiğinden çalışma hakkının, hakkaniyete uygun yargılanma ve gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiaları hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

42. Başvurucu; ihlalin tespitine, yeniden yargılama yapılmasına ve 100.000 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.

43. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

44. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

45. İşbu ihlal kararının başvurucu tarafından açılan davanın esasıyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği vurgulanmalıdır. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirttiği ihlal gerekçelerini gözeterek ve söz konusu fesih işlemiyle ilgili olarak yeniden bir değerlendirme yaparak gereken kararı vermek mahkemelerin takdirindedir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 36. maddesi ile 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE'nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin masumiyet karinesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Diyarbakır 6. İş Mahkemesine (E.2017/2031, K.2018/847) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/1/2023 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararına ilişkin denetim süresi içerisinde herhangi bir suç işlenmediği takdirde açıklanması geri bırakılan davanın düşmesine karar verileceğini belirtmiştir. Kesinleşmiş yargı kararı olmaksızın suçlu olarak kabul edilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Başvurucunun, Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi (Ceza Mahkemesi) tarafından 21/9/2010 tarihinde PKK silahlı terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan dolayı 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş ve başvurucu hakkında yeniden suç işlemeyeceği hususunda olumlu kanaat oluşması nedeniyle hükmün açıklanması geri bırakılmıştır.

3. Ceza Mahkemesi CMK’nın 231/8. maddesi gereğince başvurucunun beş yıl süreyle denetim süresine tabi tutulmasına, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlememesi halinde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verileceğine hükmetmiştir.

4. Başvurucu 1/8/2015 tarihinden itibaren çeşitli taşeron şirketler bünyesinde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı bünyesinde basın yayın biriminde sözleşmeli bir şekilde çalışmakta iken 17/10/2017 tarihinde başvurucunun iş sözleşmesi feshedilmiştir.

5. Diyarbakır 6. İş Mahkemesi (Mahkeme) 20/6/2018 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

“Adli sicil kaydında bulunan mahkeme ilamı ilgili mahkemeden istenmiş, Malatya (kapatılan) 3.Ağır Ceza Mahkemesi'ne ait 2010/43 E. sayılı ilamında davacı hakkında terör örgütü propagandası yapmak suçundan HAGB kararı verildiği ve kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.

Benzer nitelikte açılan davada Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 19/03/2018 tarih ve 2017/45419 E. 7078 K. sayılı kararında davanın reddine ilişkin Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi kararını onamıştır.

Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığının 23/10/2017 tarih ve 53362799/173 sayılı yazısı ile terör örgütlerine ve Milli Güvenlik Kurulunca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum ve guruplarla irtibatı olduğu değerlendirilen davacının 667 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler gereği iş akdinin fesh edilmiş olduğu anlaşılmış olduğundan davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.”

6. Bölge Adliye Mahkemesince istinaf istemi reddedilerek karar kesinleşmiştir (bkz. § 10).

7. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anılan maddeye adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Fameka İnş. Plastik San ve Tic. Ltd. Şirketi, B. No: 2014/3905, 19/4/2017, § 27).

8. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).

9. Somut olayda, 1/8/2015 tarihinde işe başlayan başvurucunun iş akdi, işveren tarafından “şüphe feshi” kapsamında feshedilmiştir.

10. Başvurucu hakkında işvereni şüpheye götüren neden, PKK/KCK terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı bulunduğu, bu şekilde terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatının tespit edilmesidir.

11. HAGB, erteleme ve kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar gibi hükmün ve cezanın bireyselleştirilmesi kurumlarından biridir. Hâkim, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurmakla beraber hükmü açıklamamakta ve sanığı belirli bir süre denetim altında tutmaktadır. Sanık, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemediği ve mahkemece öngörülen denetimli serbestlik tedbirine uygun davrandığı takdirde açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet hükmü ortadan kaldırılmaktadır (Enez Ersöz, B. No: 2018/19673, 31/3/2022, § 35).

