TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MAHMUT ŞAHİN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2022/48231)

 

Karar Tarihi: 30/10/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Yusuf Enes KAYA

Başvurucu

:

Mahmut ŞAHİN

Vekili

:

Av. Ayşegül Nur AKTAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; haksız tutma nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, kolluk görevlilerinin eylemleri nedeniyle kötü muamele yasağının, haksız arama ve elkoyma işlemi nedeniyle de anayasal hakların ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. 31/3/2021 tarihinde Nevşehir'in Avanos ilçesinde kolluk görevlilerinin COVID-19 tedbirleri kapsamında yaptıkları denetim sırasında A.Y.nin yüzünde koruyucu maske olmadığının tespit edilmesi üzerine İdari Ceza Tutanağı düzenlendiği sırada kolluk görevlileri ile bu şahıs arasında münakaşa yaşanmaya başlanmıştır. O esnada olay yerinden geçen başvurucunun olayı cep telefonuyla kayıt altına aldığı görülmüştür.

3. Kolluk görevlilerince konu hakkında Cumhuriyet savcısına bilgi verilmiştir. Savcı, A.Y.nin görevi yaptırmamak için direnme suçu kapsamında şüpheli olarak ifadesinin alınması, başvurucunun video çekmesiyle ilgili işlem yapılmasına gerek olmadığı ancak söz konusu olay hakkında bilgi sahibi olarak beyanının alınması yönünde kolluk görevlilerine talimat vermiştir. Başvurucu, bilgi sahibi olarak beyanın alınması amacıyla karakola davet edilmiştir.

4. Başvurucu, polis aracıyla karakola götürülmüş; Bilgi Alma Tutanağı düzenlendikten sonra karakoldan ayrılmıştır.

5. Başvurucu; söz konusu olay sırasında hakkında haksız arama ve gözaltı işlemi uygulandığını, telefonuna el konulduğunu belirterek ilgili kolluk görevlileri hakkında şikâyetçi olmuştur. Başvurucu, şikâyet dilekçesinde; yakalanmasına, gözaltına alınmasına, telefonuna el konulmasına ilişkin tutanak tutulmadığını, şüpheli muamelesi yapılarak emniyete getirildikten sonra hukuka aykırı işlem yaptıklarını fark eden kolluk görevlilerinin Şüpheli İfade Alma Tutanağı yerine Bilgi Alma Tutanağı düzenlediğini, üzerinin haksız aranması, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle hürriyetinden yoksun bırakılması sebebiyle Savcılığa başvurma zaruretinin doğduğunu ileri sürmüştür.

6. Avanos Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucunun şikâyeti üzerine ilgili kolluk görevlileri hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve haksız arama suçlarından soruşturma başlatmıştır. Soruşturma kapsamında kolluk görevlilerinin ifadesi alınmıştır. Kolluk görevlileri ifadelerinde video kaydının silinmesi amacıylabaşvurucunun telefonuna el konulmadığını, sonradan öğrendikleri kadarıyla başvurucunun çektiği videoyu bir haber sitesinde yayımladığını, bu durumun telefonuna el konulmadığını gösterdiğini, zor kullanma veya darp şeklinde bir muamelede de bulunmadıklarını, savcının talimatıyla gerekli işlemleri yaptıklarını ileri sürmüşlerdir.

7. Savcılık 2/2/2022 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiştir. Kararda Cumhuriyet savcısının başvurucunun bilgi sahibi sıfatıyla beyanının alınması yönünde talimatının bulunduğu, kolluk tarafından düzenlenen ve başvurucunun bilgi sahibi sıfatıyla davet edilmesini de içeren tutanağın dosyada görüldüğü, darp iddiasına ilişkin olarak olay tarihinde başvurucunun beyanında bu yönde herhangi bir isnadının yer almadığı, kolluk görevlilerince başvurucuya ait telefona el konulduğuna ve sair diğer isnatlara ilişkin olarak dava açmayı gerektirir nitelikte herhangi bir somut delilin olmadığı belirtilmiştir.

8. Başvurucu 19/3/2022 tarihinde bu karara itiraz etmiştir. Başvurucu; itiraz dilekçesinde, karakola nasıl getirildiğine ilişkin MOBESE kayıtlarının, Bilgi Alma Tutanağı için ne kadar bekletildiğini ve nerede tutulduğunu gösterecek karakoldaki kamera görüntülerinin, savcılığa gidip gitmediğine ilişkin olarak adliye kamera kayıtlarının toplanması gerektiğini, bu deliller toplanmadan eksik incelemeyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğini ileri sürmüştür.

9. Nevşehir 3. Sulh Ceza Hâkimliği 28/3/2022 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle itirazın reddine karar vermiştir.

10. Başvurucu 21/4/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

11. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

12. Başvurucu, 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki şartlara uyulmadan hakkında yakalama ve gözaltı işlemi uygulandığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

13. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, Anayasa Mahkemesinin verdiği bazı kararlara yer verilmiş; inceleme yapılırken Anayasa'nın ve mevzuatın ilgili hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadının ve somut olayın kendine özgü şartlarının dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.

14. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenebilecek şekilde hareket serbestliği kısıtlanan bir kişinin tutmanın hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel başvuru, esas olarak sözü edilen kişinin serbest kalmasını amaçlar. Kişi bireysel başvuru öncesinde zaten serbest kalmışsa başvurunun amacı hiç şüphesiz haksız tutmadan doğan zararların tazminidir. Başvuruya konu olayda başvurucu, tutulduğu odadan bir süre sonra serbest bırakıldığı için Anayasa Mahkemesinin başvurucunun tutulmasının hukuka uygun olmadığı yönündeki olası ihlal kararı ancak başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilir. Bu durumda başvurucunun tutulmasının hukuka uygun olup olmadığının tespitine ve tutma hukuka aykırı ise tutmadan ileri gelen zararın tazminine imkân verecek hukuki yolların bulunup bulunmadığı incelenmelidir. Zira bireysel başvuru öncesinde tüketilmesi zorunlu olan hukuki yollarda tutmanın hukuka aykırı olduğu açıkça veya özü itibarıyla kabul edilerek tutmadan doğan zarar tazmin edilmiş ise başvurucunun artık kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının mağduru olduğu söylenemez (yakalama ve gözaltı sürecinden sonra serbest bırakılan ve haklarında beraat kararı verilen başvurucular lehine tazminata hükmedilmesi nedeniyle sözü edilen başvurucuların mağdur sıfatlarının bulunmadığına karar verilen başvuru için bkz. Öner Yakasız ve diğerleri, B. No: 2015/9430, 20/3/2019, §§ 66-68).

15. Somut olayda başvurucu hakkında yürütülen bir soruşturma bulunmamaktadır. Başvurucunun sadece bilgi sahibi sıfatıyla ifadesine başvurulmuştur. 5271 sayılı Kanun’un 141. Maddesinde açıkça suç soruşturması ve kovuşturması sırasında gerçekleşen koruma tedbirlerine ilişkin tazminat istenebileceği belirtildiğinden, hakkında bir soruşturma bulunmayan başvurucunun şikayetçi olduğu tutma haliyle ilgili olarak 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesindeki tazminat yolunun etkisiz bir yol olduğu değerlendirilmiştir. Bu yol haricinde başka tazminat yolunun bulunup bulunmadığının da değerlendirilmesi gerekir.

16. Başvuru yollarının tüketilmesi gereğinden bahsedilebilmesi için hakkının ihlal edildiğini iddia eden kişinin başvurabileceği hukuki yol öncelikle hukuk sisteminde mevcut olmadır. Ayrıca sözü edilen yol ihlali tespit ederek ihlalin sonuçlarını giderebilme kapasitesini haiz, makul bir çabayla ulaşılabilir ve uygulamada da etkin olmalıdır (Fatma Yıldırım, B. No: 2014/6577, 16/2/2017, § 39). Bununla birlikte teoride makul bir başarı sunma kapasitesi bulunan bir yolun uygulamada başarıya ulaşmayacağına dair şüphe, başvurucuyu o hukuki yolu tüketmekten azade kılmadığı (Sait Orçan, B. No: 2016/29085, 19/7/2017, § 36) gibi yasal düzenlemeyle oluşturulan ve var olduğu hususunda bir tereddüt uyandırmayan bir hukuki yolun fiilen denenmemiş veya kullanılmamış olması da söz konusu yolun etkili olmadığının kabulüne imkân vermez (Nebahat Baysal Gül, B. No: 2016/14634, 28/5/2019, § 20).

17. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde Anayasa’nın 125. maddesinin yedinci fıkrasında idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu, 129. maddesinin beşinci fıkrasında ise memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine açılabileceği ifade edilmiştir. Bu hükümlere uygun olarak 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda idari dava türlerinden olan ve idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davalarıyla ilgili düzenlemelere yer verilmiştir. Kamu görevlilerinin eylemlerinin şahsi kusurlarına dayandığı ve idari bir eylemin söz konusu olmadığı hâller yönünden ise 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda haksız fiillerden doğan sorumluluğu düzenleyen hükümler yer almaktadır. Sözü edilen hukuki yollara rağmen başvurucu haksız tutulma iddiasını doğrudan bireysel başvuruya taşımış, anılan hukuki yolların etkisiz olduğunu da iddia etmemiştir. Bu sebeple başvurucunun ihlal iddiasını hukuk sisteminde mevcut hukuki yolları tüketmeden yaptığı sonucuna varılmıştır (Veli Saçılık (3), B. No: 2018/27473, 29/3/2023, § 15).

18. Açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

19. Başvurucu, haksız yakalama esnasında polis memurlarınca iteklenerek polis arabasına götürülmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu sadece şüpheli kolluk personelinin ifadesine dayalı olarak kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğini, toplanmasını istediği delillerin toplanmadığını, bu suretle etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

20. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin verdiği bazı kararlara yer verilmiş; inceleme yapılırken Anayasa'nın ve mevzuatın ilgili hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadının ve somut olayın kendine özgü şartlarının dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, sadece şüpheli kolluk görevlilerinin düzenlediği tutanağa ve bu kişilerin ifadelerine dayanıldığını, olaya ilişkin kamera görüntüleri incelenmeden eksik soruşturmayla inceleme yapıldığını ileri sürmüştür.

21. Kötü muameleye maruz kalmaları nedeniyle mağdur olduğunu ileri süren kişiler; ispat külfetinin devlete geçtiği durumlar hariç olmak üzere kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş olabileceğini gösteren emare ve delilleri, haklı bir gerekçeleri olmadığı sürece, zamanında yetkili makamlara sunma konusunda özenli davranmakla yükümlüdürler. Olgulara dayanmayan yetersiz açıklamalar, iddiaların deliller ile desteklenmemesi hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu veya kötü muamelenin yapıldığı yer, zaman ve diğer konulardaki çelişkili ifadeler gibi hususlar, kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu durumda iddianın savunabilir olduğundan ve dolayısıyla bu iddialara ilişkin derhâl resmî bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden söz edilemez. Kaldı ki iddiaların güçlü bir dayanak ile birlikte yetkili merciler nezdinde dile getirilmemesi hâlinde mağdur olduğunu ileri süren kişilerin etkili bir soruşturma yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir beklentiye girebileceklerini söyleyebilmek mümkün değildir (Beyza Metin, B. No: 2014/19426, 12/12/2018, §§ 45-47).

22. Bir muamelenin kötü muamele kapsamında kalması için aranan asgari eşik değerlendirmesinde muamelenin sonuçlarının ortaya konmasının büyük önemi olduğunun altını çizmek gerekir. Bu bağlamda yapılan bir uygulamanın kötü muamele yasağı bakımından aranan eşiği aşması için söz konusu müdahalenin başvurucunun fiziksel veya ruhsal bütünlüğü üzerinde olumsuz etki yarattığına ilişkin makul kanıtların varlığı gerekmektedir. Ancak başvurucunun bu hususta herhangi bir kanıt sunmadığı anlaşılmıştır. Başvurucu şikayetçi olduğu durum nedeniyle fiziki veya ruhsal varlığı üzerinde meydana gelen bir etkiden bahsetmemiştir. Bu nedenle başvurucunun iddialarının savunulabilir olmadığı, dolayısıyla somut olayda resmî bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden de söz edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.

23. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Diğer İhlal İddiaları

24. Başvurucu, haksız arama ve elkoyma işlemleri nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmıştır. Anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar başvurucunun kamu gücünün eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı güncel bir hakkının ihlal edildiği iddiasında bulunması, iddia ettiği ihlalden kişinin kişisel olarak ve doğrudan etkilenmesi ve bunların sonucunda başvurucunun mağdur olduğunu iddia etmesidir (Fetih Ahmet Özer, B. No: 2013/6179, 20/3/2014, § 24).

26. Bir başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilebilmesi için başvurucunun mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli olmayıp iddia edilen ihlalden doğrudan etkilendiğini, bir başka ifadeyle mağduriyetini kanıtlaması gerekir. Bu itibarla mağdur olduğu zannı veya şüphesi mağdurluk statüsünün kabulü için yeterli değildir (Ayşe Hülya Potur, B. No: 2013/8479, 6/6/2014, § 24).

27. Somut olayda başvurucu şüpheli sıfatıyla işlem görmemiştir. Bilgi sahibi sıfatıyla başvurucunun ifadesine başvurulmuştur. Başvurucu hakkında suç soruşturması kapsamında verilen bir arama veya elkoyma kararı bulunmamaktadır. Savcı tarafından kolluk görevlilerine arama ve elkoyma işlemi yapılması yönünde bir talimat da verilmemiştir. Başvurucunun şikâyeti üzerine başlatılan soruşturmada dinlenen kolluk görevlileri ifadelerinde başvurucunun telefonuna el koymadıklarını, telefonuyla çektiği görüntüleri daha sonra başka platformlarda paylaşmasından da bu durumun anlaşılabileceğini belirtmişlerdir. Kovuşturmaya yer olmadığı kararında da kolluk görevlilerince başvurucuya ait telefona el konulduğuna ve sair diğer isnatlara ilişkin dava açmayı gerektirir nitelikte herhangi bir somut delilin bulunmadığı belirtilmiştir. Bu çerçevede somut olayda başvurucunun arama ve elkoyma işlemine maruz kaldığına dair bir emare, bilgi, belge ve kanıt bulunmamaktadır. Başvurucu da bu işlemlere maruz kaldığını ortaya koyamamıştır.

28. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun mağdur sıfatını ortaya koyamadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının kişi yönünden yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Diğer ihlal iddialarının kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 30/10/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.