12. Başvuru konusu olayda başvurucu hakkında ceza davasında sübuta eren bir fiil söz konusudur. Fiilin işlendiği, ceza davasında sabit olmuştur. Anılan HAGB kararına yönelik herhangi bir ihlal kararı da bulunmamaktadır.

13. Başvurucunun iş akdinin “şüphe feshi” kapsamında feshedilmesi sonucu açılan davada İş Mahkemesi, başvurucu hakkındaki terör örgütü propagandası yapmak suçundan HAGB kararı verilmesi, bu kararın terör örgütü ile irtibat ve iltisakı ortaya koyduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Bölge Adliye Mahkemesi de anılan kararın “şüphe feshi” kapsamında yeterli olduğunu kabul ederek istinaf istemini reddetmiştir.

14. Şüphe feshi üzerine iş akdinin feshinde her türlü şüphenin değerlendirilebileceği ve iş akdinin feshine gerekçe oluşturabileceği açıktır. İlgili mahkemeler tarafından işvereni şüphe feshine götüren nedenler incelenerek ve tartışılarak bir değerlendirme yapılacaktır.

15. Başvuru konusu olayda, ceza davasındaki yargılama sonunda terör örgütü propagandası yapmak filli sabit hale gelmiştir. Başvurucu hakkında HAGB kararına hükmedilen ve henüz düşme kararı da verilmeyen fiilin işlendiğinin sübuta erdiği, bu kararın işvereni şüphe feshine götürebilecek neden olabileceği dikkatten kaçmamalıdır. İş Mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesi kararlarının gerekçelerinde HAGB kararından bahsedilmiş ise de başvurucunun suç işlediği veya suçlu olduğu yönünde sübjektif bir değerlendirmede bulunulmamıştır. Kararlarda başvurucuyu suçlayıcı bir gerekçe ve dil kullanılmadığı da dikkate alınarak masumiyet karinesinin ihlal edilmediği sunucuna ulaşılmıştır.

16. Açıklanan nedenlerle somut olay yönünden, başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edilmediği kanaatine vardığımdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

17. Öte yandan Mahkemelerin gerekçeleri de göz önünde bulundurulduğunda, adil yargılanma hakkının güvencelerinin de sağlandığı, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin hususların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu dikkate alınarak, adil yargılanma hakkı kapsamındaki diğer şikayetlerin de açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu kanaatindeyim.

Üye

 İrfan FİDAN

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucunun Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı bünyesinde basın yayın biriminde sözleşmeli bir şekilde çalışmakta iken iş sözleşmesi feshedilmiş; feshin geçersizliğinin tespiti ve işe iadesi amacıyla açılan davayı Diyarbakır İş Mahkemesi reddetmiş; kararda, başvurucunun 667 sayılı KHK kapsamında iş sözleşmesinin feshedildiği ifade edilmiştir. Başvurucunun istinaf talebini inceleyen Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi de ilk derce mahkemesi tarafından verilen kararı, "…davacının PKK Terör Örgütü ile bağlantılı olduğu, davacı hakkında terör örgütü propagandası yapmaktan mahkûmiyet hükmü bulunduğu, … Aynı şekilde 667 sayılı KHK kapsamında … işverence yapılan fesih yine geçerli olacaktır.” şeklindeki gerekçelerle düzelterek istinaf talebinin esastan reddine karar vermiştir.

2. Başvurucu, işveren ile arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesiyle iş sözleşmesinin feshedilmesi üzerine açtığı işe iade davasında, kesin bir mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan taşımayan hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararının esas alındığını ve gerekçeli kararda, HAGB kararında suçluluğu ima eden ifadelerin kullanılması nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkememiz, Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesinde kullanılan ifadeler ve ceza mahkemesinin açıklanması ertelenen hükmüne dayanılması nedeniyle başvurucunun ceza yargılanmasına konu eylemi işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı anlaşıldığından masumiyet karinesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Fakat çoğunluğun bu yöndeki görüşüne katılmıyorum.

3. Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi, PKK silahlı terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan başvurucunun 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiş, yeniden suç işlemeyeceği hususunda olumlu kanaat oluşması nedeniyle hükmün açıklanması geri bırakılmıştır. HAGB, erteleme ve kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar gibi hükmün ve cezanın bireyselleştirilmesi kurumlarından biridir. Hâkim, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurmakla beraber hükmü açıklamamakta ve sanığı belirli bir süre denetim altında tutmaktadır. Sanık, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemediği ve mahkemece öngörülen denetimli serbestlik tedbirine uygun davrandığı takdirde açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet hükmü, anılan denetim sonunda ortadan kaldırılmaktadır (Enez Ersöz, B. No: 2018/19673, 31/3/2022, § 35).

4. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, idare mahkemesinin iptal davası yönünden davanın reddine gerekçe olarak gösterdiği ceza mahkemesi kararlarının (HAGB) nihai olmadığını, hem idarenin işlemi hem de idare mahkemesi kararı kapsamında tek dayanağın ceza yargılaması sürecinde verilen karar olduğu durumda, başvurucular hakkında devam eden bir yargılama sürecine dayanılarak, sanki yargılama tamamlanarak mahkûmiyet kararı kesinleşmiş gibi değerlendirilerek verilen ret kararı ile idare mahkemesinin erken çıkarımda bulunduğuna karar vermiştir. Bu doğrultuda, idare mahkemesinin iptal davasına ilişkin yargılama kapsamında kalan yetki sınırını masumiyet karinesini ihlal edecek şekilde aştığı sonuna ulaşılmıştır (B.S., B. No: 2020/8344, 26/7/2022, § 43-49, Serdar Taşcı, B. No: 2016/517, 23/6/2020, § 54-55). Diğer taraftan idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından salt kişinin yargılanmış olmasından ve HAGB’ye dair karardan söz edilmesi masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden bahsedebilmek için yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran HAGB kararında yer verilen fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir (Hüseyin Şahin [GK], B. No: 2013/1728, 12/11/2014, § 40).

5. Somut olayda Bölge Adliye Mahkemesi, başvurucunun davasını reddederken sadece Malatya Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen HAGB kararına dayanmamış; bununla birlikte İdare tarafından başvurucu hakkında 667 sayılı KHK kapsamında işverence yapılan fesih işlemine de değinmiştir. Bir başka ifadeyle, şüphe feshinin geçerli olduğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde tek ve belirleyici dayanak HAGB kararı değildir. Yine belirtmek gerekir ki, Bölge Adliye Mahkemesi davanın reddi gerekçesinde HAGB kararından bahsetmiş ise de başvurucunun suç işlediği yönünde sübjektif bir değerlendirmede bulunmamıştır.

6. Öte yandan HAGB kararında iki hüküm bulunmaktadır. Bunlardan ilki, sanığın suçu işlediğine kanaat getirilmiş olmakla kurulan mahkûmiyet hükmüdür. İkinci karar ise verilen ilk hükmün belli koşullar yerine getirildiği sürece açıklanmayacak olmasıdır. Dolayısıyla hakkında mahkûmiyet kararı verilemeyecek bir sanık hakkında HAGB kararı kurulamayacaktır. Bir başka ifadeyle, HAGB kararı verilebilmesi için öncelikle mahkûmiyet hükmü kurulmak zorundadır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda HAGB nedeniyle kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmadığı ifade edilmiş ise de “hukuki sonuç doğurmamasından” anlaşılması gereken, HAGB kararındaki cezanın infazının denetim süresinde yapılamayacak olmasıdır. HAGB kararıyla sadece hapis cezası veya adli para cezası, denetim süresinin sonuna kadar ertelenmiş olmaktadır. Fakat sanık HAGB kararının verilme sürecinde oluşan yargılama giderlerini ödemek durumundadır. Dolayısıyla Bölge Adliye Mahkemesinin davanın reddine karar verirken HAGB kararına atıf yapmış olması, başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal sonucunu doğurmayacaktır.

6. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edilmediği kanaatini taşıdığımdan çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

Üye

 Muhterem İNCE